• içinde bulunduğumuz yüzyılın 1 ocak 2001 günü başlamış ve 31 aralık 2100 günü bitecek olması.
    yüzyıl tdk’ya göre de 1-100, 101-200 şeklinde devam eden yüzer yıllık aralıklara verilen isimdir ve son iki hanesi 0 (sıfır) olan yıllar sanıldığının aksine bu hanelerin önünde bulunan sayı neyse o yüzyıla aittir, yani bir sonrakine değil.
    bu nedenle her ne kadar içimizi acıtsa da şöyle bir durum vardır:
    (bkz: uefa kupasını geçen asır aldığımız gerçeği)

    not: çoğu sözlük yazarı bu durumu bilebilir, ancak geçen gün bir spor sitesinin facebook’taki “real madrid’i 21. yüzyılda bir uluslararası final maçında yenen tek takım galatasaray’dır” paylaşımını ve altındaki yorumları gördüğümde bu bilginin hem ilgili paylaşım sahibi ve hem de yorum yapanlar tarafından bilinmediğine tanık oldum.
  • tüfek mikrop ve çelik kitabından bitki tohumlarını göç ettiğimiz yere sıçarak taşıdığımızı okuduğumda hissetmiştim bunu, bugün yine aklıma geldi.
  • küçükken izlediğimiz rugrats de ki tommy’ i oya küçümenin seslendirmesi. bi beş yıl oldu öğreneli ama ara ara aklıma gelir.

    (bkz: rugrats)
    (bkz: oya küçümen)
  • amerikan kovboy filmlerinin meşhur düello sahnelerinde kovboyların birbirine bakıp yere tükürmesinin nedeni, heyecan ya da korku sırasında tükürük bezlerinin çalışmamasıdır.

    yani karşı tarafa "bak yere tükürebiliyorum, senden korkmuyorum, rahatım" mesaji verilirdi.
  • albatros kuşunun okyanusu aşabilen tek kuş türü olması. ama asıl mesele bunu nasıl başardığı...

    albatrosun okyanusu aşabilmesindeki ana etmen tuzlu su içebiliyor olmasıdır. diğer kuş türleri içemez... ama asıl mesele tuzlu su içip hayatta kalabilmesidir.

    albatroslarda gagalarının üzerinde böbrek benzeri bi organ evrimleşmiştir. bu organ ağıza alınan suyu filtre ederek içindeki tuzu ayıklar. ve tuzu gaganın üzerindeki burun benzeri beyaz yapıdan dışarı akıtır. ve bu sayede sudaki fazla tuzdan zarar görmemiş olur. görsel açıklaması şuradadır. bu arada karasal kökenli bi hayvan türü için denizden su içebilmek muazzam bi üstünlüktür...

    yine aynı şekilde albatroslar tek sefer uçuş yaparak okyanusu aşamaz. arada suya inip dinlenir ve hatta uyurlar. tahmin edeceğiniz üzere okyanus suyu soğuktur. ve kuşun ayaklarını donduracak kadar etkilidir. burada da ayaklar ısı kaybını önlemek üzere evrimleşmiştir. kuşun atar damarları vücut merkezinden çıktığı için sıcaktır. toplar damarlar ise ayakları dolaşırken ısı kaybeder ve dolayısıyla soğuktur. soğuk bölgelerde ısı kaybı yüksek olduğundan toplar damarlar vücuda dönene kadar çoktan bozulmaya uğrar. ve doku bozularak donma olayı gerçekleşir. o sebeple albatroslarda vücuttan yeni çıkmış ve ısısı yüksek olan atar damarlar toplar damarlarla yanyana durur. bu sayede damarlar arasında ısı alışverişi olur ve kuşun ayağının donması engellenir. bu özellikle kuzey bölgelerinde yaşayan kuş türlerinde de görülür. şuda görseli.

