• her yıl fizik, tıp, kimya, edebiyat, ekonomi ve barış alanında nobel ödülleri veren, halihazırda dünyanın barış havarisi olarak görülen isveç 1934-1975 yılları arasında 58 bini kadın, 63 bin isveçli vatandaşını zorla kısırlaştırmıştır.

    kısırlaştırmanın nedenleri, kurulmakta olan endüstri toplumunun gerektirdiği sağlıklı işgücünü yaratmak ve bu aşamada gereksiz sağlık harcamalarından kurtulmak için kalıtımsal hastalık sahibi kişilerin çocuk sahibi olmalarını önlemekti.

    münih üniversitesi'nde yürütülen psikiyatrik genetik çalışmalarının sonucu olarak, naziler 1933'te ruhsal rahatsızlığı bulunan insanların kısırlaştırılmaları yasasını çıkardıktan 1 yıl sonra, 1934'te isveç meclisinde alınan bir kararla 40 yıl boyunca sakatlar, kalıtımsal hastalığı, psikolojik rahatsızlığı olanlar, alkolikler ve herhangi bir şekilde "sosyal yaşama uyum sağlayamayacağı" düşünülen kişiler zorla kısırlaştırıldılar.
    yasa sakat ve hasta insanların ayıklanması ve sağlıklı bireylerin çoğaltılması yoluyla isveç ırkının ıslah edilmesi ve diğer ırkların fiziksel ve genetik olarak önüne geçilmesi hedefini güdüyordu.
    yasadan sadece isveçli sakat ve hastalar değil, kuzey avrupa'da göçebe yaşam süren sağlıklı tatarlar, çingeneler ve laponlar da nasibini aldı.

    işin ilginç yanı 1934-1976 yıllarında isveç'te faşist veya ırkçı bir parti değil, 1932-1936-1940-1944-1948-1952-1956-1958-1960-1964-1968-1970-1973 genel seçimlerinin tamamından zaferle çıkan
    (bkz: isveç sosyal demokrat partisi) iktidardaydı.
    koalisyon yoktu, isveç sosyal demokratları tek başına iktidardaydılar.

    isveç'in yanısıra danimarka gibi küçücük bir ülkede bile, 1930-1960 arası, 11.000 kişi kısırlaştırıldı.
    iskandinav ülkelerinde zorla kürtaj ve kısırlaştırmanın büyük bölümünün ikinci dünya savaşından sonra ve sosyal demokrat iktidarlar döneminde yapılması dikkat çekicidir.
    nazi almanyasındaki faşist ve ırkçı katliamları lanetleyen 'demokrat' batı toplumları, nedense kendi ülkelerindeki insanlık dışı uygulamaya sırtlarını dönmüşlerdir.

    konuyla alakalı olarak (bkz: öjeni)

    isveç edebiyatında ve isveç sinemasında ne hikmetse bu konuyla alakalı eser neredeyse yoktur.
    bu konu okullarda konuşulmaz, tartışılmaz, geçiştirilir.

    büdüt: 2007 yılında kısırlaştırmaları konu alan 'yeni insan' (den nya manniskan) adında bir film yapılmıştır.
  • evren ne renktir?

    resmi olarak bej rengindedir. 2002 yılında, johns hopkins üniversitesi’nden amerikalı bilimciler, avustralya kırmızıya kayan galaksileri inceleme kurumu’nun topladığı 200,000 galaksi ışığını inceledikten sonra evrenin soluk yeşil renkte olduğu sonucuna vardılar. ancak birkaç hafta, hesaplamalarında bir hata yaptıklarını ve evrenin aslında daha çok köstebek derisi renginin kasvetli bir tonu olduğunu itiraf etmek durumunda kaldılar.

    dünyanın etrafını dolaşan ilk insan kimdir?

