• izleyip çok beğendiğim filmler hakkında yazarım hep üç-beş satır. ama 14 sayfa yazılmış birader şimdi tutup şöyle mükemmel film, böyle hayran kaldım demenin manası yok. sadece şunu söylemeliyim, uzakdoğudan çıkan en kalburüstü filmleri seyredip vasat bile bulamamıştım. ve yaklaşık 10 yıldır geliştirdiğim şöyle iki önyargım oldu.

    1- bi filmde döner tekme varsa o film tırttır.
    2- çekik gözlü herhangi bi ırkın ana planda olduğu hiçbir film zaman harcamaya değmez.

    işte bu iki düşünceme rağmen, geldi oldboy, şimdiye dek izlediğim en sağlam filmlerden biri olmayı başardı. ha önyargılarımdan sıyrıldım mı?? hayır... bu filmin bi istisna olduğu kanaatıyla kendimi avutuyorum =)

    daha fazla övgü yazmıyım, ben film hakkında bulduğum garip bilgileri türkçeye çevirebildiğim kadar çevirip vereyim size, entrynin bi misyonu olmuş olsun, işinize yarasın...

    bu arada spoiler olabilir, dikkat edin izlemediyseniz.

    - nobuaki minegishi ve garon tsuchiya yazıp-çizdiği oldboy isimli bir manga dan yola çıkılmış.

    - dae-su nun canlı canlı ahtapot yeme sahnesinde tam 4 ahtapot yemiş adam. yönetmen beğenmemiş ilk 3 çekimi. güney kore dışında oldukça tartışılmış bu sahneler. canlı ahtapot yemek korede bir gelenekmiş ancak önce canlı canlı dilimlenir sonra yenirmiş. öyle koca ahtapot ağza sokulmazmış. bu arada cannes grand prix ini kazandığında, yönetmen konuşmasında tüm ekibi ve oyuncularıyla birlikte ahtapotlara da teşekkür etmiş.

    - dae-su yu oynayan min-sik choi bu rol için altı haftada yaklaşık 9 kilo verip role hazırlanmış. ayrıca dublör kullanılması beklenen pek çok sahneyi de kendisi oynamış.

    - "08-6600330" dae-su nun kızının olması gereken isveçteki telefon numarası, çok arandığı için kullanıcı tarafından kapatılmış ve 08-54589400 e yönlendirilmiş. bu numara da isveçteki kore büyükelçiliğinin numarasıymış. ( zekice =) )

    - oh dae su ve lee woo-jin in okulunun marşı aslında min-sik choi nin okul marşıymış. ( tamam gereksiz bilgi dedin, ama bu kadarı...)

    - mr han'ın tüm filmde tek bi repliği varmış.

    - filmde geçen ve woo-jin in evinin şifresi olan
    like the gazelle from the hand of the hunter,
    like the bird from the hand of the fowler,
    free yourself,
    (bir avcının elindeki ceylan gibi
    bir şahinin elindeki kuş gibi
    özgür bırak kendini)
    şeklindeki incil alıntısı, proverbs 6:4 te değil 6:5 te geçiyormuş. ancak yönetmen bunun bir hata olduğunu değil, bir aldatmaca olduğunu söylüyormuş.

    - filmin hemen başında, karakolda geçen dae-su nun sarhoş olduğu ve serserilik yaptığı kısım, filme en son eklenen sahnelerdenmiş. min-sik choi sarhoş sahnelerinin çoğunda doğaçlama yapmış. buna kızına aldığı oyuncak kanatlarla oynaması dahilmiş. ayrıca filmin sonlarında woo-jin e yalvarırken de çok doğaçlama yapmış. hatta o sırada söylediği eski okullarının marşı bile spontan gelişen bi durummuş.

    - dae-su nun mi-do nun kendi günlüğünü okuduğunu görüp elinden aldığı sahnede dae-su kafasını masaya belirgin bi şekilde çarpar. bu sahne senaryoda yokmuş. ancak hye-jeong kang (mi-do) bozuntuya vermeyip sahneye devam etmiş. bir röportajda yönetmen bu sahneyi sakladığını ve kullandığını, çünkü sahnenin hem komik hem de duygusal bir değeri bulunduğunu söylemiş.

    - filmin en sonundaki karlı sahne yeni zellanda da çekilmiş. film cast ı filmin sonunda geçtikten sonra bi süre bir rüzgar sesi duyulur. bu da yeni zellanda da kaydedilen gerçek rüzgar sesiymiş.

