ölmeme günü
-
rivayet odur ki. bir gün ikinci yeniciler ve eşleri/sevgilileri birlikte hisar üstünde bir meyhanede oturuyorlar. sohbet muhabbet ilerliyor, o esnada meyhanede bulunan bir kadın şairlerimizin yanına yaklaşarak verem olduğunu ve yakında öleceğini söylüyor. onlardan güzel bir kaç hatıra paylaşmalarını istiyor. bunun üzerine turgut uyar garsondan dolu bir şişe rakı getirmesini istiyor ve tüm şairler şişeyi imzalayarak kadına veriyorlar. seneye bugün hepimiz burada olacağız sen de burada olacaksın ve hep birlikte bu rakıyı içeceğiz diyorlar ve ertesi sene buluşuyorlar...
bu bir gelenek halini alıyor ve her sene yineleniyor. lakin turgut uyar'ın ölümüyle birlikte bu gelenek yok oluyor.
özenilesi bir şey doğrusu.
edit: kadının verem olduğunu yanlış hatırlıyormuşum. konunun üzerine bir kaç okuma daha yapınca hatırladım ki kadınımız verem değil vücudunda iğne olan ve bunun her an kalbine gitmesinden korkan bir kadın. böyle olunca ölmeme günü daha da anlamlı oluyor.
edit2: imla. -
26 mart 1981 akşamına ait garson ile misafirler arasında hoş bir diyalog rivayet olunur, olunur da bilemem ki ne kadarı doğrudur. buyrun...
garson: efendim,sizleri burada görmek büyük mutluluk!
cemal süreya: kim istemez ki mutlu olmayı? ama mutsuzluğa da var mısın?
garson: anlamadım efendim?
can yücel: geldiğin kadar değil, göründüğün kadar mutlusun ve sakın unutma; gittiğin kadar değil,hak ettiğin kadar unutulursun…
garson: anlıyorum efendim…neyse, ne alırdınız?
nilgün marmara: sen ne getirdin bana çocukluğundan?
garson: çocukluğumdan mı? siz ne isterseniz mutfaktan onu getireceğim işte.
edip cansever: bu aralar ellerim hep üşür benim. doktor ‘kansızlık’ der, ben ‘sensizlik’ derim.
nilgün marmara: üşümüşüm, düşlerimin üzeri açıktı.
garson : ekrem klimayı aç oradan, çattık ya!
tomris uyar: bazen sensiz kalmak, kırıldığını göstermenin en iyi yoludur.
garson: estağfurullah efendim,ne kırılması, bugün kötü bir gün sanırım benim için.
yaşar kemal: gülümse karamsarları şaşırt, gülümse güller açsın yüzünde,gülümsemenle yayılsın ışık, dünyayı ısıtmasan da güneş gibi çevreni ısıt.
garson: ekrem klimayı kapat, gülümsüyorum. -
rumeli hisarında bir meyhanede, hepsi birbirinden cevval ve alımlı insanların, keyfekeder bir geceye muhabbetler yolladıkları zamanlarda ki aralarında can yücel, salim şengil, edip cansever, tomris uyar, muhteşem sünter, isa çelik , mehmetcan köksal, turgut uyar, dürnev tunaseli, nezihe meriç, ömer uluç, tunga uyar gibi isimlerin mevcut olduğu o gecede, bir kişinin muhabbetini açtığı "ölüm" konusu üzerine, turgut uyar rakı şişesini alır ve orada bulunan herkesin ismini, şişenin üstüne yazar bir 26 mart gecesi ve bu gelenek 1985'e kadar devam eder. belki, bilmediğimiz güzel insanlar, bu geleneği kendi aralarında devam ettirmeye devam ediyorlardır belki de ve belki cemal süreya haklıydı “ertesi gün için bir şey diyemem ama rakı içtiğin gün ölmezsin" derken. rakıyla aram hiç olmadı ama rakıyı seven şairleri ben de sevdim. yıl olmuş 2013, belki 1980'lere bir kadeh kaldırırız he bu akşam... ayrıca can yücel, ayrıca cemal süreya, ayrıca turgut uyar, ayrıca edip cansever, ayrıca tomris uyar (bkz: ölür mü lan)
-
ismi itibariyle jose saramago'nun ölüm bir varmış bir yokmuş romanını anımsatan gün. belki de turgut uyardan araklamıştır saramago romanın fikrini, kim bilir?
"ertesi gün kimse ölmedi" cümlesiyle başlar roman.
bilinmeyen bir ülkede ve dünya üzerinde sadece o ülke sınırlarında geçerli olmak koşuluyla, bir gün ansızın kimse ölmemeye başlar. komalık hastaların, ölümcül kaza geçirenlerin, yatağa bağımlı yaşlıların bile kesinlikle ölmediği bu ülkede durum önce büyük sevinçle karşılanır. fakat çok geçmeden kimsenin ölmüyor oluşu, hiç hesap edilmeyen çok büyük sorunları beraberinde getirir.
güzel roman.
saramago'nun altını kalın kalın çizdiği gibi, ölümsüz dünya, baştaki cazibesine rağmen, cehennemden farksız.