    zenci henry... ferdinand macellan dünyanın etrafındaki turunu asla tamamlayamadı. 1521’de filipinler’de henüz turun yarısındayken öldürüldü. macellan 1511’de portekiz’den çıkıp hint okyanusu’nu geçerek önce uzakdoğu’yu ziyaret etti. zenci henry’yi 1511’de malezya’daki bir köle pazarında buldu ve onu geldiği yoldan lizbon’a götürdü. 1519’da çıkılan dünya turu girişimi de dahil olmak üzere bundan sonraki tüm yolculuklarında zenci henry, macellan’ın yanında gitti. bu yolculuk diğer yönden, yani atlas okyanusu’nu ve büyük okyanus’u geçerek gerçekleşti, bu yüzden 1521’de uzakdoğu’ya vardıklarında zenci henry dünyanın etrafını tam olarak dolaşmış olan ilk insan oldu.

    nükleer savaştan sağ çıkması en muhtemel şey nedir?

    karafatma yanlış cevap. dr. wharton’ların 1959’daki çığır açan araştırmasından beri karafatmaların bir nükleer savaşta ilk ölecek böceklerden olduğunu biliyoruz. radyasyona dayanıklılık kralı deinococcus radiodurans bakterisidir. bu bakteriler 1.5 milyon rad’a kadar dayanabilirler, dondurulurlarsa bu limit iki katına çıkar.

    ay nasıl kokar?

    anlaşıldığı kadarıyla ay barut gibi kokar. ay’da yalnızca on iki kişi yürüdü ve bunlardan hiç biri özel uzay giysileri nedeniyle ay’ı koklayamadı. ancak ay yüzeyinden kabine döndüklerinde yanlarında bu tozlardan bol miktarda sürüklüyorlardı. astronotlar ay’daki toprağın kara benzediğini, barut gibi koktuğunu ve tadının çok kötü olmadığını söylediler. bu toprak büyük ölçüde, ay’ın yüzeyine çarpan göktaşlarının yol açtığı silikon dioksitten meydana gelmektedir; bunun yanı sıra demir, kalsiyum ve magnezyum gibi mineraller de içerir.

    insanoğlunun inşa ettiği hangi yapı ay’dan görülebilir?

    çin seddi’nin “insanoğlunun inşa ettiği ve aydan görülebilen tek yapı” olduğu düşüncesi çok yaygındır ama bu doğru değildir. insan eliyle yapılmış hiçbir şey aydan çıplak gözle görülemez.

    uzaydaki ilk hayvan hangisidir?

    meyve sineği. küçücük astronotlar bir miktar tahıl tohumuyla birlikte amerikan v2 roketine bindirildi ve 1946 temmuz’unda uzaya fırlatıldılar. yüksek irtifada patlamanın radyasyon üzerine etkisini test etmeye alışkındılar.

    dünya’nın ne kadarı sudur?

    dünya yüzeyinin yüzde 70’i suyla kaplı olabilir ama su, gezegenin kütlesinin 5 binde birinden daha azına tekabül ediyor,yaklaşık olarak yüzde 0.1...

    çıplak gözle kaç galaksi görülebilir?

    beş bin? iki milyon? on milyar? hayır, dört tane görebiliriz. aslında oturduğumuz yerden yalnızca iki tane görebiliriz, bunlardan bir tanesi de içinde bulunduğumuz samanyolu’dur.

    şu ana kadar yaşamış en tehlikeli hayvan hangisi?

    bu sorunun cevabı açık ara sivrisinek...şu ana kadar ölmüş olan insanların yarısını (muhtemelen 45 milyar kadar) dişi sivrisinekler tarafından öldürdü. günümüzde bile her 12 saniyede bir kişi sivrisineklerden kaynaklanan sebeplerle hayatını kaybediyor.

    kobaylar ne için kullanılır?

    kobaylar ya da hint domuzları artık neredeyse hiç deney hayvanı olarak kullanılmıyor ama perulular bunlardan her yıl yaklaşık 65 milyon adet tüketiyor. .ayrıca kolombiya, bolivya ve ekvador’da da yeniyor.