    - bu yönetmenin intikam üçlemesinin ikinci filmiymiş . ilk film boksuneun naui geot, üçüncü film chinjeolhan geumjassi.

    - min-sik choi kameramana kanatlarla oynarken ayaklarını çekmesini istemiş. adam orda aslında moon-walk yapmaya çalışıyormuş =)

    - restaurant ın ismi akira kurusawa ya atıfta bulunmak için akira yapılmış.

    - min-sik choi aslında budistmiş. ahtapotları yedikten sonra, ahtapotların ruhlarına dua etmiş.

    - internet cafe sahnesinde arkadan counter-strike ve star-craft oyunlarına ait sesler gelmekte.

    - gül ve dünya seninle birlikte gülsün, ağlarsan yalnız ağlarsın sözü (ki filmde bi kaç defa geçer) aslında ella wheeler wilcox ın ünlü şiiri solitude dan alıntıymış.

    - meşhur tek çekimlik koridor dövüşü sahnesi üç günde çekilmiş.

    - filmde yer alan büyük şiddete rağmen film boyunca sadece 7 kişi ölmüş...

    şimdilik bu kadar arkadaşlar.

    edit: olumsuzkebelek in mesajından sonra açıklama ihtiyacı duydum, o ölen 7 kişi film karakterleri. gerçek hayatta ölen 7 kişi değil yani =)
  • ben bu filmi birkaç ay önce falan izlemiştim sanırım, "aa ne kadar ilginç, çok orijinal konu" falan diyerek öyle beğenip geçmiştim. bugün bilgisayarımdaki filmleri harici diske atarken farkettim ki filmin içinde birkaç ses dosyası gömülü, bunlardan biri de yönetmen yorumu. yorumla beraber açtım filmi, yönetmen "bu sahnede bunu demek istedim", "kamera açısının değişmesi bunu anlatıyordu" diye harıl harıl anlatmaya başladı. o kadar manyak şeyler ki filmi izlerken anlayan olduysa tebrik ederim. benim yorumlarını izlediğim kısımlar şunlar: (devamında ufak tefek spoiler'lar olabilir)

    başroldeki kızın önünde mor bir kutuyla durduğu bir sahne var ( http://i.imgur.com/fwjx2wd.jpg ). burada kutudan kızın yüzüne yansıyan hafif mor ışık sahneye tek başına bakıldığında kızı daha güzel gösteriyormuş. ama hikayenin tamamını takip eden biri farketmeliymiş ki aslında güzel görünmüyormuş. buradan anlamalıymışız ki aslında güzel gözüken şeyler kötü veya itici anlamlara gelebilirmiş, anlam ve görüntü farklı şeyler anlatabilirmiş.
    başroldeki adamın dizlerinin üzerine çöküp yalvardığı kısımda ( http://i.imgur.com/y5mwiio.png ) adamın burnu kandan kırmızı gözüküyormuş, burada kırmızı burunlu bir palyaçoya benziyormuş, bu da demek oluyormuş ki adam bir palyaço gibi acınası ve gülünecek durumdaymış. oha?
    en sonuncu en azından biraz daha anlaşılabilir: adamın sadece televizyonla 15 yıl yalnız yaşadıktan sonra suratına yapışan o ahtapotu yemesinin ( http://i.imgur.com/y2xjugu.jpg ) sebebi de canlı bir varlığa hasret olmasıymış, o da bu tutkusunu yiyecekle göstermiş.

    yönetmen aklımı aldı ya, ben mal gibi "ehe nasıl intikam alıyo" diye izlemişim, adam ne yapmaya kasmış. ben zaten genelde "yönetmen kamerayı oraya çevirerek umutsuzluğu anlattı", "orada yeşil eşarp insanoğlunun yalnızlığı anlatıyordu" gibi şeyleri pek anlamam, ama yönetmenin anlamamızı beklediği şeyler çok ekstrem değil mi ya, kızın aslında güzel görünmesi gerekirken kötü görünmesi ne demek?!
  • sonunu tahmin ettirmeme basarısını yakalayan süper bi film olmus.öyle iyi bi kurgu yapılmıs ki,yoksa sonunda böyle mi olacak süphesinin basladıgı yerde gelişen olaylarla yok öyle degilmiş düsünceleri geciyor insanın aklında ve hic tahmin edilmeyen sonla insanı oldugu yerde donduruyor bu film.

