• yaşlılara aynen ya da yav hee hee demek.

    türkçeye aynen emekli diye çevirelim derim

    edit: reddit'te aynen moruk gordum bence budur.
  • 'millennial'lar (80 ve 90larda doğanlar) hayatını kurma yaşına geldi ama ekonomik olarak önceki nesillere (örneğin 50-60larda doğan 'boomer'lara) göre çok daha zor şartlarda bulunduklarından bunda zorlanıyorlar. bir önceki nesil ise yeni neslin içinde bulunduğu şartları göremiyor ve bu zorlanmayı genç neslin tembelliğine, aptallığına, ciddiyetsizliğine bağlıyor. artık iş bulmanın, ev-araba sahibi olmanın eskisi gibi kolay olmadığını, ekonomi başta olmak üzere toplum şartlarının -önceki nesillerin de katkısıyla- çok daha kötü durumda olduğunu anlatmaktan yorulmuş yeni nesil, yaşlıların suçlama ve kendini övmeyle karışık tavsiyelerine artık "ok boomer" diye cevap veriyor.

    türkiye'de bir önceki nesil için de işler pek o kadar kolay olmadığından abd'deki dinamikleri buraya genellemek doğru değil. yine de örneğin bir 20 sene öncesine kıyasla ev-araba sahibi olmak burada da çok zor. şu an üniversiteden mezun olanlar, 5-10 sene önce mezun olanlara göre çok daha fazla zorlanıyor iş sahibi olmakta. ancak bu, özellikle önceki nesiller tarafından çok anlaşılamıyor. "kafanı telefondan kaldır da iş bul artık!" uyarısı yapılırken iş bulmanın artık o kadar da kolay olmadığı göz önüne alınamıyor. dahası telefondan, bilgisayardan, internetten çalışabileceği hiç kabul edilemiyor.

    iyice açıklayıcı olmak adına şu örneği vereyim: ortaokuldayken öfke problemleri olan yaşlıca bir hocamız olur olmadık zamanlarda sınıfa sinirlenir ve ne zaman sinirlense "ben sizin yaşınızda ev aldım!!" diye bağırırdı. bizim ortaokulda ev sahibi olamamamız bizim tembelliğimizdi, yetersizliğimizdi. işte yeni nesil "zaman değişti. şu zamanda nasıl ev alayım ben bu yaşta" demekten yoruldu. "ben sizin yaşınızda ev aldım!" azarına bu cevabı veriyor: ok boomer.

    tabii kalıp sadece ekonomik mevzularda da kullanılmıyor şu anda. hızla başka bir boyuta evrildi. özellikle abd'de ırkçılık ve cinsiyetçiliğin korkunç düzeylerde olduğu önceki nesiller, dünyanın bu konularda gelişme göstermeye başlamasına alışmakta zorlanıyor. özellikle internette, bu konularda yapılan tartışmalarda da aynı kalıp kullanılabiliyor.

    genel olarak dünyanın yeni halini değil de eski dinamikleri baz alan, öfkeli ve "geri kafalı" beyanlara "ok boomer" cevabı veriliyor.
  • türkiye için de gayet uygun bir tabir olduğunu düşünüyorum. evet belki türkiye batı ülkeleri gibi bir ekonomik refaha tarihinin hiçbir döneminde sahip değildi ancak nüfusun ve okuyan insan sayısının azlığından dolayı ortaokul lise mezunları bile zamanında gayet güzel işlere girdiler. bugün bankaya güvenlik görevlisi olarak başvursanız kabul edilmeyeceğiniz eğitim düzeyiyle o bankalara müdür oldular. 45-50 yaşlarında emekli olup ikramiyesiyle ev araba aldılar. ortaokul mezunu memur tek maaşla çocuk okutup üzerine birikim yaptı. üniversite mezunu çalışan bir anne baba çocuklarını sıkıntı yaşamadan özel okullarda okuttu, yine yanına arabasıyla iki evini aldı. neredeyse hiçbir üniversite mezunu, "senin gibi binlercesi kapıda bu işe girmeyi bekliyor" tehdidiyle karşılaşmadı. teknik üniversite mezunu mühendis asgari ücretle işe başlamak zorunda kalmadı. milyonlarca kişiyle beraber sınava girip kazandığı okuldan onbinlerce meslektaşıyla beraber aynı anda mezun olmadı. kısacası okuyan insan hayatını bir şekilde geçindirebiliyordu. evet belki renault broadway'e biniyordu, yurtdışında değil ayvalık'ta tatil yapıyordu ama şu anda aynı eğitim düzeyindeki bir insanla karşılaştırıldığında refah seviyesi daha iyiydi, en azından 10 yıllık maaş tutarında ev borcu yoktu. bugün en dandik sıfır arabayı almak için yemeden içmeden 40 aylık asgari ücret ödemeniz gerek.

