• ulan bir kere de şu başlığa girdiğimde cevdet bey ve oğulları'na kafam girsin, kara kitap'ı üç sayfa okuduktan sonra duvara fırlattım, beyaz kale ne sikko bir kitap, kafamda bir tuhaflık'ı tuvalette mi yazdın tarzı yorumlar göreyim be, bu seviyede de olsa adamın kitaplarıyla ilgili yorum yapın bir kere de. varsa yoksa siyaset, hepiniz beyinsizsiniz.
  • kimsenin orhan pamuk'un kafasina silah dayayip "konus ulan konus!" deme niyeti yok, ancak kendisinin konusmama hakki varsa, benim de onu konusmuyor diye elestirme hakkim vardir. occupy wall street esnasinda hicbir amerikalinin cikip "stephen king neden konusmuyor lan?" dedigini zannetmiyorum ancak noam chomsky konusmasa elestirilirdi.

    orhan pamuk kitaplariyla, konusmalariyla politik olmayi tercih etmis bir yazardir. olmasaydi kimsenin diyecek birseyi olmazdi. su andaki sessizligini elestirmek insanlarin hakkidir. bu dakikadan sonra kendisini samimi bulmak cok zor olacaktir.

    not: noam chomsky ile orhan pamuk'u kiyasladim ya, allah da benim belami versin.
  • nobel ödülü var ve mensubu bulunduğu ulusun bütün milliyetçileri ondan nefret ediyorlar. bir yazar hayatta başka ne ister ki?
  • edebiyat teorileri üzerine o kadar okuyup kafa patlatmış, karşılaştırmalı edebiyat alanında kendisini geliştirmeye çalışmış ben bile kendisi hakkında kesin yargılardan kaçınırken, konu hakkinda en ufak bir bilgisi olmayan insanların kahvehane ağzı ile kendisine bok atmasını anlamak imkansız. denyonun biri de büyük yazar diyene okumuyorsunuz demiş. bu kadar özgüven ancak kifayetsiz muhterislerde olur herhalde.

    dünyanın en büyük yazarı mıdır bilmiyorum ama dünyadaki en iyi yazarlardan birisidir.
  • orhan pamuk'un tüm kitaplarını okumuş (son romanı kafamda bir tuhaflık'ı henüz bitirmedim) ve dahası üstüne tez yazmış biri olarak hakkındaki pozitif ve negatif yanları ayrı ayrı ele almak gerektiği kanısındayım:

    önce negatif yanlarına bakalım:

    -reklam düşkünü: henüz 1998 yılında bile benim adım kırmızı adlı romanının tanıtımı için, sonradan patlayan seks kasetindeki görüntüler nedeniyle çökertme ali lakabını alacak olan ali kırca yönetimindeki atv ana habere konuk olduğunu hatırlıyorum. daha sonra tüm yapıtları öncesinde kanal kanal gezmeye başladı. en son olarak da kafamda bir tuhaflık bahanesiyle kanallarda şöyle bir gezintiye çıktı. ona salinger ya da pynchon kadar da münzevi ol demiyorum ama karakteri hakkında kötü ipuçları veriyor.

    -yeterince cesur olmaması: bilmem şu kadar ermeni ve kürt öldürüldü çıkışı cesur sayılabilir. ancak tartışma programlarında bunu söylemeyen entelektüeli neredeyse dövüyorlar. bir edebiyatçı olarak siyasi konularda yazmama tercihini (kar romanı hariç) anlarım. ama gezmediği kanal yok. bu kanallarda, ülke bu kadar talan edilmişken kendi romanının tanıtımına daha az süre verip ülke sorunlarına daha fazla değinse, kendisi hakkında atıp tutanları da bir nebze olsun susturmuş olurdu.

    - romanlarının dili : kendisinin tüm romanlarını okumamdan hareketle yapıtlarını ne kadar çok sevdiğim anlaşılabilir. ancak bu romanlarında samimilik pek yok. kullandığı dil biraz yapay kalıyor. çünkü yapıtlarının teknik kısmına daha çok özen gösteriyor. ancak işin bir de öteki boyutu var. konuşmalarında sıkıntı yaşıyor diye edebiyatçılığı sorgulanıyor. bence bu stephen hawking için, "özürlü bir adamdan bilim adamı mı olur" kadar aptalca.

