• imagine dragons'un yeni albümü.

    önceden yayınlanan natural, zero, machine, bad liar en (bkz: catchy) olanlar. bunların dışında akustik ezgiler barındıran west coast, ilginç altyapısı ile digital ve bullet in a gun çok hoşuma gitti. albümdeki son şarkı real life bana (bkz: on top of the world)'ü çok andırdı, o da çok hoşuma gitti. diğer şarkıların hepsi yine kulağa hoş geliyor ve dinledikçe çok daha hoş olacaklar. yani kötü bir şarkı bulundurmayan, değişik türler barındıran güzel bir imagine dragons albümü daha olmuş.

    tek eksiği sanırım (bkz: evolve) albümü ile çıtayı çok yükselttiler ve onun biraz altında kalacak gibi olması.
  • natural, bad liar, zero ve machine albümden önce yayınlanan ve fazlasıyla sevdiğim şarkılardı. geri kalan şarkılardan da boomerang, cool out, west coast, bullet in a gun, digital ve stuck'a ba-yıl-dım. daha albüm çıkalı bir gün oldu zaman geçtikçe favorilerime muhtemelen tüm albümü alacağım.

    bir kere de kötü bir iş yapın be kardeşim diye isyan ettiriyorsunuz imagine dragons*
  • imagine dragons'ın dördüncü stüdyo albümü.

    origins, imagine dragons için tam anlamıyla "yolunu çizme" ve "ait olduğu müzik türünü" seçme albümü olmuş. grup bir önceki albümleri evolve için isveçli prodüktörler mattman & robin ile çalışmış ve edm elementleriyle harmanladıkları bir pop rock albümü ortaya koymuşlardı. bu albümde yine aynı kişilerle çalışmışlar. radioactive ve believer gibi şarkılara imzasını atan alex da kid bu albümde de var.

    albüm, evolve'dan bir tık daha iyi olsa da çok temel bir problemi var: imagine dragons'ın aynı çizgide devam etmesi. bu grup yoluna rock ile başladı ve iki güzel albüm ortaya koydu. night visions'tan sonra yayınladıkları smoke + mirrors grubun kariyerinin en iyi işiydi (ki hala öyle) ama bir önceki albümlerine kıyasla hiç başarı getirmedi. onlar da rock'tan pop rock'a kaydılar ve evolve'u yapıp eski başarılı günlerine geri döndüler. origins ise grubun bu kararını devam ettirdiğini gösteriyor. açık bir şekilde kendi müziklerini geliştirmekle, daha iyisini yapmakla ya da yeni şeyler denemekle uğraşmamış imagine dragons. evolve ile yakaladığı başarıyı devam ettirmek istemişler. başka bir deyişle başarılı oldukları şeyi bulunca o sınırların içinde kalma ve yaptıklarını tekrar etme eğilimi gösteren şarkıcılar için kullanılan "güvenli alanda kalma" kararı almışlar. tıpkı adele'in 25 ya da sam smith'in the thrill of it all ile yaptığı gibi. ve bu çok kötü çünkü bu grup smoke + mirrors'ta gösterdiği gibi kendilerini aşabilir ve harika işler ortaya koyabilirdi.

    "güvenli alanda kalma"nın sonucu olarak başarılı olan şarkıları birbirine oldukça benziyor. sanki sürekli aynı formülle şarkı yapıyorlar ve özünde hepsi birbirinin yandan yemişi gibi.

    şarkılara gelmek gerekirse, believer'ın 2018 versiyonu olan natural, tıpkı selefi gibi iyi bir şarkı. bullet in a gun ve cool out yine iyi şarkılardan. the chainsmokers esintisi taşıyan only ve dubstep havası veren digital de göz atmaya değer şarkılar. bad liar ve zero hoş pop şarkılar sınıfına girebilir. west coast ise country pop şarkısı olmaktan kıl payı kurtulmuş. stuck, love, birds ve real life ise en dürüst tabirle albüm filler amaçlı sıradan şarkılar.

    bu şarkılardan hangisinin hit olup olmayacağını zaman gösterir. imagine dragons'ın abd'de sabit bir dinleyici kitlesi var ve grup "sleeper hit" dediğimiz şarkılarıyla meşhur. hiçbir şarkısı yayınlandığı anda büyük ses getirip liste başı olmuyor. zaman içinde önce radyolarda sonra streaming platformlarında yükseliyor. believer ve thunder'ın hit olması ayları almıştı, tıpkı radioactive gibi. bu sebeple bekleyip hangi şarkının radyoda yükselmeye başladığını görmek gerek.

    genel olarak albüm ortalamanın bir tık üstünde. grup pop müziği seçip başarı getireceğine inandığı konsepti tekrar etmiş. sound olarak evolve'a kıyasla daha uyumlu ve kararlı bir albüm ortaya koymuşlar.

    artık şunu kabul etmek gerekiyor ki imagine dragons bir pop grubudur. şirketi her ne kadar "rock band" olarak yutturmaya çalışsa ve fanları bu konuda ısrar etse de, origins bu grubun "rock müzik" iddiasını tamamen bitiren bir çalışma. en iyi ihtimalle -o da fanları fazlasıyla direttiği için- "alternative band" denilebilir ama bence o bile artık abartı. bad liar ya da cool out gibi poppy şarkılar dinleyip albümün rock olduğunu iddia etmek anlamsız.

    evolve'u sevenler bu albümü de sevecekler ve belki albüm evolve gibi listelerde büyük bir başarı yakalayacak ama bu durum sahip oldukları "daha iyisini yapma" potansiyelini harcayıp birbirinin benzeri şarkılar ortaya koydukları gerçeğini değiştirmiyor.

    not: grup albümün tanıtımı için bir konser verdi. yeni şarkıları da içeren konser şuradan izlenebilir.
  • henüz o seviyeye düşmediler; ama böyle giderse müzik tarihine ikinci bir maroon 5 olarak geçecek olan imagine dragons'ın son albümü. night visions ile iyi bir ilk albüm yapıp smoke + mirrors ile gerçek potansiyellerini gösterdikten sonra bir gelişim olmasa da, en azından bir değişim gösterdikleri evolve ile elde ettikleri başarının ivmesinden yararlanmak için yayınlamışlar belli ki origins'i. kötü bir albüm olmasa da tamamen belli bir formüle dayandırılmış olduğu için hayal kırıklığı olarak görüyorum bu albümü. evolve'da neyin olumlu geri dönüş alıp neyin almadığı çalışılmış ve ortaya arkasında minimum ilham ve yaratıcılık olan origins çıkmış.

    sonradan fikrim değişirse editlerim burayı ama şu an için;

    smoke + mirrors > night visions > evolve > origins

    favori şarkılarım; natural, west coast, zero, bullet in a gun, birds
  • günümüz rock müziği dendiğinde akla ilk gelen gruplardan biri imagine dragons. kendilerine geniş ve genç bir kitle oluşturdular. radyolarda sıkça duyabileceğimız single'lar yayınladılar. şimdi de yeni albümleri origins piyasaya çıktı. ben de neler yaptıklarını merak ettim ve bir süredir albümü dinliyorum. imagine dragons kulliyatına hakim olmadan, albümün bana dusundurttuklerini yazmak istedim. tam anlamıyla dışarıdan bakan bir gözle albümü yorumlayacagim. yani biraz ahkam kesiyor oluyorum. kusura bakılmasın.

    girişte her ne kadar "rock" grubu desem de imagine dragons'a şu an için tarz olarak rock demenin bir manası yok. elbette arada kulağımıza elektro gitar ya da akustik gitar melodileri geliyor ama genel olarak bütün enstrümanlar oldukça elektronik. şarkılar melodik ve kavranması kolay. grubun en rock yanı bazı şarkı sözleri ve zaman zaman dan reynolds'ın gırtlaktan gelen vokali. rock olmamaları bir eleştiri değil elbette ama grubun nasıl bir müzik yaptığını tanımlamak için önemli. şunu kabul edelim: bu albüm bir pop müzik albümü.

    albümü çok sevdiğimi söyleyemeyeceğim. bunun da en büyük nedeni genel olarak şarkılarda tutku olmaması. bazı şarkılarda belli bir duygu işlenmiş. mesela kalp kırıklıkları ya da düzene karşı isyan ya da barışa özlem. ama hiçbiri tutkulu bir şekilde yansıtılmamış. bu tutku sadece vokalde değil, düzenlemede, bestelerde ve sözlerde de yeterince yok. her şey belli bir sınır içinde gerçekleşiyor gibi. hani internette "10 dakikada x gibi şarkı yapmak" videoları vardır ya, bunlardan biri eminim ki imagine dragons içindir. vurgulamak istediğin kelimeyi bul, onu nakaratta "it is x" ya da "we are x" olarak kullan ve kelimeyi bol bol tekrarla. bir kıta ve bir pre-chorus yaz. şarkıya ikinci nakarattan sonra ufak bir enstrümantal parça at. sonra nakaratı ufak değişikliklerle bol bol tekrarla. bu formül grup için yeni değil ama believer gibi benzer yapılı şarkılarda en azından bir hırs vardı. bu albümde maalesef bu hırstan eser yok. belki de bu nedenle albümün daha sakin şarkıları daha hoşuma gitti ama bu şarkılar da nispeten sıradan ve albüm sonlarına doğru çok fazla üst üste gelmeye başlıyor.

    albümün açılışını yapan natural bence albümün en iyi şarkısı. beni albüm için oldukça umutlandirmisti. bir kilise korusu gibi başlıyor ve bu tarz, sözlerde geçen cennet, günah gibi temalara uygun. pre-chorus oldukça dokunaklı. nakaratta bağlanırken reynolds, vitesi beşe alıyor ve nakaratta oldukça güçlü bir performans sergiliyor. "you're a natural" id'den bekleyeceğim, slogan bir nakarat. ama şunu da söylemem lazım, şarkıyı daha ilk dinlediğimde sevsem de aklımda kalması için bir süre daha geçmesi gerekti. maalesef bu şarkıdaki duygu yükü diğer şarkılarda pek bulunmamakta.

    yine id ile ozdeslestirdigim garip ses efektleri ile desteklenmiş altyapilardan biri boomerang'ın girişinde karşımıza çıkıyor. neyse ki bu altyapı şarkının ilerisinde kayboluyor. hatta nakarattaki altyapı oldukça kafa dinlendirici ve çok güzel. ama nakarattaki tekrarlar bana çok ama çok yorucu geliyor. özellikle şarkı sonunda daha da uzatılan bu bölümü dinlerken zorlanıyorum.

    albümün söz bakımından en rock şarkılarından biri machine. rutin giden hayatını sorgulayan bir adamın, sesini daha çok yükselterek "ben senin makinan değilim, ben kendim makinayım" diyor. sözler bana yüzeysel gelse de kendimi 16 yaşında bir gencin yerine koydugumda beni en gaza getirebilecek şarkının bu olduğunu görüyorum. beni en çok ilgilendiren kısmı ise gitar solo kısmında grubun neredeyse endüstriyel rock'a dönecek gibi yapması. aslında şarkının sözlerine çok uyacak, klas bir hareket olabilirmiş. ama böyle bir riske girmemisler. yazık olmuş.

    nispeten yorucu iki şarkı sonrası gelen cool out daha sakin, daha kolay dinlenebilir bir şarkı. ama yine id uslu durmamış ve nakaratı "kuğuğuğul oğuğuğut" diye söyleyerek, gereksiz bir numara yapmış. ama gerisi iyi gidiyor. pre-chorus çok iyi. bridge kısmında bir coldplay havası aldım. daha doğrusu albümde genel olarak bir coldplay havası esiyor gibi.

    bad liar da bir önceki şarkı gibi nakarata kadar nispeten sakin giden bir şarkı. buraları dinlemek hoş. nakaratı da fena degil aslında ama düzenlemesinden mıdır nedir bir miktar kakafonik geliyor bana. sözleri "ben seni üzerim kızım" tadında ilerliyor, bu da beni gulumsetti. "üç şeyden korkarım: dürüstlük, inanç ve timsah gözyaşları" gibi beylik beylik lafları duydukça (ki saçma değil mi? timsah gözyaşları yalanı simgeliyor ise adam hem yalandan hem de dürüstlükten mi korkmakta?) şarkı tam bir nargile kafe şarkısı gibi gelse de ama sözler ingilizce, müzik de elektro pop olunca bu his kısa zamanda kayboluyor.

    west coast başlayınca "oh be, akustik enstrüman" dedim ve sevindim. iyi de bir şarkı, sempatik. bad liar'in atarlı havası sonrası sevdiğini sarıp sarmalayan bir adamın aşkını anlattığı bir şarkı iyi geldi. bu şarkının pre-chorus'u da tatlı. ama grup şu nakarat işini bu albumde niye cozememis hiç anlamıyorum. arka arkaya "he he he he he"lerini üstüne "i'll be, i'll be, i'll be, i'll be, i'll be"ler geldikçe içimi afakanlar bastı.

    zero şimdiden radyolarda çalmaya başladı. fena değil. her zaman alıcı bulabilecek, yalnızlığı ile barışık bir gencin şarkısını yazmışlar. nakarat yine azıcık sinir bozucu: "hello, hello, zero, zero, feel, feel, real, real". ama en azından akılda kalmayı başarıyor. ralph breaks the internet adlı film için yazılan şarkı belki filmle daha iyi gidiyordur, onu bilmiyorum. radyoda çıktığında değiştirmeyeceğim bir şarkı ama gidip de kendi isteğimle dinlemem herhalde. ayrıca nakaratı azıcık da olsa price tag'i andırıyor. büyük ihtimalle yukarıda değindiğim tekrarlardan olsa gerek.

