• sürüp sürmemek kadının tercihidir, diğer bir çok şey gibi.

    ojeye karşı enteresan bir bakış var yalnız, onu fark ettim. kırmızı ve beyazdan başka renk yakışmazmış, yok yea. aman efendim o elle yapılan yemek yenirmiymiş. kusura bakma da, zıkkımın kökünü ye. sanki temizlikle pislik arasındaki çizgi oje amk.

    yemin ediyorum insanlar bi acayip ha.
  • küçük kız çocuklarını hipnotize etmede kullanılabilecek araç..

    bugüne kadar, tırnaklarımı, ojelerimi görüp te ilgisiz kalan bitane kız çocuğu olmadı.. bi kız çocuğu kaçırmak istesem, tek yapmam gereken tırnaklarımı gözünün önünde bikaç kere sallamak, sonra hooop kucağımda çocuk..

    __bana da öce sürseneee..
  • milattan önce 2000 gibi bir zamanda çin de bulunup kullanılmaya başlamıştır. ilk amacı sosyal statü farklarını belirtmek için kullanılırdı. yani kafana göre renk seçip kullanamıyordun. baktın hatunun tırnakları sarıya boyalı hoop kapan yere, baktın kırmızı dön sırtını, baktın yeşil gecesi kaç paraymış sor (renklerden emin değilim yaşlandım unutuyorum artık)

    eskiden bir çin hanedanının karısının şerçe parmağı tırnağıydım ordan biliyorum.
  • medeniyetin yarattığı en saçma, en berbat şeydir oje.

    bütün kadınlara çağrımdır; ne olursunuz ellerinizi, hele ayaklarınızı o berbat boyayla korkunçlaştırmayın. kompozisyondaki formu bozmayın. altın oranla çizilmiş bir tablonun orta yerine dyo sadosan boya püskürtmeyin. bir ayak bir kadının kara kutusudur. kontrolden çıkmak üzereyim. kişisel tarihinizi berbat bir kimyasalla tuhaf bir hayvanın pençelerine benzetmeyin. zira bunu yaptığınız zaman sizi uyarmak zorunda kalıyorum. ve bu uyarının iler tutar bir tarafı olmuyor. meczup gibi dolaşıyorum. "eskiden çok zenginmiş, karısı terkedince böyle olmuş" diyorlar benim için. ne hakkınız var bana ve insanlık ailesine bunu yapmaya. al google orada; herkesi mukayese etmeye çağırıyorum. ölü ayağı gibi yapmayın, rigor mortis rengi alacalı bulacalı mor renkler vermeyin ayaklarınıza.

    kırmızı oje hele...kır..hsssssssssssssssssssss ççççhsşşşşşhhhhhhhhhhhhhhh ppphhhhhhhhh (kedi sesi kadar mutluluk yeter)
  • maalesef uc kereden fazla surmek isteniyorsa bir iki tl'lik degil de 15-30 tl'liklerinden alinmasi gerekiyor bu meretin. ha deger mi, bence degmez, ben sıkılırım. ama blog yapan, her gun u$enmeden yeni ojesini surup fotograflarini cekip payla$an ablalarin cogunun kullandigi ojeler flormar, golden rose filan degil; sally hansen olsun, essie olsun pahali ve kaliteli markalar. zaten blog tutulursa bir noktada bu ojeler firmalardan bedavaya yollaniyor filan. boyle $eyler olmu$ olabilir. nokta.
  • en kısa yoldan iyi hissettiren yegane kozmetik, ne ruj ne far, ne de allık, hiçbiri "çok keyifsizim, 2-3 oje alıyım, aa ne güzellermiş" diye kendini sevdiremez. ayda yılda bir gelen oje çılgınlığı gerçekten iyi geliyor, mesela şu an en hızlı yapacağım şey şuna sahip olmak:

    siyah ya da mor bazın üzerinde, tırnağı kaplamış mor kehribar gibi duruyor: http://marjoontheblog.com/…ads/2010/08/nfuoh4wm.jpg

    en güzel, güpgüzel kırmızı ise kesinlikle opi malaga wine, diğer bir güzellik de bu sene çamur tonları modası.

    özetle oje güzeldir, içimizi açar, asildir.
  • kanserojen olarak nitelendirilmesinin sebebi, sürüldükten sonra kurumasının beklendiği sırada ortama yayılan uçucu organiklerin solunmasıdır. yani o çok sevdiğimiz oje kokusudur. o kokuların kaynağı organik çözücülerdir ve bunlar da serbest radikal özellik taşıdığı için vücuda girdiği takdirde* hemen bağ kurarak kanserli hücreler oluşturur. ama vücudumuz ters gideni çabuk algılar ve reaksiyon verir. böylece kanserli hücreler büyüyüp gelişemeden parçalanır gider. eğer vücudun yok edebileceğinden çok kanserli hücre oluşursa, bunlar tümörleşir ve kanser hastası olunur. sadede gelirsek, vücudumuzda her an kanserli hücreler var ve çoğunu vücut kendisi oluşturuyor zaten dışarıdan etki olmaksızın. bunlar sürekli oluşup parçalanmaktalar. önemli olan oluşumun yıkımı geçmemesi...