    üç saniyelik hafızaya sahip olan şey nedir?

    bu konuda henüz kesin bir sonuca ulaşılmış değil. ancak yaygın kanının aksine, bir japon balığının hafızası birkaç saniyelik değil. yapılan araştırmalar, japon balığının en az üç aylık bir hafızaya sahip olduğunu ve değişik şekilleri, renkleri ve sesleri ayırt edebildiğini gösterdi.

    yaşayan en büyük şey nedir?

    fil, mavi balina ya da dev sekoya ağaacı? hayır, dünyadaki yaşayan en büyük şey bir mantar. kesilmiş bir ağaç kütüğünün üzerinde büyüyen bal mantarından (armillaria ostoyae) şu ana kadar görülen ve oregon’daki malheur ulusal ormanı’nda bulunan en büyük numune 890 hektarlık bir alan kaplıyor ve yaşı 2000 ila 8000 arasında tahnin ediliyor.

    roma yanarken neron ne yapıyordu?

    kesinlikle yanan şehri seyrederken lir çalıp şarkı söylemiyordu. yangın çıktığı sırada neron yangının 56 km uzağında, deniz kenarındaki yazlık evindeydi. neron haberi alınca hızla roma’ya gitti ve yangın söndürme çabalarının sorumluluğunu üstlendi.

    kaç tane burun deliğimiz var?

    iki tane görünen iki tane de görünmeyen olmak üzere toplam dört. oksijeni sudan alan balıklarda öndeki suyun girişini arkadaki ise suyun çıkışına sağlayan iki çift burun derini bulunuyor. evrim sürecinde insanlardaki arka taraftaki delikler kafanın içine girerek iç burun delikleri haline geldiler.

    18. yüzyıldaki bir deniz savaşında en çok denizciyi ne öldürmüştür?

    adi bir kıymık. hollywood filmlerinde gösterilenlerden farklıolarak 18. yüzyılda kullanılan gülleler aslında patlamıyordu. bunlar geminin gövdesini parçalayarak kocaman tahta kıymıkların yüksek bir hızla güvertede uçuşmasına neden oluyordu; bu kıymıkların isabet ettiği denizciler de ağır yaralar alıyordu.

    bir kırkayağın kaç tane ayağı vardır?

    kırkayak kelimesi, latince “yüz ayak” anlamına gelen centipeda kelimesinden gelmektedir. kırkayaklar yüz yılı aşkın bir süredir kapsamlı bir biçimde incelenmelerine karşın tam olarak yüz ayağa sahip bir örneğine rastlanmamıştır. türkçe’deki adlarına bakarak bu hayvanların kırk ayaklı oldukları da söylenemez.

    savaştan üç kat daha tehlikeli olan şey nedir?

    çalışmak; içki, uyuşturucu ya da savaştan çok daha fazla insan öldürmektedir. her yıl yaklaşık iki milyon insan, işle ilgili kazalar ve hastalıklar yüzünden hayatını kaybediyor; buna karşın savaşlarda her yıl 650 bin kişi ölüyor. tek başına değerlendirildiğinde, en tehlikeli işin, bering denizi’nde çalışan alaskalı yengeç avcılarına ait olduğu söylenir.

    acı biberin en acı kısmı neresidir?

    acı biberin en acı kısmının çekirdekleri olduğuna dair inancın tersine asıl acı olan kısım, o çekirdeklerin tutunduğu merkezdeki zardır. bu zar, en fazla kapsaisin içeren kısımdır. kapsaisin bibere ayırt edici acılığını veren renksiz, kokusuz bileşiktir.

    tutankamon’un laneti neydi?

    öyle bir şey yoktu. bunu gazeteler uydurmuştur. 1922’de howard carter tarafından keşfedildiğinde, tutankamon’un mezarına giren herkesin korkuya kapılmasına neden olan “firavunun laneti” hikayesi, daily express’in kahire muhabirinin işiydi. bu hikaye daha sonra daily mail ve new york times tarafından tekrarlandı.

