• ölüm yıldönümü nasıl ki mevlüt vs. gibi olaylarla yad edilir, sokakta lokma dagıtılarak hayır duası alınıyorsa, dogum gününde de kabrine gidip dua etmek, çiçek götürüp mezarını süslemek o kadar olması gereken bir eylemdir... o sadece ölmemiş, çok daha önce doğmuştur... ve her nekadar artık aramızda olmasa da iyi ki doğdun diyecek kadar önemlidir hayatımızdaki yeri...*
  • geride biraktigi insanlar icin hic suphesiz onemli bir durumdur.. ifade edecegi anlam acisindan vefat etmis kisinin unlu, dunyaca taninmis olmasi elbette gerekmez..

    insanin icinde bulundugu durum ne olursa olsun, onun kucucuk hayatina giripte ona hic gormedigi guzellikleri gosteren, evrene giden butun yollari kisaltan, bir digerinin yasama amaci olan ölmü$ bir insanin ardindan yapilabilecek elbette en guzel seylerden biridir..

    uc kullfallah bir elham okiyim demekle kestirilip atilmayacak kadar hassas da bir konudur.. ve basinda durdugumuz topragin altinda huzur icerisinde yatan insanin gorevi devam etmektedir.. hala oradan bize yasamak icin guc vermektedir.. en azindan o bile bir kez bu hayata gelmis, elinden geldigi kadar layiki ile yasamistir.. geride bizim icin bir neden birakmistir..
    dogum gunu mu..
    sessiz bir gecede bize eslik eden kadehimizi kaldirdigimiz, uyumadan once onlarin da rahat uyumalari icin dua ettigimiz, elem tasiyan kanatlarin bize dokundugu en savunmasiz anlarimiz da bile andigimiz onlar iken dogumgunu de, varligi da, yoklugu da hergundur..
  • gürültüsüz patırtısız yapılan, çoğu zaman tek kişilik, keşkelerle başlayan hüzünlü bir kutlamadır
  • akla 'ölmemiş birinin doğumgününün kutlanamaması'nı getiren iç acıtıcı bir diğer bağlılık türü.
  • olmuş kişinin mezarında ters donup*muhtemelen kıcıyla gulduğu hadisedir. genellikle halen jim morrison veya elvis ‘in yasadığına inanmış takdire şayan şahısların kendilerini eğlendirmesi halay çekmesidir.
    (bkz: elvis olmemis bodrumda yasiyormus)
  • (bkz: hz. isa)
  • bence ölüm yıldönümünde oturup üzülmekten çok daha mantıklı bir davranış.. çünkü o kişi ne kadar ölmüş te olsa sizi hayatta hiç mutsuz görmek istememiştir ve istemeyecektir de. bir insanın doğduğunu hatırlamak, öldüğünü hatırlamaktan daha az acı verici bir olaydır. siz de onun doğumgününde gidersiniz mezarının başına, en sevdiği kalemle ona söylemek istediklerini yazarsınız bir kağıda, doğumgününü kutlarsınız. daha sonra çakmağınızı çıkarıp o kağıdı yakar ve mezarının üstüne serpersiniz, bir nevi onla buluşturursunuz o minik kağıt parçasını. işte o zaman sanki o kişi hiç ölmemiş gibi olur. sanki dünyadan cennete doğumgünü mesajı çekmişsinizdir kendisine.. ve mutlu olursunuz, çünkü biliyorsunuz ki siz onun doğumgünün kutladıkça o bir sene daha yaşlanıyordur, yani yaşıyordur.. sonsuza kadar..
  • bir şişe beyaz şarapla her sene kralımızı* hatırlarız... ölmüş olması, hiç doğmamış olduğu anlamına gelmez.
    hem bundan daha güzel bi hatırlanma olabilir mi bir insan için.

    adettendir diyerek her yıl ölüm yıl dönümünü hatırlamazmıyız ve helvalar kavurup, ziyafetler vermezmiyiz. o halde neden doğumunu da hatırlamayalım...

    fotoğraflara bakıp ölmüş olduğunu kabul ederiz, mutsuzluk vericidir.
    aynaya bakıp onu hatırlamaz mıyız. kalbimiz ağrımaz mı...

    hayatta olduğu anlarıda aynı oranda hatırlarsak dengeyi bulmuş olmaz mıyız. ve herşey daha mutluluk verici olmaya başlamaz mı...

    işte biz bu yüzden hatırlarız her yıl doğumunu, aynı ölümünü hatırladığımız gibi...
    içimize bakarız sonra*
    içimiz ona benziyo

    ve çocuklarımızda bize benzesin diye hayattayız*
28 entry daha
hesabın var mı? giriş yap