    yalnız burada şunu da es geçmemek lazım. bu durum bu insanların suçu değil. bugün 45 yaşında emekli olunabilseydi doğal olarak siz de olurdunuz evet. sovyetler birliğinin oluşturduğu tehditten dolayı devletlerin çalışanlara verdiği tavizler, yine dünyada soldan esen rüzgar sayesinde örgütlü bir işçi sınıfı mücadelesi, demin söylediğim gibi okumuş insan eksikliği ve nüfus azlığı, teknolojinin günümüzdeki kadar gelişmiş olmamasından dolayı özel alanlar haricinde iş bulmak için bu derece teorik uzmanlaşmaya çok da gerek olmaması, vs bir sürü neden sayabiliriz. ancak tüm bunlar 20 sene okumasına rağmen asgari ücret civarında bir maaşla işe başlayan üniversite mezununa "senin yaşında benim evim vardı, sizin nesil çok tembel, iş beyenmüyür, insta'da story paylaşmaktan başka bir şey yapmıyorsunuz, vs" diye bilmiş bilmiş konuşma cüretini gösteremez. yeni nesil yine terbiyeli çıktı da ok boomer diyip geçiyor. "sen bana laf söylemeden önce emekli olduğun bankanın online şubesine girip eft yapmayı becer allahın malı" falan demeleri lazımdı da neyse.
  • "they always say 'ok boomer' but they never ask 'are you ok, boomer?'"

    komik meme'ler bütünü.
  • bizdeki karşılığı yine en iyi he dayı he oluyor gibi.
  • baby boomer'lara "sakin ol şampiyon" demek viral olmuş. ok boomer deniyormuş.
    ne desen "taam dede haklısın" diyorlar bi nevi.
    (bkz: internet meme)

    ok boomer
  • 3 ay önce falan bir öğrencim bana böyle karşılık vermişti. bir öğretmen olarak hemen bütün kuşakları anlatıp 29 yaşında olduğumu söyleyerek konuya açıklık getirdim.

    arkadaşlar kullanıyorsanız bari bilerek kullanın, çocuk 9. sınıfa gidiyordu. sizin yetişkin olduğunuzu varsayıyorum.
  • ne olduğundan yeni haberdar olduğum haklı bir tepki jargonu.

    ülkemiz için tencere kapak kadar da uyumlu bir terim aynı zamanda. dövizin yerli parayı 6'ya, 7'ye katlamadığı, rekabetsizlikten dolayı ortaokul, lise bitirilip, hatta bazen okuma yazmayı hallettikten sonra okulu da siktir edip bir yerlerde yeterli bir gelirle çalışılabilen, tek maaşla ev alınıp aile geçindirilebilen zamanların meyvesini yemiş şanslı kesim, ülkeyi ezelden beri sağ siyasetçilere siktirerek, üstüne bir de plansızca üreyerek (bunların yurtdışını öcü gibi görüp burayı en rahat yer bellemelerinin sebeplerinden biri de budur, ek olarak sabit fikirlilik, başka kütlürlere uyum sağlayamamak vs. bu başka bir entrynin konusu), zamanla boka batan ekonomide birbirine rakip olacak milyonlardan oluşan geleceği çalınmış nesli "ben sizin yaşınızdayken aile geçindirdim, ev aldım vs." diyerek bir de eleştirmektedirler, yedikleri bunca boka rağmen.