    şampanyayı köpürten şey nedir?

    şampanyayı karbondioksit değil, pislik köpürtür tamamen pürüzsüz ve temiz bir kadehte karbondioksit molekülleri görünmez bir şekilde buharlaşır, bu yüzden uzun zamandır kabarcıkların oluşmasına neden olan şeyin bardaktaki küçük kusurlar olduğu varsayılırdı. fakat, yeni fotoğraf teknikleri bardaktaki iz ve pürüzlerin bu kabarcıkların sürekli asılı kalmalarına yetecek boyutta olmadığını gösterdi: bardakta kabarcıkların oluşmasına neden olan şey, bardağın içindeki mikroskobik toz ve tüy parçacıklarıdır.

    “ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler” diyen kimdir?

    1789 yılıydı ve fransız devrimi tüm hızıyla cereyan etmekteydi. paris’teki yoksullar ayaklandılar çünkü yiyecek ekmekleri yoktu. bu sırada kraliçe marie antoinette “ekmek bulamayanlar pasta yesin” şeklindeki ahmakça öneriyi ortaya attı.” çoğu kişinin doğru bildiği yanlışlardan birisi daha... ilk sorun şu ki, bahsedilen şey pasta değil brioche adlı verilen ve ekmeğe çok benzeyen bir çörekti. bu durumda bu sözler iyi niyetli bir girişim olabilir: “eğer ekmek istiyorlarsa onlara iyi cinsinden verin.” kaldı ki bu sözleri söyleyen marie antoinette değildi. bu ifade en aşağı 1760’tan beri aristokratik çürümenin tasviri olarak yazılı bir biçimde kullanılıyordu. jean-jacques rousseau bu ifadeyi daha 1740’ta duyduğunu ileri sürüyordu.

    develer hörgüçlerinde ne depolar?

    develer hörgüçlerinde su değil, yağ depolar; bu yağ da enerji stoku olarak kullanılır. suyun depolandığı yer vücutlarıdır, özellikle de kan dolaşım sistemleri; bu da onları su kaybından etkin bir biçimde korur.

    ilk amerikan başkanı kimdir?

    peyton randolph... randolph, george washington’dan önceki on dört kıtasal kongre (ya da “kongre’de biraraya gelmiş birleşik devletler”) başkanının ilkiydi. kıtasal kongre, şikayetlerini ingiliz tahtı’na iletmek için 13 koloni tarafından oluşturulmuş müzakere organıydı.

    kafasını kuma gömen şey nedir?

    devekuşu yanlış cevap.. asla bir devekuşunun kafasını kuma gömdüğü görülmemiştir. bunu yapsaydı boğulurdu. bir tehlikeyle karşılaştığında her aklı başında hayvan gibi devekuşu da var gücüyle kaçar.

    en yüksek dağ nerede?

    dünya’da değil, mars’ta... dev volkan olympus dağı (latincede olympus mons) güneş sistemindeki ve bilinen evrendeki en yüksek dağdır. 22 km yüksekliğindeki olympus dağı everest’ten üç kat daha yüksek. 624 km genişliğindeki bu dağ britanya adalarının bulunduğu alanın tamamını kaplayabilir.

    dünyanın en büyük şehri hangisidir?

    resmi olarak honolulu... . hawaii eyaletinde 1907’de çıkarılmış bir yasaya göre honolulu şehri ve honolulu idari bölgesi (county) aynı yeri ifade ediyor bu honolulu şehrinin büyük okyanus’ta 2,400 km boyunca uzanan kuzeybatı hawaii adalarının kalanını da kapsadığı ve 5,509 km2’yle en büyük yüzölçümüne sahip şehir olduğu anlamına geliyor. dünyanın en kalabalık şehri ise 12,8 milyonluk nüfusu ve 440 km2lik yüzölçümüyle mumbai’dir: km2 başına 29,042 kişi! eğer bütün anakent alanı dahil edilirse en kalabalık şehir, 13,500 km2 üzerinde yaşayan 35,2 milyon kişiyle tokyo olur.

