• öldükten sonra, ırmaktan şarap içeceği, 72 tane küçük kız çocuğuna sahip olacağı hayalleriyle hayatını ziyan eden ve sürekl, başkalarına da zehir etmeye çalışan sapık mallarla tarihin en güzel taşşaklarından bazılarını geçmiş olan büyük üstad.
  • kendi içmez,içeni kınamaya bayılır
    yüzünden aldatmaca,sahtekarlık yayılır
    şarap içmiyor diye kasılıp gezer ama
    yedikleri yanında şarap meze sayılır

    diyerek acaba yıllar evvelden hangi ülkenin başbakanını işaret etmiş merak ettiğim ileri görüşlü büyük adam.
  • "ayağa kalk, uyumak için önümüzde sonsuzluk var." sözünün sahibi.
  • ferman sende ama guzel ya$amak bizde
    senden ayigiz bu sarhoş halimizle
    sen insan kani içersin biz uzum kani
    insaf be sultanim kotuluk hangimizde
  • 11.yüzyılda yaşayıp bu dörtlükleri yazmak kolay olmasa gerek.

    "beni özene bezene yaratan kim? sen!
    ne yapacagimi da yazmisin önceden.
    demek günah isleten de sensin bana:
    öyleyse nedir o cennet cehennem?"

    "dünyada akla deger veren yok madem,
    akli az olanin parasi çok madem,
    getir şu garabi, alsin aklimizi:
    belki böyle beğenir bizi el alem!

    "bir elde kadeh, bir elde kuran;
    bir heläldir isimiz, bir haram.
    su yarim yamalak dünyada
    ne tam kâfiriz, ne tam müslüman!
  • dunyada akla deger veren yok madem,
    akli az olanin parasi cok madem,
    getir su sarabi, alsin aklimizi:
    belki boyle begenir bizi el alem!
  • rubailer

    1-
    der ki onlar hurili cennet hoştur sana
    yok derim, üzüm suyu içmek hoştur bana
    sen bak peşin gelene o hayale boş ver
    çünkü davul çalarken uzakta hoştur daha.
    2-
    sen de yarından için durma üzülüp
    böyle günleri yaşamak fırsat bilip
    ederiz köhne tapınağa veda yarın
    göçenlere bin yıl önce yoldaş olup.
    3-
    damlar üstüne kement mi attı sor güneşe
    şarap bastı gün padişahı boş kadehlere
    akıllım uyan da iç müezzinler her sabah
    der gibi "içiniz" diye evrene seslenmede.
    4-
    yine tam diktim testiyi dün dolusunca
    biz deştik yaşamın umarını ağız ağıza
    dudağından şunu duydum: dönüş yok, öyleyse iç
    geçmişte ben de insandım oğul, beni anlasana.
    5-
    hadi al içkini uçsuz bucaksız evrene dal
    devran kötü evlat cefacıdır tuzludur bal
    içiver hadi ağlama gelmiş demek sıran
    sunarlarsa dönüş şarabını bir gün orda kal.
    6-
    hem namazın hem orucun niyet ettim faslına
    belki varırım diye ben de arzuların aslına
    boşa gidiyor oruç bir yudumcuk şarap içsem;
    bir gün azıcık yellensen abdestini bozar ha!
    7-
    tut ki ben direnen bir kulum rızan nerde
    hem say ki karanlıkta gönül, ışıman nerde?
    kullara şu cennet karşıysa olabilir bu;
    başka bir ticaret; hani lütfun, koruman nerde?
    8-
    şaraptan karıştırın suyumu eğer öldümse
    kadehten açınız talkında her konuyu yerse
    dostlar beni bulmak mı ister mahşer günü;
    o meyhane tozundan alsınlar kokumu kimse.
    9-
    mecazdır aslında şu dünya dediğin gönlüm
    bin bir dilekle dövünmene yer yok senin gönlüm
    bırak kadere kendini zamana uy git artık;
    dönmez yazmaz işte sil baştan kalemin gönlüm.
    10-
    cennet var derler bize öte dünyada da
    sevgili var huri var üzüm sarkar ağıza
    öyleyse peşinen uygulasak şimdi bunları;
    tıpkı buymuş sonumuz aynen bizim ahbaplarla.
    11-
    içkiye tövbeyi geç bir kalem madem var şarabın
    geri döneceksen tövbenden tövbe ne sağlar bırakın
    bülbül şakıdıkça gör: gül, yaprak nasıl soyunur:
    tövbe mi olurmuş, bu zamanda içip mest olacaksın.
    12-
    benim de bir gün yıkılıp mutsuz yaşamımın fidanı
    çürüyüp cansız kalıp yokluğun olunca bozuk malı
    bir testi toprağım olsun şarap dolu, onca bedenim
    gönül diler ki tanrım, yaşam hep yeniden başlamalı.
    13-
    hiç istemedim kör topal beni dünyaya saldı
    artırdı şaşkınlığım yaşam her an öcünü aldı!
    nedir gelişten maksat? bu berbat kalıştan bilmem
    istemeden gel hem, yine çek git yahu olmaz mı?
    14-
    cennetle cehennem var mı bir gören ey gönlüm?
    kimi gördün ordan dönmüş öteden ey gönlüm?
    korkuyla bel bağladığın umuttan gel bak işte
    yok tek bir işaret iz bile senden, benden gönlüm.
    15-
    ey güzel gel artık şurda hatırımız yapıla
    sun yüzünü bir tepside zorluğumuz dağıla
    hadi ver bize bir testi şarap ki sunalım yarın
    toprağımız yeniden testi olup iştahla karıla.
    16-
    çiçek açmış benzeri madem ki mutluluğun
    neden ey güzel kadehinden çok uzakta kolun?
    acımasızdır dünya, yazık durma şarabını iç;
    sanmam ki bir daha gelesin, sürüp gitsin bu oyun.
    17-
    can mülkünü koymuş buraya gelen yolcu
    şaşırmış gibisin ey dost yetmişe yediden yolcu
    gelmek ve burdan gitmek gizleri örtükken gökte
    başka çaresi yok içmene bak, keyfine bak sen yolcu!
    18-
    ey çark-ı felek bil ki sendendir çöküşüm
    ezmek eski huyun senin cilvendir çöküşüm
    eğer eşelesek ey toprak o bağrı görürüz;
    yatmış nice cevher silinmiş gözyaşı döküşüm.
    19-
    birkaç gün üzredir yaşamak dünyada
    yel oldun farzet çöllerde, su oldun ırmakta
    ben kendimi üzemem geçmiş ve gelecekle;
    bırakmam hem olsun bir dert onlar bana.
    20-
    bir rüzgar kalır çölde ancak sonumuzdan
    hem yok ki zarar kimseye var ve yokluğumuzdan
    dünyada olan olmayan her şeyi yok bil;
    evrende ne yok acaba yeter tam tersi var san!
    21-
    bastığın yer doğanın kabuğu dış yanıdır
    nazlı bir yüz ya da can kaşıdır cananıdır
    şu sütunlarda durmakta olan kerpice bak;
    ya sarıklı vezir parmağı ya da şah başıdır.
    22-
    ya gül mevsimi, ya ırmak boyu henüz vakit erken
    bir huriye benzer iki genç bizle yerken, içerken
    böyle zamanlarda şarap sun, içti mi eğer insan;
    kopmuştur bir anda o mescit ve kilise ikisinden.
    23-
    ağır bir yük şu yaşam uğraşımız hep sakat
    çoğalırken azaplar tükenip gitti yaşam rahat
    şükür tanrı'ya, bela bizce asla bu çilede değil
    kimseden bir isteğimiz yok, neye mal olsa da hayat.
    24-
    bilmem ki ben yarın, öbür gün neye layık ve neyim
    acaba cennet mi yoksa cehennem mi sahi yerim?
    yar, içki ve çalgımız ud sun, bana bunları da
    istersen al cenneti git hadi, sana toptan vereyim.
    25-
    sonsuzluğa yetiş şarap iç haydi ey can
    gençlik ister bunu hadi uy gençliğe uyan
    yok bir çaresi sürdür hayatı zevkle, şarapla
    bak dostlara esrik, gül mevsimidir ayan beyan.
    26-
    bağdat'da da belh'de de olsan yaşam biter
    geçmiş ama çileyle, ya vermekle zevk ve gam biter
    iç ey sevgili bu ay çünkü ayça'dan sonra
    biz göçtüğümüzde de günler olur tamam biter
    27-
    sen venüs'den ay'a kadar şöyle bir gezin
    içkiden şaraptan hoş ve güzel göremezsin.
    kafa mı var şarap satanda tanrı aşkına;
    üzüm suyundan üstün ne var almak dilesin?
    28-
    gücümüz elbet var bilmiş neyi kim bakalım
    kısa yaşamına kim vermede ateş ve islim bakalım.
    tıpkı istekleri olur dileriz ortak yanlarımız;
    bil alın yazgını elde mum, ver ona yönelim bakalım.
    29-
    dünyada kimlerin acaba yarım ekmeği var?
    uyuyup kalmak için küçük bir de evi var?
    hiç kimseye başkan değil, kulu da değil kimsenin;
    mutlu olsun o da ver müjdeni; ne hoş evreni var.
    30-
    yetmez mi düşünmen yoksulluğu ve zenginliği?
    bencilliği koy bir yana, yetsin bu didinme de iyi
    madem ki ölüm peşindedir insanın son yaşamında;
    elbet daha yeğdir; uyku uyumak, gezmekten içkili..
    31-
    kimse bilmez ne olduğunu ölümün aslında
    bir adımcık aşamazsın o yolu istesen adımla
    çırağından nicelerin bin ustasına bak sen;
    anadan doğma üryan ve aciz olur sonunda.
    32-
    ne güzel huri ve cennet varmış öte dünyada
    bal, şarap, süt çabasız damlarmış ağzımıza.
    bu dünyada güzel sevmeyi içkiyi yol seçtik;
    sonumuz bu çünkü, bak yahey varmış orda da.
    33-
    bir yudum şarap bin dine değer nice
    bir damlacığı bir çin'e değer koca
    bin tatlı cana yeğdir ekşi üzüm suyum
    kızıl renkli şarap bin zevke değer nice.
    34-
    bir gün sonrası ekmek kırık sürahide su
    sana bana bu dünyada verdilerse de bunu
    baş eğmiş ne diye ve işte sürdürüyor işte;
    kendi gibi tanrı kullar yanında kul olduğunu.
    35-
    bu diğer anlamda evreni gerçek diye bilme
    muhtaçlıktan ne bu kıvranma, ne bu ezilme?
    bırak kendini taktir eline uyum sağla;
    o ne yazmışsa odur gerçek, yok geri dönme!
    36-
    ey yar şu yalın testiden doldur şarabı
    özgür kişinin dostudur hem de arkadaşı
    haberin olsun dünyada vaktin çok kısa;
    rüzgar gibi geçmekte zaman sun dur, şarabı!