    birde kanat açıklığı ve kanatları çırpmadan uzun süre gidebiliyor oluşu da albatrosun karakteristik özelliğidir. kanat açıklığı 4 metreyi bulur. ve aerodinamik yapısı uçakların ki gibidir(daha doğrusu uçakların ki kuşlara bakılarak yapılmıştır). çoğu kuş türü kanat çırparak havalanır. bu çok fazla efor ve enerji gerektirir. albatroslar ise rüzgara karşı kanatlarını açmaları havalanmaları için yeterlidir. uçaklarda olduğu gibi kanatlarının üst kısmı ile alt kısmının şekli farklıdır. hava kanatın üst kısmında alt kısma göre daha hızlı yol alır. akışkanlarda hız arttıkça basınç düşer. dolayısıyla kanatın üstünde hızlı yol alan hava düşük basınç, alttaki yavaş yol alan hava ise yüksek basınç oluşturur. basınç farkıyla kuş kanatlarını çırpmadan havalanabilir. yani albatroslar havalanmak için enerji harcamaz, rüzgarın kendi enerjisinden yararlanır. bu enerji tasarrufuna bi eklenti daha yapmam gerekir. albatrosun dış görüntüsüne bakarsanız en az 50 kilo dersiniz. fakat albatroslar 4-5 kilo civarındadır. sebebi ise kemikleridir. kuş türlerinde akciğerler kemiklerin içine kadar girer. yani kemiklerin içi hava boşluğudur.. ve memeliler gibi yoğun bi kemik yapısı yoktur.. bu sayede ultra hafif bi vücut yapısı oluşur. buda kuşların havalanmasın da muazzam bi enerji tasarrufu sağlar.

    albatrosların kanatlarını diğer kuş türlerinden ayıran farklı özellik ise omuz kirişleridir. bu yapı kanat açıldığında devreye girer ve kanatları kasları kasmadan açık bi şekilde tutmayı sağlar. bu sayede açık bi kanat ile hiç yorulmadan ve hiç durmadan saatlerce gidebilir. ve bunu tek bir kas lifini bile kasmadan yapar.

    bir diğer özellik ise tüm kuş türlerinde olan ve yön bulmayı sağlayan dünyanın manyetik alanını saptayabilen organdır. bu organ sayesinde albatrosta dahil kuşlar manyetik alanı hissedebilir ve bu sayede vücut kompozisyon ve duruşundan tutun, koordinasyon ve uzun mesafe yön bulma özelliklerine kadar her türlü donanıma sahip olurlar. hatta yapılan araştırmalar kör bi güvercinin uçabildiği ve yuvasını bulabildiğini göstermiştir. albatros gibi uzun mesafe uçucuları dünyanın neresinde olduğunu bu organ sayesinde saptayabilir ve buna göre hareket ederler.

    hayata daha duygusal bakan insanlar için ek bilgi: albatroslar yaşamlarının %80'ini denizde geçirir. sadece üremek için karaya gelirler. ve ömürlerini tek bir eş ile geçirirler. albatros genellikle okyanusta ıssız bi ada seçip orada üreme dönemi geldiğinde eşi ile buluşur. ve yavrular doğduğunda erkek ile dişi yavrulara beraber bakar. yavrular büyüdükten sonra tekrar ayrılan çiftler üreme dönemi tekrar aynı adaya gelir ve buluşur. bu süreç ömür boyu devam eder. tek eşlilikte çığır açan 3-5 türden biridir. hatta üreme dönemi geldiğinde çiftlerden biri gelemese bile diğer çiftin üreme döneminin sonuna kadar eşini beklediği rapor edilmiştir.
  • yeşil çayın ve dolayısıyla matchanın ve hatta matcha lattenin balık gibi ya da deniz yosunu gibi bir tadı olmasının sebebi japonların çayı işleme şeklinden kaynaklanıyormuş. çay oksidasyona sebep olan enzimlerin yok edilmesi için ısıl işleme tabi tutuluyormuş. çinliler bunu kuru ısı kullanarak (10-15 dakika) yaptıkları için hem oksidasyon enzimlerini hem de aminoasitleri parçalıyorlarmış. bu nedenle çin yeşil çayları çiçeksi ve meyvemsi bir aromaya sahip oluyormuş. japonlar ise bu işlem için sıcak buhar kullanıyormuş (20 saniye- 2 dakika). sıcak buhar enzimleri daha hızlı parçalıyormuş. işlem daha kısa sürdüğü için aminoasitler parçalanmıyormuş. sonuçta ürün aminoasit dolayısıyla glutamat içeriyormuş. glutamat ise deniz yosunu ya da beklemiş balık tadı olarak da algılanan ve adına "umami" denen tadın sebebiymiş.