    --- spoiler ---
    bu arada filmdeki dil kesme sahnesi klişe olmaktan çok,(eger çeviride bir hata yoksa) lee'nin kız kardeşimi hamile bırakan benim s.kim degil senin dilindi diyerek sucladıgı oh deasu'nun affedilmek için verdigi diyetti.
    --- spoiler ---
  • chan-wook park'in yazip yonettigi, 2004 yili cannes film festivalinde grand prix odulunu kazanmis guney kore filmi. hayatimda izledigim belki de en huzursuz edici filmlerden biriydi diyebilirim. bu kadar iyi yonetilmis, karakterlerin bu kadar kendilerini bulduklari ve gercekci oynadiklari, goruntuleri, ve degisik cekim stiliyle ve her sey den onemlisi alisilmisin disinda yazilmis oykusuyle seyircileri koltuklarinda donduran bir film. izledikten uzun bir sure sonra bile etkisinden cikmasi zor, hakkinda konustukca tuyleri urperten bir eser. tam tarantino tarzi bir film oldugu icin grand prix'yi almasinda populer yonetmenin onemli bir yeri oldugu dusunuluyor. ama kesinlikle filmin kendisi de oldukca basarili ve orjinal. kisaca film bir gece telefon kulubesinin onunden kacirilan ve 15 sene boyunca kucuk bir odaya tek basina hapsedilen bir adamin, kendisine bu tuzagi kuran insandan intikam almasinin hikayesi.
  • filmin daha olayını çözememişken dayadıkları ahtapot sahnesi nefesleri kesiyor. zira canlı ahtapot yemeği geleneksel kore mutfağının olmazsa olmazlarındanmış: san nakji. her yıl ülkede 8-9 kişi bu yemek uğruna ölüyor. ahtapotun kafasını tam olarak çiğnemedikleri yada çiğneyemedikleri için hayvan vantuzlarını yemek borusuna yapıştırarak öldürüyor. bir filmde intikam olgusu böyle ince işlenir.
  • bir adamın tek başına 25 kişiyi dövmesine rağmen hayatımda izlediğim en gerçekçi dövüş sahnesinin olduğu film diyebilirim.
  • en rahatsiz edici, en hasta, en asap bozan, ama izlemesi bir o kadar zevkli olan, muthis gorselligi, hasta edici kurgusu ile tek kelime ile buyuleyici bir filmdir. filmin moralist giden kurgusu fakat buna nazaran filmin tum beklentileri yikan anti-moralist sonu arasinda sikisip kalmis seyirci, sinema salonunu sanki suratina tekme yemis bir sekilde terkediyor, ama filmin etkisi ise insanda uzun zaman cikmak bilmiyor. filmin son derece rahatsiz edici sahnelerle dayali doseli olmasida nitekim filmin halen dunyanin cogu yerinde gosterime girmemesinin nedenidir. film bu yilki cannes film festivalinde dagitici bir firma bulunmasi umudu ile gosterime sunuldu, fekat festivaldeki en buyuk odullerden birini almis olmasina ragmen hic bir film sirketi daha filmin dagitim haklarini satin almadi. nitekim filmin region 3dvd si coktan cikti, birde ustune ustelik yakin bir zamanda da region 0 dvd ( tum dvd playerlarda calisan bir region bu) si piyasaya surulerek tum dunyadaki sinema severleri az buz sevindirmedi. kesinlikle, herkese hitap eden bir film olmamakla birlikte; steven spielberg tarzi mutlu sonlarla cosan, sinemaya eglenmek hos vakit gecirmek icin giden, fazla vahset-kan goremeyen sinema seyircisinide nitekim timarhanelik edebilir bu film. lakin, herseye ragmen defalarca izlenmesi gereken bir saheser olmus, emegi gecen herkesi tebrik etmek isterim.
  • tahminen tarantino'nun cabalariyla cannes'da buyuk juri odulunu kazanan, bu odulu fazlasiyla hak etmenin yaninda, altin palmiye'yi de belki fahrenheit 9/11den bile daha fazla hak eden guney kore filmi. karlovy vary film festivali'nde filme giderken, sadece kultlesme potansiyeli olan bir uzakdogu dovus filmi gorecegimi zannediyordum. oysa film kitano, miike, nakata isimlerinin hatirlattigi her seyi teker teker asti, bambaska yerlere gitti, neye ugradigimi sasirdim. tarantino'nun filmi tanitmasina gerek bile yokmus cunku bu filmin ileride kult olmamasi gibi bir ihtimal yok. aska dair her turlu tabuyu yikan, kill bill'i solda sifir birakan, gercek bir "sinemada sinir tanimama" sahaseri. yaraticiligin doruk noktalarindan.
  • --- spoiler ---

