• 10 yıl önce..
    ehliyet kartımı alıyorum, emniyet müdürlüğündeyim. kartı yazan polis memuru laf olsun diye, sanki cevabını ezberlemişçesine soruyor; organ bağışı yapacak mısın? evet diyorum. şaşırıp yüzüme bakıyor. şaşkın. ancak memnuniyetsiz bir şaşkınlık bu. peki hangi organlarını deyip sıralamaya başlıyor kartın arkasındaki listeyi. hepsini diyorum. azarlarcasına bakıyor bana. sonra şefkate geliyor. daha gençsin, böyle kararlar almak için zamanın var... olsun diyorum. tamamı diyorum...
    annem, babam ve ablamlar... ehliyetimi eline alanın suratı düşüyor ve inanılmaz bir baskı başlıyor. herkes yaptığımın yanlış olduğunu söylüyor bana. vazgeçmiyorum...
    10 yıl sonra...
    babam hepatit b virüsüne bağlı karaciğer yetmezliğinden rahatsız. gün geçtikçe daha da hastalanıyor. doktorlar birkaç ay biçiyorlar... organ nakli sırasına girmek gerekiyor ancak yıllar sonra sıra belki sizi buluyor... zaman yok. araştırıyoruz, münci kalayoğlu adında bir doktor, dünyanın bir numarası, istanbulda özel bir hastanede göreve başlamış. canlı vericiden karaciğer nakli oluyormuş. öğreniyoruz. 10 yıl önce verdiğim söz ölmeden yakama yapışıyor. verilmiş bir karar üzerinde düşünmüyorum bile...
    ameliyat sonrası ikinci gün...
    ablam bana bakıyor. ben de ona. hatırlıyor musun diyorum. 10 yıl önce, ehliyetimi aldığımda...
    babam iyileşiyor,
    ben de iyileşiyorum...

    canlıyken yapılabiliyor, öldükten sonra daha kolay sanırım.
  • birkaç gün önce sağlık bakanlığı'nın önünden geçerken aklıma zaten kafamda gerçekleştirdiğim ve aileme söylediğim bu kutsal işi resmileştirmek geldi. hemen bakanlığın önündeki danışmaya yaklaşıp sordum, "organlarımı bağışlamak istiyorum, ne yapmam gerekiyor?" diye. iki danışma görevlisinden biri şaşkın ve bilinçsiz bir şekilde gevelenerek cevap verdi. diğeri ise son derece rahatsız edici şekilde alaycı bir bakış attı. o can sıkıcı adama "çok mu komik bu sorduğum?" dedim. önce kafasını çevirdi, sonra arkasını döndü. diğer danışma görevlisi birkaç telefon görüşmesinden sonra beni ikinci katta bir doktorun yanına gönderdi. doktor orada yoktu, yan odadaki personellere önce doktoru sordum, sonra meramımı anlattım. adam akıllı hiçbir cevap alamadım. birkaç denemeden sonra vazgeçtim; sağlık bakanlığından organ bağışı hakkında muhatap bulamadan, bilgi alamadan çıktım. ülkedeki yeri budur özetle.
  • neden herkesin yapmadigini bi turlu anlayamadigim dalga. ulan olmu$ gitmi$sin, toprak olacaksin, i$e yarayan parcalarini ver de bi garip hayata donsun, toprak olacagina ilac ol. hayatta bi bok yiyememi$sen oldukten sonra ye...
  • saçma sapan bir hayatım var çoğu genç gibi. gece geç yatarım, sabah kalkamam, derse gitmem. geç saatte olan derse belki. ara sıra dışarıda olurum geceleri, içerim. eve geç gelirim, kafayı vurur yatarım. sonra yine kalkamam. sonra aynı şeyler, yazmayayım bir daha. ve hep yorgunumdur. beni tanıyan bilir. herşeye üşenirim, sonraya bırakırım. son dakkacıyım. yavaş çekim yaşayan bir insanım. hiçbir şeye zaman bulamamaktan yakınıp geçiyor resmen zamanım. çok zor bir hayatım var gerçekten.

    karşımda 6 yıl boyunca günde 12 saat diyaliz makinesine bağlı kalıp, liseyi ve üniversiteyi dereceyle bitiren bir insanı görünce hep kendi hayatımı gözden geçirdim. nedense. o yüzden bu yazıyı yazıyorum. o da insan ben de. ben evden çıkıp okula gitmeye üşeniyorum, o öss'ye ambulansla gidip sınavda fenalaşmasına rağmen benden daha iyi bir okul kazanıyor. diyaliz makinesine bağlıyken ders çalışırmış geceleri, ben olsam diyaliz makinesini bahane edip ders çalışmazdım kesin. çikolatasız geçen bir çocukluk ne demek biri bana tasvir edebilir mi? ya da hepinize desem ki, neredeyse hiçbir zaman akşam dışarı çıkamayacaksınız. ne konser, ne parti. her akşam evdesin, diyaliz makinesine bağlısın, en azından 21 yaşına kadar hadi daraltıyım zamanı çok farkedecekmiş gibi. hangimiz yapabilir bunu hakkaten merak ediyorum.

    her kelimesine "hadi lan!?" çektirecek bu yazdıklarım gibi bir hayatı olan bir insana hayat vermemeyi düşünebiliyor insanlar. bilmeyen çok böyle hayatları. ben de bilmezdim, şimdi biliyorum. ben hazırım. dinmiş, korkuymuş, bağnazlıkmış, cahillikmiş. hepsini çöpe at. 18 yıl boyunca uygun böbrek beklerken böyle bir hayat süren, 21 yaşında hayata dönen bir insanın yaşadıklarından da etkilenmiyorsa bir insan ve yine bu mazeretleri sayıyorsa kendisine tek bedduam aynı duruma düşmesini istemek olur.

    herkes bir saniyeliğine yaptığı işi, düşündüğü şeyi bırakıp, bir geriye dönüp kendi hayatını incelese. o insandan daha mı çok hakediyor bu hayatı kendi karar verse...