    evrendeki en soğuk yer nerededir?

    finlandiya’da. helsinki teknoloji üniversitesi’nden bir ekip 2000 yılında bir rodyum parçasını, mutlak sıfırdan (-273oc) derecenin on milyarda biri kadar daha yüksek bir sıcaklığa kadar soğuttu.laboratuarlarda oluşturulan bu son derece düşük sıcaklıklar dikkate değerdir. derin uzayda bile sıcaklık -245oc’nin altına nadiren düşer. bunun bilinen tek istisnası, avustralyalı gökbilimciler tarafından 1979’da saptanan bumerang nebulası’dır. bu nebula bir bumeranga (ya da bir papyona) benzer. merkezinde, güneş’ten üç kat daha ağır, ölmekte olan bir yıldız vardır.

    buffalo bill bufalolara ne yapıyordu?

    hiçbir şey çünkü kuzey amerika’da bufalo yoktur. ‘bufalo’ kelimesi genellikle, yanlış bir biçimde bizon yerine kullanılır. ancak söz konusu bizonlrsa buffalo bill, on sekiz aydan daha kısa bir sürede bu hayvanlarda 4 bin 280 tane öldürdü.

    abd’de kaç eyalet vardır?

    abd bayrağındaki yıldızların her biri bir eyaleti temsil ediyor ve bayrakta 50 yıldız bulunuyor. ancak teknik olarak abd’de sadece 46 eyalet bulunuyor. virginia, kentucky, pennsylvania ve massachusetts resmi olarak birer commonwealth’tir. buradaki commonwealth, ‘ingiliz uluslar topluluğu’ anlamındaki commonwealth değil, abd’deki bu dört bölgenin “eyalet” kelimesi yerine, “ortak rızayla oluşturulmuş siyasi topluluk” anlamında kullandıkları terimdir.

    develer nereden gelir?

    afrika ve arap çöllerinin simgeleri olsa da deve amerika kökenlidir. atlar ve köpekler gibi, develer de 20 milyon yıl önce amerika’nın otlaklarında evrildi. bu hayvanlar o zamanlar, bildiğimiz haliyle hörgüçlü yük hayvanları olmaktan ziyade, daha çok zürafaya ya da ceylana benziyordu. bering kara köprüsünden asya’ya 4 milyon yıl önce geçtiler

    su ne renktir?

    alışıldık cevap suyun rengi olmadığıdır; su “şeffaf” ya da “saydam”dır ve denizin mavi görünmesinin tek sebebi gökyüzünün denizin üzerine yansımasıdır. ancak bu doğru değil. su aslında son derece soluk bir tonda olsa da mavidir. bunu doğada, kardaki derin bir deliğe ya da donmuş bir şelalenin kalın buzlarının içine baktığınızda görebilirsiniz. çok büyük ve çok derin beyaz bir havuzu suyla doldurup içine baktığınızda, su mavi görünecektir.

    roma imparatorları bir gladyatörün ölüm emrini nasıl verirlerdi?

    ne gladyatörün öldürülmesini isteyen romalı seyirciler başparmaklarını aşağı indirirdi ne de bu ölüme izin veren roma imparatorları. aslında romalılar “başparmakları aşağıda duracak şekilde” bir işareti hiç kullanmadılar. bir gladyatörün öldürülmesi istendiğinde başparmak yukarı kaldırılırdı – tıpkı kınından çekilmiş kılıç gibi. kaybeden bir gladyatörün canının bağışlanması için başparmak, sıkılmış yumruğun içine sokulurdu – kınına sokulmuş bir silah gibi. aşağıyı gösteren başparmakların ölümü işaret ettiği yanılgısının sorumlusu, yüzyıl ressamı jean-léon gérôme’un pollice verso adlı tablosudur. tabloda, imparator ölüm cezasını vermek için başparmağını aşağıya doğru uzatırken romalı bir gladyatör bekliyor.

