• seni dövmek bana kendimi özel hissettiriyor.
  • lisede sınıf komple soruları çalmak suretiyle kopya çekmişti. bir ben sorulara bakmadan sınava girdim. * sınavdan sonra hocam şöyle dedi "sorulara bakmadan sınava giren varsa eğer, ilerde evleneceği adamı yanıma getirsin. bu kız ağırlığınca altındır diyeceğim." * o bilmez ama ben bunu iltifat olarak almıştım.
    velhasılı evleneceğim adam gelmedi, onu diyen öğretmenim de kanserden vefat etti. nitekim benim de altınlığım falan kalmadı.
  • "zeki ama çalışmıyor."

    teşekkür editi:
    bu iltifatın en güzel yanı sonrasında babamdan aldığım dersti. bu lafı öğretmenlerden duyduğunda çoğu zaman kızıyordu bana. neden kızdığını bir gün anlattı:

    ona göre bu laf çok anlamsızdı. çünkü en iyi ihtimalle gerçekten zekiysem bile bu özellik doğuştan gelen bir şeydi. bununla övünmek veya zeki olmayan diğerlerini yermek hiçbir işe yaramazdı.

    asıl mesele nasıl başladığımız değil; üstüne ne kattığımız ve nasıl tamamladığımız.

    bu ders için ne kadar teşekkür etsem azdır. ilk ve en sevdiğim öğretmenim.
  • en faydalı olanı hali hazırdaki karakterinize değil, dönüşebileceğiniz insana yönelik yapılmış iltifattır.

    ilkokuldayken bahçede çocuğun biri durduk yere sana bulaşır. acayip halleri ve hareketleriyle seni sinir eder, tepen atar. artık ağzının ortasına veya döşüğün daktasığa sumsuğu yerleştirme planlarına girmişken bahçenin öbür tarafından selami öğretmenin seni çağırdığını duyarsın.

    ensenden aşağı bir ürperti iner, yine de haksız olmadığından emin bir tavırla gidersin selami öğretmenin yanına. o daha bir şey söylemeden de zıplar, "örtmenim bu çocuk beni gıcık ediyo sürekli" diye sızlanırsın.

    sonra selami örtmenin yere çömelir, gözlerini seninkilerle aynı hizaya getirir. hafifçe omuzlarından tutar, hem ciddi hem sevecen tavrıyla sana unutamayacağın o sözleri söyler:

    "kavalcı, kendini savunmana gerek yok, senin gidip kimseye bulaşmayacağını ben zaten biliyorum. ama o seninle uğraşan çocuk var ya, işte o çocuk okulun engelliler sınıfında okuyor. onun dünyası seninkinden daha karmaşık, o yüzden bazen böyle davranıyor. şimdi o seninle uğraştı diye sen de ona kötü davransan belki kimsenin haberi olmaz. ama sen de artık sen kalmazsın. daha düşüncesiz, haset bir insan olursun. şimdi söyle bana kavalcı, kendin gibi efendi mi kalmak istersin, yoksa kendinden vazgeçip başka biri olmak mı istersin?"

    başın öne eğilir, kendin gibi efendi kalacağına söz verirsin.

    velhasıl ilkokul öğretmenimiz tam anlamıyla hayatın çemberinden geçmiş insan idi, ruhu şad olsun.
  • iltifat gibi görünürken, aslında altında derin bir kehanet barındırdığı muhatabınca uzun yıllar sonra farkedilecektir.

    -herkes son okuduğu kitabı söylesin! evet sen?
    *peyami safa biz insanlar hocam!
    -neey? başka neler okudun?
    *şunu, bunu, onu...
    -aferim çocuğum. seninle gurur duydum. daha 5. sınıftasın ve koca koca insanların hayatı boyunca okumadığını sen bu yaşta okumuşsun. ancak bilmen gereken bir şey var. sen bilgiyi insana tercih ettin, bu yüzden ne kadar çok okursan o kadar yalnız kalacaksın.
  • lisede, iki ders arasında hocanın teneffüste masa üzerinde bıraktığı çantasından devamlı sigara aşırıp içen piç bir arkadaşım vardı.

    nedense (murphy kuralı gereği) o gün bir yerine iki tek sigara çalan piç , " sana da bir tane aldım, gel içelim" dedi.
    yatılı okul tuvaletinde sigaralarımızı tüttürüyoruz, bir yandan da muhabbet falan.

    bu fırlama, hoca hakkında atıp tutuyor " ben bu gerzeğin hafta bir sigarasını içmezsem huzur bulamam, amk çocuğunun zaten notu da kıt, intikam" geyiği devam ederken, boş olduğunu sandığımız tuvaletten hoca çıktı. bizim betimiz benzimiz attı, zor nefes alıyoruz. normalde öğretmenler, öğrenci tuvaletini asla kullanmaz ama o gün murphy yasalarına tabi olduğumuz, talihsiz bir gündü.

    hoca bizim yüzümüze bile bakmadı. hiçbir şey söylemeden ellerini yıkayıp çıktı.

    ne yapacağımızı düşünürken teneffüs bitti, ikinci derse girdik. hoca hiçbir şey olmamışcasına dersi anlattı. sakin bir şekilde çıktı gitti.

    piç arkadaşım ve ben özür dilemeye karar verdik. benim derslerim oldukça iyi, dereceye girip yurtdışı burslu olmak amacındayım. ceza falan almak istemiyorum. okula bir çuval para veren babamın beni oyması ve okul bağlantılı bursumun yanması da söz konusu.

