• sadece 1 haftacık bizimle olan çocuğumuzu çok özlüyorum, özlüyoruz. hatta şu ömrü hayatımda içimi en çok acıtan ve yazarken bile gözlerimi dolduran sözler eşimin "onu çok özlüyorum" ve "bol bol süt iç oralarda" demesidir. öbür tarafta kavuşacağız inşallah yavrucum.
  • after life'da şöyle bir replikle anlatılmıştı.

    “insanlar lisa ile yapmayı özlediğim şeyleri yaparsam kendimi daha iyi hissederim sanıyorlar ama asıl noktayı kaçırıyorlar lisa ile bir şey yapmayı değil onunla hiçbir şey yapmamayı özlüyorum. anlıyor musun? sadece evde oturmak mesela, dışarı çıkmadan, bir şey yapmadan hatta konuşmadan sadece onun orada olduğunu bilerek oturmak.”
  • yeniden asik oldugunda sucluluk duyup ozur dilemektir gidenden..hayat devam etsin mi sevgilim ?
  • gecenin bi yarısı, gündüz koştururken,kalabalıkta, yalnızken....hep özlüyosun. ve biliyorsun ki onu 1 saniye bile olsa görmen için hiç bir mucize yok.. kokusunu,sesini,teninin sıcaklığını,sarılmasını,kızmasını... özlemediğin tek bir şeyi bile yok... artık sen eski sen olmuyorsun mesela. gene gülüyorsun gene hayata karışıyorsun ama sen eski sen olmuyorsun işte.. sevdiklerini kaybeden insanlar özlemlerini anlatmaya çalışıyor. tarifi olmadığını bildikleri halde.. ben de onu yaptım...
  • içinden çıkılmaz bir duygudur. herhangi bir anda bazen* tanıdık bir koku aklınıza düşürüverir onu. önce tebessüm edip iç çekersiniz sonra tuzlu gözyaşlarının tadı eşliğinde burnunuz sızlamaya başlar. gözlerinizin önünden arı uçuşu hızında onunla yaşadığınız anlar geçer ve telefon edip hiç olmazsa sesini duyma isteği dayanılmaz olur. hatta bazen eliniz telefona gider ve bir anda telefonun öbür ucunda onun sesini bir daha hiçbir zaman duyamayacağınızı bir kez daha hatırlarsınız.

    işte o an yaşama sizi sıkı sıkı bağlayan ipleriniz gözyaşlarınız eşliğinde kopar hem güler hem ağlarsınız.
  • ''bazen ölümlerden sonra sevgiler, anılarda özlemle birleşerek büyüyor ve bambaşka kılıklara giriveriyor.''
  • çok garip bir duygu. tamamen umutsuz. öyle yaşayan birini özlemek gibi değil belkiler yok. " belki bir gün karşılaşırız " " illaki görüşürüz " " araşır konuşuruz " diye bir şey yok. özlersin geçene kadar ağlarsın. özlemi gidermek için ağlamaktan başka şansın yok. ( ağlamıyor gibi yapanları yalnız kalınca görün siz it gibi titrerler karanlıkta uluyarak ağlarlar aslında.)

    nedense ben hep okul yolunda minibüsteyken hatırlayıp özlüyorum. o zamanlar sanki günlerce tutmuşum da dolmuş gibi kendiliğinden taşar gibi akıyor gözümden yaşlar engel olamıyorum. gözlüklerimin arkasına saklamaya çalışıyorum camdan dışarı bakıyorum kimse görmesin diye. aksi gibi hıçkırık tuttu bir kaç kere.

    mezarı çok yakında ama gidemiyorum nedense halbuki gitsem... ne olacak ki yine özlemem geçmeyecek ki.

    o zamanlar fotoğraflarına bakıyorum daha fena oluyor. gülümsediği fotoğraflar ya da bana sinirliyken çekme dediği fotoğraf komik olan var bir tane çok eskiden çekilmiş delikanlı o zaman dedem yanında iki tane arkadaşı yanyana duruyorlar üçünün elinde bir adet papatya ellerinde küçücük kalmış şimdinin rakı bardağı gibi tutup gülümsemişler. ne garip artık onun olmadığını bilmek.

    gözlerimi kapatıp çok güçlü düşünürsem sıcaklığını hisseder gibi oluyorum son öptüğümdeki gibi soğuk değil. bazen düşünüyorum ne zaman geçecek diye geçmiyor.