    napolyon’un en aşağılayıcı yenilgisi neyle ilgilidir?

    waterloo hiç kuşkusuz napolyon’un en ezici yenilgisi olmakla beraber, onun en utanç verici yenilgisi değildi.1807’de, fransa, rusya ve prusya arasında bir dönüm noktası niteliğindeki tilsit barışı’nı imzalayan napolyon’un keyfi yerindeydi. bunu kutlamak için imparatorluk sarayı’nın öğleden sonra bir tavşan avı düzenlemesini önerdi. bu av, napolyon’un çok güvendiği kurmay başkanı alexandre berthier tarafından organize edildi. napolyon’u etkilemeye can atan berthier, imparatorluk sarayı’nın konukları meşgul edecek kadar av hayvanına sahip olduğunu göstermek için binlerce tavşan satın aldı. parti vakti geldi, av başladı ve av hayvanlarının bekçileri avları saldı. ama av felaketle sonuçlandı. berthier yabani değil, evcil tavşan almıştı; bu tavşanlar da öldürülmekten ziyade besleneceklerini düşündüler. tavşanlar canlarını kurtarmak üzere kaçmak yerine, büyük şapkalı ufak tefek bir adama yöneldiler ve onu kendilerine yemek veren bakıcılarıyla karıştırdılar. aç tavşanlar saatte 56 km’lik azami hızlarıyla napolyon’a hücum ettiler. av partisindekiler (artık tam bir kargaşaya dönmüştü) onları durdurmak için hiçbir şey yapamıyordu. napolyon’un, açlıktan kırılan hayvanları çıplak elleriyle savuşturmaya çalışarak kaçmaktan başka bir seçeneği yoktu. ama tavşanların şiddeti dinmedi ve imparatoru at arabasına kadar püskürttüler; bu sırada napolyon’un adamları tavşanları nafile kırbaçlıyorlardı. bu fiyaskonun günümüzdeki anlatımlarına göre, fransa imparatoru tamamen hırpalanmış bir vaziyette ve utanç içinde arabasına koşturdu.

    lastik botları kim icat etti?

    amazon kızılderilileri çok uzun süredir pratik lastik botlar yaparlardı. bunu kauçuk sıvısı içine diz hizasına kadar girip kurumasını bekleyerek yapıyorlardı.

    edison’un hangi icadını her gün kullanırız?

    alo kelimesi.alo kelimesinin ilk yazılı kullanımı, edison’un “3 ila 6 metre uzaktan duyulabileceği için” telefon görüşmesine “alo”yla başlamak gerektiği önerisini belirttiği 1887 tarihli bir mektubudur.

    ilk bilgisayar virüsü gerçek bir böcek miydi?

    hem evet hem hayır. önce “evet.” 1947’de harvard üniversitesi’nde röle anahtarına sıkışan bir güve, geniş, havalandırmasız bir odaya konmuş olan amerikan donanması’nın mark ıı bilgisayarının kilitlenmesine sebep oldu. teknisyenler tahrip olmuş böcek ölüsünü çıkardılar ve makineyi yeniden başlatmadan önce kayıt defterindeki yazının yanına yapıştırdılar. ama şu “virüs” kelimesi buradan mı geliyor? hayır. bir makinede oluşan hata ya da yanlış anlamında kullanılan “virüs” kelimesi 19. yüzyıla dayanır. 1889’da yayımlanmış bir gazete haberine göre thomas edison “iki gecedir fonografındaki virüsü aradığı için uyumamıştır.” webster sözlüğü 1934 baskısında “virüsün” modern anlamına yer vermiştir.

    laleler nereden gelir?

    bizim gibi iranlılar’ın da milli çiçeği olan lalenin kökenini pek çok kişi hollanda sanıyor. oysa amsterdam’dan olsun ya da olmasın laleler, hollanda’nın yel değirmenleri ve sabolar kadar ünlü bir sembolüdür. ama aslında lalelerin kökeni hollanda değildir. hollanda’ya istanbul’dan ilk lale, topu topu 1554’te getirildi.