    37-
    bir küpün kerpici ten yurdundan daha hoştur
    bardağın çeşnisi meryem aşından daha hoştur
    gönlü sarhoşun gün doğarken göğe çıkardığı ah,
    edhem'in aşkla yanıp tutuşmasından daha hoştur.
    38-
    bu uzun yoldan ey güzel geri dönen kim var?
    geri dönen ve o en saklı haberden söz açar.
    gitme sakın bırakıp dilek arzuları hep burda
    çünkü dünyaya dönüşün imkanı yok bir daha tekrar.
    39-
    bir serviyi seç gülden daha hoştur boyu
    tut gül eteğinden al kadehin zevkini koyu
    deler kurdu ölümün gömleğini yaşamın;
    sen elde kadeh beklemeden seç içkini uyu.
    40-
    gel üzüntüyü çekmeyelim yarın yasını
    fırsat bu diyelim biz hayatın anılarını
    yarın bir göçtük mü, köhne dünyadan;
    buluruz bin yıl önce göç eden yolcuları.
    41-
    uyan ey can doldur kadehimi içelim
    kopmadan bizim can ipliği hadi içelim
    yüz vermez bize gün gelir kahpe felek
    su içmeye imkan vermez, koymaz ki içelim..
    42-
    felsefe yapma düşman haksız çatıyor bana
    tanrı biliyor dostum doğru değil bu takılma
    sormak gerekir ne geldim yas evi bu dünyaya
    kimdim ve neyim ben, bilmem ki gel hadi şaşma.
    43-
    hem acının hem mutluluğun kaynağıyız bak
    malı mülkü saçmışız, zulüm toplamışız
    hem yüceyiz küçüğüz pek hem de kocaman
    hem paslı camız hem de cem'in can bardağıyız.
    44-
    sen yoksul sanma kederliyim der içerim
    esrik ya da rezil rüsvay olmayı ister içerim.
    sen ruhuma girdin ya artık gerek yok şaraba
    ben gönlümü hoş be hoş tutmayı ister içerim.
    45-
    dünya denen yerde zincirin fırlatmış değilim
    bir lahza için yaşamdan da tatmış değilim
    yaşamımca şu dünyada hep öğrenci kaldım;
    yazık henüz daha işimin ustası olmuş değilim.
    46-
    eğer gözüm değilsen kör, mezara ağlıya gör
    bu fitne fesatla geçen ömrü bir hesaplayı gör
    ve toprak altını gör; şah da vezir de birlikte uyur;
    ağzına düşmüş karıncanın şu ay yanaklıyı gör.
    47-
    günün zevkine bak bak da nedir bu dünya tasası?
    keyfini sür gel otur mutluluğun tam da sırası.
    olsaydı eğer bu dünyada vefadan bir eser gözüm;
    sana kalmazdı bir başkasından sevilmek sırası.
    48-
    gör bu devleti sen eski şaraptan küçük tut
    şarabın semtine uğramazsa yollar, güdük tut.
    feridun şaha yeğinle bir bardağı ey can bin kez
    keyhüsrev tacını küp kapağından çürük tut.
    49-
    bahar gelsin yürüsün ardınca sürüklene güz
    düşer bir gün şu beden toprağımız görürüz.
    ve güce bilge diyor: kahrı zehir zıkkım sayarım;
    şarap da şifadır insana; kim diyor kendini üz.
    50-
    her gün bu hesaplar seni kıskıvrak eder
    ey sen yediden, dörtten vücut bulan er
    bin kez şarap yudumla demişim, tut sözümü
    gittin o gidiş öte dünyaya, dönmek insanı çatlak eder
    51-
    bir testiyi çaldım dün akşam üstü taştan taşa
    sarhoştum oğullar, vurmalıydı mutlak içki başa.
    çömlek konuştu: dün sen gibiydim ey yavrum, ben de
    yarın mutlak gelir senin de bu hal senin başına.
    52-
    birleştiği gün kuş gibi ellerimiz dostça sıcak
    kahrın ve zulmün başı mutlak ezilip yok olacak
    gelin gün doğmadan önce içelim, çünkü bu sabah;
    göçsek de ahrete o hergün yeni baştan doğacak!
    53-
    bir lokma ekmek bize yetişir sen onu yakalasan
    batman dolu içkiyle hey ahbap iri bir but koyundan.
    batık harap evlerdesin bir de güzel varsa eğer;
    sen zevkini ayarla bir zevk tut süremez sultan.
    54-
    hep felsefeden çadır dikti yaptı felsefe
    en sonra da hayyam düşüp yandı ateşlere
    bir gün umut tellalı acımadan sattı onu
    bir anda ölüm kesti ortalık yaşam ipleri neyse.
    55-
    apak gümüş, sapsarı altın mı öbeklersin eyvah?
    neden bu endişe gönlünü yere sersin eyvah?
    mal mülk yeme sakın soluğun sıcakken dostlarla
    öl ki gözü aç düşmana kalsın her şey yallah!
    56-
    hep boşa geçti bütün yaşam tanrımız evyah!
    ruhuma kir bulaşmış ve her yer yediğim haram, ah!
    "yap" emrine direndim asla yapmadım bağışla;
    sen "yapma" deyince inatla yaptım tövbeler allah!
    57-
    şarapsa eğer dostumuz gencecik bir civansa
    bir boşluk ya da çay boyu kısmet ise, zamansa
    yetmez mi sanki, cehennem mi gerek, öfke dolduruyorsun
    hakçası iyi bak, cennette budur bize kuşkusuz varsa!
    58-
    tapındığım neyi kattı neyine kudretine?
    suç ve günahlarımda ne var, zarar ne devletine?
    sığınmışım hoşgörüne bağışlarsın bilirim tanrım;
    cezayı geç bir kalem, veren tanrı sevecenliğine.
    59-
    bir gün elbet yıkılır saltanatın etme güzel;
    kader sana el vermişken sen de hadi ver bize el
    bir ülkeye benzer ki bu güzellik asla sonu olamaz;
    birgün nasolsa çıkar elden; sen hadi sunmaya gel;
    60-
    meyhane kapısını öptün ve süpürdün eşiğini
    öğrendin ki iki dünyaya gerçekte değer vermemeyi;
    karşında tekerlense şu mahşer yeri ve dünya
    içip de sızmışsan eğer nokta kadar yok önemi.
    61-
    ey dost nazlı ömrün niye böyle geçsin ve solsun?
    yararlan, severek, kahkaha atarak yaşa da mut dolsun.
    ben şu garip yaşamımda nedense hiç huzur bulamadım;
    böyle bir hayata ne denir "yazıklar-eyvahlar olsun!"
    62-
    adınla kalk ün sağla, güzel bir şöhret bırakıp
    felekten keder bulup yıkılıvermek de büyük kayıp?
    şarabın tadındaki hoş koku, her şeye elbet üstün;
    o varken senin çıkıp dinciliğinle öğünmen ne ayıp!
    63-
    ben de düşerim elbet bir gün eline senin
    sarhoş durumda baş koyarım ah dizine senin.
    sarık uçmuş bizde kadeh de elden düşmüş bak;
    olmazsa taparım, saçlarının zincirine senin.
    64-
    bak şu şarap testisini nasıl kavradım gör
    ne yapsam çıkamam minbere artık anladım gör.
    ben yaş'ım; her türlü günahtan arın, sen de kuru
    kuruyla yaş da yanar, bunu duymayıp bilmemek zor
    65-
    başkaldırmış kulunum nerede arzun, sevecenliğin?
    kararmış gönlüm ki nurun nedere hani yitti mi sevgin?
    bize karşıt durumdaysa cennet, tapınmalar dalaverecilik
    olmaz mı alvercilik bu? lütfun nerede gerçek sevgi için?
    66-
    ey felek memnun değilem senden doğrusu bu ya
    layık değilem ben çöz şu elimi haydi bağlanmaya!
    ahmak, beyinsiz kişilere baş eğensin öylesin işte;
    ben de akılsız biriyim, öyleyse tamam ettik işi ha!
    67-
    etmiş gibiyim ezelden yoklukla varlığı ezber
    en alt ya da en üst köhne bilgimde beraber
    hadi gel gör ki tüm buna karşın esrikliğe üstün;
    eğer şan şöhret tanırsam bana bilge demesinler.
    68-
    kibir uçmakta berdevam, eğer içersem kafadan
    meraklanma çözülür şarapla her dokuz doğurtan.
    adem'e eğer bir kez içirmiş olsaydı ulu tanrı;
    keyfinden iki bin taklak atardı bilin ki şeytan.
    69-
    ey dostum yanyana gelin şimdi sarmaş dolaş olun
    hep gözgöze geldikçe o gün mutlu arkadaş olun.
    doldurdu mu fiskeyle zerdüşt ey saki şarabından;
    "zavallı falan ne oldu" deyip bir kez anıp hoş olun!
    70-
    testimi kırdın döktün ey tanrım; ya içkim?
    üzgüme avuntuydu o, zevkimdi; bozdun keyfimi
    aktı üzüm suyum toprağa, kurusun ağzın dilim
    esrik olan varsa da gerçi o asla ben değilim.
    71-
    çektik diye kafayı meyhane bayındır ve hoş
    bin tövbe gene boynumda durur, hadi görmeye koş.
    suç işlemesem ben, asla neden olmazdı rahmete:
    ki biz suçluyuz ondan, tanrı'mızın rahmeti ne hoş!
    72-
    yaşım geçkin ey yavrum, ne tuzaklar kurdu?
    titreyen elle tutmaya kalkmak kadar; zor iş bu!
    sabrımın diktiği her giysimi parçaladı günler
    bana akıl gösterdi doğruyu fakat yine sevgili bozdu.
    73-
    sarhoş yaşıyorsam eğer ben bu olmaz yaşımda
    ne mana, ne fikir; bu halkın gereksiz taşlamasında.
    her suçla her günahla sarhoş olsaydık biz eğer;
    hiç kalmazdı tek ayık kimse bu dönen dünyada!
    74-
    müjde sana eğer iki batman şarabın varsa
    hangi mecliste olursan ol, dik kafana aldırma!
    evreni yaratan bizlerle asla uğraşmaz inan;
    hiç karışmaz ne benim ak, ne senin kır saçına!
    75-
    manaca dünya defterinin kesin aşktır başlığı
    aşktır gençlik denen o şiirin yek avaz bırakılmışlığı.
    aşk evrenidir gördüğün evren, senin haberin yok;
    bil ki ey can yaşamın sevgidir, sevdadır, aşktır anlamı.
    76-
    bu sonsuza dek varan evrenden
    iki tür insan çıkar ancak sevinen
    ya habersizdir gidişinden dünyanın;
    ya haberi vardır hep iyiden, kötüden!
    77-
    eğer aşıksan kendin, işi sarhoşluğa bırak
    rezil rüsva oluver, kolaydır deli olmak...
    biz ayrılmışken her şeyi bir okka tasadır gene;
    sal ucunu dostum içkiye dal, zordur kul olmak!
    78-
    bilimle doldurmuş adam kafayı ne boş bir fiyaka
    aldırma sen ondaki bilgiye yalnız vefayı ara
    en güzel en onurlu sözünde durmaktır dostum;
    bil ki şu insanoğluna en büyük sınama da vefa!
    79-
    çamurum karılırken belliydi onca da özüm
    işim gücüm, eylemim suçlara karşı ne çare sözüm;
    bir suç yok ki eyyam onun karışmaz hükmü içine;
    neden peki kıyamette var ateş; a benim iki gözüm?
    80-
    o gün tutuldu eyer, sema denen çarkıfelek atına
    venüs'le süs yaptılar, ilk bakan o oldu gene ona
    ilk kez orada divanda biçildi kısmetimiz;
    hiç kimse bizim bakmasın o halde kusurumuza.
    81-
    yürek kulağıma fısıldar söyler usulca felek
    yazgıyla kötü geleni benden bilmesi ne demek?
    eğer beni güdebilseydi kendi aklım ve fikrim;
    sallabaş, başıboş dolaşmama böyle yoktu gerek.
    82-
    çamurdan-kilden can verirsin sen bana ne!
    dokuyan sen ve giydiren sen bana ne?
    yaptığım hoş, yapamadığım kötümsü, berbat şeyi;
    alnıma ilk çizen sensin tanrım bezdiren sen bana ne?
    83-
    tuza buğday arpa koyan avcı hele pek yaman
    nasılsa tuttu bir av, adını koydu: işte insan
    gider suçlar bizi herşeyi atarak üstümüze;
    iyileri ya da kötüleri de hep odur yapan!
    84-
    iyilikler, fenalıklar aslından geliyor iyi bil
    yazgındır seni mutsuz ya da mutlu kılan geliyor iyi bil.
    feleğin hiç yok suçu, sakın sen bunları bilme oldan;
    daha zavallıdır o senden, daha aciz ondan geliyor iyi bil.
    85-
    şarap dersen götür dağa ver, o da hoplar
    kim noksan bulsa inan ki onda da noksan var.
    bana: "gel dostum şaraba tövbe et" diyorsun;
    yetiştirir içki bizi, ondaki ruh adeta zıplar.
    86-
    siz bana her gün her an şarap doldurun dostlar
    kehribar gibi yüzüme yakut benzeri renk vurun dostlar
    canım gittiği gün içkiyle yuyup yıkayın tabutumla beni
    tabutumu dilerim bağ kütüğünden güzelce oyun dostlar!
    87-
    gönlümde ruhumda essin güzel arzusu başımda
    dursun elimde üzümün suyu her renkten şarabımda,
    tanrım demek ki "de haydi tövbe et" günahlar için
    hem zaten ben de başaramam bunu emin ol bir daha!
    88-
    sen onu aşkla şehvetle yarat tanrım
    koku ver amberden, sümbülce saçları uzat tanrım.
    sonra kalk: "sakın bakma" de, anlamı bunun
    bardağı doldur, tut tersine, dökme fakat tanrım!
    89-
    şah sorgucu olsa key tacı satarız biz
    dinlet bize "nay", hırkamızı satar yakarız biz
    tesbih ki fitne fesat askeridir, onu bir gün;
    tek bir kadem yoluna kaldırıp atarız biz.
    90-
    katresi yok mutluluğun; adı kalmış yalnız
    dost kardeş yok, şarabın belki de tadı kalmış yalnız.
    el çekme aman böyle günlerde kadehten ey ahbabımız;
    en sonunda onun ruhumuzda yoldaşlığı kalmış yalnız.
    91-
    benim yasım tümünü sardı cihanın ey saki
    esrikliğimin ölçüsü kaçmış ne yaparsın ey saki?
    bak hala içiyorum, sarhoşum bu yaşımda amma;
    ak saçlarıma taptaze bahar sundu şarabın ey saki!
    92-
    en güzel gün, uyanıp şöyle bakın ey saki
    kalmış geceden içkimi sun, dökme sakın ey saki!
    fırsatı nimet say, dolduruver kadehimi hemen;
    senle ben kemerin tuğlasıyız çünkü yarın ey saki!
    93-
    gönlü sakın ha puslandırma doğru değil ama hiç
    kim der ki sana git de kederle gamla şarap iç?
    hem kimse bilemez yarının ne olacağını ey dostum;
    şaraba yumul, uy gönlüme, sevmeyi belle, ol bilgiç!
    94-
    acıklı yazıklı gönlüme ne olur acı sen tanrım
    yokolsun aradan artık kederlerim benden tanrım.
    harabata hep yön tutar öyle gider ayağım;
    acı, her gün, her saat kadeh tutan ele acı sen tanrım!
    95-
    gel ey gülüm pek güzel bak hava; ne soğuk, ne sıcak
    damlayıp bulutlar şimdi, gülleri tozdan arıtacak
    dinle öten bülbülü bir işit pehlevi, ne söylüyor:
    bu mevsim ey dost, sarı güllerle şarap içilir ancak.
    96-
    yetmiş iki millet var eyledi yaradan gülüm
    benim dinim şaktır, sana bağlandı bu can gülüm.
    müslüman ya da kafir, bu parçalanmak da neden?
    tek amaç sensin, n'olur bu ayrımı kaldır aradan gülüm!
    97-
    gün gelir yerin altında yatanlar görürüm
    nerdeyse toprak olmuş nice canlar görürüm
    gözlerim varlığı yokluğu damıttıkça varıp;
    bir daha dönmeyen, orda kalanlar görürüm.
    98-
    yakut dudaklı şarap sunan, el pençe dursa geç!
    ölümsüzlük suyundan doldurup hemen sunsa geç!
    yoksa eğer ki neşen yerinde, isteğin de pusludur;
    yüzüne zöhre çalıp söylese, isa bulunsa geç!
    99-
    hiç mutlu olmayı bekleme, bir dem sürecek yaşaman
    çok güzel bak, keykubat'ın külleridir yerde uçup duran.
    cihan ahvali yaşamın özüdür; özünden özge değil:
    ya bir düşsel imge, ya da bir an süren uykudur, inan!
    100-
    her bilimi gönlüm anladı bildi demişim
    bilgisizliğim ne denli az diye ne kadar mağrur imişim:
    yazık ki bir de akıl gözüyle bakıp gördüm;
    geçti yaşam boyu anladım ki hiçbir şey bilmemişim.
    101-
    bir kadeh ki akıl bile maşallah diyor
    yüzlerce kez öpüyor sevgiyle alnını, ah diyor.
    ama gelgelelim zaman testicisi böyle güzel kadehi yapıyor da;
    sonra kaldırıp yere vuruyor, paramparça ediyor.
    102-
    alırım içkiyi yeni ya eski bilinen türden
    cenneti bir arpaya satarım, gel işit benden.
    "yolculuk nereye?" diyor son yolculuktan bir softa;
    bana sen şarap ver de çek git nereye dilersen!
    103-
    abdesti içki evinde şarapla döküp aldık
    adı kötüye çıkmış, daha güzel olmaz artık.
    ar namus denen perde yırtılmış-olmuş olan;
    tekrar dikemezsin onu artık çaresi yok-yandık.
    104-
    bu arı duru ruh konuk olmuş başka dünyadan
    sana gelmiş arınıp silinip tozlarla çamurdan
    "tünaydın" der, yani en'amallahü mesak, arapça;
    çağır buyur et gitmeden önce, sun üzüm suyundan!
    105-
    içiyorsam "ateşperest" şarabından, kime ne dostum?
    ya putperest ya zerdüstleşiyorsam, kime ne dostum?
    beni kendince yorumluyor şu halk, oysa ki evet ben;
    nasılsam evet oyum, bir başkası olmam, kime ne dostum?
    106-
    madem sırtüstü olacaksın kara toprakta en sonunda;
    dostsuz-arkadaşsız yapyalnız çıkılan yolculuğunda?
    iç şarabı gizli öğüttür kimseye açma sakın ha sonra;
    yeniden açmaz bir kez ölen lale buruşup sonra solunca.
    107-
    şöyle batmanla tas tas içip yaşasam şarabımı
    gövdeye indirip tas tas doygulasam şarabımı.