    okuldaki tüm hocalar beni sever, tanır. zaten mevcudu oldukça düşük tarihi bir okul. aile ortamı var. hocalar piç arkadaşımın ve benim ailemi de tanıyor.

    biz disipline verilip rezil olmayı beklerken, şaşırtıcı bir şekilde hoca bizi disipline de vermedi. oysa okul disiplini ile tanınan çok köklü bir cemiyet okuluydu.

    ancak esas olay bundan sonra gelişti fransız asıllı türk vatandaşı hocanın ne kadar soğukkanlı bir cani profiline sahip olduğunu yeni yeni anlamaya başlayacaktık.

    sınav günü geldi. 40 soruyu da yaptım. (test) ezbere bildiğim sonucundan emin olduğum cevaplar sonucunda 99 almam bile söz konusu değil, 100 almam gerekiyor. kitabın bazı bölümlerini şimdi bile ezberden okuyabilirim. konuya o derece hakimim. geçmiş notların da hep tam not.

    sınav sonuçları okundu 100 üzerinden 3 almışım. o da 2,5 dan 3 olmuş.

    hocaya gittim. benimle görüşmeyi reddetti. (sekretere söylemiş, benimle muhatap olmak istemiyormuş.)

    hoca yurtdışına yaşayan aileme telefon ederek konuyu açmış. babam "hocam cezai takdir sizin, ayrıca ben de cezalandıracağım." demiş.

    hoca beni ve arkadaşımı bütünlemeye bıraktı.
    okulda bu sürpriz sayesinde piç arkadaşımın ve benim yediğimiz halt böylece herkes tarafından öğrenilmiş oldu.

    bu arada öğretmen sekreteri kadın yanıma gelip hocanın mesajını iletti. "boşuna çalışmasınlar, onları bütünlemede de" geçirmeyeceğim."

    ezbere bildiğim kitaptan sınıfta kalmak üzereydim.

    babamı aradım. sigara içmeme kızmıştı ama özellikle hırsızlığa ortak olmama çok daha fazla kızgındı. sınıfta kalırsam çok acı sonuçlara katlanmam gerekeceğini şimdiden söylüyorum deyip , hoca ile asla görüşmeyeceğini, kendi pisliğimi kendimin temizlemem gerektiğini söyledi. annem ağlamaktan konuşamadı bile.

    bütünleme notu 10 üzerinden veriliyordu. sınav doğal olarak çok iyi geçti. tüm soruları yaptım. klasik sınav olmasına rağmen bu kez 2 aldım.

    sonuç olarak, ben öğretmenler kurulu kararı ile geçtim. piç arkadaşım sınıfta kaldı.

    yıllar sonra okulu ziyaret ettiğimde, hoca beni görmezlikten geldi.

    yıllığımızda adet üzerine öğrenciler yanında öğretmenler de profil altına bir cümle ile izlenimlerini yazarlardı. topu topu 38 mezun veren okulda bu hoş bir gelenekti. benim profilimin altına hocanın satırında ömrümün sonuna kadar utanayım diye koca bir boşluktan başka hiçbir şey yoktu.hoca yazmayı reddetmişti.

    hocanın geçen sene ağır hasta olduğu duyuldu. iyileşme ihtimali bulunmuyordu.

    hastanenin bahçeye bakan odasının kapısında sıra olan biz öğrencileri ve dostları aslında bir anlamda veda ziyaretinde bulunmak üzere toplanmıştık.

    doktor her gün için bir saatle sınırladığı ziyareti, ailesinin onayı ile herkes veda edebilsin için uzun saatlere çevirmeye izin vermişti.

    ben kızına rica ederek yalnız görüşmek istedim.

    bilinci yerindeydi. ellerini öptüm. geçmiş olsun dedim.

    bana baktı. "seni hep çok sevdim. o kadar sert davranmam, hem beni uğrattığın hayal kırıklığı sebebiyle, hem de arkadaşlarını iyi seçmen için bir ikaz olsun içindi" dedi.

    konuşmasından, mezuniyet sonrası kariyerimi takip etmiş olduğunu anladım.

    aslında bir cani profiline sahip sadist bir öğretmen olmadığını, sadece işini özenle yapan dürüst bir öğretmen olduğunu yıllar önce anlamıştım.

    akrabalarının cenazelerinde bile gözyaşı dökmemiş ben, hocanın cenaze töreninde gözyaşı döktüm.

    sadece hocamı anmak için yazdım, umarım artık hep hak ettiği o iyi yerdedir
  • bütün sözlük yazarlarının çok zeki olduğunu fakat çalışmadıklarını öğrenmiş olduk. hepiniz delilik ile dahilik arasında kalıp çıldırmaya yüztutmuşsunuz.
  • "bu çocuk sınıfının en zekisi ama gerizekalı."

    bana degil en yakın arkadasıma söylenmisti ve ögretmen haklıydı. hala gurur duyuyoruz.
  • bir üstteki yazar arkadaşıma söylenenlerden sonra, bana edilenin küfür olduğunu farkettim ve yazmaktan vazgeçtim.
  • endüstri meslek lisesinde ders ingilizce (okula ve derse dikkat) herkes tahtadaki sorulardan birini cevaplıyor. sıra bana geldi ama baktım soru derste anlatılanlardan farklı bir cevap gerektiriyor. cevabı bilmem mümkün değil. birkaç saniye durakladım bir şey yazmadım. sessizlik... hocanın sesi duyuldu,

    "işte kafası çalışan bir adam"
hesabın var mı? giriş yap