    gördüğüm en anlamlı sevişme sahnesine sahip film. oh dae-sunun filmin sonlarında yaşayacağı acının büyüklüğünü, woo-jin leenin intikam kelimesine kattığı tüm anlamı olduğu gibi hissedebilmemiz için, gerekli bir sevişme sahnesi. kesinlikle meme görmek için koyulmamış, kesinlikle "diğer birçok filmde olduğu gibi" izleyicinin salyası düşünülerek yapılmamış, "hikayeyi seyirciye yaşatmak" için koyulmuş bir sevişme sahnesine sahiptir..

    oh dae-su'nun intikam apartmanında herifin dişlerini söktükten sonra asansörden çıkan onlarca kişiyi dövdüğü sahne var ya, amerikan filmlerinin aksine tek seferde çekilmiş, salakça dövüş sahnelerinden aksiyonlardan kaçılmış, doğal ve "olabileceğine inandığım" bir dövüş sahnesi lezzeti sunmuştur. öyle hayt huylar, titreyen kafalar çıtırdayan yumruklar falan yoktur. yüzlerce yıl sonra bruce lee nin etkisinden kurtulmuş ilk dövüş sahnesidir. zira amerikanın en büyük hatası, matrix bile çekse bruce lee den öteye gidememesidir. yok deme yani, sayıları bücürttüğü o holdeki ayak hareketi var ya neonun, aynı bruce lee yapmadı mı 500 sene evvel onu..
    kore hep böyle yönetmenler çıkartsın. hep ağzımızın balıyla izleyelim sevişmeleri de dövüşmeleri de. içinden anlam çıkaralım.

    ayrıca, bir de woo-jin lee nin son sahnelere yakın, intihar olayı var ya. işte o bir başka olmuş efenim. kardeşini, sevdiğini, kollarını bırakıp ölümün kollarına bırakırken, elini silah yapar, alnına götürür, işte o sahnede o ana döneriz, o silah ateşlenir duvara yapışır woo-jin lee..

    sadece sahnelerin birleşmesi değil, sadece verdiği duygu değil, teknik açıdan da muhteşemdir o sahne. çünkü ilk kez doğru yapılmıştır amerikan filmlerinin aksine. şimdiye kadar ateşleyince kazık gibi duran kafalar, ilk kez fizik kanunlarına uymuş karşı duvara uçmuştur. helal olsun chan-wook park
    helal olsun arkadaşım sana. bir çağı yıktın. yeni bir çağ başlattın. kafaya ateş edersen, o kafa karşı duvara yapışır arkadaş. fizik diye bir şey var.

    ve işte bir güzel sahne daha.. oh dae-su dilini keser ve woo-jin lee der ki

    "and now... now, what joy will i have left to live for?"

    intikamını aldıktan sonra, artık yaşamasının ne anlamı kalmıştır ki? işte budur filmin anlatmak istediği... işte ana noktası budur bence.

    intikam, tüm sevdiklerini kaybettiğinde seni hayata bağlayan tek iptir...

    ve bence bu film bunu çok guzel anlatır..

    he bir de, bir sahne daha.. hafıza kaybetme olayında. camda kendine bakar ya oh dae-su.. biri tüm bu olayları bırakır ilerler.. geçmişi orada bırakır ve unutur.. öbürü oh dae-su ise, orada kalır.. o gün, o an, orada kalacaktır sonsuza kadar... sevdiği kişinin kızı olduğu an, hep orada yaşayacaktır sadece..

    bilinç, çok güzel anlatılmıştır. bundan daha iyi tasvir ederim diyen çıksın karşıma döveyim. chan-wook park emmimdir bundan sonra.

    ayrıca, ben bu filmi 2005 yılında akdeniz ünversitesi, sinema kulübü katkılarıyla olbia a salonda izledim. teşekkür ederim.

    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---
    dae-su'nun filmin sonlarında woo-jin'nin ayaklarına kapanıp af dilemesi, mido'nun o olay öncesinde ettiği duayı hatırlatır ''lütfen, woo-jin dae-su'nun önünde diz çöküp bağışlaması için yalvarsın.''
    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap