• julie delpy'e emanet edilen netflix ve canal plus ortak yapımı bölümleri yaklaşık yarım saat olan komedi, drama dizisi.
  • elisabeth shue 'nun da yer alacağı netflix dizisi.
  • julie delpy'nin hayli yaşlandığına şahit olduğumuz çerezlik dizi.
  • juile delpy yanına yine ethan hawke koysalarmış hatta o kılıbık ,işsiz iç mimar kocayı oynasaymış emmy gelirmiş.

    --- spoiler ---

    45 yaş üstü anne olmuş , menapoza ,andrapoza beş kalmış doksanlar insanlarının şimdiki durumu anlatan ilginç bir dizi.

    çerezlik bulmadım ,12 bölüm ama neden daha uzun değil diye üzüyor.

    4 ana kadın karakter,1şef,1modacı ,1adet halkla ilişkilerci ( iranlı ) ,1işsiz hanım ve kendileri gibi hayat mücadelesi veren eşleri ve çocukları .

    julie delpy fena yaşlanmış.

    gülerek izledim ,90 lar genciyseniz kaçırmayın.netflix projesi.
    --- spoiler ---
  • justine:

    '' look at those birds all lined up. every morning, i hear them sing. and really i believe that they believe that their song is making the sun rise.

    it is like everything and everyone needs to find a purpose to their existence.''
  • --- spoiler ---

    eğlenceliydi. justine'in kocası martin'in agzına iki tane indirmek istedim, neyse ki son bölümde justine biraz içime su serpti. yasmin'e çok şaşırdım başka bişi düşünmüştüm ama mrs. smith çıktı.

    genel olarak güzeldi. 2. sezonun bekliyorum. tavsiye edilir!

    --- spoiler ---
  • julie delpy'i richard linklater üçlemesinin ilkinden beri severim. hep aynı karakteri canlandırınca, bir şekilde rolle aktör bütünleşiyor. bu dizi de konusu ve girişiyle, heyecanlandırmıştı beni.
    iki pasif agesif, iki histerik kadından oluşan bu arkadaş grubu ise benim için tam bir hayal kırıklığıydı. karakterler abartılmış, kurgu gerçek dışı. rezalet puanım 9/10. 1 puanı da güzel introsundan kırdım.
    sonuna kadar hep bir şekilde değişir umuduyla izlesem de maalesef finaline kadar durum değişmedi.
    netflixten alabilecegimin en iyisi bu belki de.
    netflix, güzel malzemelerle korkunç yemekler hazırlayan bir aşçı gibi, the chair ile sandra oh'tan bir soğuma geldi, bu diziyle de julie delpy'den.

    --- spoiler ---
    julie delpy'nin canlandırdığı fransız aşçının hiçbir şeye ses çıkarmayıp, itiraz etmeyip, derdini anlatmayıp, sinsi sinsi beklemesi beni çileden çıkardı. madem mutlu değilsin, madem artık olmuyor, konuş, derdin neyse söyle. kurban rolüne bürünüp sonra da vahşice terk edişiyle herhalde en sinir olduğum karakter oldu.
    sağlıklı kediyi bile uyutmanın peşindeki bu adam, herkesi terörize eden bu ruh hastası, bir günde canavara dönüşmedi değil mi?
    salt kurban, salt kötü, salt kahraman karakterlere inanmak için artık yaşımız biraz ilerlemedi mi?
    elisabeth shue'nun karakteri ise bir diğer pasif agresif. ama onda problemli bir anne olduğu için yine göreceli kabul edilebilir bir durum vardı. derinliksiz, bomboş bir hikayesi olsa da sorunlu annelerin sorunlu kızlarının üstüne gitmeye, onları ayıplamaya içim elvermiyor. eh biraz geç kalmış kendi uyanışı için, herhalde kocası onu terk etmeseydi, daha da uyanacağı yoktu.

    iranlı kadını geçiyorum. sanki evde limon kavanozlayarak oturmanın ve panik atak geçirmenin alternatifi casus olmakmış gibi. komedi unsuru olarak eklemişler orasını anladım da komik de değildi ki?
    gruptaki ikinci histerik kadının ve herhalde dizideki en normale yakın karakterin, ağzını dudak dolgusundan dolayı kapatamaması ayrıca komikti. 3 ayrı ırk 3 ayrı adamdan çocuk vurgusu bir tarafa, para sıkıntısı çektiği halde bir baltaya sap olamaması, garip fikirlerin peşinde koşturması... herhalde 2 pasif agresife karşılık histerik kontenjanından dahil olmuş o da kadroya.

    ben niye bu kadar kızdım bu karakterlere bilmiyorum. başkalarında kızdığımız şeyler, kendi hayatımızda değiştirmek istediklerimizdir derim hep, belki de o gözle bir düşünmem gerekiyor. her şey için kendimi kanırtmaktan yoruldum da bu karakter gibi böyle aval aval bir hayat duruşuna mı özlem duyuyorum acaba?

