• belki de şöyle:

    öldünüz. 100 km hızla gelen kamyondan kaçamadınız ve öldünüz. karanlık...
    sonra bir aydınlık. yavaş yavaş bir şeyler görmeye başlıyorsunuz. ameliyathane gibi bir yerdesiniz. başınızda garip bir ağırlık hissediyorsunuz. tepede parlak bir ışık. ama bu gördükleriniz doktor değil. kıyafetleri biraz değişik. birini tanıyor gibisiniz. yavaş yavaş hatırlamaya başlıyorsunuz.

    - lumina, 21. yüzyılda yaşamak nasıldı?

    evet. yavas yavas hatirliyorsun. sene 2536. "virtual time travel" denilen pek popüler bu naneye sen de katılmıştın değil mi lumina?
    rüya'da 36 yaşında öldüğüne göre, burada 12 saat geçmiş olmalıydı.

    - lumina, nasıl, eğlendin mi?

    karın da orada. gülümsüyor.
    peki 21. yy.'daki ailen? arkadaşların? kaçı gerçekti, kaçı simülasyondu?

    daha önemlisi, gerçek nedir?
  • sabahın ilk saatlerinde telefon alarmın çalacak. 10 dakika sonra ilk hatırlatma ve sonra ikincisi... yırtacaklar götlerini. ama bu kez rüyanın en tatlı yerinde uyandıramayacaklar. takriben bir iki saat sonra, önce ofisten yakın bir arkadaşın sonra müdürün falan arayacak "nerdesin be oğlum?" yazan mesajlar atılacak, ne bi bahane düşüneceksin ne kızarıp bozaracak umurunda bile olmayacak.

    sonra herkes işine, dünya işleyişine dönecek. şoförler küfredecek, pazarcı "gel abla gel" diyecek, yine bakkal, pastahane, börekçi aranacak kahvaltılar söylenecek, çalışandan aldıkları fikirleri yeni bir şey bulmuş gibi patronlara ileten yönelticiler kendini yönemiş hissedecek. annen işe gidecek, kardeşin okula. sonra bir kaç borçlu olduğun, bir iki de borçlanmanı isteyen banka arayacak...kapının kenarına fatura asılacak. gün içinde ofisten bir arkadaşın tekrar hatırlatacak seni. önce biraz endişe sonrasında dedikodu; "kafasına göre gelmemeler. aranınca açmamalar...buna da iyi ki biraz sorumluluk verdiler" .. sonra birinin aklına tanıdıkları aramak gelecek. o başka birini, o da başka...ve fazla değil iki üç telefonun ardından eski sevgiliden konu açılacak sonra da konu ona açılacak; - dün aradı mı seni? en son ne söylemişti?...

    bu endişeden nasibini elbette yaşadığın yer de alacak;
    - daire 309'u bağlar mısınız?
    +bizde de cep telefonu var efendim, arkadaşımız çıkıp baksın bi
    sonra kapın çalacak, şans bu ya daha önce pek duymadığın zil sesini yine duyamayacaksın. davetsiz misafir hiç beklemedin ki sen anahtarsız kapını hiç açmadın ki...

    akşama doğru sağlığından iyice endişe edilecek. iş çıkışı bir arkadaşın güvenliğe diklenecek; "açsana be kardeşim. açamam beyefendi... nasıl açamam kardeşim adam kayıp...açamam abi kesin emir" tartışma karakolda bitecek ve iş kamera kayıtlarına gelecek. açıkça görülüyor işte geç saatte geliyorsun. omuzlar çökmüş, yüz düşmüş, bünye yorgun. belli ki bu gün de anlaşılamamışsın. belli ki bu güne de zor katlanmışsın...içeride olduğun anlaşılınca açacalar kapıyı, o ilk şoku atlatıp kaldıracaklar meftayı...

    biraz -yazık oldu denecek biraz gencecikti biraz iyi çocuktu, biraz her şeyden kopuk..keşkeler de olacak, çok derin sızılar da...yıllar böyle geçip gidecek. hala eski tayfandan birileri varsa konun açılacak, tayyip ölmüş, sarıgül başkan, fener şampiyon olmuş olacak. fakat gezi hiç bir zaman avm olmayacak.

    o dönemki eski sevgilin mutluyken yeni sevgilileriyle, hep bir suçlayan göz görecek üzerinde. eşyalarını kullananlar, sana bir fotoğrafta rastlayanlar ince bir suçluluk ve özlem duyacak. ne zaman konun açılsa fatihayla kapanacak. annen ağlayacak, kardeşinin hasretinden içi yanacak. sene iki bin kaç olmuş hala yazları serdar çalınacak, kışları yakacak... yaz ne kadar sıcak geçtiyse, kış da o kadar soğuk olacak. çünkü ölümünden sonraki yaşamda da dünyanın amına koyulacak.