    edit: glutomat değil glutamat olacakmış türkçesi. düzeltildi. teşekkürler hypothermia15.
  • evet bugün bu bilgiyi arkadaşlarımla paylaşarak hepsinin ufkunu 65874395364875 katına çıkardım, ''burundan nefes alırken ortalama 3 saatte bir nefes aldığınız deliğiniz değişirmiş ve birinden nefes alırmışsınız.''
  • “adalet mülkün temelidir(hz.ömer)” sözünün kendisine ait olmadığı gibi atatürk’e mal edilen “hayatta en hakiki mürşit ilimdir” sözü hz. ali’ye, “köylü milletin efendisidir” sözü kanuni sultan süleyman’a, “ya istiklal ya ölüm” sözü ise şeyh şamil’e aittir. ancak bununla birlikte “bu ulusa ve ülkeye hizmet görevi bitmeyecektir, ya da “öğretmenler! cumhuriyet sizden düşünceleri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister” sözü kesin olarak mustafa kemal atatürk’e aittir.
  • "stephen hawking’in evrenimiz hakkında beyninizi yakacak son kuramı yayınlandı"

    çığır açan fizikçi stephen hawking, aramızdan ayrılmadan önce titrek şekilde yanan son bir ihtişam parçası bıraktı bize: leuven üniversitesinden thomas hertog’ın eş yazarlığını yaptığı, evren’in kökeni üzerine son kuramını anlattığı son tezini.

    çarşamba günü journal of high energy physics bülteninde yayınlanan tez, evren’in, mevcut çoklu evren kuramlarının öne sürdüğünden çok daha az karmaşık olduğunu iddia ediyor.

    tez, ilk defa 1979 yılında ortaya konan ve 1981 yılında yayınlanan, sonsuz genişleme olarak adlandırılan bir kavrama dayanıyor.

    evren, büyük patlama’dan sonra üssel bir genişleme dönemi geçirmiş. ardından yavaşlamış ve enerji, madde ile ışınıma dönüşmüş.

    ancak sonsuz genişleme kuramına göre, bazı uzay kabarcıkları genişlemeyi durdurup veya durma eğrisinde yavaşlatıp, küçük ve fraktal bir sabit uzay çıkmazı oluşturmuş.

    bu arada, kuantum etkileri sebebiyle diğer uzay baloncuklarında genişleme hiç durmuyormuş ve bu durum, sonsuz sayıda çoklu evrene yol açıyormuş.

    bu kurama göre, gözlenebilir evren’de gördüğümüz her şey, bu balonların sadece bir tanesinde yer alıyormuş; burada genişleme durmuş ve yıldızlar ile galaksilerin oluşmasına imkan doğmuş.
    hawking şöyle açıklıyor: “sonsuz genişlemenin klasik kuramı, evrenimizin küresel olarak sonsuz bir fraktala benzediğini ve bunun da genişleyen bir okyanus ile ayrılmış, farklı evren keselerinin oluşturduğu bir mozaik olduğunu öne sürüyor”

    “yerel fizik ve kimya kanunları, bir evren keselerinden diğerine değişiklik gösterebiliyor. bu evren keseleri, hep beraber çoklu bir evren oluşturuyorlar. ancak ben hiçbir zaman çoklu evren hayranı olmadım. eğer çoklu evrendeki farklı evrenlerin ölçeği büyük veya sonsuz ise, kuram test edilemez.”

    hatta geçen yıllarda, sonsuz genişlemeyi ilk ortaya atanlardan biri bunu inkar etmişti.

    princeton üniversitesinde fizikçi olan paul steinhardt, kuramın çözmesi gereken sorunu çözmeyip (yani evren’i her yerde gözlemlerimizle tutarlı hale getirmeyip) bu sorunu yeni bir modelin üzerine yüklediğini açıkladı.