    -karakter yaratmada yetersiz: her ne kadar celal saliki çok sevsek de orhan pamuk'un karakterleri bana göre pek de başarılı değil. çok yönlü karakterler değil. her şeyden önemlisi karakterlerin yeterince ruhsal derinliği yok. sanırım biraz daha psikolojik yapıt okumalı *. hatta şunu diyebilirim ki bence hiçbir zaman selim ışık, raif efendi, zebercet veya c seviyesinde karakterler yaratamayacaktır.
    .......................................................................................................................................................................
    pozitif yanları:

    -roman tekniği : daha önce de belirttiğim üzere roman tekniği konusunda benzersiz. daha ilk romanı cevdet bey ve oğulları'ndan başlayarak her yapıtında kurgusal yeniliklere gitmiş biridir. bu deneysel çabalarını (yeni roman akımı yazarları gibi) deney seviyesine getirmemiş ve yapıtlarında denge unsurunu ön plana çıkartmayı başarmış biridir.

    -titizliği : kendisinin bu konuda flaubert ve joyce gibi en titiz yazarlarla aynı kaptan su içmişliği vardır. zira her romanı için derin araştırmalar yapar. en basitinden sadece masumiyet müzesi için yirmiden fazla ülkede onlarca müze gezmiş. son romanı kafamda bir tuhaflık için köy köy gezip röportajlar yapmış ve kar romanını yazmak için belli bir süre kars'ta bile yaşamış bu nişantaşılı zengin yazar. dört-beş yılda bir roman çıkartması da bunun ispatıdır. yani tüm romanları emek ürünüdür. sadece bu yapıtlarındaki emek bile kendisine saygı duymaya yeterli bir sebep.

    -edebiyat bilgisi: romanları dışında istanbul-hatıralar ve şehir, babamın bavulu, öteki renkler, saf ve düşünceli romancı ve manzaradan parçalar gibi deneme yapıtlarından anlaşılacağı üzere, kendisi edebiyat tarihini ve hemen hemen tüm klasikleri yalayıp yutmuş biri. bu denemeleri okuduğunuzda kendisinin muazzam roman tekniğine vakıf olmasını sağlayan yazarların ve yapıtların izlerini de az çok görebiliyorsunuz.

    -iktidar yalakası olmaması: nasıl ki iktidarı yeterince sert eleştirmediği için kendisini cesur olmamakla suçladıysam, iktidarı hiçbir zaman övmemesiyle de kendisini takdir etmek gerektiğini düşünüyorum. belki eleştirileri beklentiyi karşılayacak düzeyde değil ama en nihayetinde iktidarı arada bir eleştiriyor. eminim iktidarın kendisiyle yakınlık kurma girişimleri de olmuştur. kendisinde henüz, eski solculardan yavuz bingöl gibi bir döneklik görmedik. tam bir denge insanı olduğunu buradan bile anlayabiliriz.
    .................................................................................................................................................................

    netice: daha önce ekşide onlarca kez söylediğimi bir kez daha yinelemekte fayda var sanırım. bence yapıt, yaratıcısından bağımsız olarak düşünülmeli. orhan pamuk karakter olarak beş para etmeyen biri olabilir, bilmiyorum. ancak bu yapıtlarının kalitesi hakkında bir fikir vermez. bir yazarın karakterindeki sorunlar yapıtlarını eleştirme hakkı tanımaz. mesela:

    - fransız jean paul sartre'ın fransa'nın cezayir soykırımını eleştirmesi,
    - norveçli knut hamsun 'un almanların norveç işgalini desteklemesi,
    - rus ivan turgenyev'in rus düşmanı almanları her daim övmesi,
    - irlandalı james joyceun irlanda bağımsızlığına karşı olması

    gibi daha arttırılabilecek birçok muhalif örnekler mevcut. ama bunların orhan pamuk'tan farkı ülkelerince gurur kaynağı olarak görülmeleri. belki joyce istisna. dublin'in simgesi olan bu adamın adını, ironik olarak vere vere kerhane sokağına vermişler.