    kötü bir gelenektir ya us'u, imanı üç el boşasam (osmanlı şeri'i
    hukukuna sonradan yerleştirilmiş olup kutsal kitabımızda (kur'an-ı kerim)
    bulunmayan çirkin bir yöntem: "bir erkek karısına üç kez "boşsun" derse
    "talak-ı selase" ile, kesin olarak boşanmış olurdu. burada "üç el boşamak"
    ifadesiyle karşılanmıştır.)

    gerdek olduktan sonra üzüm kızına yar toprağımı.

    108-
    bir yudum şarap bilinsin şu keykavus'a üstündür (keykavus: "iran şahları"ndan biri.)
    hem keykobad'ın (keykobad: iran şahları'ndan biri.) tahtına, hem
    de tus'a (tus: iran'ın horasan bölgesindeki bakımlı, ünlü kenti.) da üstündür
    o rindin sema'ya yükselttiği feryat tan vakti;
    dinin de imanın da yalancıya, pis softaya üstündür.
    109-
    bak dört bir yana gözle bin cilve durur
    irmak kevser sunar bağlarda, sen de buyur.
    çok az söz et cehennem'den, bahçelere bak;
    kendine cennet gibi yer bul, cennet'de otur!
    110-
    kim ne derse ya hey-olmaz şu mecaz sevdada ateş
    sen tut artık haydi kendin için yarı sönmüş küle eş.
    sevdalı dediğin er kişi aylar ve de yıllarca yanar;
    bilmez ki nedir uyku? huzur içinde gün ve, katmerli güneş.
    111-
    şu çözülmez şeyi sen çözemezsin heyhat nasıl olsa
    bilgin ağzındakidir, bilemezsin berbat nasıl olsa...
    kendince kur bir şarap cenneti, yaşa keyfince orda kal;
    ya gider cennet'e, ya gidemezsin; için feryat nasıl olsa!
    112-
    onlar bizden daha önce gittiler ey saki
    toprakta yatarlar, saklı-gizliler ey saki!
    git, içmene bak, şarabı; doğruyu benden işit;
    boştur başka sözler, bize içki ver, ey saki!
    113-
    yerden en hızla çıktım zuhale uzandım
    ne tuzaklar gördüm amansız bir hale uzandım.
    tek bir ölünün ilmiği kaldı elimde şimdi;
    açtım her düğümü, her bağı; içimdeki ateşle uzandım.
    114-
    öyle içsem bölünerek serap'a doyunca şarap
    hiç aymasam ben mezarda hiç hey taptığım yarap!
    geçerken herkes ille çakır keyif olsun kabul:
    mezarımdan gelen üzüm kızı kokusuyla herkes harap!
    115-
    demek bilmiyoruz şimdiden yarın nasıl-nicedir;
    bu günler puslanma günleri sevgili, geceyi aşkla geçir
    hazır doğmuşken ay, ey ay yüzlüm iç; düşün ki bu ay;
    bizi pek çok arar, ama bulamaz: doğar doğar da o gelir.
    116-
    eğer egemen olsaydım ben hani şu kör feleğe
    yıkardım onu tanrısal bir güçle gelmezdim keleğe.
    şarapçılar, hoşgörürlüler huzur bulsun diye insanlara;
    yepyeni ama güzel bir dünyayı derhal ederdim hediye.
    117-
    onlar ki içerek bağdan geldi ve çoştular
    sonra gene bin zevk ve titreyişle koştular
    içkiye tek bir kadehle yenik düşüp berduşça;
    son uykularında hayret katmerce buluştular.
    118-
    kızarırken bir gün tava içinde birkaç balık
    derler ki ördeğe; "dönmez geri ırmak, çok yazık!"
    biz şu anda kebap olmadayız, artık dünya sonra
    ister deniz, ister serap olsun, biz yiyince kazık!
    119-
    tut ki diyarı rum, çin, bir de mısır'a sahipsin
    elin altında varsay, kocaman evren dediğin...
    oysa oğlum şunu unutma dünyada tek malın bil ki;
    iki avuç kara toprakla, beş arşın kefendir senin.
    120-
    rast geldim o meyhane içinde bir yaşlıya
    pek keyfi yerindeydi şarap testisi omuzunda
    "allah'dan kork ve utan ey pir" dedim, oğlum, dedi;
    iç sen! hakkın bağışından güvenim var, kulak ver bana!
    121-
    gonca güle her vakit nevruz'daki rüzgar yaraşır
    kırlarda da gezip tozan boybosça güzel yar yaraşır
    anlatma sakın geçmişi, hiç hoş olmasa da o, değildir;
    sen şimdiye gel eğil bak, kalbe bu anlar yaraşır.
    122-
    bak şu çöl çiçeğine rengi çok ala kıpkırmızıdır
    değiştiren şey onu, varolan içinde hükümdar kanıdır.
    belki simsiyah noktasını hercai bir "gülbeşeker" güzelin;
    dışa taşmış yanağından, o siyah can verici ben'den alır.
    123-
    ey hayyam, keyfin yerindeyse şaraptan yana bak keyfine
    böyle yanyana ay yüzlü yarla orda sana bana bak keyfine.
    yaşam boyunca ver şeyin sonu hiç madem hem dostum;
    bu var olan vaktine şükret yaşadığına bak keyfine...
    124-
    hadi gel de testiye bak sen, aşıktı o da ben gibi
    bir güzelin saçına bağ bağ da kimbilir belki
    ya şu boynundaki bak nasıl dolanmış boynuna kulp
    bir çağda istekle o yar gerdanına sarılan eldi.
    125-
    bak bugün geçmekte kervanı yaşamın ona katıl
    tatla zevkle dolan günler açacak kapıyı hadi ayıl
    şarap sun at yarınların kederini ey mey sunucusu;
    haydi gör be saki gece hızla bitmekte ama nasıl?
    126-
    bak ne güzel yaşam kervanı geçiyor sen de katıl
    zevkle dolan günler uçacak artık sarhoşsan ayıl
    üzüm kızı ver at geleceğin kederini üstünden;
    gör be testici şarap dağıtırken gece bitiyor nasıl!
    (125 ve 126'ıncı dörtlükler iki ayrı zamanda değişik şekillerde türkçe söylendi. örnek olsun diye şiir türü çevirilere, buraya alındı.)
    127-
    iki bin testiyi gördüm çömlekçide dün
    ya dilsiz ya yavaş konuşuyorlardı bütün
    testinin biri: "bizim testicimiz nerede?" dedi:
    peki, ya testi alan, testi satan nerede bugün?
    128-
    oynuyoruz perdede hep birden kuklasıyız feleğin
    ettiğim sözlerin tümü gerçek sakın şaka bellemeyin.
    bir süre oyunda oynattı palyaço yaptı bizi sahnede;
    kapattı sonra tümümüzü hemen hale'den sandığına ecelin.
    129-
    gör ögeyi birden, beş duyguyu at bir tarafa ey saki
    dert ha bir olmuş ha bin ya da vız geliyor insana ey saki.
    gel çalgıcı durma çal! ver bizlere en eski şarabından;
    ortada, yanda rüzgar gibi savrulmadayız baksana ey saki!
    130-
    öğren habibim gökte duran bir öküzün adı ülker yıldızı
    çörekler yerin altında dost bir başkası girmiş işte kızı.
    aç birden akıl gözünü herşey çift öküzün arasında bak;
    daha başka bundan eşekler sefer eyler değişmez asla hızı.
    131-
    yol üstünde tuzaklar kurasın şimdi olur mu?
    bir adım atmaya kalksam vurasın şimdi olur mu?
    sen egemensin en küçük bir zerreye ya ama niçin;
    asiyim diye kalkıp karşımda durasın şimdi olur mu?
    132-
    yürekten silip süpürür reddetme şarabı iç
    simyadır o, bilen bilir perhiz deme, şarabı iç.
    o zaman yetmiş iki millet sana hep aynı görünür;
    devadır her derde katresi, her illete şarabı iç!
    133-
    düşmez gizini çözmek burada ecelin bize
    okunur şey mi bu, gizemlerle dolan zor kelime?
    sohbet edip durmadayız perdenin ardında bugün;
    perde bir düşsün de gör, ikimizden de o an hak getire!
    134-
    sızılar çökmeden önce bu toz sarısı olmuş tenine
    sana versin saki o, gül renkli şaraptan istesene!
    gömülüp önce yere kendini altın mı sanırsın?
    sonra yeniden döneceksin ha? olur şey mi bu söylesene!
    135-
    bin bir kapı ardınca koşup durmak ne? tanrım bu ne?
    iyi ya da kötü bir kez anlaş; ses çıkarma. olur de!
    feleğin öne sürdüğü övgü zarı, her neyse, tutup;
    alnımın gerçeği, yazısıymış diyerek sür hazret sen de!
    136-
    keyhosrov kellesini pençesine bastırarak daha
    bir kuş tünemiş sarayın en yüksek kubbesine tus'ta.
    yakından bakıp süzerek sormakta duran iskelete:
    "hey kelle trampet ise bizim borazanlar nerede?"
    137-
    düşümde bir bilge dervişi gördüm: dedi ki "yatma!"
    gülü açmaz ki bağda mutluluğun uzanıp uyumakla...
    uyku bir anlamda yarı ölmektir, bu nasıl iş dostum?
    hiç tükenmeden kara toprakta uyuyacaksın nasolsa!
    138-
    işte boyun eğince dağlar, gün doğdu uyan
    ey taze civan doldur yakut kadehi doldur, aman!
    sapasağlam ve esenlik dolu göğüs dolusu soluğu
    sunmaz yeniden köhne cihan öbür yana göçerse zaman!
    139-
    sünneti şöyle bir geç, farzı da bir yana bırak
    azıcık kes önündeki lokmayı acı ve yoksula bırak.
    sakın gönül kırayım deme, çekiştirme bir dostu;
    böylece girdin cennet'e içkimi ver bardak bardak.
    140-
    gül, şu bendeki yüz yok hiç kimsede, der
    simyacı merakla neden ezsin beni, ister?
    bülbül açar ağızını der ki: gördün mü bir gün
    gülmüş evet ama bir yıl ağlamamış kişiler.
    141-
    ararken ben dün bir kaç yudum şarapla yiyecek
    soluk bir gül ateşlerde yanıyordu köz gibi gerçek
    --sen ne yaptın da dedim böyle atıyorlar ateşe?
    --gülmek için açtım ağzımı azıcık, suçum buydu tek!
    142-
    bir yürek ki sevmesi onun, yok aldanması
    yok tutkunluğu hiç ama yok bir güzele yanması
    bin kez yazıklar olsun sevisiz-sevdasız yüreğe
    sevisiz geçecek yüreğe günlerinin yok faydası.
    143-
    yardım et bir rinde, nedir öğren rindlik
    vay namazmış vay oruçmuş; tümü delilik...
    sana garip hayyam söylesin en doğrusunu;
    ister şarap iç, yol kes ama ille yap iyilik!
    144-
    günle ver ey güzel bir şifa; aman derdi az getir
    doldur şarabı kadehe mis gibi, taze bir yaz getir.
    hemen kalbine huzur dolsun, rahatlasın gönlüm istersen;