    o öldüğünde çok ağlayamamıştım hatta utanıyordum bunun için. o öldüğü gece uyudum sonra uyandım çok az ağladım arkadaşım acısı yavaş yavaş çıkacak yokluğunu daha sonra çok güçlü hissedeceksin demişti. sanırım başlıyor güçlenmeye. ne zaman geçer. geçsin istiyorum çünkü dönmeyecek gelmeyecek artık yok o biliyorum. hatırladığımda gülmek istiyorum eskiden güldüğümüz bir şeyi hatırlayınca bile ağlayasım geliyor ama ağlamamıştık ki gülmüştük yine o varmış gibi gülsek. bir insanın gülüşü neden ağlatır ki kalanları.
  • bazen insan unutuyor. bir şeylerin gittiğini mesela. elleriyle kırdığı, parçalarını toplayıp çöpe attığı vazoyu unutuyor, eve çiçek alıp geldiğinde hatırlıyor sonra. çok kısa bir an oluyor, vazoyu daha bu sabah salondaki masanın üstünde gördüğüne yemin edebiliyor hatta. kendine yalancı oluyor insan.
    bir koku duyuyor, ne bileyim portakallı kek mesela. hemen tariflere bakıyor, denemeler yapıyor ama yok, öyle olmuyor. hatırladığı gibi değil ne tadı ne kokusu. bir şeyler eksik geliyor. beceremiyor insan, beğenmiyor.
    öyle koşturmacayla geçerken günler o gün salı mı çarşamba mı karıştırıyor insan. değil tarihi hatırlamak adını unutuyor telaştan. ama ekim öyle mi mesela. illa o güne ait bir şeyler çıkıyor karşısına. sevdiği bir grubun konser afişi, beklediği bir filmin vizyon tarihi, telefona gelen indirim günleri mesajında koca koca yazıyor. takvimler yılları değiştiriyor ya, kızıyor insan.
    sabah vapura yetişirken, akşam eve yürürken birilerini görüyor sonra. aynı ona benziyor yürüyüşü. takip ediyor istemsizce, bir kere yüzünü görmek için hızlanıyor. şöyle profilden bir bakıyor son anda. yok, burnu böyle kemerli değildi, güzeldi çok güzeldi diyor. yavaşlıyor.
    aklında bir replik yankılanıyor “sokakta gördüğün her on kişiden dokuzu ona benzemiyor, sadece çok özlemişsin.”
    özlüyor insan.
  • en cok onu gorurdum duslerimde olumunden sonra, hatta olumunden once. hep gitmek isterdi, kacardi, ben gitmemesi icin yalvarirdim duslerimde. yada uzaklardan arardi, gel diye yalvarirdim. kimi zaman daglar denizler asip o'na ulasmaya calisirdim.... olumunun uzerinden bu agustos 12 yil gecmis olacak... yillarin onsuz yokluguyla ben buyurken onu da kalbimde yaslandirmak icin ugrastim... oysa o her yil 1 ekimde 23 yasina giriyor, ben her yil ogrenci harcligimla aldigim dogum gunu hediyesini veriyorum ona.

    cok yalvardim ruyalarimda gel diye... gelmedi.

    simdilerde diyorum, ikimizde 30'larimizda nasil severdik birbirimizi?
  • sen böyle acele acele kaçar gibi gittin ya, ben de seni özlemiceme yemin ettim. ama dürüst olmak gerekirse, bazen özlüyorum. hatta bazen değil, hep özlüyorum. trendeyken özlüyorum, arabadayken özlüyorum, okuldayken özlüyorum, evdeyken özlüyorum, yürüken özlüyorum, içerken özlüyorum, özlemek için birilerini sana benzetiyorum. arada sana sarılıyomuş gibi yapıp başkasına da sarılıyorum hatta. kızıcak mısın yine bana; 'bu ne lan çocuk musun sen, biraz büyü artık.' diye.

    bazen o karanlık çukura seni koyduğuma emin olamıyorum. bak ben duygusal biri değilim pek bilirsin, kızıyorum sana. bi kere daha görsem baya baya trip atıcam sana hem de. hadi kaçtın gittin anladıkta, bari izlerini de alıp götürseydin.

    beni bir seferinde, 'senin de babandan farkın yok, sen de geri kafalı adamın tekisin.' diye azarlamıştın ya. değiştim. artık açık görüşlü biri oldum ben. babamla da pek anlaşamıyoruz zaten. çok değiştim. görsen tanıyamazsın. neyse boşver görmene gerek yok, bu sefer başka birşeyler bulucaksın konuşacak. yıllar önce ilk kez sigara içtiğimi öğrendiğin zamanda çok kızmıştın, yanında içince de dövmekten beter etmiştin, sonra izin vermiştin ya hani. artık senin yanına gelince sigara içmiyorum. geliyorum arada, sana birsürü şey anlatıyorum; saatlerce oturuyorum, yine içmiyorum. ne anlatıyosun diye de sorma, zaten duymuyosun diye anlatıyorum.

    içime kapanık olmamdan dem vururdun arada, 'bu kadar şeyi içine atarsan, patlarsın bir gün.' derdin. bende 'kimseyi, bunları birşey anlatabilecek kadar yakın hissetmiyorum.' derdim. artık anlatıyorum. sana anlatıyorum. sen duymuyosun ya ondan anlatabiliyorum, yoksa zaten anlatamam. geçenlerde yine birşeylerden bahsediyordum sana, bekçi gelmiş, arkadan konuştuklarımı duymuş. ben hiç farketmedim. çıkarken kabristandan, yakaladı beni. 'ölülerle konuşmak ne kadar rahat değil mi?' dedi. 'sen konuşuyosun, onlar dinliyorlar. hiç ses çıkarmıyorlar. sen ne istiyorsan onlar onu düşünüyorlar.' dedi. 'hayır' dedim 'yanlışın var. onlar bizi duymuyorlar.'

    bu arada hala yalnızım. birgün çok ciddi bir ilişkim olursa ilk senle tanıştırcaktım ya. getirmedim diye unuttum sanma. hala öyle biri yok. ama olursa sözüm söz. ilk sana getiricem. ama beğenmezsen, hemen söyliceksin. anlaştık mı?

    bunları seni özlediğimden falan yazmıyorum. uzun zamandır ziyaret edemedim seni, birikti içimdekiler, içimi boşaltıyorum. hem orda da duymuyorsun, burda da ne farkediyor ki. neyse duyup duymaman da umrumda değil. özlemedim seni. özlemicem de. beni bırakıp gideni özlemicemi de sen öğrettin bana, unuttun mu?
hesabın var mı? giriş yap