    (bkz: didem seymen)
  • uzerine yillardir du$undugum kutsal eylem.
    cunku turk saglik sistemine ve onun icindeki doktorlara guvenmiyorum.
    birakin organ bagi$layanlara acil durumda ilgi gostermemeyi, kodaman bir adam icin adami oldururler bile.
    burasi turkiye.
    kalin bir abinin cocugu bobrek bekliyorsa, ba$hekimin birinin kulagi bukulmu$se, "- sen bir karaciger ayarla, helalinden bir 200 kaat hazir." denivermi$se oradaki doktora, adami olduruverirler sedyede. bagi$ladigin organ icin... bekleyen torpilli hastalar icin.
    i$te buna guvenemiyorum.
    guvensem bir an bile du$unmem.
    ama bu $artlarda olmaz.
    gerci boyle bir kumpasta bagi$ladin bagi$lamadin ne farkeder, gene cizerler adami ama olsun, oylesine pasif bir savunma mekanizmasi i$te...
  • öldükten sonra böceklere yem olacağına bir veya daha çok insanın hayatını kurtarma eylemi..
  • 9 yıl önce* altına imza attığım bir kağıt ile "sözünü verdiğim" eylem. şimdi o sözü cüzdanımın bir köşesinde saklıyorum.

    > her gün binlerce ölüm ilanına karşılık senelerdir organ bekleyen ben olsaydım, eminim beklediğim organın vücudumda yarattığı boşluktan değil, "neden? neden bana verilmeyen toprak altında çürüyor?"un can acıtıcı farkındalığından eksik olurdu geri kalan yaşamım. <

    hep bize olsun istiyoruz güzellikler. hep parayla pulla, kariyerle, evle, arabayla, satın alınabilir şeylerle "önemsenme" ve "sevilme" çabası içindeyiz.

    oysa gerçekten önemsenmek ve yürekten sevilmek, güzellik beklemekle değil, onu bizzat yaratmakla olur. ve kanımca, "gittikten sonra bile" bir şeyler bırakabilmiş olanlardır yürekten sevilenler. içten önemsenenler. güzellik yaratıcıları.
  • 7 yaşında hayatını kaybeden gurbet yavuz'un organları da babası tarafından bağışlanmış bugün. şırnak'ta yapılan ilk organ bağışı olmuş. babanın bu kararı nasıl verdiği ile ilgili sözleri;

    "benimki nasıl olsa gitti, onlarınki yaşasın"

    organ bekleyen insanların sevinci bir yana, diğer taraftaki hüzün bir yana. her seferinde gözlerim dolarak izliyorum böyle haberleri hele de organları verilen bir çocuksa ve çocuklarının organlarını bağışlayabilenleri tüm kalbimle tebrik ediyorum.
  • şu şekilde bir zihniyet olduğu sürece hiçbir zaman gelişemeyecektir;

    yer: hastahane.

    amaç: tedavi.

    konum: sıra.

    syd ile bir arkadaşı (vallahi) hastahaneye gitmiş, arkadaşı tedavi olurken syd, sırada bulunan bireyler ile muhabbet etmektedir. o esnada, syd gibi bir arkadaşını beklediğini (bi' ihtimal) söyleyen ve ismi ile ilgili bi' bilgimiz olmayan şahıs hastanenin organ bağışı servisinin tabelesını göstererek "ya hu kim organlarını bağışlamak ister ki allah aşkına" der. konu hakkında daha önce bir deneyimi olduğunu belirten ve yaşlı olarak sıfatlandırılabilecek ikinci bir birey "evladım niye öyle diyorsun, bak benim oğlum organ nakli ile hayatta şu an" der. sorunun muhatabı olan eleman istifini bozmadan, kendinden emin, ve saçma bir vakurluk ile "dayıcım, ben şimdi gözlerimi bağışlasam, ölsem, benim gözlerimi birine verseler, o da gözü ile harama baksa onun günahları da bana geçer. bağışlamam ben o sebeple" der. kimsede böyle bir düşünce karşısında verilecek cevap yoktur. hekes önündeki işle meşgul olmaya karar verir. syd ise beynine temiz hava gelsin diye bahçeye koşar, arkasına bile bakmaz.
  • tum organlarimi bagisladigim halde, malum uyarilar (hastaya/yaraliya mudahale sansi varken mudahale edilmemesi, organin calinmasi/satilmasi) yuzunden bagis kartini yanimda tasimadigim, ehliyete de yazdirmayacagim sey. sadece dostlarim, ailem biliyor. boyle bir karar alinacaksa, nasilsa onlara ulasilacak bir sekilde ve onlar da ne yapacaklarini biliyor. iyilik edelim derken... elbette oldukten sonra hayat kurtarmak baska insanlara hayat vermek, ihtiyaci olan varken curutmek yerine, bir parcaniz yasiyor/yasatiyor olusu guzel. ama adi ustunde, oldukten sonra... kasapligin luzumu yok!
hesabın var mı? giriş yap