ölsünler, edebiyatçılarımız da ölsünler tabii.
ama hepimizden birazcık daha uzun yaşasalar; birkaç şiir, birkaç roman fazladan bıraksalar bize, olmaz mı? -
bugün. ikinci yeni şairlerinin aralarında belirleyip her sene rakıyla kutladığı, turgut uyar'ın ölümüyle tarihe karışan gün. biz de salah birsel aracılığıyla analım bütün o kudretli şairleri:
ben ölmem
işimi bilirim ben
ecel zangoçlarını bile
bir çırpıda atlatırım
sıfır denize yuvarlasanız
lime lime doğrasanız kafamı
bu odalardan bu kitaplardan
ayrılamam ayrılamam
dört elle yapışırım sokaklara
mavilere beyazlara abanırım
güzellikler beni yormaz
inan olsun yaşlanmam
hiçbir şeyden ürkmem
kim ne derse desin
ey insan seni sevdim
ben ölmem ben ölmem
bütün ölülerimize rahmet olsun.. -
söz konusu günde geçtiği rivayet olan diyalog bir facebook sıçmığı olan uydurma diyaloglardan biridir zira sözde can yücel şiirinden alıntı yapılan şeyin can yücel' in şiir tarzıyla uzaktan yakından alakası olmadığı gibi söz konusu şiirin can yücel' e ait olmadığı can yücel' in kızı tarafından da tescillenmiştir.
keza şu an elimde ispatlayabilecek doneler olmamasına rağmen edip cansever' e mal edilen o dize de bana çok ergence ve saçma gelmektedir. biranın dökülüşünü masaya koyan adam onu yazmış olamaz gibi geliyor bana.
onun dışında bu kadar naif insanların(o kadar naifler mi bilemiyoruz gerçi) bir garsonla taşak geçmiş olması da zaten düşünülemez.
facebook allah belanı versin.
ve bir şey daha bu masada olan ya da olduğu iddia edilen herkes benim için iyi şairdir ancak sadece o kadardır. can yücel' i biraz ayırırım, ona olan sevgim biraz fazladır, çok ilham verici bir yaşamı olmuştur bana kalırsa ama onun dışındaki insanlar hakkında pek bir şey bilmediğimden sırf iyi şiir yazıyorlar diye onlara büyük bir sevgi filan beslemem(yani bir alandaki başarılarını hayatlarının tamamına yaymam yoksa hepsinin şiirlerini çok severim) ben. bir insanın bir alanda iyi olması onun çok iyi insan olduğunu göstermez.
ritchie blackmore deli bir gitaristtir ama tüm grup elemanları kendisinden illallah ederler.
roman polanski çocuk tacizcisidir.
cemal süreya' nın karısına şiddet uyguladığı anlatılır gibi gibi....
şimdi biraz değil baya dramatize edeceğim kabul ama iyi müzik yapan, iyi şiir yazan, iyi futbol oynayan adamların/kadınların sırf bu yönleri nedeniyle hayatın her alanında tolerans görmelerine ciddi itirazlarım var benim. benim bu hayatta şu ana kadar gördüğüm en güzel insan, bir şehit haberinde 10 saniye yer alan bir şehit anasıdır. kendisine uzatılan mikrofona ''onların da(oğlunu öldürenlerden bahsediyor) anne babaları var nasıl kötü bir şey diyem ki yavrum'' demiştir o teyze. -
ölmeyen bir gelenek.
o güzel insanlar var ya, hani o güzel atlara binip giden.
hani yaşar kemal'in de güzel atı ile aralarına katıldığı.
işte onlar öyle güzel insanlarmış ki, içtikleri meyhanede onlara hizmet eden garson erol'u da masaya davet edip" şimdi herkes eşit bu masada " diye düşünmüşler.
hayatı çok sevmişler, ufacık detayları bulup, çıkarıp mutluluk yaratmışlar kendilerine.
hayatın ancak böyle çekilir kılınacağını fark etmişler çünkü.
keşke orhan veli de olabilseydi o masada diye düşünmekten kendimi alamıyorum. turgut uyar'ın isimlerini yazdığı o ünlü rakı şişesinde balık olurlardı.
ferhan şensoy demiş ya: "ağustos yirmi iki, dediler "ustan ölmüş", çok komiksin azrail, turgut uyar ölür mü?”
işte turgut uyar'ın fitilini yaktığı bu gelenek de ölmedi, ölmeyecek.
bugün kadehimizi o güzel insanlara kaldıralım o halde. cemal süreya yanılmıyorsa bu gece ölmeyeceğiz demektir. -
(bkz: rakı içtiğin gün ölmezsin)
hadi şerefe. -
...
[can yücel]
ölmeme günlerini... her yıl, baharın ilk günlerinde dostlarıyla toplandıkları nevizade'deki meyhanenin büyük masasında eksilmeyen sandalyeler ve içki şişesindeki imzalar için çok sevinir. ki, 'ölmeme günleri'nin kurucusu da kendisidir. bir akşam, arkadaşlarıyla içerlerken bir tombalacı masalarına yaklaşır. turgut uyar'ın aklına bir oyun gelir. çekilen sayılara göre bahse girilir. tombalacıya, "eğer en büyük sayıyı sen çekersen masadaki şişeyi alır gidersin." der. herkes, torbadan numarasını çeker ve en büyük sayı da tombalacıya çıkar. tombalacı, masadakilerin önemli kişiler olduğunu düşünür ve "bu masada oturan herkes, bu şişeye imza atacak." der. turgut uyar, bir koşulla bu isteği kabul eder: "sana bu masadaki şişenin yanı sıra, bir şişe daha alacağız, ama bu şişeyi seneye 26 mart'ta bu saatlerde buraya getireceksin." ertesi yıl, tombalacı imzalı şişeyi getirip imzalı bir başka şişeyi alıp gider. bu durum, bir ritüele dönüşür. her yıl, o şişeden birkaç imza eksilir. 1984'ün şişesi turgut uyar'da kalır.
sıddık akbayır - ot dergisi - ağustos 2015
... -
(bkz: şerefine tayyip)
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap