• siirlerini neden serbest yazdigini (vezinsiz, kafiyesiz) asagidaki sekilde aciklayan sairdir. gelmis gecmis en iyi sairlerden biridir;

    "... kafiyeyi ilk insanlar ikinci satirin kolay hatirlanmasini temin icin, yani sadece hafizaya yardimci olmak maksadiyle kullanmislardi. fakat onda sonradan bir guzellik buldular. onu, hikmeti vucudu asagi yukari ayni olan vezinle birlikte kullanmayi marifet saydilar. siirin de menseinde, diger san'atlarda oldugu gibi, boyle bir oyun arzusu vardir. bu arzu iptidai insan icin nazari itibara alinabilecek bir ehemmiyetteydi. halbuki insan o zamandan beri pek cok tekamul etti. bugunku insan, oyle zan ve temenni ediyorum ki, vezinle kafiyenin kullanilisinda kendini hayrete dusuren bir gucluk, yahut da buyuk heyecanlar temin eden bir guzellik bulmayacaktir. nitekim bu rahatsiz edici hakikati gormus olanlar, vezinle kafiyeye 'ahenk' denilen yeni bir siir unsurunun ebeveyni nazariyle bakmislar, bu yeni nimete dort elle sarilmislar. bir siirde eger takdir edilmesi lazim gelen bir ahenk varsa, onu temin eden sey, ne vezindir, ne de kafiye. o ahenk vezinle kafiyenin disinda da, vezinle kafiyeye ragmen de mevcuttur. fakat onu siirde suurlu hale getirip anlayislari en kit insanlara bile bir ahengin mevcut oldugunu haber veren sey vezinle kafiyedir.

    ... mumkun olsa da 'siir yazarken bu kelimelerle dusunmek lazimdir' diye yaratici faaliyetlerimizi tahdit eden lisani bile atsak."

    sairin yazdigi onsozden (garip) ...
  • tam 54 yıl önce bugün ölen şair. sunay akın'ın anlattığına göre hikayesi şöyle: "aşiyan'daki mezar taşında şöyle yazar:
    orhan veli
    1914- 1950
    oysa orhan veli, yaşamında hep kafiye karşıtı olmuştu. şimdi mezar taşında yazıyor."
  • orhan veli'nin: "yazık oldu süleyman efendiye"si… meşhur olmuştu. biz okuyucular, acaba şair bu mısraın meşhur olacağını bilerek mi bunu yazdı, diye kendi kendimize bir sual sormuştuk. ben de şaire onu sordum:

    - ben hayatı sadelik içinde geçmiş basit bir adamın hayatından bahsetmek istedim. acayiplik olsun diye yazmadım. şiiri neşretmeden evvel de bu kadar yadırganacağını tahmin etmiyordum.

    yadırganmamıştır. meşhur olmuştur, dedim. bir şey daha sevgili şair, ben sormak istemezdim ama sizden bahseden her adam bana bile şunu soruyor: nasırı edebiyata sokmakla yani ne demek istiyor? nasır pek mi mühim sanki? anlıyorsunuz ya, bazı genç kızlar bunu pek merak ediyor da…
    orhan veli muztarip bir hal aldı. yerinden ayrılmış turnalar gibi uçtu.

    - hayatında büyük manevi ıstırapları olmayan bir insan için nasırın mühim olduğunu telakki ediyorum, dedi. insan bir şairle konuşurken şu suali sormak ayıp kaçar ama soracağım, dedim, kendi kendime:
    - sizde nasır var mıydı o zaman?
    - süleyman efendi şiirinden sonra ahı tuttu, bende de nasır çıktı.
    - peki gelelim rakı şişesinde balık olmaya…
    - yine mahsus yazmadım. o sırada yoksulluklar içinde yaşayan bir adamın hayatını anlatır o şiir. böyle bir insan birçok şeyler ister. esvap ister, yemek içmek ister, bu arada rakı da içmek ister. bu istek mübalağalı bir şekilde anlatılmıştır.
    - rakıyı sever misiniz?
    - bayılırım.
    - bendeniz de… ucuzlamasına ne dersiniz?
    - bir türlü inanamıyorum.
    - ya fahrettin kerim bey'e? *
    - allah derim.

    şiire ne zaman başladınız? dedim
    - bu hastalık bende 11-12 yaşlarında başlar. o zamanki yazdığım şeyler alışılmış tarzda şeylerdi. daha doğrusu kötü şiirlerdi. şairlerden kötülerinin bile tesiri altında yazardım. bir gün geldi, eski şiirlerden bıktık. istedik ki, biraz daha farklı olsun.

    "amma da biraz daha ha!..." demedim.
    devam etti:

    - o sıralarda gâvur şairlerini okuyorduk.
    - 12 yaşında mı?
    - hayır. daha çok sonraları. bu arada baudelaire'den sonraki nesillerin, daha çok modern şairlerin kitaplarını. bir de sürrealistleri. işte herkesin acayiplik telakki ettiği şiirleri o zaman yazdık.
    - şimdi o şiirlerinizi beğenir misiniz?
    - şimdi onları beğenmiyorum. şekil bakımından zayıf buluyorum. şiirin bir de ustalık denen şeye dayandığını o zaman bilmiyormuşuz demek. bugün bu şairlerden ayrıldık. halk edebiyatından istifade ediyoruz. ama bir hamle yapabilmek için, eskilikten silkinebilmek için o şiirleri de yazmak lazımdı.
    - en çok sevdiğiniz bir şiiri okur musunuz?
    hangisini okuyacağını bir müddet kestiremedi. sonra şu şiiri okudu:

    (bkz: sere serpe/#1413525)

    bu pek sevimli şiiri de dinledikten sonra şaire kafiyeye dönüp dönmemeye niyetli olup olmadığını sordum.