    kafaları sabit, empati kurmaktan yoksunlar, kendi zamanlarıyla şimdiki zamanın şartlarını objektif bir şekilde kıyaslamayı da beceremiyorlar. şartlar zor diyorlar ama yaptıkları yanlışlardan da dönmüyorlar. yeni nesilden bir bok olmaz da diyebilirler, ee bu nesil onların ürünü, ondan olmasın? bu nesil onların verdikleri oyların, işgal ettikleri makamların ve bu nesli içine girmeye zorladıkları şartların diyetini ödemekle yükümlü olarak dünyaya geldi. artık üniversite bitirerek sınıf atlamak çok kısıtlı ufak bir payda dışında imkansız halde. kafayı kullanan youtuber oldu, gamer falan oldu aldı yürüdü, içlerinden şanslı olanları da aileden gelen zenginliğin meyvesini yedi. geriye kalan, geleceğin üniversite mezunu, asgari ücretle çalışmaya mahkum edilmiş yığınları napacak? sadece imam, asker, polis istihdam eden, üretim yerine vergiler üzerinden geçinen bu ülke nereye sürüklenecek? işte bu yediğiniz hurmaların faturasını hem siz hem de sizden sonrakiler acı bir şekilde ödemeye başladı bile.

    açıkçası görünen tabloya bakacak olursak "ok boomer" hitabı kibar bile kalmış, neler söylenir daha da geçmişi düzeltmeye yetmez işte.
  • dünya: ok boomer!; türkiye: okulu uzatayım da işsiz damgası yemeyeyim!
    ikinci dünya savaşı sonrasının “baby boomer” nesli ile x,y,z kuşağının çatışması küresel bir boyut almışken türkiye’nin gerçeği, tarihin en yüksek genç işsizliği, gençlerin evini bırakıp başka ülkelere gitmesi veya evinde kalıp başka

    2011'de abd düzenlenen "occupy wall street" protestolarında "eğer biz değilsek kim?" pankartı taşıyan bir gösterici/ fotoğraf: reuters

    1994 doğumlu chlöe swarbrick, yeni zelanda meclisi’nde, iklim krizi yasasını destekleyen bir konuşma yaptığı sırada eski bir parlamento üyesi tarafından engellendi.

    swarbrick, o anda hiç etkilenmeden “ok boomer!” dedi ve konuşmasına devam etti.

    bu tepkisinin bir neslin isyanına dönüşeceğini ve hatta 2019’da yılın kelimesine ilham olacağını muhtemelen bilmiyordu.

    new york times'ta yayınlanan bir makalede, “ok boomer!” fenomeni için “bıkmış nesil için toplanan bir çığlık” deniliyor.

    kuşaklar arası çatışma, son zamanlarda sıklıkla gördüğümüz bir mesele aslında... bu nedenledir ki, x kuşağı, y kuşağı, z kuşağı gibi kavramlar daha çok telaffuz edilmeye başlandı.

    ancak “ok boomer!” ifadesi sayesinde bir kuşak çatışması ete kemiğe bürünmüş oldu.

    ok boomer the state press.jpg
    chlöe swarbrick'in "ok boomer" ifadesi, genç kuşaklar için slogana dönüştü / fotoğraf: the state press

    "baby boomer" kimdir?

    baby boomer için, ikinci dünya savaşı’ndan sonra -genellikle 1945-1955 yılları arasındaki on yıl kastediliyor- doğan kişiler ya da savaşan askerlerin ülkelerine dönüşü ile birlikte, bu ülkelerde doğum hızında görülen büyük artış, yani savaştan sonraki kuşak diyebiliriz.

    başka bir ifadeyle, ikinci dünya savaşı’ndan sonra başlayıp, 1960’lı yılların başına kadar süren, yıllık doğum hızındaki büyük artışı anlatan “baby boomer”ı dilimize “bebek patlaması” olarak da çevirebiliriz.

    ve bu kuşak, sırf kalabalıklığıyla 70'lerin başlarında, abd’de bütün işyerlerinin boş pozisyonlarını doldurdu ve farklı yaşam tarzlarının doğmasını sağladı.

    bugün "baby boomer’lar", birçok firmanın üst yönetimini oluşturuyor. iş hayatında ise bu kuşak, "değişime kapalı, yeniliğe soğuk bakan, geleneksel” diyebileceğimiz bir bakış açısına sahip.