    ses duvarını aşan ilk icat nedir?

    kırbaç... kırbaç 7 bin yıl önce çin’de icat edildi, fakat kırbaç ‘şaklaması’nın, kırbacın sapına çarpan derinin sesi olmayıp, mini bir ses duvarı patlaması olduğunun anlaşılması ancak 1927’de yüksek-hızda fotoğrafçılığın icadıyla mümkün oldu.

    yılanları en çok hangi müzik cezbeder?

    onlar için fark etmez. yılan oynatma numaralarında kobralar flütün görüntüsüne tepki verir, sesine değil. yılanlar kesinlikle sağır olmamalarına rağmen müziği tam olarak “duymazlar.” yılanların dışarıda bir kulak ya da kulak zarları yoktur fakat çeneleri ve karın kasları sayesinde yerden aldıkları titreşimleri hissedebilirler.

    kanarya adalarının ismi hangi hayvandan gelir?

    köpeklerden. aslında kuşlar adaya değil, ada kanarya kuşlarına ismini vermiştir. bu takımada adını, en büyük adasında bulunan hem vahşi hem de evcil çok miktardaki köpekten dolayı, romalılar tarafından verilen ‘köpek adası’ isminden (ınsula canaria) almaktadır.

    tırnak ve saçlar ölümden sonra ne kadar süre daha uzar?

    bilinenin tersine saç ve tırnaklar ölümden sonra hiç uzamazlar. bu tamamen bir efsanedir. öldüğümüzde vücudumuz su kaybeder ve derimiz sıkılaşır, bu da saç ve tırnağın uzadığına dair bir göz yanılgısı yaratır.

    en yüksek bulut nerededir?

    uluslararası bulut atlas ölçeği’ne göre 0’ıncı bulut katmanı en yüksek bulut katmanıdır, bu katman, 12 bin metre yükseklikte bulunabilen incecik bir katmandan oluşan sirrus olarak bilinir.

    yağmur tanesinin şekli nasıldır?

    yağmur taneleri küre şeklindedir, gözyaşı şeklinde değildir.

    yeryüzündeki oksijenin çoğunu üreten şey nedir?

    su yosunları... su yosunları fotosentezin atık maddesi olarak oksijen açığa çıkarırlar. çıkardıkları net oksijen miktarı diğer tüm ağaçların ve kara bitkilerinin birlikte çıkardıklarından daha fazladır.

    birinci dünya savaşı’nda kullanılan alman üniformaları neyden yapılmıştı?

    ısırgan otu... birinci dünya savaşı sırasında hem almanya hem de avusturya’da pamuk kıtlığı vardı. pamuğun yerini tutabilecek uygun bir madde arayan bilimciler zekice bir çözüm denediler: çok az miktarlarda pamuğu ısırgan otuyla karıştırdılar; özellikle de kaşındıran ısırganların (urtica dioica) sert liflerini kullandılar.

    mide ülserinin sebebi nedir?

    yıllardır süregelen tıbbi tavsiyelerin aksine mide ve bağırsak ülserinin stres ya da hayat tarzından değil bir bakteriden kaynaklandığı anlaşılmaya başlandı.
  • wikipedia’ye
    www.0wikipedia.com adresinden vpn kullanmadan erişim sağlanabiliyor olması
  • balgam çıkartıyorsan ciğerlerde hala iş var demektir
  • akadca kendi kültüründen önce gelen sümer diline ait bazı resimyazıları olduğu gibi kabul etmiş ve öğrenilmesi zor olmasına rağmen onları muhafaza ederek yok etmemiştir. bunların ne olduğunu gösteremem belki ama aynı olayın başka örneği ingilizcede de mevcuttur.