    - şimdilik vezne, kafiyeye bağlanmamak lazım. sonra faydalanılabilir.
    - niçin?
    - vezinsiz kafiyesiz şiir, şairi güçlüğü doğrudan doğruya şiirde aramak imkânıyla, daha doğrusu zaruretiyle karşılaştırıyor. bu zaruret de şiirin çevresini genişletiyor. günün birinde vezinli kafiyeli şiire dökülecek olursa o zaman şairleri bugünkü nesillerin tecrübesinden istifade etmiş olacaklar.

    (sait faik, yeni gün, 2 şubat 1947)
    ---

    bazı kimseler, bilhassa sizin bazı şiirlerinize karşı, "bunun böylesinin elli tanesini bir günde yazarım," gibi sözler sarfediyorlar. şiirlerinizin bu gibi kimseleri aldatan hususiyeti nedir? siz şiirlerinizi zannedildiği kadar kolay mı yazıyorsunuz?
    - ben pek o kadar kolay yazamıyorum. senede üç dört şiirden fazla çıkmıyor. bir oturuşta bunlar gibi elli tane yazacak olanlara da mani olamam. buyursunlar, yazsınlar.

    (ertuğrul h. erbil, anadolu, 9 şubat 1947)
    ---

    …divan edebiyatı hakkındaki fikirlerini sordum:
    ben divan şiirini çok beğeniyorum, diye cevap verdi. divan şiiri'nden sonra bugüne kadar da türkiye'de şiir yazılmadığını zannediyorum. fakat bugün şiirimizde bir kımıldanma vardır. bu kımıldama en ziyade divan edebiyatı'nı taklit ediyorlar demek istemiyorum. fakat bugün şekil endişesi diye bir şey duyuyorsak, dilin mükemmelleşmesi lazımdır, diye bir kaydımız varsa, bu endişeye, bu kaygıya divan şiiri'ni okuduktan sonra geliyoruz. divan şiiri'nin sanatlarını biliyoruz, fakat bugünkü şiirin sanatlarını henüz bilmiyoruz. onların neler olduğunu öğrenirsek, bugünkü şiirimiz arasındaki yakınlığın nereden geldiği daha iyi meydana çıkacak.
    eski türk cemiyeti dilini, büyük bir dil yaparak avrupalılara öğretebilseydi divan şiiri dünyanın büyük şiirlerinden biri olurdu. o halde divan edebiyatı'nın modası geçmiş, ölmüş bir kıymet olarak bir kenara atılmasına razı olamayız. belki yeni nesiller divan edebiyatı metinlerini kafi derecede anlamayacaklardır. yani bu metinlerin içinde bilmedikleri kelimeler olacaktır. fakat edasını birçok eski adamlardan hatta bu işle uğraşmış âlimlerden daha iyi kavrayıp benimseyeceklerdir.

    (bahadır dülger, tasvir, 21 mart 1947)
    ---

    röportajların tamamına rahmetli e dergisi'nin nisan 2004 nüshasından ulaşılabilir, elimde 1947 yılının edebiyat dergileri arşivi yok yani *.

    ayrıca:
    (bkz: şarkılarda orhan veli)
    (bkz: orhan veli şiir evi)
  • orhan velinin coraplari pislikten cikardiginda da kaskati dururmus. bu nedenle kirli corap goruldugu zaman orhan veli'nin corabi diye insan bi icinden gecirir.
  • olmadığı bir dünya düşünüyorum da ne kadar eksik ne kadar boş olurdu. herhangi bir şair için geçerli bu. dünyanın en kötü şiirini yazanı için de geçerli ama orhan veli olmasaydı çok büyük bir eksik olurdu.
    duygularımız yarım kalırdı.
  • kimse duymadan ölmeliyim
    ağzımın kenarında
    bir parça kan bulunmalı
    beni tanımayanlar
    mutlaka birini seviyordu demeliler
    tanıyanlarsa zavallı demeli
    çok sefalet çekti...
    fakat hakiki sebep
    bunlardan hiç birisi olmamalı
  • bilmem ki nasıl anlatsam
    nasıl, nasıl size derdimi
    bir dert ki yürekler acısı
    bir dert ki düşman başına
    gönül yarası desem
    değil
    ekmek parası desem
    değil
    bir dert ki
    dayanılır şey değil
  • garibim
    ne bi güzel var avutacak gönlümü
    bu şehirde
    ne de bir tanıdık çehre
    bir tren sesi duymayagöreyim
    iki gözüm
    iki çeşme
  • şiirleriyle kimi zaman güldüren, kimi zaman hiç çaktırmadan hüzünlendiren bir gariptir.
hesabın var mı? giriş yap