    bir dakika yalnız bu kısma biraz daha acıklılık getireyim;

    elbette ki play listlerde ahmet kaya'nın kum gibisi de olacak, maxi priest'in fields'i de... pisi pisine ölenler kadar, doğanlar da olacak.. dağdan inenler şehre gelecek, bakırköy beylikdüzü arası 45 dakikaya inecek ama yine yetmeyecek. ne filimler yapılacak belli değil, anılar kaleme alınacak. ve acılar... ve sancılar... ve mutluluk...minik bebeklerin enkazdan çıkışı mucize sayılacak bir şehri enkaza çevirmek olağan. insanlık savaşacak insanlık sevişecek.

    notların bulunacak yazdıkların okunacak anlaşılacak bazıları, mesaj kutun yeşil yanacak. eski bir arkadaştan ekleme talebi gelecek, inboxa mail düşecek. günler doğacak, günler bitecek...birlikte oturduğunuz parklara bizden sonra da gidilecek bitirilemeyen şişeler çiçek diplerine dökülecek. çocuklar büyüyüp çocuk olmayı özleyecek ve öptüğün diğer kızların da aklına geleceksin elbet. ancak kimse için çok farklı değildin ve istedikleri için istemeden çok değiştin. şimdi istesen de, isteseler de değişemezsin.

    bir gün annen de ölecek, yanına gömülecek. işte o an bir huzur hissedeceksin. belki de ne bileyim doya doya sarılmadığın, yanına uzanıp yatmadığın, "bi sesini duymak istedim" deyip aramadığın insana ebediyen kavuştuğun için. onu böyle acılarla, suçlulukla, pişmanlıkla bıraktığın için çok kızmıştın kendine, üzülmüş ve mahçuptun. karne günleri gibi, yeni ayakkabıyla yapılmış maçın ertesi gibi, odandan çıkartamadığın sigara kokusu gibi, başına iş açacak serseri arkadaşlar gibi mahçuptun...

    - neden be oğlum? neden yaptın..
    - tüm gün onu düşündüm ve akşam yanına gittim. sinirlendi beni görünce, dinlemek istemedi. bir taksiye atlayıp aceleyle çekti gitti. gece aradım, açmadı. umudum bitmişti ve içkim çok az kalmıştı aksi gibi radyoda da erdem ergün çıkmıştı. aynı anda o da "artık karşılaşmak istemiyorum" diye mesaj atmıştı. ev dağınıktı ve karanlık ketıl kısa devre yapmış şartel atmıştı. akşam haberlerinden aklımda bir çocuğun ölümü kalmıştı... nihayetinde olacak olan buydu, sadece biraz erken oldu.

    * * *

    ölümden sonra yaşam devam edecek ve düşündüğün kadar çok kişi yokluğunu fark etmeyecek. bir ders vermek istediklerin o derse hiç gelmeyecek. seni önce her gün gördüklerin unutacak, sonra uzun süredir aramak isteyip aramayanlar. en son da ihtiyaç duyduğun anda yanında olmayanlar...

    edit:çok fazla imla
  • e: ölümden sonra hayat var mıdır cenk bey?
    c: erdem bey saçmalamayın, hayat ölümden öncedir.
  • inandığımdır. olması gerekir. oluşalı bin yıllar geçmiş dünyada ortalama 60 yıl kalıp gideceğim ve her şey bitecek öyle mi? hayır kesinlikle kabul etmiyorum. öyle veya böyle ölümden sonra yaşam olmalı. sevdiğimi, canımdan öte oğlumu, anne-baba, kardeşimi, dostlarımı hepsini şu kısacık sürede geride bırakıp gideceğim veya onlar beni bırakıp gidecekler he? hayır tüm sevdiklerimle buluşacağım bir başka hayat olduğuna inanıyorum, inanmasam ölümün tutsaklığında bir hayat nasıl geçebilir? ben özgürüm diye dağa taşa, uçan kuşa da yazsak, ölümden sonra yaşama inanmıyorsak, bir ömür tepesinde sallanan ölümün kılıcıyla esaret altında geçmiş olacaktır. ben böyle bir ömre tahammül edemem.
  • ... intihar etmis olan insanlar icin buyuk hayal kirikligi (bkz: yine mi)
  • eger ölümden bu kadar korkmasaydik, belki de hiç varolmayacakti.
  • rüyadan uyanmaktır.
  • bütün madde formlarının, bitki, hayvan ve insan bedeninin enerjetik bir eşleniği vardır. maddi yapı bu şeffaf ve latif bedene elbise gibidir. ölüm geldiğinde madde yapı dağılır ve enerjetik latif bedeni serbest bırakır.

    madde yapının kuran'daki şifresi "arz" kelimesi, enerjetik yapının ise "semâ" kelimesidir.

    1- yer(arz) o yaman sarsıntı ile sarsıldığı,

    2- yer, içindeki ağırlıkları çıkarıp dışarı attığı,

    3- ve insan: "ona ne oluyor?" dediği zaman.

    4,5- o gün yer, rabbinin ona vahyetmesiyle haberlerini anlatacaktır.

    6- o gün insanlar, amellerinin karşılığı kendilerine gösterilmek üzere bölük bölük çıkacaklardır.

    7- her kim zerre kadar hayır işlemişse onu görecektir.

    8- her kim, zerre kadar şer işlemişse onu görecektir.