    sun yakut şarabı önce ve ipek telli saz getir!
    145-
    ne gerek var boş sözlere kalk içki ver a dilber!
    kısmet olmuş o dar ağzın, aç dudaklarını iyce ger.
    tut ki yanağın benzeri al bir de şarap sunarsın;
    tıpkı saçların gibi tel tel dağılır tövbeler!
    146-
    ey dost insansın göklerde uçan bir top gibisin
    ama soldan sağa, sağdan sola her an hep itilirsin.
    her saklıyı gizliyi ancak o bilir, hep o bilir;
    boşlukta fır fır dönüş nedenini sen ne bilirsin?
    147-
    tek övüncüm, avuntum gene meyhane bugün
    fena bir durumum mu var sanki, iyi düşün.
    var mı bir adam çıkmış mı medrese'den?
    bilgisizlik yeridir kendimce bırak çöksün!
    148-
    kes ilgini dostum eğer bir yerde yoksa sevinç
    içkini sen her an, uzan ve güzel ellerden iç
    sarhoş yaşa, rind ol ki tümüne üstündür şarap;
    ay'dan yürü balığın şehrine git, gerisi hiç!...
    149-
    dostlar gelin haydi bir yere sarılın sarmaşın hep
    yüreklerde hapsolmuş hayyam'ı da durmadan anın hep
    gelmişse yudumlama sıram boşaltıp kadehi bir an önce;
    yeniden esrikliğe en tatlı şaraptan içerek başlayın hep.
    150-
    o güzel toprağımdan çıktığında kalıbım bir an
    doğuvermiş günle güneşle ne fesatlar, ne ziyan
    böyle sarıp karmışlar o ilk gün potadan beni;
    bundan üstün, bundan daha güçlü olamam inan...
    151-
    evrende günaha girmeyen var mı ki acaba kim?
    hem işleme günah, hem şarapla yaşa, olmaz derim.
    ben çok kötü olabilirim, ceza vermedesin sen de
    öyleyse söyle güzelim nedir farkımız senle benim?
    152-
    islamda yasakmış sence şarap, söyle bana kimsin sen?
    üzüm kızın ne kadar? kimle oturmuş da içersin sen?
    her şey bu ilkeyle bu koşullarla sınırlanmış bak hele;
    bilgin'le şu akıl sahibiyle içmez, kimle içersin sen?
    153-
    göğü, bütün dünyayı ve bizi tüm yaratan hak'dan gelmiş
    duman etmiş yürekle, yakmış bir bir daha gamdan gelmiş.
    yere gömmüş kara toprağa nice yakut dudakları acımadan
    nice mis kokulu saçları ezip savurmuş çoktan işini bitirmiş.
    154-
    hiç ilim kalmadı dünyada benim öğrenip bilmediğim
    sana ait binlerce gizi tek tek çözüp silkeledim..
    yetmişi geçkin yılı yaşadım, en sonra gelip;
    daha hiçbir şey öğrenmemişim meğer-onu öğrendim.
    155-
    ün yapmışsan eğer kötü olursun içinde halkın
    yalnız yaşasan neden dilden düşürmez seni kimse?
    en doğru tavırla da; hazreti ilyas da hızır olsan;
    onlar seni tanıyıp bilmez, bilme onları asla sen de!
    156-
    şarap yüzünden bağırır şeyh yoldan çıkmış kadına
    şöyle der: vah vah böyle mi düştün sen kucaklara?
    kadın "hocam", der "evet ben öyleyim; peki ya sen?
    göründüğün gibi misin acaba söyle-gel, bana daha!"
    157-
    al eline bardağı gel bana gel, ey güzel
    çay kıyısında bekle şöyle düşün, mey güzel.
    şu anda şarap dolan testi çok önceden de;
    gözlerdi ya da dudaklar belki de "ney" güzel.
    158-
    ey sultan düşün, senden çoktur billahi çabamız
    çeksek de şarabı göçmez, senin gibi sarhoşlamayız.
    bizler üzümün, sense halk kanının düşmanısın hep;
    kan içmede üstüne var mı bunu senden sorarız?
    159-
    bırakıp gitsek de biz bu dünya öyle duracak
    bizden ne iz, ne işaret, tek bir eser kalmayacak.
    biz yokken sanki bir zarar var mıydı dünyaya?
    yokluğa dönüş yapsak da bir daha durum aynı olacak.
    160-
    koşarcasına bir tuzağa düşmüşüz, şarap arzumuz
    evren bizi yorgun düşürmüş, hasta olmuşuz...
    kapısız, penceresiz, damsız olan dünyaya gelip
    bırakmamız asla olmamış, insanlık yarap arzumuz.
    161-
    sahi, gerçi ben adını tesbihle saymadım asla
    yüzümün suç kirini silkemedim anmadım asla..
    umudum gene senden var tanrım; çünkü bir'ken
    "ikisin sen" diye tapınmadım yakınmadım asla!
    162-
    gör hele mezar altını toprak bürümüş, cesetler
    bölük pörçük olmuş tümü birden çürümüş cesetler.
    bu ne fokurdamış, keskince şarapmış ki içenler;
    hiç bilmeden kendilerini ölüme baygın düşürmüş cesetler.
    163-
    bu yalan elbisesini üstümden çekip atayım
    bembeyaz saçılma ki kadeh eski şarap parlatayım.
    ulaştı madem yaşam merdiveni tam yetmişine dostlar;
    bugün sevinemezsem, ne gün mutlu kahkahalar atayım?
    164-
    cami ile manastır, havrayla medrese
    dalgınca giderler cennet ve cehennem'e
    sezenlerdir ancak o'ndan gelen gizemi,
    bilmez ki kuruntudur, korku ve vesvese!
    165-
    hiçbir günahımdan çekinmem, sen acırken bana
    yokuş, engebe, yoldan korkmam; sen benle oldukça.
    hey tanrım bilirim, beni bembeyaz yüzle diriltirsin;
    karadan da korkmam defterim dolsa hesapsız suçlarla
    166-
    onlar ki havada salt akla tutsak köleydi
    pek çoğu nasıl bilinmez hasretle gitti.
    sen iç şarabı bakma korukken çürükleşen;
    bilgiç gezenlere aldırma onlar tükendi...
    167-
    us'a sırt dayamak akıllı işi değil ey dostum
    süt sağamazsın öküzden ey gafil dostum...
    aptal olup çık, bu bence çok daha üstündür;
    gene beş para etmez satarsın aklını bil dostum.
    168-
    tüm erdemi onlar yaymıştı şu koskoca acunda
    nurla ışıkladılar erginleri bilgi mumu ucunda.
    zından gibi geceden gel gör ki bulamadılar yol;
    bir güzel masal anlattılar uykunun en yamacında.
    169-
    canımız var bir nefeslik o da saki senden akıyor
    hoşlanmadı halk gerçi gitti, ne yapsak bizden akıyor.
    geceden kalan şarabım ancak bir yudum, biliyorum;
    ama kaç gün kalmış yaşamından geri, us'a çengel takıyor.
    170-
    bomboş sözlerle kurum satıyor öyle bir halk ki
    hem pek çoğu cennet bekçisi güya-bir avanak ki!
    tut perdeyi kaldır niran, görürsün bu adamlar;
    sesin sesinden, semtinden öyle uzak, öyle uzak ki!
    171-
    yetişen yaseminler ve güller bahçelerden
    yere yeniden gömülür düşer de boynu birden.
    bir gün salkım bulutlar göğe çekseydi toprağı;
    o zaman hep "aziz kanı" yağardı gökyüzünden..
    172-
    ey sultanım, dünyada aynen şu pergel gibiyiz
    başlarımız ikidir gerçi, fakat bizse tek kişiyiz.
    çember benzeridir döndüğümüz nokta dikkat edin;
    yarın toprakta birlikte yeniden kök salar birleşiriz.
    173-
    çıkagörsün hele bir kez canımız tenden dostum
    tuğlayla toprakla kapar üstümüzü hemen dostum,
    yakınlarımız örtsün diyerek başkasının kabrini;
    bizim bir gün de tuğla olur toprağımız ezelden dostum.
    174-
    savrulup gitti şu gençliğimiz eyvahlar olsun
    sevinç yüklü, teru taze bahar günlerimiz eyvahlar olsun.
    ayrımsamadı asla o yaramaz kuşu hiç bir zaman;
    ne zaman gitti gelmiş? ne gün gözlerimiz eyvahlar olsun!
    175-
    ilk günlerde sormuştu aklım, kaygı içinde
    nerde levha? nerde kalem? cehennem ya o nerede?
    bana ne gerçeği en son bir gün şöyle dedi ustam:
    cehennem'le cennet ve kalemle levha tümü sende.
    176-
    yoksula içir bir şarap şah gibi olur gider
    tilkiye versen iki kadeh, kabarıp arslan gibi kükrer.
    yaşlı bir kişiye sordun mu mey kadehini azar gençleşir:
    genç içse uzar ömrü varır doksana bal gibi erer.
    177-
    say ki dilediğince yaşadın, sen sonuna bak işin
    sürsün yaşamın bitimince sonu yok bu gidişin...
    yüzyıl daha demir at ne yararı var tanrı aşkına?
    ha deyince bitecektir sen ona bak da iyi düşün!
    178-
    türlü günahtan korkarak, bu derin yas ne demek?
    olmaz ki yararı hayyam, acıdan kendini kurtar, çek
    biz suçlularadır tanrının elbet büyük bağışı,
    sen suç işlemesen affa da olmaz ki gerek...
    179-
    biz bu yere kazık çakmaya gelmedik ki iyi bilin
    vay halimize, eğer o sevgiliyle yoksa içki iyi bilin!
    dünya mı ya da biz miyiz önce? bunu düşünün ki bomboş;
    göçerek gitmeyesin bir kez neyler o bilgi, iyi bilin!
    180-
    dört öğeyi anlatır, yedi gökten sözeder,
    bilmez ki hiç bu hesaplar onu yakar, kül eder.
    yudumla şimdiye dek ben sana bin kez söyledim;
    gittin mi bir kez öteye o gidiş, dönmek ne gezer?
    181-
    bu dünyada sermaye uçtu gitti çok yazık,
    canlar bulamadı bir şey ölüm ağzında azık.
    burdan göz edenden de haber gelmez ki bize hiç;
    işınsak, ruhsak, varsak, yoksak bize ne azıcık.
    182-
    biz gönlü piri pak insana kurban olalım
    gezsin baş üstünde ahsız vahsız hoş tutalım.
    hem insanları al karşına, konuştur birazcık;
    geri dön, sana cehennem neymiş, gel soralım.
    183-
    şu bilgine çevir yüzünü bak-diğerlerine bak
    nerdeyse gökyüzünün yedinci katına tırmanacak.
    bir bak tepe taklak olarak geliyor, beyni nasıl;
    en saklıyı-gizliyi kimselere sızdırmadı hak.
    184-
    nefsimle uğraşmaktayım, cebelleşmekteyim bak
    yaptıklarımın tümü için ezgiliyim ama tutsak.
    tanrım, belki beni sen bağışlarsın ama dünyada
    işlediğim günahın utancını nideyim bırak!
    185-
    bir kerpiç kadar olsa keşke benim onca varım
    bir parça şarap almak için onu saklı tutarım.