    edit: "çökelek ali" değil "çökertme ali". bunun için ahmetfirat nickli yazara teşekkür ediyorum.
    sartre ile ilgili verdiğim örnekte sözcük seçiminden kaynaklanan anlatım bozukluğu giderildi. bunun için mesaj atan jimmy mcnulty ve dopermen nickli yazarlara teşekkür ediyorum.
  • gerizekali turnosoludur.
    simdi iyi okuyun burayi size hayatta sakinmaniz gereken 2 tip insan soyluyorum;

    1) `nuri bilge ceylan fotografci abi zaten ondan boyle fotograf karesi gibi film cekiyo yeaaa`

    2) 'orhan pamuk ermeni ve kurt katliami hakkinda aciklama yapti ondan aldi nobeli yeaaa'

    yukarida gordugunuz insan tipi asagidakilerden hangisidir?

    a) liseli ergen
    b) yalap sap okumalarin entelektueli
    c) universiteye yeni baslayip sac uzatip kupe takan cirkin genc
    d) hayatinda hic bir farkliliga degisik sese acik olmayan tip
    e) `ayni tespiti milyonuncu kez yapmaktan geri durmayayim da ne kadar mal ve bos oldugum anlasilsin` insani
  • vallahi new york'un, parisin ara sokaklarinda kitapci gezmedigimden sagda solda pek rastlamiyordum bu adama. aslinda oralarda da kitapci gezerim imkan oldukca ama kafam almiyor, neye baktigimi da unutuyorum bes dakika sonra, o yuzden benim kitapcidan anladigim barnes and nobleun hepsi birbirinin aynisi dukkanlarindan birine gidip, 1 dolarlik kahvelerden dahi almadan bir kahve masasini, yahut bir koridor arasini raflardan topladigim kitaplarla gasp etmek ve 4 saat boyunca kitap okurmus gibi yapip sagi solu kesmek, guzel kizlarla ve evsiz delilerle muhabbet etmek, sonunda da dayanamayip o kitaplari yuruterek evimin rahatliginda dikkatim dagilmadan okumaktir. bu gorevler esnasinda pek rastlamiyordum orhan pamuka derken yanlis anlasilmasin, edebiyat bolumunde vardi nobel hikayesinden onceleri de.. ama bugun gittigim 3 katli devasa kitapcinin girisindeki bestseller kismina bunun kitabini tugla gibi yigdiklarini gorunce sasirdim; istanbul yaziyor kapakta hem de, camilerin siluetlerinin resmi ilk dikkati ceken sey ortamdaki. daha once orhan pamuk kitabi gordugum gibi turkiyeyle, istanbulla, osmanliyla da ilgili kitaplar gordum ama onlar da olsa olsa tarih bolumunde olurlar, ikinci katta arka taraflarda mesela.

    kisaca diyecegim mcdonaldsa gidince menude doner gormek kadar sasirtici oldu benim icin kitapcilarin mcdonaldsina gidip giriste istanbul yazisi gormek, ustunde nobel odullu yazar orhan pamuk ibaresi bulunmasi, arkasinda the economist, washington post gibi isimlerin ovguleri, milletin gecerken merak edip incelemesi. bir fransiz, bir rus, bir arjantinli ve hatta cinli icin normal seyler bunlar (fikra mi anlatacagimi sandiniz zibidiler) ama kimse gormemisligimizin kusuruna bakmasin, biz daha yeni yasiyoruz bu zevki. istanbul hakkinda yazilmis turkce bir kitabi, populer bir kitapcinin tozlu koseleri yerine en piriltili rafindan alip ingilizce cevirisinden okumanin garip zevki bu. tabii "elin amerikalisi begendi diye sevinmisler, bati hayranligi iste"den oteye gecemeyen "op butonu" kafalilardan ne kastettigimizi anlamalarini beklemiyorum, herseyden once kitapci denen dukkan cesidine adim atmak gerek arada sirada.
  • dünyanın farklı yerlerinden (genellikle avrupalı ve asyalı) hukukçuların bulunduğu kalabalık bir sınıfta alman profesör lolita’dan bahsetti, sonra bir an yazarın ismi aklına gelmedi. sınıfa sordu, bir rus kız ön sıradan kalkıp söyledi nabokov diye. hoca nabokov’u bilen var mı diye sordu. sadece birkaç kişi elini kaldırdı. sonra laf döndü dolaştı orhan pamuk’un bir eserine geldi. hoca yine anımsayamadı ismi, bir türk yazarın eseriydi dedi. bana fırsat kalmadan sınıftan “orhan pamuk” diye bir uğultu yükseldi. nabokov’dan daha mı ünlü lan orhan pamuk diye şaşırmıştım. türkçe yazan ve çok da güzel yazan bu insandan sırf bazı politik görüşlerini katılmıyorum diye gurur duymayacakmışım.

