• sütlaçı hemen hemen tüm çocuklar çok sever. büyükannem o kadar güzel sütlaç yapardı ki parmaklarınızı yerdiniz yok tatlı kaşığını demem daha doğru.
    ben şimdi acaba sütlaçı büyükannem yaptığı, ben de çocuk olduğum için mi çok seviyodum diye düşünüyorum, çünki artık ne öyle sütlaç alıp yiyebiliyorum ne annemin ne de benim sütlaçımın tadı o kadar güzel.
    ölçü sütlaçta en önemli şeydir, özellikle içine koyduğunuz pirinçin ölçüsü. eğer fazla atarsanız sütlaçla ilgili garip tepkiler alabiliyorsunuz, yapanın anneanne yiyenin çocuk olmasına rağmen;
    -anneanne sen bunun içine pilav mı koydun?
  • bir nazım hikmet şiiri. şöyledir;

    sevdiğin müddetçe
    ve sevebildiğin kadar,
    sevdiğine her şeyini verdiğin müddetçe
    ve verebildiğin kadar gençsin.
  • "ben” diyecektim, “sizin ölçülerinizle yaşayamıyorum. bana uymuyor o ölçüler. üstelik sizin bayıla bayıla sahiplendiğiniz birçok şey bana aptalca geliyor. küçümsüyorum onları, kendime yakıştıramıyorum. bana böyle şeylerle gelmeyin.

    ‘peki, ne öneriyorsun?’ diye soracak olursanız, bilmiyorum, hiçbir fikrim yok. bildiğim bazı gizli gerçekler var ama şu anda bunu sizlerle paylaşma yetkim yok. (benim de hesap vermem gereken merciler var, anlayışlı olun.) ama bilin istiyorum işte, sizden biri değilim ben. getirin sözleşmeyi imzalayalım da bitsin bu iş. bundan sonra da birbirimizi rahat bırakalım.”
  • eksikliği hayati derecede problemler açar başa
  • ''ölçü, yiğitlik ve bilgelik gibi değildir. bu ikisi toplumun yalnız bir parçasında bulunur. bütün toplumu da yiğit ve bilge kılar. ölçüyse, bütün topluma yayılır. bütün yurttaşlar arasında tam bir düzen kurar. aşağı, orta, yukarı, güçlü, güçsüz, zengin, fakir herkes aynı ahenge uyar. işte bu uyuşmaya ölçü diyebiliriz. bu öyle bir uyuşmadır ki, orada iyi yanla kötü yandan hangisinin başa geçeceği bellidir. ister tek insanın içinde, ister toplumda olsun.''
    platon-devlet
  • insanlar arası mevcut ilişkilerdeki hallerinde de kek yapar, börek açar gibi kaşık, bardak, avuç birimleri olsa keşke. unla su gibi olsak, yapa yapa sonunda kıvamı tek seferde tuttursak. olgunlaşsak, beceri ve pratik kazansak. ve bir kere kazanmak yetse.

    aksi gibi her seferinde "göz kararı"na muhtacız. gözümüz de, bağlamımız da, yaşımız başımız gibi değişiyor. bu sebeple göz kararımızın ölçüsü git gide anlamsızlaşıyor. bilhassa aşk gibi kendinden delirmeli, içten yanmalı, tanırsan sevmeli durumlarda ölçü ya da ölçüsüzlüğün cümle içinde kullanımı bile gülünçleşiyor. gözün önceki kararlılıklarına ve muhtelif denemelere dayanan referanslar, ya kendine ya karşındakine haksızlıktan başka kapıya çıkmıyor. bu filmi görmüştüm derken olası bütün alternatif sonlar yitip gidiyor...

    tek bir anlamlı ölçü ifadesi kaldı elimde şimdi, sıfır noktasında gibi:

    -azı karar, çoğu zarar...
  • yemek yapmada kullanılan birimlerin her birimi.
    çorba kaşığı, su bardağı, kahve fincanı, çay bardağı gibi cinsleri vardır..
    (bkz: ölçek)
  • her ortamda ölçülülük önemlidir sözlük. ölçü bilmek lazım.

    geçen 20 yaşındaki** piyano hocamdan çerni* işkencesi alıyorum. hoca hem beni kırmamak hem kibar bir şekilde durumu ifade etmek namına düşündü düşündü (hatta ne diycektim unuttum, hafızasızlık böyle bişey diyerek kendini ekstra bi yerdi) şey dedi:

    sanki yapabildiğimiz yerleri daha hızlı çalıyoruz da, diğerlerine gelince takılıyoruz. bu durumu terk etmemiz lazım. yavaş olsun, yapamadığımız yerleri hangi hızda çalıyorsak diğerlerini de aynı ölçüde çalmalıyız.

    son zamanlarında aldığım en büyük derslerden biri bu oldu sözlük. arkandan atlı mı koşturuyor, yapabildiklerin değilsin, yapmaya çalışıp da yapamadıklarınsın!
  • "sünnet ehlinin fâsıkları allah'ın velileridir. bid'at ehlinin zâhidleri ise allah'ın düşmanlarıdır."

    (tabakatu'l-hanabile, 1/184)

    ölçülü ol; bir müslümanın günâhına şahit olsan da onu gözünden bütünüyle düşürme. o bu haliyle bile değerli ve allah'ın sevgili kuludur.

    bâsiretli ol; ibâdet ile meşgul, ahlâklı ve dört dörtlük görünseler de bid'at ehline sevgi besleme. onlar allah'ın dini ile mücadele eden, amelleri geçersiz, kendileri ise kıymetsiz kimselerdir.
  • sorunun ne diye soruyorlardı. sorunum ne dedi . telefona uzandı yeni keşfettiği şarkıyı tekrara atarak dinlemeye başladı. yine eskitip sıkılacağım, dedi. beyninde bir düşünce doğdu: sorunu buydu bir şeye fazla takılıyordu. şarkıyı çok seviyordu ama aynı gün içerisinde sıkılmış oluyordu. birgün çok coşkulu bir gün çok kederli ortayı bulamıyordu. bir gün hayatı köküne kadar yaşıyor. ertesi gün yataktan çıkmıyordu. bir gün birine aşık oluyor günaşırı o aşkı tüketiyordu. gelgitliydi herşeyi. bir şeyi fazla gerçekleştirdiği zaman etkisi azalıyordu sonra. bir gün kendisi olduğunda başka gün başkası oluyordu. bu ruh hali o kadar işlemişti ki karakterine, en son ne zaman gerçekten çok mutlu olduğunu bilmiyordu. korkuyordu mutluluğu hemen tüketmeye. ürkerek seviniyordu. gerçek mutluluk böyle miydi. ölçülü olmak zordu onun için gelgitler müsaade etmiyordu ölçülü olmasına . bu bir hastalıktı adı da vardı. yıpratıcı zehirli bir hastalık. ama bundan sonra düzelme şansı yoktu. herşeyi aşırıydı. ve eğer fazla iyileşirse peşinden onu daha ağır bir hastalığın beklediğini biliyordu. fazla normal olursa daha da hastalanıyordu.
    ölçü bir kez bozuldu mu bunu düzeltmeye kimsenin gücü yetmez . ölçü olmasaydı ölçüsüzlük de olmazdı. ölçüyü kumaşın sahibi değil başka kumaşlar belirliyordu. norm deniyordu buna . ona da hasta deniyordu.
hesabın var mı? giriş yap