    "yarın ne yaparsın?" deme, meryem mi batar bize?
    sırtımdan çıkarıp cübbemi "al" der, kuruşa satarım.
    186-
    şu şarap sultanların, tut ki gazneli mahmut say
    dinle hemen şu çalgıları; hazreti davut say...
    kederle anma geçmiş ve gelecek günleri yazık;
    tatlı geçir günlerini, eldeki fırsatı yakut say!
    187-
    tükenmekte yaşam süremiz oğul hadi içelim
    hiç kılmaz bu ölüm bize imdat, hadi geçelim.
    bir gün hiç acımaz büker belimizi kanbur felek;
    vermez fırsat su içmeye bile-iyi içelim.
    188-
    bilimden konuşma bize içine bal katarak
    yar saçlarına as kendini, ruha masal katarak
    gel içmeden kanımızı şu geçip giden zaman;
    bağrına dolsun kadehin, testimizden kan akarak.
    189-
    hey dostum kimsenin batmazsa diken kalbine
    bugünlerde başıboş girmez erken yarin gönlüne.
    bak bu tarak, yüz dilime bölünmüş kanamakta;
    ona her daim yasemin saçları sürgit seviyor işte!
    190-
    hey güzeller güzeli isteğim tektir benim
    bilir misin kalbime içmek ne gün zevktir benim?
    pazardan perşembeye ve berdevam gece gündüz;
    cuma, cumartesi, akşam sabah hep içmektir benim!
    191-
    ah vah eyvahlar olsun ne boş yere bittik, bilinmez.
    kimseler tutamazdı hep gök orağıyla biçildik bilinmez.
    şu darı dünyada biz de bir göz açalım dedik amma;
    neylersin elde değil dostlar, göz kapayasıya gittik, bilinmez.
    192-
    bir rind için en güzel ya da en çirkini birdir, bir
    aşıklara cehennem de cennet de eşittir, bir
    yok farkı üstündeki atlas olmuş ya da çulsa;
    hatta kerpiçse eğer yastığı daha da güzeldir, bir.
    193-
    şaraptan sarhoşum içkiye candan" vurgunum
    bana ters bakmakta halk ve softalar ne umurum?
    her günah eğer bizi sarhoşa çevirse kardeşler;
    kimse ayık gezmezdi kimse demezdi "hey yavrum!"
    194-
    diri ve yakut dudağın nerde kaldı hani?
    cana can katan şarabın nerde kaldı hani?
    şarap islamda haram, sen gene içmene bak;
    hadi bul müslümanı, bakalım nerde kaldı, hani?
    195-
    gidip meyhanede öptüysem kutsal eşiği
    bildiysen güzel, çirkin ayırmam hiç, demeyi.
    devrilse de bir top gibi evren, sana ne bundan?
    sızmışsan eğer içip yok ki senin için önemi.
    196-
    tam aklım başımdayken günü alır bir keder
    aklımı bulamam bu kez esriksem, mecnunsam eğer.
    canım kurban olsun bu ikisinin arasındaki yolcuya;
    eh o vakit esrikliği az-aklı da azdan görüver!
    197-
    ey tanrım madem ölüm vermiyor aman gel haydi!
    ey testici doldur kadehi doldur aman gel!
    yaşamda kahretmeye değmez ki insanlari hiç;
    bir tüy gibi savrulup uçmakta boyuna zaman gel!
    198-
    açtım kitabı bir gün falıma baktım
    bir ihtiyar yanıp anlattı bana baktım.
    ay yüzlü güzel bir yıl da geçenler hesapsız;
    eh yeter dedik olmuşsa yeter, mutluluğa baktım.
    199-
    kokulardan yana renkler pek çok yaratıldım
    servi bedene bak, lale yanakla donatıldım...
    güzel bunlar pek hoş ama anlat kutlu ressam;
    neden süslenerek dünyaya sanki atıldım?
    200-
    dün geçerken ordan süzdü gözüm testicinin dükkanını
    üşenmeyip kilden, topraktan ne eserler yaratan sanatını.
    ben gördüm eğer iç gözü körleşmiş, hiç görmese de;
    avucunun içinde karıp dururken babamın halis toprağını.
    201-
    yıkarken nevruz'da laleyi güzelim çiğ taneleri
    üşenme gel kullan aklını, doldurarak çek kadehi.
    seyreylediğin kırda bayırda yarın bil ki kader;
    korkarım çimler üreten bu toprak yapacak belki seni.
    202-
    ne hoş bir şeker, güzel kız gelse şu mevsimde eğer
    bir kırda uzanmış kadeh doldursa, şarap verse eğer;
    herkes dilerse kınasın varsın, bu sözümden dolayı:
    hayyam köpek olsun, onlardan cennet'i isterse eğer!
    203-
    sarhoş ve sevenler yanacakmış orda, hadi boş ver
    sanmam ki bu söz doğru ahbap bırak söylesin eller.
    sarhoşları, aşıkları eğer tanrı'mız yakacaksa;
    cennet'de bizler için avuç içi kadar ayrılmalı bir yer.
    204-
    haydi kalk, kalk haydi yatağından ey saki!
    durma ver, ver dudağından ey saki...
    yetiş gel, testi yapılmadan şu yumru kafamız;
    sen de sun, durma sun şarabından ey saki!
    205-
    sen ya ikiyüz yıl ya da bin yıl yaşa ey yavrum,
    dinle atacaklar seni evden, uzağa-dışa ey yavrum.
    kral da olsan eğer ya da dilenci, gömecekler;
    hep beraber seni de beni de toprağa, ey yavrum!
    206-
    yok anadan doğuştan bu yana aklımda başım
    durmadan testinin güzel boynunu okşamışım.
    dudağım sürekli ve inatla ağzında küpün;
    günlerden cumaymış ya da kadir; hiç aymamışım.
    207-
    bizden önce de bugünler, geceler boyuna gelmiş,
    o çağda de hep dönen şu gördüğüm evrenmiş...
    ey dost yere sert basma sakın, kimbilir ki o ot
    belki bir gencecik yavrunun gözbebeğinden türemiş.
    208-
    ey gönül şu yaşamın tut ki hep güle gitmiş oy oy!
    zevk bahçesinin üzerinde, yeşil cennet'i atmış boy
    bir çiğ damlası olup konsan yeşilliklere, iş yok artık;
    bir sabah ertesi gör ki şebnem güme gitmiş, oy oy!
    209-
    sen yalnızca akıllılarla otur iç içkini
    bir lale yanaktan tadarak neşeyi, iç sevgiyi.
    sakın kimseye sır verme; tut dilini kaymasın;
    azıcık iç, güzel iç, saklı iç, iç ama bilgili.
    210-
    tan yeli esmiş düşmüş güller etekten
    bülbül güle yanmış, hem öylesine içten.
    kalk doldur şarabını, dallar savruluyor;
    yazık sönmüş bulacaksın gülü bir sabah erken.
    211-
    aman ey testici sert vurma aklın varsa sen
    bu, insan toprağıdır ne yararı var başka kinden?
    çarkı feleğe konmuş çevrilirsin, yok haberin;
    feridun parmağı ile keyhosrov'un elinden..
    212-
    bahar gelince uy laleye, al bir kadeh al
    geçerse eğer ele fırsat, dal içkiye dal!
    bakarsın bilinmez almış ansızın toprak;
    felek bu; sakın kanma da son sevdaya dal!
    213-
    ey baki kalmayan hala kokular, renkler ardında mı koşmaktasın?
    elde kadeh çirkinle güzel seçmek, onların kaydında mısın?
    varsayalım ki oldun diyelim zemzem, ya ab-ı hayat (insan yaşamını sonsuza dek sürdüreceği varsayılan "yaşam suyu")
    değişmez yasa, bir gün öleceksin yar, acaba şu an farkında mısın?
    214-
    al, şarap testisinin senin için yok ki zararı
    hem sen yudumla sevgili; hem ben; onu boş koymamalı
    önceden geçemezsem harekete, gün gelir testiciler;
    testi yaparlar, kararak durmadan çürüyen toprağımı.
    215-
    ey şaşkın kişi bil koskoca gövdenle sen de bir hiçsin?
    yıldızlı gökyüzün, en yüce kubbenle de bir hiçsin.
    madem ki bozulur, her oluşan nesne, işte bu düzende;
    ancak bir tek soluğa bağlısın ama yine bir hiçsin!
    216-
    bak şimdi gördün ki dünya bomboş ama güzeldir
    ne konuşsan, ne duysan da hava güzeldir.
    girip evine günahsız durumda yaşasan boştur;
    gez dolaş evreni güzeldir baştan sona boş denir.
    217-
    bir köşktü o, omuz vermişti, gökyüzünün sonsuzluğuna doğru
    yıllar yılı nice şahlar öptü eşiğini yorulup mest oldu...
    bak gör şimdi çöken taşların üzerinde tünemiş cici kumru;
    soruyor sık sık: onlar nerde hani hu diye diye hu hu!
    218-
    "mehtap" parçaladı gecenin kapkara örtüsünü
    iç ey dostum bulamazsın bir daha bugünü...
    şimdi keyfine bakmaya çalış, gün gelir gezdirecek
    şu bildiğimiz ay, kabrimiz üzerinde ışık tülünü...
    219-
    gör bak işte şu meyhane, şarap ve işte son durum
    rahmetinden yok umudum, ayrıca cezadan da korkum.
    elbisemiz, içimiz-dışımız öylesine şarap olmuş ki;
    su ve rüzgar, toprak ve ateş; bunları aştık kuzum!
    220-
    ben şaraptan kopamam; asla içmeden yaşayamam
    yük olur ruha beden içkisizken, kesin kaldıramam
    hele hele bir anına kurbanım o şarap dağıtıcının;
    "hadi bir tek daha" der; içmeye ben hiç gül bulamam.
    221-
    huzur dolu bir yer bulsaydık a dostlar, ne olur?
    başka bir yön tutabilseydi bu yollar, ne olur?
    ne olurdu tanrım, toprağın altından yüzyıllar sonra;
    bitseydik yeniden çiçek gibi, ot gibi tekrar, ne olur?
    222-
    ey can, bahar gelsin ardına takılıp sürüklensin güz
    düşer gün gelir zamanla yaprağımız, hışır olur çürürüz.
    şu bilge şöyle diyor: "kahrı zehir sayarım,
    bulunur mu acaba şifası şarap, kim dedi ki kendini üz?"
    223-
    bırakın kalkayım şarap bulayım içip dert edeyim
    şöyle kızıla boyayıp rengimi ünnap (hünnap) edeyim.
    bilgiç geçinen aklıma bakın-her işime karışır;
    bir kaç avuç içki serip yüzüne onu berbat edeyim.
    224-
    yoğrulurken kütür kütür çamurum özüm belliydi sence de
    biliyorum ne günah işleyeceksem, farkındaydım ona tümce.
    eğer yargın olmazsa; hiç kimse suçu işleyemez yaşam ağaç;
    neden öyleyse kıyamette yakarsın a canım, a gözüm beni de?
    225-
    behram geldi şarap içti o tantanalı sarayda ölüyor
    bakın ceylanlara şimdi hep orada fır dönüyor.