    --- spoiler ---
  • 1 günde sezonu bitirdiğim, kendini izlettiren dizi. bitirdikten bir süre sonra aklımda kalan en samimi kısmı justine'in bu cümleyi kurduğu sahne olmuştu.

    --- spoiler ---
    "look at those birds all lined up. every morning, i hear them sing. and really i believe that they believe that their song is making the sun rise.
    --- spoiler ---"
    üstteki yazar arkadaşa teşekkürler.

    ayrıca fransız erkeklerinin ne kadar gıcık, ben merkezci olduğu, irlandalı erkeklerden ise harika ev arkadaşı olabileceğine dair fikir edinmiş oldum..
  • elisabeth shue ve julie delpy'nin yaşlarının kadını olarak beni büyülediği dizi. estetik yaptırmamış kadına hasret kalmışız ekranda. dışarı çıkarken öylesine örülmüş gerçek, elektirikli saçlar var dizide, sürekli kuaföre gitmişler gibi kusursuz bukleleriyle dolaşan tipler yok. vücut yapılarına göre şık, tiril tiril giyinen olgun kadınlar var "elli yaşındayım ama bacaklarım sütun gibi" diye tavus kuşu gibi dolaşmıyorlar. dolaşan dolaşsın da bıktık izlemekten, gerçek kadın istiyoruz, gerçek kadınları arzulamak istiyoruz artık ulan!

    --- spoiler ---

    covid öncesi hayatlarını gördüğümüz karakterlerin 2. sezonda neler yaşayacağını çok merak ediyorum, umarım dizi devam eder. justine'in yurtdışındaki aşığı ne olacak, restoranı kapanınca nasıl para kazanacak? elle eve kapanmış insanlar sayesinde video işinde daha da mı başarılı olacak? yasmine gibi pimpirikli birinin covid sırasında yaşayacağı panik atakları saymıyorum bile.

    --- spoiler ---

    olum dizi çok eğlenceli be. devam etsin.
  • önce parodi bir entry gireyim müsaadenizle, buradaki kimi inci değerinde yorumlardan ilham alarak:
    öncelikle julie delpy çok yaşlanmış, bundan iki puan kırdım. sonralıkla martin'e niye tahammül ediyor, bundan da beş puan kırdım. sonuç olarak diziye 3/10 verdim, alın size mis gibi bir averaj ekşi sözlük yazarı dizi değerlendirmesi.

    neyse parodi modunu kapatalım. amerikalar'a gidip sinema okumuş julie delpy'mizin (ki buradaki çoğunluğun aksine üç renk beyazla tanıdım kendisini) netflix projesi. ilk bölüm çok heyecan uyandırmıyor, ama minimal komedilerden hoşlanıyorsanız bir bölüm daha şans vermeniz tavsiye olunur.

    --- spoiler ---

    ikinci bölümden itibaren dizi hafiften ritmini bulmaya başlıyor. biraz oturmamış yanları olsa da kendini en güvencede hissettiğin anda, dünyanın en gelişmiş ülkesinde bir orta-üst sınıf mensubu olarak hayatını artık rayına oturttuğun sanrısıyla yaşarken dahi hayatın sürprizleriyle yüz yüze gelebileceğini hatırlatması bilge bir senaristin elinden çıktığı izlenimini veriyor. evlisindir, çocuk yapmışsındır, güzel bir semtte evin, iyi kazandıran bir işin veya zengin bir ailen vardır ama yanlış insanı seçtiğini fark edersin bir gün, başka birine aşık olursun, kimlik krizine girer istihbaratçı oluverirsin, üç çocukla bir anda beş parasız kalırsın, hayatını birleştirdiğin kişi tarafından terk edilirsin, muhtemelen işini altüst edecek küresel bir salgın kapıyı çalar vs... karakterlerin bu kriz anlarında aldığı kararların sonuçlarının geniş geniş işlenebileceği ikinci bir sezona da başarıyla yer açtı sanki dizi. eğer devamı gelirse pandeminin ell'e yarayacağını, şu reality şov olayını bu vesileyle patlatacağını görmemiz işten bile olmaz. justine'in muhtemelen restoranı kapanacak ve mendebur martin ile aynı çatı altında karantinaya mahkum olacak. anne parasız kalınca eve dönmek isteyen fırsatçı iç güveyi kocasını affedebilir. yasmin ise olasılıkla küçük istihbarat macerasının ulusal güvenliğe varan sıkıntılı sonuçlarıyla karşılaşacak.
    --- spoiler ---

    devamını izleyip görmek dileğiyle.
hesabın var mı? giriş yap