• yıllar öncesinin hatıralarının bir vefa rüzgârı ile bugüne taşınmasıymış meğer.

    evvelsi gün telefonum çaldı. arayan bilmediğim bir numara. açmadım. bu defa whatsapp'tan aradı aynı numara. niyeyse açtım. arayan ses heyecanla:

    -susamsokagisakini hocam, tanıdınız mı beni?
    +hayır, tanıyamadım. kimsiniz?
    -benim. istanbul'da 2008'de ingilizce öğretmenliği yaptığınız liseden öğrenciniz bilmemkim.

    telefon çalmadan önce tezim üzerine yoğunlaşmış olduğumdan söylenen cümleler hiçbir şey ifade etmedi ilk anda. kafamı toplamaya çalıştım; olmadı. repliğini unutmuş tiyatro sanatçısı gibi bayağı bir sessiz kaldım telefonun başında. 2008 o kadar uzak bir zaman gibi geldi ki bana o an. sanki nuh nebi devri...

    karşıdaki sesin bilmem-hangi-lise, esenler ve birkaç farklı hatırlatmasından sonra gün gibi aydınlandı her şey. hakikaten, bir zamanlar öğretmendim ben. asıl kadromun bulunduğu ilköğretim okulunda fazla ingilizce öğretmeni olduğu ve görev yaptığım okulun hemen bitişiğindeki lisede öğretmen eksiği olduğundan görevlendirmem her iki okula yapılmıştı ve ben o vakitler öğretmen eksikliğinden dolayı ilköğretim okulunda ingilizce'nin yanında din kültürü ve ahlak bilgisi derslerine girerken malum lisede ise ingilizce ve edebiyat derslerini vermeye layık görülmüştüm.

    eğitim-öğretim yılının başında yabancı dil bölümünün son sınıfına ingilizce dersi vermeye başladım. sınıf 18 kişiden oluşuyordu ve öğrencilerin -şanslı birkaçı dışında- birçoğunun ailesinin maddi durumu elvermediği için bu çocuklar dershaneye gidemiyordu. dershaneye gidemeyen bu öğrencilerden iki tanesi dersleri pürdikkat dinler; taze öğretmen olan beni sorulara boğar, öğrenmek istedikleri her bilgiyi almak için canla başla uğraşırlardı. öğretmenler odasının kapısında bu iki öğrencimi ellerinde kitap-defterle beni beklerken görmek benim için şaşılacak bir şey değildi artık.

    bunu bir düzene koymak gerektiğini düşünüp önce lise müdürü ile konuşup dershaneye gidemeyen yabancı dil öğrencileri için haftasonları okulda etüt dersleri vermek istediğimi belirttim, müdürün de onayıyla etüt derslerine başladık. bir süre sonra öğrencilerin ders motivasyonunda ve netlerinde gözle görülür bir gelişme olmaya başladı. daha önceki yıllarda o liseden yabancı dil sınıfından bir öğrenci dahi herhangi bir üniversitede bir lisans programına yerleşmeyi başaramamıştı. bu benim motivasyonum oldu.

    o zamanlar kendi öğrencilerinin ne kadar başarılı olduğunu kanıtlayarak reklam yapmak için dershaneler il ve türkiye çapında deneme sınavları düzenlerlerdi. öğrencilerimi mart-nisan aylarına kadar o sınavlarda başarılı olma konusunda motive etmek için çok uğraştım. zor oldu ama başardım.

    nisan ayında yapılan deneme sınavında mezkur iki öğrencim türkiye çapında geçmişe oranla iyi dereceler yaptılar. mayıs ayında ise beni arayan öğrencim ilk ikibin arasına girdi. o yaz sınavların açıklandığı ve üniversite kayıtlarının yapıldığı dönemlerde ben öğretmenlikten istifa ederek başka bir kuruma geçmekle uğraşmaktaydım. meğer o arada beni arayan öğrencim, ankara'da bir üniversitenin ingiliz dili ve edebiyatı bölümünü diğeri ise anadolu'da bir üniversitenin ingiliz dili ve edebiyatı bölümünü kazanmış. beni arayan öğrencim formasyon eğitimini tamamlayıp mezun olduktan sonra 2013'te kpss'yi kazanıp ağrı doğubeyazıt'ta bir köy okuluna ingilizce öğretmeni olarak atanmış, kaderin cilvesi olsa gerek, atandığı okulun müdiresi benim lisanstan yakın arkadaşlarımdan biri. tabii o zamanlar bunu bir tek allah biliyor.