    yaban eşeği avlamışken yüzlerce o sefil avcı dün de
    ne çare avlandı nasıl kendisi, en sonunda mezarda,
    orda yüce yüreği, sonra gözbebekleri hızla sönüyor!
    226-
    dine kendini kaptırmış, ona bağlanmış olan çoktur
    yüreği kuşkuyla şaşkınlıkla dolan çok ama yoktur.
    birdenbire ortalıkta bir çığlık işitilir, der ki;
    şu ezelden yanılmışlara bak; yol ne odur ne budur!
    227-
    bu ince görünümlü kadehtir onu bezeyen sensin işte konu
    bu haktan reva mı sana bana, kırılma mı olsun ustam sonu?
    seviyle yaratıp piyon sürdüğün dudaktan ellere bak ey can;
    bir ilenç, bir öfke sonunda gör, ne durumda olduğunu.
    228-
    ey dost kendin boyuyorsun varlıkları, a güzel yar
    öyleyse niçin örselenir, parçalanır zavallı bunlar?
    neden vazgeçerek bozmadasın, sağlamsa ve de güzelse;
    çürükse bu koz, çirkinse, kofsa eğer, kusur kimde var?
    229-
    yaşamın gizi nedir bir kez sezinleseydin?
    çoktan çözmüştün ölüm gizini elbet yine kendin.
    aklı baştayken bilemez kimse bir şeyi zaten;
    o bir geçti mi kendinden cahil, yarın neyi bilsin?
    230-
    dünyaya bir gelip bir gitmemizin yararı ne?
    bir umut varlık, ne yapsan bağlanamazsın teline.
    çarkı feleğin altında yanarak ne canlar hergün;
    kül yutmakta ama gelin görün ki dumanlar nerde?
    231-
    ne zamandan beri dönmekte altın tasımız acaba?
    ne zaman çökmeye başlar, bu temel yapımız acaba?
    kimse bunu kendi kıyas tartısına vuramaz bilin;
    varamaz ölçüye akıl, bunları neden almaz kafamız acaba?
    232-
    bir kadeh ki kırılmaz akıldı yücelten onu
    bize yüz kez öpüp sunmuştu altın tepside dostluğunu.
    kızıp öfkelendi bana da çömlekçi adlı felek;
    öfkeden nasıl da acımadan kırdı, fırlattı; işte sonu!
    233-
    hiçbirimiz gerçeği bilmiyoruz madem ki kesin
    yudumla şarabı, yararı yok, erişilmez şüphelerin.
    yitirmiş, geçmiş kendinden; ayık gezmede fark mı olur?
    farkındaysanız eğer her şeyi ya da bir şeyi bilmezliğinin.
    234-
    cennet'le cehennem, var mı acaba gören gönlüm?
    geri dönmüş buraya kimi gördün? sen öteden gönlüm?
    olmaz bunlara dair yok ortada tek bir ürün;
    peki o halde korkuyla umut, öyleyse neden gönlüm?
    235-
    yol yok artık bu gizil perdeye gidip varılmaz ki,
    bu korku ve endişe kapalı herkese; araştırmaz ki?
    toprağa girmek önünde sonunda, tek yolumuz bu işte;
    sonu yok masalların ne olsa anlatılsa anlaşılmaz ki!
    236-
    aslı astarı nedir dünya denen eski evin ey dostum?
    akşam da sabah adlı atın menzilidir eşkin, ey dostum.
    çemşit'den inan bize geri kalan bir sofradır o, bilin;
    sultan behram gibi bin şaha otağ, bin, kaç bin senedir?
    237-
    tüm elleri toprakta balçıkta olan testiciler
    bir kez de şu öz işlerini öğrenip belleseler.
    hoyrat bir şekilde ezip bozdukları insan tozudur;
    vurup tekme atmak, tükensin bence de artık yeter!
    238-
    bir sabah erkenden açılıp şöyle dökündü gül,
    şafak yeline her bir şeyi anlattı, büküldü gül.
    bak sen şu vefasızlığa on günde erip o işte;
    hem açtı ve hem de gonca sunup söndü, döküldü gül!
    239-
    seyreyle onu bak bulut ağdı bağlara
    eğer içmeyeceksen eğer yaşamak sanma
    bunu seyrettiğin bağlara baktıkça düşün;
    olacak toprağımız yarın gezme yolu sakın ha!
    240-
    kuklasıyız çarkı feleğin oynuyoruz perdede
    söylüyorum gerçeği; "yok bu mecaz" demeyin de...
    ardarda girmedeyiz ecel sandığına dostlar, bilin;
    oynadık işte biraz şu varlık denilen yerde.
    241-
    ne çare para etmez neyi tutsam, şaraptan ayılmaz değilim ki
    yaşamın en sonu büyük bir hiçtir; göçmez, yıkılmaz değilim ki...
    acunda bir parıltıyla tutuşsam, yansam da bir gün dönmek var;
    tut ki bir kadehtim "cem" elinde; hiç ama hiç kırılmaz değilim ki?
    242-
    yıkılmış, düşmüşüz feleğin çarkına hep döner dururuz
    sizler onu gizemle fenermiş sanın, yoksa yoruluruz...
    evren bir koca fanus ve eller güneş lambasıdır bize;
    onca şey de şekil, simge ve bireyler, yoksun oluruz.
    243-
    bir han gibi çift kapılıdır, işte şu gördüğümüz yer
    burada yaşamı gör; binbir çile kesin ölmekle biter...
    yaşamışım bir an candan öğerim mutluluğu tadanı;
    en mutlu kim? hiç doğmamış insan, ama en mutlu kişidirler.
    244-
    bu felek tersine dönmüş tasa benzer dostlar
    akıllı adamın şansı, bitmez yasa benzer dostlar.
    testiyle kadeh, hergün öpüştükleri yerde dudaktan;
    bir kandır akar ortada, arkadaşlık pasa benzer dostlar.
    245-
    sen nice alçakları yücelttin ey dostum neyleyeyim?
    hem han hem hamam verdin aşağlıklara pek çok a paşa beyim!
    kula kulluktan ırak, mert adamın bir dilim ekmeği yok ki;
    ey kahpe felek, senin tersine dönen çarkına hak tu edeyim!
    246-
    madem ki bu çark öne dönmez, isteğimiz aklımızca
    yedi katmış gökyüzü ayrım ne bu işte ya altı, sekiz ya da.
    istek dolu yaşamın varken böyle yarım kalması hayret;
    olsun ne çıkar ya kurtlara pay, ya da kurda kuşa?
    247-
    aklın nice tutsak etmiş evrende, toprakta seni,
    ayrım yok yaşasan yüz yılı ya bir seneciği...
    bir testiye yumuşak bir kil olmadan düşkün bedenin;
    güzel tut, sımsıkı tut, elde üzüm kızı kasesini.
    248-
    mescit, navra ve kilise ben size layık değilim inan
    tanrı bilir ancak ben kimim ve ne yaratmış hamurumdan.
    olmaz din ile dünya, ne de cennet cehennem benim; umudum,
    çirkin bir kadın ya da kafir mi neyim, çıkmış kötü yoldan?
    249-
    çekip biz postayı bir gün gitsek de bu dünya kalacak
    ne bir işaret, ne bir iz, bizden tek bir eser olmayacak.
    zarar var mıydı sanki; biz yokken acunda bilmem ki;
    yeniden yokluğa balıklama dalsak da durum aynı olacak.
    250-
    heyhat bıktım bu gönülden çaresiz bıkıp usandım
    bağırırım feryat ederim bakın candan yaralandım.
    ben olmuşum olmamışım ya da varım bu bir şey değil;
    bilmem ki neden ve niçin bilemiyorum dünyaya atıldım?
    251-
    nem var ya da nem yok diye üzgün de kaldım niçin?
    yaşamın ne zaman mutlanacak kimbilir, bu boştur düşün!
    sağlıkla bugün çektiğimiz havayı bir soluğu ciğerimize;
    belki yarın geri vermek olağan şey mi bir düşün, gülüşün!
    252-
    ey hayyam dur hele keyifsen içkiden yana, bak keyfine
    ay yüzlü yarla böyle başbaşa, yanyana.. bak keyfine!
    iyi de madem ki dünyada her işin sonu, en sonu bir hiç;
    iç şarabı, mutlu ol, bu varolan zamanına, bak keyfine!
    253-
    bu sabah doldu bir ses, anında meyhanemize
    dedi ki "ne olmuş, şu bitik rinde, şu aklını yetirmişimize"
    önceden şarabı dolduralım, içkiyi kadehlere biz;
    dolacak ölüm içkisi çünkü kalk haydi bakalım kasemize.
    254-
    inkar ile din ortası bir yudum soluk ancak
    kuşkuyla inanç duyması bir yudum soluk ancak.
    sen şimdiki bir lahzayı fırsat saysana n'olur?
    gör bak çünkü yaşam aynısı bir yudum soluk ancak.
    255-
    şu yürek toprağına aman dikme keder fidanı;
    oku ve hep elde tut, göster; o sevinçten yazılmış kitabı.
    kaç gün sürecek sanki dünyada belli dostlar konukluk;
    her arzu ettiğini yaşa, iç; insan zevkine pas katmamalı.
    256-
    işit beni ey dostların en güzel olanı
    dünyada sonsuz feleğin haline hiç aldırmamalı.
    bir yetebilen yer bulup oraya çekilmelisin;
    seyreyle o zaman gidişi uzaktan, at içinden tasanı.
    257-
    ey tatlı üzüm kızı, senle gelen neşe ne yaman!
    sen içenin aklının bağısın, bir kez gördüğün an.
    esrik düşmüş öne sürmezse eğer tekmil cevherini;
    özünü ortaya dökmezse; ona asla vermezsin aman!
    258-
    gülüp seslenir evren rüzgarla en hoş andır
    dökülür gökyüzünden gözyaşı derken, en hoş andır.
    avuç açmak yolunda dallardan musa gibi çiçekler;
    fışkırmada yerinden isa gibi, ne hoş andır!
    259-
    ey derviş, o seçkin giysini at, koy şu çulu üstüne
    uzak tut, o biçimsel tutumu daha çok senden kendine.
    sırtına yoksulluğu şanlı bir kilim yap ey derviş;
    gir saltanatın altına çal git davulu yaşamı böyle dene!
    260-
    seni kanıtlamak haddim değil benim ey tanrım
    tekmil düşüncem sensin önünde yalvarmaya geldim ey tanrım
    dünyada zatını, sadece bilir ve tanır sen senken;
    güçsüz biriyim, seni tanrımca nasıl bilirim ey tanrım?
    261-
    sen mutlak acıyansın koruyansın bilirim tanrım
    bunca baş kaldırmana karşılık hiç umutsuz değilim tanrım.
    esrik olsam da şaraptan, yarın bir bağış ummakta gönlüm;
    yarın senden ey tanrım ezilmiş, çürümüş kaburgalarım.
    262-
    gönlümü yıktın, hal koymadın gülecek ey felek
    mutluluk gömleğimi yırttın kin duyarak vay felek.
    esin gelse bir cana, ona derhal ateş salarsın;
    ağzıma toprak tıkadın, ne zaman dilesem bir su içmek...
    263-
    her allah'ın günü içmeye tövbe etmeli diyorum
    ağzından akan içkiye tövbe diyorum dolmuş kadehten zorum.