    hawking ve hertog şimdi sonsuz genişleme modelinin yanlış olduğunu söylüyorlar. bunun sebebi, einstein’ın genel görecelik kuramının kuantum ölçeklerde bozulması.

    hertog şöyle açıklıyor: “genel itibariyle sonsuz genişlemenin sorunu, arkaplanda einstein’ın genel görecelik kuramına göre evrimleşen bir evren bulunduğunu varsayması ve kuantum etkilerine de, bu evren etrafındaki küçük dalgalanmalar olarak davranması”

    “fakat sonsuz genişlemenin dinamikleri, klasik fizik ve kuantum fiziği arasındaki ayrımı ortadan kaldırıyor. sonuç olarak einstein’ın kuramı, sonsuz genişlemede yıkılıyor.”

    yeni kuram ise sicim kuramına dayanıyor. sicim kuramı, parçacık fiziğinde bulunan nokta benzeri parçacıkları küçük ve titreşen tek boyutlu ipliklerle değiştirerek, genel görecelik ile kuantum kuramını uzlaştırmaya çalışan iskeletlerden birisi.

    sicim kuramındaki holografik ilke, bir uzay hacminin daha düşük boyutlu bir sınırda tanımlanabileceğini; bu yüzden evrenin bir holograma benzediğini ve 3 boyutlu alanlardaki fiziksel gerçekliğin, matematiksel olarak bu yüzeylerde 2 boyutlu yansıtımlara indirgenebileceğini öne sürüyor.

    araştırmacılar bir çeşit holografik ilke geliştirdiler ve bu sayede zamansal boyutu sonsuz genişlemede yansıtarak, genel göreceliğe bağlı kalmadan bu kavramı tanımlama olanağı elde ettiler.

    bu durum daha sonra, sonsuz genişlemeyi matematiksel olarak evren’in başlangıcında bulunan uzaysal bir yüzey üzerindeki zamansız bir duruma indirgemelerini sağladı; yani sonsuz genişlemenin bir hologramına.

    “evrenimizin evrimini zamanda geriye doğru takip ettiğimizde, bir noktada sonsuz genişlemenin eşiğine varıyoruz ve burada, zaman kavramının anlamı sona eriyor” diyor hertog.

    1983 yılında hawking ve bir başka araştırmacı olan fizikçi james hartle, ‘sınır bulunmayan kuram‘ veya ‘hartle-hawking durumu’ olarak bilinen şeyi öne sürdü. iddialarına göre, büyük patlama’dan önce uzay vardı fakat zaman yoktu. bu yüzden evren başladığı zaman tek bir noktadan genişledi ancak evren’in bir sınırı bulunmuyor.

    yeni kurama göre ise, ilk zamanlardaki evren’de bir sınır vardı. hawking ve hertog, bu sayede evren’in yapısı hakkında daha güvenilir tahminler türettiler.

    “evren’imizin en büyük ölçeklerde, makul bir şekilde düzgün ve küresel şekilde sınırlı olduğunu tahmin ediyoruz. bu yüzden, fraktal bir yapıda değil” demişti hawking.

    bu sonuç, çoklu evrenleri çürütmüyor ancak onları çok daha küçük bir alana indirgiyor; yani çalışma, diğer fizikçiler tarafından tekrarlanabilir ve onaylanabilirse, çoklu evren kuramını test etmek gelecekte daha kolay olabilir.

    hertog, sonsuz genişlemenin oluşturmuş olabileceği kütleçekim dalgalarını arayarak bunu test etmek istiyor.

    bu dalgalar, lıgo’nun tespit edemeyeceği kadar büyük fakat gelecekte lısa gibi uzay temelli kütleçekim dalgası girişim araçları ve evrensel mikrodalga arkaplan üzerinde yapılacak çalışmalar, bunları ortaya çıkarabilir.

    takımın araştırması, journal of high energy physics bülteninde yayınlandı ve arxiv üzerinde tam haliyle okunabilir. iyi şanslar.

    (bkz: populer science türkiye)
    kaynak
hesabın var mı? giriş yap