• ölümün kötü bir yanı yoktur. ölüm gerçektir, olacaktır ve hatta olmuş haldedir. mevcut evren 13,7 milyar yıl önce başladı ve bu evren hiç şüphesiz sonlu bir evren. biz bu illüzyonu deneyimleyen nöral şablonlar olarak bu kaotik harmoninin içerisinde olduğumuz için, zaman ve mekan algısıyla bu gerçeği idrak etmekten uzaklaşıyoruz.

    ancak matematikte 2+3=5 işlemi yapılıp sonuç elde edilirken önce 2 sonra 3 sonra da 5 elde edilmez. bir öncelik ya da sonralık yoktur. 2+3 halihazırda 5'tir. sonuç her yerde her zamanda ve her mekanda bellidir. bizim evrenimiz de neden sonuç ilişkileriyle süregelen bir matematik işlemi gibi düşünülürse eğer, mevcut evrende de olup olabilecek her şey halihazırda olmuş ve bitmiştir. biz içerisinde olduğumuz için bu gerçeği idrak edemiyoruz ancak bizim boyutumuzun ve bilincimizin dışında olan kurgusal gözlemciler için evrenimizin başı ve sonu görülebilir haldedir. yani halihazırda sonu bellidir, vuku bulmuştur.

    teorik olarak yok olmuş haldeyiz. yalnızca biz değil, bildiğimiz tüm insanlar, krallar, kahramanlar, dini liderler, tarihi karakterler, tüm düşünceler, gezegenler, yıldızlar ve galaksiler, hepsi halihazırda 13,7 milyar yıl önce tekil haldeki bir noktadan infilak eden ve içine geri çökecek olan bu evrende yok olmuş haldeler.

    hayatımızı ölüm yokmuş gibi yaşayacak kadar ölümden korkuyoruz, onu görmezden geliyoruz. onu düşünmek bizi demotive ediyor. ancak varlık "ben"den ibaret değildir. biz 250 yıl önce de dünya'daydık, 250 yıl sonra da burada kalmaya devam edeceğiz. yalnızca form/biçim değiştirme söz konusu.

    ancak kendi evrenini ve varlığını "ben" kavramı ile manifesto eden zihinler için ölüm elbette bir sondur. ama varlığı "ben" ile idrak eden biz zihin için bile ölüm korkulacak bir şey değildir. "ölüm varsa ben yokum, ben varsam ölüm yok." ifadesi ile epikür bunu açıklamaya çalışmıştır.

    varlığı hayatta kalmaya çalışan bir mekanizmadan ibaret olan "ben" ile değil de daha evrensel doneler ile değerlendirmeye başlayan her zihin ölümün korkulacak bir son olmadığını anlayacaktır.
  • hayattaysa, annemin bunu öğrenecek olmasıdır. gerisi hiç umrumda değil.
  • dedem yıllarca her sabah tavuklarin altından yumurta verdi bana öyle sevdim ki yumurtayı herkes öğrendi bunu sulalede artık,geçen sene kaybettik dedemi,geçenlerde de kahvaltıda yumurta yerken annem dedenin yumurtaları gibi değildir dedi,insan yumurta yerken ağlarmı hüngür hüngür ağladım 30 yaşında adam

    boşluktur ve başka kimsenin dolduramayacagı kocaman bir özlemdir geride kalanlar için ölüm
  • toplayacağını zannederek dağınık bıraktıklarındır.
  • o kadar sperm ve olasılık arasından birinci gelmenin bu kadar anlamsız sonlanması.
  • merak. öldükten sonra insanoğlunun sınırlarını ne kadar aşacağına şahit olamamak. dünyada neler olacağını görememek. evrenin o kadar ufak bir noktasını kaplıyoruz ve keşfedilecek o kadar çok şey var ki. teknoloji nereye kadar ilerleyecek, gezegenlere koloni kurup orada yaşayabilecek miyiz, tıpkı battlestar galactica'daki gibi o güneş sistemi benim bu güneş sistemi senin seyahat edebilecek miyiz, evrende bizden başka canlılar var mı, varsa bizle olan etkileşimi ne olacak. ölmek istemiyorsam sebebi bütün bunların cevaplarını acayip derecede merak ediyor olmam. hatta the man from earth filmini bu kadar çok sevip başroldeki adama özenmemin sebebi de 40 bin yıldır yaşamış, binlerce şey görmüş ve görmeye de devam edecek olmasıydı.

    edit: gelen mesajlar üzerine başroldeki adamın yazını fazla abartmışım. 40 bin değil 14 bin yıl olacak.
  • kimden duyduğumu hatırlamıyorum çok zaman geçti üzerinden ama hala aklımda. artık seni başkalarının anlatacak olması, kendini anlatamayacak oluşun. düşünsene seni bildigini düşünen birisi hiç de sana ait olmayan hikayelerle seni başkalarına anlatıyor. bir de göçüp gittiğin yerlerden o anlatılara tanık oluyorsan çekeceğin çile, müdahale edemeyişin, ben öyle biri değilim ya diye bağıramayışın. sen artık başkalarının anlattığı şekliyle sensin dünya üzerinde.
  • kanser teşhisi koyulduğu gün bunu çok düşündüm ben, bir kanser hastası olarak yaşamı tercih etmek çoğu zaman hayatınızı kurtarır ki büyük ihtimalle bende olan da buydu.

    haydarpaşa köprüsü'nden kadıköy'e doğru yürürken aklımdan hızla geçti her şey, sen öleceksin, eşin sevgilisiyle evlenecek, ailen ağlayacak biraz ama hayattayken hangisinin umrundaydın ki ölünce mezarlığa yapılacak bayram ziyaretleri dışında akıllarına geleceksin?

    ama kızın yalnız kalacak, çok küçük daha, sensiz büyüyecek, iyi ihtimalle babaannesiyle, kötü ihtimalle bir üvey anneyle ne kadar mutlu olabilirse.

    sonra kendimi düşündüm, başkaları için yaşanmış yıllar, kendime ait kızımdan başka bir şey yok. mutluluğuma kızım dışında kimsenin katkısı yokken mutsuzluk sebebim diğer insanlar.

    ve o gün yaşamı tercih ettim ama farklı bir yaşamı, önce boşandım, sonra işimi değiştirdim ardından hayatımdaki bütün gereksizleri ve gereksizlikleri temizledim.

    yıllarca taşları kendim dizdim, kızımla kendi huzurlu dünyamı inşa ettim.

    evet benim için ölümün en kötü yanı kızımın yalnız kalma ve eksikliğimi hissetme ihtimali, kalanı önemsiz.
  • çocukken benim için ölümün en kötü yanı cumartesi günleri yayınlanan çizgi filmleri bir daha izleyemeyecek olmaktı. her gece uyumadan önce bu gerçeği düşünüp kahrolurdum. ne güzel korkularım ne kadar naif dertlerim varmış. keşke büyümeme seçeneğimiz de olsaydı.
  • begenmezsek vazgecememektir.
hesabın var mı? giriş yap