    bakarım dört bir yana gel gör; gelmiş gül mevsimi;
    tövbeye tövbe etmeye tanrım bıraksınlar gayri gidiyorum.
    264-
    gerçeğe ermiş kişilerin gözlerinde güzel nedir, çirkin ne?
    aşıkların konağı ha cehennem olmuş ha cennet, aynı ikisi de.
    bu dünyada aldıranlar gönüllerine, ha çul giymişler, ha atlas;
    aşk erlerinin baş altında ha yastık olmuş, ha kerpiç; kime ne?
    265-
    kim görmüş bu cennetle cehennemi söyleyin
    kim gitmiş de getirmiş haberini söyleyin.
    kimselerin bilmediği bilemeyeceği bir acun
    hem özlenmeye hem korkulmaya değer mi söyleyin.
    266-
    gül mü yok varsın diken olsun bahçede
    güneş mi yok varsın ateş olsun bahçede.
    şeyh mi yok hırka mı yok tekke mi yok?
    kilise'ye çana ya da puta fitiz bir gece.
    267-
    şurda ah diyecek bir yer olaydı keşke
    ya da şu upuzun yolun güzel, hoş bir sonu
    yüzbin yıl sonra ya da yerin altından
    hiç olmazsa otlar gibi fışkırma umudu!
    268-
    yaşam boş yere geçip gitti bağırıyorum
    hem bir lokma haram, hem soluk karışık haramla yudum
    yüzümü kara çıkardı tutulmamış, uyulmamış buyruklar;
    buyrulmayan yapılmaması gereken yaptıklarımdan haykırıyorum.
    269-
    saki gönlüm ölüden de beter bir halde
    pörsümüş-çürümüş, benden kurtulmuş gitmiş de
    yer altında, rahata ermiş huzura kavuşmuş kanla,
    yıkamaktayım eteğim gözden daha da bulanmış kirlere.
    270-
    evrenin özü özeti olanlar feleğin yücesinde koşturanlar
    düşünce burak'ını senin zatını tanımada dönmüşler feleğe
    onların da dönmüş başları, başları dönmede onların elde zar,
    onlar da tepe taklak olmuşlar, yürekleri gümbürdemede..
    271-
    halkın haberi yok hiç bir şeyden
    koşup durmada tümden insan ve evren
    gözlerini kanla yıkamada herkes yalan söylüyor
    işin sırrına kimse akıl sır erdiremediğinden.
    272-
    bin yerde tuzak kurmadasın geçeceğim yola
    adım atarsan tutarım seni doyursun sonra da
    acunda bir zerre bile hükmünün dışında değil;
    hükmeden sensin asi adını takıyorsun sonra bana da!
    273-
    uzlaş aslı nesli temiz piri pak kişilerle
    ehil olmayanlardansa kaç ve uzaklaş fersah fersah binlerce.
    zehir bile verse iç akıllı kişi sana eğer;
    ehil olmayan sunsa sakın içme şerbet bile!
    274-
    filozof dediyse de yanlış söyledi düşman diye bana
    filozof değilim onun dediği gibi tanrı da bilir ama.
    şu gam yurdunda yuva kurmuşum bilmeyecek derecede;
    o dereceden de aşağı değilim, kim olduğumu bilirim vallaha!
    275-
    adam ki her allah'ın günü bir somun elde eder
    bulursa kırık bir testide bir içim soğuk su eğer
    ne diye kendisi gibi birinin görür hizmetini?
    kendinden aşağı birinin ne diye buyruğuna girer?
    276-
    niceye bir alçak kişinin koşmak hizmetine tek
    her lokmanın üstüne konan olma sanki bir sinek
    iki üç gün ye bir somunu, gönül kanını yudumla;
    başkasının ekmeğinden yeğdir su yerine kan içmek.
    277-
    adaletle tartılsaydı dünyada feleğin işi
    ölçülüp biçilseydi beğenilirdi dünyanın tüm işleri.
    adaletle yürürdü evrendeki tekmil işler hızla;
    o zaman erdem ehlinin hatırı acaba hiç incinir miydi?
    278-
    şarap içersen eğer akla yabancı kesilme sakın
    bilgisizliğe yurt olma, başından gitmesin aklın.
    kimseyi incitme aman deli divane olma dünyada;
    sana yağ-bal olmasını istersen yakut renkli şarabın.
    279-
    ne veriyorsan hep aşağılık kişilere veriyorsun ey felek
    değirmen, ambar, ham hamam onlara ihsan ediyorsun ey felek.
    özgür kişiyse gece yiyeceği ekmeği bile bulamıyor bir şeyini;
    rehin etmedikçe, böyle bir aleme yuf çeksem yeridir gerçek.
    280-
    sünneti bırakma sakın farzı yerine getir
    ele geçirdiğin lokmaya esirgeme insanlardan iyidir
    kimsenin kanına girme, kastetme malına mülküne;
    öyle bir dünyanın kefiliyim ben; haydi şarap getir!
    281-
    yardımıyla sakinin birazcık kaldı ömrümden
    vefasızlıktan, halkın sohbetinden başka elde edemedim ben.
    dün geceki şaraptan fazla bir şey kalmadı neylersin;
    ama gene de bilmem ki ne kadar kaldı gariban ömrümden?
    282-
    kutluluk fidanının bugün dolu dolu meyvalarla yüklüyken
    ey gafil şimdi elinde şarap kadehin bulunmuyor, neden?
    şarap yudumla durmadan zaman çünkü gaddar düşmandır;
    böyle bir günü bulmansa, pek zordur ele geçirmen...
    283-
    şu mezarda yatanlar var ya toprak olmuş tümü
    her yana dağılıp tozup gitmişler zerre zerre öldü mü!
    tüm işlerden olup bitenden haberleri bile yok;
    ah ne şarapmış ki herkesi kendinden geçirmiş sayım günü!
    284-
    ehil olana feda olsun halden anlayana
    ayağına baş koysam yeridir yüz sürsem dudağına
    cehennem nedir gerçekten bilmek ister misin?
    ehil olmayanla sohbet demektir cehennem dünyada!
    285-
    az tamah et dostum kanaatkar yaşa şu acunda
    zamanenin iyisinden, kötüsünden kesil, aldırma!
    şu feleğin devri de geçer gider bir kaç gün de;
    hoş ol, güzel görün şu dönüp duran felek durdukça!
    286-
    şu büyük geçinen, şu mevki sahipleri hiç aymazlar
    dertten, kederden canlarından bile bezmiş, doymazlar.
    fakat şaşılacak en büyük şey şu ki onlar gibi hep;
    kendini hırsa kaptırmayanı da adam yerine koymazlar.
    287-
    eğer tanrı gibi elim gökkubbeye erişseydi bugün
    silbaştan bir felek dizer kaldırırdım şu feleği bugün.
    yeni baştan bir felek hem de fikir ve gönlümce
    özgür kişi de dileğine kolay erişirdi gönlünün.
    288-
    bir soluk söyleyeyim mahrem değilsin ki
    anlatayım bu gamda işin önünde neydi?
    gam balçığından yoğrulmuş birkaç zamandı mihnet çeken;
    bir zaman evreni gezdi sonra ayağını çekip gitti.
    289-
    minnet ve elemin avucundan bir tas şarap içmedikçe
    bir yudumcuk şarap bile içmedim gitti neşeyle nağmeyle.
    hiçbir kimsenin tuzuna ekmeğimi banmadım ki
    zamanla uzandım ki kimsenin ekmeğine ciğerimi kebap edip de!
    290-
    alemde yarım somunu ya da başını sokacak yuvası olan
    ne kimseye hizmet eden, ne kimseden hizmet uman...
    bir kişi var ya; ona mutluluğunla yaşa diye söyle;
    öyle hoş, öyle güzel bir alemi vardır onun her zaman!
    291-
    ey insanoğlu gizini açmaman gerek insanlara, herkese
    ahmaklara, bunaklara, kafası çalışmayanlara ve nekese.
    ne yapıp ediyorsun kadına erkeğe iyi düşün, dikkat et;
    tümünden gerektir ne yapıyorsan, sakın etme vesvese...
    292-
    yiyeceğin yemek, içeceğin-giyeceğin için çalışırsan mazursun dünyada
    ama toplamazsan, aklını, bundan ötesi senin için oğul boşunadır boşuna.
    geçer boşa uğraşıp didinmen kardeşlik, bundan ötesi için ne yazık ki;
    en değerlidir yaşamın, değmez bu ömrü kaldırıp atman ıssız sokaklara.
    293-
    eritme yüreğini gelip çatan şeyler yüzünden aman
    boş şeyler yüzünden eritme yüreğini geçen bir zaman.
    her şey için tadını bozma ağzının çekip gelmeden orağını
    seni biçmek için nasipsiz gönlünü al gitsin dostum ondan.
    294-
    bu yaşamı geçirecek miyim gönül hoşluğuyla geçirmeyecek miyim?
    niceye vara-yoğa bir gam kasavet yiyeyim niceye düşünceye gireyim?
    doldur kadehi bunu da bilmiyorum şu aldığım soluğu nerede nasıl
    acep kendimde olarak aldığım soluğu zorlanmadan verebilecek miyim?
    295-
    dostlar geldiniz mi dünyada bir araya seyredin yüzünüzü
    konuşup görüşürek gömülün neşeye saki uzaksın göçümü...
    ancak alınca saki'nin şarabını ele sizden ayrılmış olan;
    çaresizliğe düşmüş olan filanı da dua ile anın bu hayır günü.
    296-
    gönüle yüreğe hüzün fidanını dikmemek gerek ey can
    hiç durmadan umut ve neşe kitabını okumak gerek durmadan
    sürüp atmalı içimizdeki dileği bir vakit bırak gitsin;
    tas tas şarap içmeli vazgeçmemeli hoş yaşamalı her zaman.
  • büyük şair olabilmesinin nedeni, kafasında bir şeyleri netleştirememiş olmasından ileri geliyor. eğer insan kafasında bir şeyleri netleştirebilmişse, belki ondan iyi bir bilim insanı olabilir, eleştirmen olabilir ama ondan iyi bir sanatçı olmaz. sanatçının zihni sürekli bir şüphenin etkisi altında kalmalıdır, çünkü bu şüphe olmadan sanatçı dünyayı her yönüyle, bütüncül bir şekilde kavrayamaz. bu yüzden büyük şairler söz konusu olduğu zaman “şucudur, bucudur” diyemiyoruz. ömer hayyâm'ın şiirlerinde müslümanın da agnostiğin de ateistin de deistin de; stoacılığın da septisizmin de hazcılığın da platonculuğun da sesini duyabilirsiniz. bu çok seslilik onu büyük bir şair yapıyor. her olaya karşı aynı tepkiyi veren kişi çok sesliliği ıskaladığı için yavan şiirler üretiyor. bizim edebiyatımızda nazım hikmet'in yaşlılık öncesi şiirleri veya necip fazıl'ın islâm'ı benimsedikten sonraki şiirleri yavandır. çünkü ikisinin de o sıralar kafasındakiler netti, hayata yalnızca bir açıdan bakabiliyorlardı. oysa ömer hayyâm'ın şiirlerinde böyle bir şey yok. şöyle örneklendirilebilir:

