• kendisini sevmezdim, doğruya doğru. ama sinanoğlu'nun ofsaytta kalmış birtakım söylemlerinden yola çıkıp, kötü bilim adamı falan olduğunu iddia etmek düpedüz safsatadır. kendini bilmezliktir. cibilliyetsizliktir.

    küçük bir akademi terbiyesi almış hemen herkes, bu şahsın oldukça kaliteli bir akademisyen olduğunu kısa bir ön araştırmayla anlar.

    ayrıca yabancı dille eğitimin sonuçlarını tartışmaya açmış olması, dilimizin organik evrimi dışında özensizlik kokan yapay hamlelerle hızla kirletilmesinin tehlikelerini dil felsefesi, wittgenstein falan duymamış avama anlatmaya çalışması o kadar da önemsiz sayılacak işler değildi.

    oktay hoca'nın yaşadığı sorun aslında tam olarak burada başlamaktaydı. içinden çıkılması güç olan, konusunda uzman kişilerce tartışılması gereken sofistike konuları yalan yanlış ve çarpık bir formda (sömürge hikâyesi gibi geçerliliği olmayan savlar) genele yayarak belki de yönetim seviyesinde pek ciddiye alınmayan görüşlerini düşük profilli ulusalcı örgütleme vasıtasıyla meşru hâle getirmeye çalıştı. işte bu türk ayınşıtaynlar, atatürk resminin çerçeve camına yansımalar, en genç pirofesörler, kitaplar, ünlü olmak derken kaydı şirazesi. en son televizyonda eşini azarlıyordu. sonra da rahmetli oldu. nur içinde yatsın.
  • başlığının altinda götünü batıya anında vericek yaratıklarla dolu. lan tamam en iyisi sizsiniz türkler dünyanın en aşağılık milleti oda doğru size göre. ama bi susunda nereye siktir olup giderseniz gidin bizimde başimızı fazla ağrıtmayın.
  • “insanlar istedikleri dili öğrensinler ama eğitim bir ülkenin kendi diliyle yapılır” diyen hoca.
  • türklükten dem vuran ama hayatının büyük bölümünü abd'de geçirmiş şahsiyet.
  • bazı insanların ölümsüz olması gerekirdi, oktay sinanoğlu benim için onlardan biriydi. yıldızlar yoldaşı olsun
  • ant dergisinin 1967 yılı otuz sekizinci sayısında yayınlanmış bir yazı (sayfa 6) ile o dönemler oktay sinanoğlu'na nasıl bakıldığına bir göz atalım. oktay sinanoğlu, oktay sinanoğlu'na yazmış adeta. o'nu türklüğün savunucusu ve emperyalist güçlerin düşmanı olarak efsaneleştirmiş arkadaşları şaşırtacağından eminim:

    --türkiye' de hiç başarılı bilim adamı yok mu?--
    türkiye bilimsel araştırma kurumu'nun ödülleri türkiye dışında emperyalist ülkelerin hizmetindeki bilim adamlarına veriliyor.

    emperyalist ülkeler, her alanda olduğu gibi bilimsel araştırma alanında geri kalmış ülkeleri kendi gerçeklerine ve çıkarlarına aykırı bir tutuma sürüklemek için ellerinden geleni yapmaktadır. örneğin, geri kalmış ülkelerin bilim adamlarına, kendi toplumlarından çok emperyalist ülkelerin çıkarlarına hizmet edecek şekilde araştırma yapmak üzere burslar vermekte, el attıkları üniversiteleri ve bilim kurullarını ülkenin gerçekleri üzerine çalışmaktan uzaklaştırarak emperyalizmin hizmetine sokmaktadırlar.
    nitekim, türk toplumunun bilimsel seviyesini yükseltmek amacıyla kurulan türkiye bilimsel araştırma kurumu'nun çalışmaları da emperyalizmin çıkarlarına uygun olarak sürdürülmektedir. bu kurum, bilimsel çalışmaları teşvik için koyduğu ödülü, sanki türkiye'de türkiye'nin çıkarlarına uygun araştırma yapan hiçbir bilim adamı yokmuş gibi, daima emperyalist ülkelerde ve o ülkelerin çıkarlarına çalışan türk bilim adamlarına vermektedir.
    türkiye bilimsel araştırma kurumu, geçen yıl bilim ödülünü, amerika'da öğrenim yapan ve füze yakıtı üzerinde çalışan 29 yaşındaki bir profesörle ömrü yabancı ülkelerde emperyalizmin savaşçı gayelerine hizmetle geçmiş yabancı şirketlerin emrindeki bir teknisyene vermiştir.
    1966 yılında bilimsel ödüle layık görülen oktay sinanoğlu, 15 yıldan beri amerika'dadır. aynı şekilde geçen yıl bilim ödülünü alan talat erben de yıllarca yabancı şirketlerde çalışmış, özellikle ışık veya ısı vermeyen yakıtların kimyasal vetiresi üzerinde çalışarak füze ve savaş araçlarının geliştirilmesinde rol oynamış bir bilim adamıdır. sinanoğlu da, kuantum kimyası ve füze yakıtı üzerinde çalışmıştır.
    türkiye bunları doyurmuş, beslemiş, büyütmüş ve tam yararlanacağı sırada yabancılar bu bilim adamlarına el atarak onları kendi hesaplarına çalıştırmaya başlamıştır. her ikisi de atom ve füzelerle ilgili konulara eğilmiş ve buluşlarıyla emperyalistlerin korkunç silahlarının biraz daha geliştirilmesine yardımcı olmuşlardır.
    ayrıca üzerinde durulan önemli bir konu da, geçen yıl ve bu yıl bilimsel ödüle layık görülen yabancı ülkelerde çalışmış bilim adamlarının "profesör" titrinin bilimsel araştırma kurumu tarafından resmen kabul edilmesidir. oysaki, bilindiği gibi,türkiye'de profesör titrini kullanabilmek için türk üniversitelerinin usulüne uygun olarak doktora yapmak, doçent olabilmek, yıllarca beklemek ve daha sonra dil sınavı vermek, tez hazırlayarak kabul ettirmek gibi formalitelerden geçmek gerekmektedir. ancak bundan sonradır ki kadro bulunabilirse profesörlüğe talip olunabilmektedir. talepten sonra da ikinci bir dil sınavından geçmek, eserlerini bir profesörler kuruluna kabul ettirmek, üniversite senatosunun onayını sağlamak şarttır. bütün bunlar tamamlandıktan sonra cumhurbaşkanı onayı ve kararın resmi gazete'de yayınlanmasıyla bir bilim adamı profesör olabilmektedir. bu formaliteyi tamamlamayanlar, yabancı ülkede bu titri almış olsalar bile, türkiye'de profesörlük titrini kullandıkları taktirde mahkemeye verilmekte ve mahkum olmaktadırlar. nitekim, prof. perihan çambel bu yüzden mahkum olmuştur. oysa geçen yıl ve bu yıl bilimsel ödüle layık görülen beş bilim adamı da, bu formalitelerden geçmedikleri halde, rahatlıkla "profesör" olarak kabul edilmekte ve üstelik mükâfatlandırılmaktadır.
    fakir milletin nafakasından kesilen paralarla emperyalizmin hizmetindeki bilim adamları mükafatlandırılırken insanın aklına ister istemez şu soru takılmaktadır:
    -türkiye'de çeşitli imkansızlıklara rağmen büyük fedakarlık ve feragatla kendisini bilimsel araştırmalara vermiş hiçbir bilim adamı yok mudur ki, bu ödül yabancıların hizmetindeki kimselere verilmektedir?
    hayır türkiye'de kendisini bilimsel araştırmalara vermiş nice bilim adamı vardır ve bunlar emperyalistlerin değil, kendi toplumlarının çıkarlarına hizmet ettikleri için, değil mükâfatlandırılmak, aksine cezalandırılmaktadır.
  • bye bye türkçe isimli kitabını okuduğumda 16 yaşındaydım. o yaşlarda kendime anti-emperyalist bir kimlik bulmaya çalışırken beni çok etkilemişti. şimdi ağır zırva olduğunu kabul etmem lazım. kendi alanında çok büyük bir bilim insanıdır. keşke kendi alanından çok ayrılmasaydı. evrenkent nedir hocam allah aşkına ya?
  • kişinin bir alanda akademik yetkinliğinin çok fazla olması bu kişiye her alanda sallama özgürlüğü, atıp tutma rahatlığı vermez, vermemeli. maalesef bizim kuşağı ve benim dönemimin çocuklarını feci şekilde zehirlemiştir ve kitapları çöptür. halk dalkavukluğu yapmıştır. o boş bomboş kitaplarını okuyarak etrafta ukalalık yaptığımız günleri hatırladığımda kendime çok kızıyorum. ülkeye sosyal anlamda büyük zararları olmuştur.
  • kendi alanıyla ilgili çalışmaları inceleme ve irdeleme fırsatım olmadı, eminim başarılı işler ortaya koymuştur ve fakat alanı olmadığı dil, kültür ve tarih konularına son derece üstünkörü şekilde romantik yaklaştığını düşünmekteyim. meşhur kitabı "bye bye türkçe"yi alıp okumak istediğimde 100-150 sf kadar zor okuyup elimden atmıştım, zira kitap zırvalık denecek düzeyde komik şeyler barındırıyordu. oktay sinanoğlu'nun yetersiz bir şekilde bu konuları ele almaya çalışması maalesef ortaya komik şeyler çıkmasına sebep olmuş.

    ayrıca kendisi öztürkçe denen ucubeliği de savunuyordu ki atatürk bile bunu 1932-34 yılları arasında denemiş, fakat nihayetinde beyhude bir çaba olduğunu anladığından "dili bir çıkmaza sokmuşuzdur çocuk. dili bu çıkmazdan da yine biz kurtaracağız" demiştir. oktay sinanoğlu da "evrenkent" gibi, ne bileyim "oturgaçlı götürgeç" gibi bomboş şeyleri savunmuş ve bunları dilimize yedirmeye çalışmıştır.

    arapça kökenli kelime yoktur, türkçeleşmiş/türkçeye mal olmuş kelime vardır. bunu idrak etmek neden bu kadar zor? "kitap" kelimesini atıp neden uydurma "betik" kelimesini kullanayım mesela?

    dile en çok bu saçma tutum ve davranışlar zarar veriyor. üstelik bunu kendisine "milliyetçiyim" diyenler gerçekleştiriyor.

    öte yandan yabancı dil düşmanlığı güdecek lükse sahip değiliz. ingilizce bugün çok önemli bir yer kaplıyor ve halen öğrenemiyorsak kabahati kendimizde aramalıyız. bugünkü türkçe öyle bir noktaya geldi ki, dünya üzerindeki saygınlığı 19. yüzyıldaki halinden bile daha geri kalmış vaziyette. bu da türkçenin kusuru değil, bizim kabahatimizdendir.

    hülasa oktay sinanoğlu elbette iyi niyetle bir şeyler ortaya koyup, bir şeyleri savunuyor olabilir fakat akademik kalite açısından dil ve tarih konusunda kendisini ciddiye alabilmek mümkün değil. keşke sadece kendi alanında çalışmalar yapıp isminden çok daha iyi söz ettirseydi. son derece amatör bir şekilde ele almaya çalıştığı önemli konularda çok yanlış çıkarımlar yaptı.
hesabın var mı? giriş yap