    (zil zal suresi)

    beden fonksiyonlarını durdurunca latif/şeffaf beden ile aralarındaki ilişki büyük ölçüde kopar. kendimizi bir anda o seyyal yapı olarak idrak ederiz. şuurumuz ise artık en son haliyle sabitlenmiştir. bedeni kaybettiğimiz için onun imkanlarını kullanarak daha yüksek bilinç noktalrına ulaşmak artık mümkün değildir. ancak çok farklı bazı hallerle karşı karşıya kalırız.

    eskiden bedenin beş duyusu ile kayıtlıyken artık değiliz. latif bedenimizin duyu skalası olağanüstü geniştir. bir anda çok yüksek bir algı kapasitesine ulaşırız. işte o an, korkunç bir pişmanlıkla dünya hayatını boşa harcadığımızı ve artık o imkanlara bir daha ebediyen kavuşamayacağımızı biliriz. dehşet bir pişmanlıktır bu.

    bunları nereden mi biliyorum? elbette ki tasavvuf büyüklerinden. çünkü onlar daha madde bedenlerini kaybetmeden önce o şeffaf/latif bedene sıçramayı ve onun imkanları ile yaşamayı deneyimlemişlerdir. zaten onların sanatı budur. üstelik bütün bilgilerini açık açık anlatırlar. tabii dünya sarhoşluğu ile onların sözlerini dinlayen çok azdır, o da ayrı mesele...
  • kopenhag havalanından istanbul'a dönüşte, danimarka'da yaşayan ve türkiye üzerinden hacca gitmek için istanbul'a ulaşmaya çalışan bir türk hacı kafilesi ile yolculuk yapmıştım. kafileden geri kalan yolcuları da topluca görme şansım olmuştu, çünkü salonda beklerken topluluk namaz kılmak için bizi iteleyip, kendilerine yer ayırıp saf tutunca, ben ve diğer -tiplerinden isveçli ve danimarkalı oldukları anlaşılan- yolcular bir sıra koltuğa sıkışmıştık.
    bir sürü hengameden sonra uçak istanbul'a doğru uçuşa geçti, öndeki dört beş sıra sonrası, geri kalanın tamamına haç kafilesi yerleşmişti.
    uçak, bir süre sonra, normalden biraz fazla, hava yoğunluk farkı nedeniyle sarsılmalara, hızla düşüyormuş gibi hislere neden olan hareketler yapmaya başladı. arkadaki haç kafilesinin bulunduğu kısımdan, bu hareketlere senkronize olarak çığlıklar, dualar, toplu korku nidaları yükseliyordu. öndeki sarı kafaların bulunduğu beş sırada, çıt çıkmıyor, korkan varsa da içine atıp belli etmiyor, bir dinginlik hakimdi. ölümden sonra bir dünya olduğuna, bu hayatın sadece bir sınav, diğerinin ise ebedi yaşam yeri olduğuna inanan büyük gurup, bir de haç yolundalar ki, ölünce cennet ile ödüllendirilecekler, ölüm duygusu geldiğinde olgunlukla karşılamaları gerekirken, deli gibi korkuyorlar. ölümden sonra bir hayata inanmayan insanlar, sessizce olacakları bekliyor, başlarına gelecekleri sakinlikle karşılıyorlar. nihayetinde sarsılmalar bitti, uçak hiç bir şey olmadan istanbula ulaştı.
    ölümden sonra hayat, var olması deli gibi istenen, ama olup olmadığı da, en inançlısı tarafından bile içten içe şüpheyle karşılanan, insanlığın çaresizliğinden çıkmış mitolojik bir kavram. kimse kendine ölümü, yok oluşu yakıştıramıyor. bu dünyadan vazgeçip, yok olup gitmek istemiyor. sevdiğini, anasını, babasını, çocuğunu, yemeği, seksi bir daha göremeyeceğini, bir daha yapamayacağını bilmek yerine, hepsiyle bir yerde, sonsuza kadar buluşacağına inanmak, akıl sağlığı için şimdilik daha iyi olanı. bir üç beş bin yıl sonra, ölümden sonra bir hayat olmayacağını herkes kabul edecek, çünkü ölmeden yüzlerce yıl yaşanabilecek. insanlar, ölmeyi, yeter artık diyip kendileri seçecek. bir düğmeye basıp yaşamlarını sonlandıracaklar. hiç kimse, şimdi gözlerimi yumuyorum, cennete/cehenneme tekrar uyanacağım gibi bir garip akıl tutulmasına inanmayacak. ancak, insanlığın geneli, henüz ölümün yok oluş olduğunu sakinlikle karşılayıp, aklına mukayyet olacak olgunlukta değil.
  • herkesin inanmak istediği o diğer hayattır çünkü " öleceğim bir gün ve bu bedenim, düşündüklerim, yaşadıklarım, aşklarım, kavgalarım, bu salak hayatta sebebini bile bilmeden yaptığım bir sürü şey de benimle birlikte çürüyüp gidecekler ve unutulacaklar" diye düşünebilmek ve bunu kabullenebilmek insanın kendine verdiği o içi boş öneme uymamaktadır pek.
hesabın var mı? giriş yap