    epikuros felsefesinin de etkisi bulunabilir:

    “gönlümün dilediği gül yüzüne bakmak;
    elimin özlediği kadehi kavramak.
    her zerrem nasibini almalı dünyadan
    yarın güle kavuşturmadan beni toprak.”

    antik yunan melankolisinin etkisi bulunabilir:

    “can verinceyedek bu çorak yerde
    dertten başka ne geçer ki eline?
    ne mutlu çabuk gidene dünyadan;
    hele bu dünyaya hiç gelmeyene!”*

    stoa felsefesinin de etkisi bulunabilir:

    “şu dünyada üç beş günlük ömrün var,
    nedir bu dükkânlar, bu konaklar?
    ev mi dayanır, bu sel yatağına?
    bu rüzgârlı yerde mum mu yanar?”

    tasavvufa da göz kırpmıyor değildir:

    “sevgiyle yoğrulmamışsa yüreğin
    tekkede, manastırda eremezsin.
    bir kez gerçekten sevdin mi dünyada
    cennetin, cehennemin üstündesin.”

    ———

    (*): bu dizeleri okuyunca, sophokles’in oidipus kolonos’ta adlı tragedyasının şu bölümünü anımsamamak mümkün değil (1225 vd.):

    “hiç doğmamak her hâlükârda en iyisidir;
    ancak gördükten sonra bir kez günışığını insan,
    ikinci en iyi, mümkün olduğunca çabuk
    dönmesidir geldiği yere.”

    friedrich nietzsche bu dizelerin hemen hemen aynısını kullanarak “antik yunan melankolisini” anlatmaya çalışmış. o yüzden ben de “antik yunan melankolisi” demiş bulundum.

    not: ömer hayyâm'ın şiirlerinin çevirilerini sabahattin eyüboğlu'ndan aldım.
  • camiye gittim kimbilir niye
    ne namaz kilmaya , ne dua etmeye
    eskiden bir kilim yurutmustum
    o eskidi, gittim yenisini yurutmeye.
  • meşur x terimini matematiğe kazandıran insandır.
    x in hikayesi şöyledir:
    muhterem bilinmeyen olarak ''şey'' kullanmaktadır, bu isim ispanyolca ''xay'' yapılmıştır ve günümüze ''x'' olarak geçmiştir.
    ayrıca, sanırım ordinat sistemini içip içip sızdığı gecelerin birinde, rüyasında bulmuştur...
    bu, dünyayı boşvermiş, romantik matematikçi bu dünyada en özendiğim insandır.
hesabın var mı? giriş yap