    bir ay önce bu arkadaşım beni arayarak okulu için kitap yardımı bulup bulamayacağımı sordu. ben de akraba-eş-dosta yazıp hatta dilenip ve canpârem kütüphanemden dahi kitaplar bağışlayıp bir kitap kolisi hazırladım, bir hafta on gün kadar önce doğubeyazıt'a postaladım. koliyi o an okulda bulunan öğrencim teslim almış ve ismimi kolinin üzerinde görünce kısa süreli bir şok geçirmiş. müdire olan arkadaşımla konuşunca işin aslını öğrenmiş ve numaramı arkadaşımdan alıp ilk iş beni aramış. liseden mezun oluşunu, üniversite eğitimini, öğretmenlik deneyimini o kadar heyecanla anlattı ki, onca kaotik söz ve kelamdan kalbimin derinlerine çöken hisler vefa ve minnet oldu. o kadar çok şeyden bahsettik ki, hiçbir şey hatırlamıyorum.

    dünyanın bu denli küçük olmasına mı yoksa yıllar önce -bilmeden- ektiğim tohumların bunca gövermiş olmasına mı şaşırayım bilemedim. şu dünya üzerinde her şeyden önce kendi kabuğunu kırmasında ve öğretmen olmasında katkım olan bir öğrencim var.

    gözüm açık gitmez. öğretmen olmak böyle bir şey işte.

    yıllar sonra insanı darmaduman eder alimallah...
  • bu entry bolca şikayet ve bıkmışlık barındırabilir. bunu yazdıktan sonra dışarı çıkıp dolaşmam lazım kendime gelebilmek için.
    ne güzel yanları vardı bu mesleğin bir zamanlar benim için. şimdiyse o kadar çok zorlanıyorum ki. öğretmenlik ne kolay, çalışma saatleri çok az, tatili ne çok diyenleri öğretmenlik yapmaya davet ediyorum belli bir süre. asla bitmiyor işlerim ne evde ne okulda. harcadığım fiziksel ve mental enerji o kadar yoğun ki. evliya fln olmak lazım bu mesleği layıkıyla yerine getirmek için. kesinlikle öğretmenlere psikolojik destek verilmeli. bunu vermeyi bırakın sistem sadece bekliyor öğretmeden sadece bekliyor. mucize gibi bişey olmamız bekleniyor. milli eğitim keşke biraz da bu konuda çalışma yapsa, eğitim sistemi o zaman istenilen hale gelirdi. bence eğitim sistemindeki en büyük eksiklik bu.
  • sanıldığı gibi kolay olmayan, özellikle branş düz anlatıma uygunsa oldukça yoran, dünyanın en kutsal mesleği.

    selam olsun namuslu öğretmenlere.
  • browserda e harfini yazınca ekşisözlük yerine ilk sırada eokulun gelmesidir.
  • inanmaktır dünyayı değiştireceğine.
  • muazzam bir boş zaman için aklı olanın seçmesi gereken meslek.
  • ya da ücretli öğretmen olmak
  • öğretmen olmak; kozalak toplamaktır bir kampta ya da bir deniz kenarında yengeç ölüsü aramaktır ... sınıfa taşımaktır doğayı...

    öğretmen olmak; çocuklar koklasa nasıl tepki verirdi acaba diye düşünüp sri lanka sokaklarında odun elması kovalamaktır, sonra “örtmenim bu bok gibi kokuyor , niye getirdin bunu bize?” yorumunu alıp kahkahalar atmaktır.

    öğretmen olmak; kekeme bir çocuğu resimlerle konuşturmak ve sekiz yaşındayken ona “van gogh neden kendini öldürmüş örtmenim?” sorusunu sordurmaktır. çocuklarınla gurur duymaktır...

    öğretmen olmak; minicik ellerdeki mamayla kedi aramaktır bir parkta... resim yapmaktır çimlere uzanıp ve öğretmenim şiiri dinlemektir saçları ağarmış bir dededen...

    öğretmen olmak, her sabah çok sevdiğin çocuk kitaplarını okuyarak derse başlamaktır. ülkenin bütün çocukları bu kitapları okumalı diye düşünmek ve bir ders kitabı tasarlamaktır... sonra toslamaktır bir duvara...

    zordur öğretmen olmak, ama çok güzeldir beeee...
  • öğrencilerinden başka kimsenin olmamasıdır.

    her 24 kasım'da hatırlanmış gibi yapılır ama sizi öğrencilerinizden başka önemseyen yoktur.
  • ders kitaplarının içi bomboş olduğundan derse hiçbir şey bilmeden girseniz bile kitaptan daha çok şey anlatıyorsunuz. kuş kadar bilgi bırakmışlar her branşta.
hesabın var mı? giriş yap