    noam chomsky "muscle" gibi bazı kelimelerdeki sessiz harfleri * gereksiz görmemek gerektiğini söyler. kelimenin kökenine indiğimiz zaman latincedeki musclus kelimesini görürüz. "muscular", "musculature" gibi benzer kelimeler de aynı kökten türemiştir ve bu kelimelerde muscle kelimesinin aksine "c" harfi telaffuz edilir. hülasa ingilizcedeki okunmayan bazı harflerin hala kullanılıyor olması biraz da tarihe saygıdan kaynaklanıyormuş. merak ettiğim bir konuyu şans eseri öğrenmem üzerine böyle bir bilgiyi siz sözlük yazarlarıyla da paylaşmak istedim. arz ederim.
  • platon'un mağara alegorisidir.
    “bir mağara düşün. girişi boydan boya gün ışığına açık bir yer altı mağarası. insanlar düşün bu mağarada.çocukluktan beri zincire vurulmuş hepsi, ne yerlerinden kıpırdamaları, ne başlarını çevirmeleri mümkün, yalnız karşılarını görüyorlar. arkalarından bir ışık geliyor. uzaktan, tepede yakılan bir ateşten. ateşle aralarında bir yol var, yol boyunca alçak bir duvar. göz bağcıları (illüzyonist) seyircilerden ayıran setleri bilirsin, üzerlerinde kuklalarını sergilerler, öyle bir duvar işte. ve insanlar düşün, ellerinde eşyalar: tahtadan, taştan insan veya hayvan heykelcikleri, boy boy, biçim biçim. bu insanlar duvar boyunca yürümektedirler, kimi konuşarak, kimi susarak.

    garip bir tablo diyeceksin, hele esirler daha da garip. doğru… o esirler ki ömür boyu başlarını çeviremeyecek, arkalarından geçen nesnelerin duvara vuran gölgelerini izleyecekler. şimdi de mağarada seslerin yankılandığını düşün… dışarıdan biri konuştu mu, esirler gölgelerin konuştuğunu sanır, öyle değil mi? kısaca onlar için tek gerçek vardır: gölgeler.

    tutalım ki zincirlerini çözdük esirlerin. ne olurdu anlatayım. ayağa kalkmaya, başını çevirmeye, ışığa bakmaya zorlanan esir, bunları yaparken acı duyardı. gözleri kamaşır, gölgelerini görmeye alıştığı cisimleri tanıyamazdı.

    bir de düşün ki tutsağı mağaradan çıkarıp güneşin aydınlattığı bölgeye sürükledik. gün ışığına yaklaştıkça gözleri daha da kamaştı. hiçbirini seçemez oldu gerçek nesnelerin. sonra yavaş yavaş alıştı aydınlığa. ve düşünmeye başladı. eski günlerini hatırladı. mutluydu şimdi, mağarada kalan eski arkadaşlarına acıyordu.

    adamın mağaraya döndüğünü tasavvur et. karanlığa kolay kolay alışabilir mi? dostlarına hakikati söylese onu dinlerler mi?”
    indigodergisinden kopyadır.
  • sensöründe bir arıza yokken aracınızın 4 lastiğinin de havası tam olduğu halde lastik basınç sensörü ışığı yanıyor ise stepnenin havası düşük olabilir. çünkü aracınızda bulunan 5. lastiğin de havasının tam olması gerekir.
  • bilindiğinin aksine beynimizin.%3 4 ünü kullanmıyoruz

    normal bir insan beyninin %80-90'ını kullanır asla %3-4u kullanılmaz. çok ciddi hastalıklara sahip olanlarda bile bu kadar düşük oranlar görülmez, bu oranlar ciddi bir safsatadır. düzgün yapılan ve genelde yıllarca süren pratikle bu kapasite %100'e yaklaştırılabilir.
    asşında bu saçma teoriye 2008 yılında amerika da ki bi tıp profesörü bilimsel makalesiyle tamamen noktayı koymuş
    fakat lucy filmiyle yine baş göstermiştir
hesabın var mı? giriş yap