    ilber hoca iyi hoş ama o kitaplarda olmayan uyduruk pasajları referans alarak eleştirdiği günden beri bu konuda ciddiye alamıyorum. kendi görmediği, ki mevcut olmayan bir cümleden hareketle eleştirmişti. bir bilim insanı için yüz kızartıcı bir ayıp. orhan pamuk’un kara kitap’ı yazarken aldığı notlar, yazdığı defterler yayınlandı, masumiyet müzesi’nin müzesinde kitabı yazdığı defterler sergileniyor. buna rağmen ingilizce yazıyor vs. diye saçmalayanlar türemiş.

    hoca keşke bu uyduruk dedikodularla ilgileneceğine türkçe bilim üretmeyen, yazdığı türkçe eserler popüler bilim yazılarından ibaret olan “türk” bilim insanı arkadaşlarını kafaya taksa.
  • adana'da düzenlenen bir konferansta konuşma yapan ilber ortaylı'nın, sorulan bir soru üzerine şöyle bir tespit yaptığı yazardır:

    "kaleme aldığı bir eserde şöyle bir ifade geçiyor. 'imam ikindi namazı saatinde caminin balkonuna çıkarak ikindi ezanını okudu.' bu toplumun gerçeklerini, inançlarını bilen her insan bilir ki, bir kere namazın saati olmaz, vakti olur. saat ayrı, vakit ayrı bir kavramdır. camilerde balkon yoktur, minarenin şerefesi vardır. ezanı da imam okumaz müezzin okur, o da şerefeye çıkmaz içeriden okur.

    bu örnekle de sabittir ki kişiler kendi içinden çıktıkları toplumu bilmeden bir şeyler yapmaya çalıştıklarında doğru şeyler yapmazlar, yapamazlar."

    bilgi: yıllar sonra koyusiyah'ın ilettiği link uyarınca bir tanım girmek farz oldu. ilber ortaylı'nın aceleci ve haksız bir tavırla eleştirmiş olduğu yazardır.
  • nobel ödülü'nü orhan pamuk almadı oh ne güzel diye sevinen şakayıkların atladığı nokta şu: ödülü kazanan harold pinter da 1980'lerde kürtlere uygulanan politikalara karşı çıkmış hatta bu konuda bir oyun yazmıştı. yani ne diyor siz, hah: şerrefsiz. üstelik türkiye'ye geldiğinde orhan pamuk karşılamıştı filan, bunlar biliniyor. hatta ve hatta türkiye'nin uyguladığı politikayı eleştirdiği için abd'nin türkiye'deki elçisiyle münakaşaya girmiş ve elçilikten kibarca kovulmuş bir şahsiyet. buradan ne çıkıyor? aha, nobel komitesi türkiye'yi eleştiren kim varsa nobel'i dayıyor valla. benim duyduğuma göre komite önceki gün orhan pamuk'a telefon açmış, "ne yapalım patron, emret. vur da vuralım öl de ölelim" demiş, pamuk da "bu sene de ben almayayım, mevzuyu biraz daha harlandırayım siz bu sene pinter'a verin, o benden yaşlı, seneye bakarsın çıkmaz" demiş, komite de "nasıl istersen hocam, türkiye düşmanı olsun da kim olursa olsun. biliyorsun elfriede jelinek, j m coetzee, imre kertesz, v.s. naipaul. gao şingcian . günter grass, jose saramago , dario fo, wislawa szymborska, seamus heaney, kenzaburo oe, toni morrison, derek walcott, nadine gordimer, octavio paz , camilo jose cela hep türk düşmanıydı" demiş telefonu kapatmış. minik kuş bana bunları söyledi onun yalancısıyım. (bkz: bu kadar cehalet ancak ilimle olur)
hesabın var mı? giriş yap