    dünya değişiyor, bir şirket düşünün ki üç kuşak aynı anda, birlikte hareket etmek zorunda.

    ve gençler, bu şirketin, geleceği yakalamasında katalizör oluyorlar.

    kuşak çatışması: y ve z kuşakları baby boomer'a öfkeli

    1980 ve sonrası doğan y kuşağı ile 2000 sonrası doğan z kuşağı, birçok şikayetinin temelini baby boomer'lara bağlıyor

    öfkelerinin artmasına neden olan şey ise, hâlâ iktidarda olmaları ve 2000 neslinin geleceğini dahi etkileyen kararları almaları...

    y ve z kuşakları gelecek için endişeleniyor: hızla değişen bir dünyada ekonomik başarı şansları, yüksek öğretimin patlayan maliyeti, çevresel kaygılar ve toplumsal adaletsizlikler…

    doğal olarak, yaşlı kuşakları bu problemleri yaratan ya da en azından devam ettiren bir el olarak görüyorlar.

    tüm bu itirazlarını dünya çapında, hem yönetimde olma mücadeleleriyle, hem de iş hayatındaki radikal hamleleriyle gösteriyorlar.

    bu yüzden “ok boomer!” ifadesi aslında iş hayatında ve politikada bir domino etkisi yaratabilir.

    türkiye'de genç işsizlik rekor düzeyde

    dünya, politik arenadan, iş dünyasına kadar böylesi bir kendini sorgulamanın içerisindeyken türkiye’de denklem biraz daha farklı.

    en son yayımlanan işsizlik rakamlarına bakıldığında , türkiye istatistik kurumu'nun (tüik) bu veriyi tutmaya başlamasından bu yana, en yüksek genç işsizlik seviyesine ulaşıldı.

    genç işsizlik yüzde 27,4’le tarihin en yüksek seviyesinde. 2018’in başından bu yana artan işsizlik durmuyor. grafik sürekli tırmanışta.

    “mezuniyetten sonra 'işsizlik' korkusuyla okulunu kasıtlı devam ettiren gençler var”

    birleşmiş milletler (bm), uluslararası çalışma örgütü (ılo) ve benzeri kuruluşlar; 15-24 yaşları arasındaki kişileri genç olarak tanımlıyor.

    ekonomik kalkınma ve ı·s¸birligˆi örgütü’nün (oecd) “gençlik, beceriler ve istihdam edilebilirlik” raporu, üye ülkelerdeki genç nüfusun önemli bir kısmının işsizlik sorunuyla karşı karşıya olduğunu gösteriyor.

    oecd’nin raporuna göre, türkiye'de 15-29 yas¸ arası gençlerin yüzde 31,3’ü ne istihdam piyasasında yer alıyor, ne eğitim görüyor, ne de staj yapıyor.

    işsizlik, özellikle son yıllarda tüm dünyada küreselleşme süreci ile birlikte, genç nüfusu önemli ölçüde etkiliyor. hem maddi hem manevi…

    bayram ziyaretlerinde; “okul bitti mi? ee… şimdi ne yapacaksın?” sorusuna verilen yanıtların ardından gençlerin yaşadığı öfke ve özgüven kayıpları, ekonomik olduğu kadar sosyolojik olarak da ele alınması gerekiyor.

    çünkü gençler, “bağımsızlıklarının gelişimini”, gelirlerini, kendilerine saygılarını, sosyo-ekonomik ve politik duruşlarının hepsini iş hayatı ile şekillendiriyor.

    ılo’nun “dünyada ı·stihdam ve sosyal görünüm 2015” (weso) raporuna göre küresel çapta çalışanların dörtte üçü geçici ya da kısa süreli sözleşmelerle çalışıyor. ya da herhangi bir sözleşmenin bulunmadığı kayıt dışı işlerde, kendi hesabına veya ücretsiz aile işlerinde çalıştıkları belirtiliyor.

    baby boomer anlayışına göre işkur kaydı

    bu durum türkiye için de çarpıcı bir düzeye çıkmış durumda.

    türkiye’de yayınlanan genç işsizlik rakamları, hâlâ baby boomer'ların anyalışı ve teknikleri ile ortaya çıkıyor. böyle bir dönemde gençlerin “ok boomer!” tepkisini koyması çok da haksız görünmüyor.