    ayrıca yeni boyanmış bir odanın o boya kokulu* havasını solumak, tırnaktaki oje kokusunu solumaktan kat kat tehlikelidir. bunun için piyasada su bazlı boyalar var. bir oda su bazlı boyayla boyanmamışsa o boya kuruyana kadar* odaya ilişmeyin derim.

    serinletici özet: ojeyi çok koklamadığımız sürece sorun yok, sürün bence.*
  • üniversiteye hazırlandığım yıl, haftasonuna geçiş terapimdi. tırnaklarıma her cuma oje sürüp her pazar gecesi onları çıkartmak, tırnaklarla oyalanmak, kafamın boşalmasına, gevşememe sebep oluyordu.

    salonun ortasında bunlarla uğraşırken babam bi şey istediğinde annem "elleme kızı, kafa dağıtsın iki dakika" diye savuştururdu. gerçekten mükemmel bi kafa dağıtma yöntemiydi benim için, üstelik lisede hafta içi yasak olmasının verdiği hazla daha da bi özlenir hale geliyodu. şimdi de ne zaman canım bi şeylerden kaçmak istese, kendimi iyi hissetmesem ojeye sarılıyorum. geçende saydım, 50 tane olmuşlar. 1 lira, 2 lira derken harçlığımın 3/5ini de yatırmışım yani.

    ama sonuç olarak, dışarı çıkıp da hiçbi şey alamasanız bile, oje alıp eve dönmek ve mutlu olmak gibi salakça bi şey var. oje iyidir, iyi.
  • bazı şeyler sandığımızdan daha önemli.
    oje de.
    yıllar sonra ilk kez oje sürmüştüm, bana patlamış mısır taklidi yaptığı günden bir gün evvel.
    bir şeyler bitiyordu ve bunu sorun etmiyordum. biten rakamlardı, bizimle alakası yoktu ve rakam dediğin çok. her halûkarda yenisi gelen işaretler. rakamların sonu gelmezdi ve keşke rakam profesörü olsaydım hiç üzülmezdim.
    zira çayların bile bittiği bir dünyada yaşıyorduk ve üzülmemiz için uyanmamız yetiyordu.
    her gün uyanıyorduk.
    gülümsediğimiz oluyordu. benim çok fazla.
    güzel, uzun parmakları vardı ve bazen iki tane sigara olurdu parmaklarında, işte o zaman misal gülümserdim. yakıp birini bana uzatmak için baktığında gülümseyen halimi görüp o da gülümserdi, ya da ben hayal görürdüm, inanın emin değilim.
    o halde ben de gider bir şarkı açardım.
    gülümsemesi çok biterdi bazen ve daha da çok bazen belki benim yüzümden.
    nefes alamayacağımı bilirdi bilmesine ama yine de odadan çıkıverirdi ve bilekliğime bakmıştım ben de ardından. attığı düğümü izleyerek beklemiştim gelsin diye. sabrım sükûnum bundandı belki ve belki değildi emin değilim.
    ben pek bilemedim.
    şimdi gidip -except o ve ben - evdeki insanları öldüreceyim. nedeni belki burada except kelimesini kullanmamın sebebini bilen bir ikimizin olmasıdır, belki geçenlerde bir zaman ben çok üzgünken evde bir zamanlar yaşayan canlıların iç organlarına umursamaksızın ekmek banmaları, belki de başka.
    şimdi biraz suç isnadında bulunacağım, cinayet sonrası yapınca daha bi anlamsız oluyor, olsun.
    vazgeçtim.
    şükredecek ne çok şey var ve ne kadar az zaman.
  • benimkilerin ömrü en fazla 1 saat. nasıl gıcır gıcır tutuyorsunuz anlamıyorum. bir yerlerde çizilmeyen bir oje var ve tüm dünya bunu benden gizliyor. nasıl da anladım ama, çakalsınız hepiniz. o ojeler hemen buraya gelecek! bir de sürerseniz eğer:/ ben yapınca boyama kitabı gibi duruyor da.
    gereksiz bir şey neyse ki, ciddiyim bak. keşkem yasaklansa, her şey yasaklandı hala ojeye bir yasak yok :( halbuki abdest alınca tırnağın altına su geçmez ki ojeyle ve hep günah olur (kel kevser suresi ayet 44). cünup cünup geziyorsunuz. benim gençlerim neden cünup geziyooor! oh söyledim artık yasaklanacak.

    üstüne cila mı sürüyorsunuz kele? yok yok kendi kendini yenileyen oje çıktı kesin yüzdebimilyon, bak yine çizildi.

    tobeyarebbim: annem perdeleri çıkarttırdı şimdi de, oje moje kalmadı. hepiniz kokoşsunuz ve ojeyi de sizden öğrenecek değiliz biz, hepimiz yani evdekiler filan.
hesabın var mı? giriş yap