    bu durumu kimin 'işsiz' kategorisine girdiği sorusuna verilen cevapta da görmek mümkün...

    işkur’dan iş arama başvurusu yapmayan kişiler devlet tarafından ya "halinden memnun" ya da "iş aramayan" olarak tanımlanıyor.

    ya evinden gideceksin, ya evinden çıkmayacaksın

    genç işsizlik, beyin göçünün lokomotifi de sayılabilir...

    ancak gençleri evlerinden ayırarak göçe zorlayan bu kavram, aynı zamanda gençleri evlerine bağlayarak, küresel bir köye dönen dünyanın farklı ülkelerine iş yapmalarına, yani "freelance"liğe de yöneltebiliyor.

    bu gençler üretiyorlar, dünyanın dört bir yanındaki akranlarıyla ortak projeler geliştiriyorlar. ürettikleri projelerden de oldukça iyi paralar kazanıyorlar.

    fakat bu gençlerin sigortaları yok; hiçbir sağlık güvenceleri yok ve hatta bankalar ve devlete göre de "işsiz" sayılıyorlar.

    çünkü kredi çekmek istediklerinde aylık geliri 20 bin lira olan bir yazılımcıya, bir kamu bankası “üzgünüm size kredi veremeyiz” diyebiliyor.

    “işsiz” kabul edilen bu gençlere biz de ındependent türkçe için şöyle sorduk;

    sahiden işsiz misiniz?

    bu sorumuzu ismini vermek istemeyen gençler şöyle cevapladılar:

    “kurumsal firma müdürlerinden daha çok kazanıyorum, ancak bankalar bile kredi vermiyor”

    10 yıldır yazılım sektöründe, ios yazılımcısı olarak çalışan ahmet (ismini vermek istemeyen kaynak için bu kısımda 'ahmet' ismi kullanılacaktır) iphone yazılımı üzerine yurt dışında bir firmaya uzaktan çalıştığını anlatıyor.

    “sahiden işsiz misiniz?” sorumuza ise ahmet şu yanıtı veriyor:

    devletin gözünde işsiz gözüksem de, işsiz değilim. türkiye’deki kurumsal firmaların müdürlerinden daha çok kazanıyorum.

    ancak bankalar bile kredi vermiyor. kredi kartı limitlerim 1500 tl’yi aşmıyor.

    ve devletin resmi rakamlarında yani genç işsizlik olarak ifade edilen yüzde 27,4’te yer alıyorum.

    “işsizlik ‘sosyal güvenlik sistemine kayıtlılık’ üzerinden ölçülürse sonuç yanıltıcı olur”

    ındependent türkçe için konuştuğumuz yazılımcı ali ise (bu kısımda, ismini vermek istemeyen kaynak için ali ismi kullanılmaktadır), abd'de bir startup için yazılım geliştiriyor.

    türkiye'de yaşayan, abd'ye uzaktan iş yapan ali, “devletin gözünde işsiz olmana rağmen kendini işsiz olarak tanımlıyor musun?” sorumuza şu yanıtı veriyor:

    tabii bu sorunun cevabı, devletin "işsiz" kavramının tanımıyla, bu soruyu cevaplayanların "işsiz" tanımı arasındaki farka göre, kişiden kişiye değişecektir.

    bana göre "işsiz" atıl kalarak herhangi bir şekilde ekonomiye katkı sağla(ya)mayan kişi. ekonomik anlamdaki tanımını bilmiyorum.

    fakat devlet, eğer -kendileri açısından ölçülebilir değer olan- ‘sosyal güvenlik sistemine kayıtlılık’ üzerinden bir hesapla işsizlik ölçüyorsa yanıltıcı sonuçlara erişebilir.

    “atıl değiliz, daha fazla çalışıyor ve ekonomiye katkı sağlıyoruz”

    ali, “işsiz” ve “ekonomiye katkısı yok” gibi görünen birçok kişinin aslında çalıştığını ve ekonomiye katkı sağladığını belirtiyor ve ekliyor:

    ‘işsiz’ olarak görülenlerin birçoğu, muhtemelen devletin ‘işsiz olmayan’ sınıfına koyduğu birçok kişiden çok daha fazla çalışıyor ve daha fazla katkı sağlıyor.

    bunun içinde kayıt dışı çalışanlar, iç pazarda kayıt dışı ‘freelance’ iş yapanlar, yurt dışına dövizle çalışanlar vb. bir sürü ekonomik faktör mevcut.

    fakat atıl değiliz ve ekonomiye -aynı zamanda teknolojiye de- birçok katkımız mevcut.

    “maaşımızı dolar olarak alıyoruz; türkiye’de kazanacağımdan daha fazla”

    ismini vermek istemeyen bir haber kaynağımız ise, marmara üniversitesi bilgisayar mühendisliği mezunu, 1990 doğumlu bir yazılımcı. (ismini vermek istemeyen haber kaynağı için bu kısımda mustafa ismi kullanılmıştır.)

    birleşik arap emirlikleri’nde bir şirkete mobil uygulama geliştiren mustafa, dışarıdan çalışma tercihini şöyle açıklıyor:

    maaşımızı dolar olarak alıyoruz. gelirim türkiye’de kazanacağım paranın 1,5 katına denk geliyor.

    türkiye ve benzeri ekonomideki ülkelerde rahatlıkla geçinebilecek kadar kazanıyoruz.

    mustafa gelecek planı ile ilgili ise, “bu şekilde birkaç sene daha devam edip sonrasında, özellikle yaşam kalitesi yüksek olan, huzurlu ülkelerden birine yerleşmeyi düşünüyorum" diyor.

    bir 'beka sorunu' olarak gençler

    görüşlerine başvurduğumuz genç yazılımcıların ifadeleri bize şunu hatırlatıyor;

    her ülkenin kalkınma sürecinde genç nüfusa sahip olmak oldukça önemli.

    bilhassa türkiye’deki genç nüfusun, dinamik ve yaratıcı yapısı göz önünde bulundurulursa hayati bir önemde olduğunu söyleyebiliriz.

    ve hatta gençler, bir 'beka sorunu' olarak bile görülebilir!

    yaratıcı, dinamik, yeni fikirlere açık genç bir nüfusun ekonomik büyümeyi pozitif yönde etkileyeceğinden kimse şüphe duymuyor.

    ancak böylesi bir gerçeklik ışığında, üniversite mezunlarında işsizlik oranının son bir yılda yüzde 14’ten yüzde 15,2’ye yükselmiş olması masada durmakta...

    rekor seviyedeki işsizlik ve eğitim sistemine olan güvensizlik, gençleri ve ailelerini yurt dışını seçmeye itiyor.

    oysa ki cumhurbaşkanı erdoğan, partisinin 20 şubat 2018 tarihli meclis grup toplantısında, işsizlik oranının yeniden tek haneli rakamlara inmekte olduğunu olduğunu söyleyerek, şu iddiada bulunmuştu:

    önümüzdeki yıllarda işsizlik değil; çalışacak eleman bulamama sorunu yaşayacağız.

    cumhurbaşkanı erdoğan’ın 26 şubat 1954 doğumlu olduğunu düşündüğümüzde kendisine, "ok boomer!" diyebilecek bir genç çıkar mı?

    bu soru ise ülkenin gençlik sorunundan daha çok bir ifade özgürlüğü meselesi olarak karşımızda duruyor...

    kaynak
    https://www.independentturkish.com/node/98931
  • y neslinden biri olarak inanılmaz antipatik bulduğum söz. yok efendim dünyayı milleniallar kurtaracakmış vs vs. muhtemelen tarihin her anında bu cümle kurulmuştur.

    birisi de yazmış ellerinde telefonlarla müze dolaşan gençler, yine kendi jenerasyonlarından birinin yaptığı yazılımı kullanarak sanat eserlerini inceliyormuş. teknolojinin bugun bu noktaya gelmesi millenialların katkısıyla gerçekleşmiş değil, teknoloji kümülatif bir olgudur, boomerlar olmasaydı kusura bakmasınlar da cep telefonları da bugun olmayabilirdi. o yüzden bu milleniallara yapılan abartılı güzellemeleri de anlamıyorum. meme'lerle devrim yapacaklarsa dünyayı kurtaracaklarsa kolay gelsin.
hesabın var mı? giriş yap