    nakaratini beğendiğim nadir şarkılardan biri bullet in a gun. güzel olmuş. nakarati sayesinde benim için en akılda kalan şarkılardan biri bu oldu. hatta ve hatta garip ses efektlerini oldukça tadında kullanmışlar. sözleri genel olarak pek ilgimi çekmedi. hatta girişte rastgele kullandıkları ve şarkıya yedirmeye çalıştıkları roma imparatorluğu göndermelerini gülünç buldum. ancak kendileriyle yüzleşip, "sellout sellout" diye bağırdığı yer hoşuma gitti. eminem gibi iki eleştiriye bir albüm kaydetmek yerine, bu eleştiriyi şarkının bir teması olarak kullanmaları hoş olmuş.

    albümün en zayıf şarkılarından biri digital olsa gerek. yıl olmuş 2018, hala dubstep-vari altyapılar dinliyoruz. şarkı sözleri "machine" misali atarlı ve vurdumduymaz. ama "machine"in sozleri yüzeysel olsa da çok da kötü değildi. bu şarkının sözleri ise oldukça kötü. genel olarak düzenleme de pek hoş degil. her şey içiçe girmiş. bir "they been sayin' the same thing" bölümü var ki buna ayrıca parantez açmak lazım. bir imagine dragons imzası olan sonsuz tekrar döngüsü burada da var. ve elbette bu kısım baştan başa çok bariz bir killing in the name göndermesi (elbette bunun bilinçli bir hareket olduğunu düşünürsek) ama gel gör ki killing in the name, sırtını bazı gitar pedalı efektlerine dayasa da çiğ, direkt ve içten bir şarkıydı. rage against the machine'in de müzik dışı davranışlarıyla da ne kadar sahici olduğunu herkes biliyor. ama "digital"i dinlerken verilmek istenen o isyankar hava, gruptan mıdır, çok da matah olmayan prodüksiyondan mıdır, sözlerden mıdır bilinmez ama çok yapay duruyor.

    albümün güzel ama kolayca unutulabilecek sempatik şarkılarından biri only. kıtalar normal gidiyor. pre-chorus günümüz rap şarkıları flow'unda. nakarati hoşuma gitti. bazı sözler ve cümleler arasında boşluk bırakmaları şarkıya nefes aldırmış. "take me over, i don't wanna wake up" bölümü en çok hoşuma giden yeri oldu. genel olarak duygusuz bulduğum albümde böyle hisli bölümler duyunca çok hoşuma gidiyor.

    "only"nin havası stuck ile devam ediyor. bu şarkı için de aynı yorumu yapacağım: sempatik ama kolayca unutulabilir. raynolds, yumuşak ve gırtlaktan vokaller arasında güzel bir denge yakalamış. altyapısı da yumuşacık. melodik ya da söz olarak öne çıkan bir yanı yok.

    albümü de bu yumuşaklıkta, love ile kapıyoruz. all you need is love ile where is the love karışımı bir eser. "digital"daki agresif adam gitmiş, "hepimiz kardeşiz, bu kavga ne diye" diye şarkı söyleyen bir adam gelmiş. yine bitmeyen tekrarları eklemeyi de unutmamış.

    en başta dediğim gibi formüller üzerinden ilerleyen şarkılarla dolu bir albüm bu. bu surprizsizlik de albümü sıkıcı kılmakta. albümün neredeyse 70 dakika sürdüğüne iddiaya girebilirdim ama sadece 40 dakika sürüyormuş. peki iyi yorum yapanlar niye yüksek not veriyor? kanımca pop müziğin enerjisini yitirdiği, rap'in mırıl mırıl ilerlediği bir dönemde, imagine dragons benim ortalama bulduğum şarkılarla bilr öne çıkmayı başarıyor. ana aklımda rock müzik duymak isteyen kulaklar bir id şarkısı çıkınca memnun kalıyor. e adamların, albüm kapakları, imajı falan da düzgün. bunu anlasam da bu albüm maalesef beni çok da heyecanlandiramadi.

    2/5 verdim gitti.
    albümü en iyi anlatan şarkılar: bullet in a gun, machine, zero
  • içinde birds, natural ve west coast gibi mükemmel şarkılar bulunduran 4. imagine dragons albümü. albüm genel olarak güzel ama bu 3 şarkı aşırılı güzel. baya güzel. çogzel.
  • buyuk hayrani oldugum bir kozmetik markasi. oyle boyle degil. gecen sene yuzumde cikan kistik yetiskin aknesi yuzunden tam 5 ay antibiyotik kullanmak zorunda kaldim. bu esnada urun icerigi okumayi baya bi ogrendim mecburen ki icerik olarak da cok basarililar. akneler gecti ama geride kipkirmizi izleri kaldi tabi yuzumde. dermatologumun yazdigi tretinoinden cok cok daha etkili sekilde izleri gecirdi origins urunler. checks and balances yuz yikama jeli, out of trouble maske, mega mushroom lotion, brightening serisinden serum, gece maskesi ve ginzing goz kreminin buyuk hastasiyim. uzun sure baska marka cilt bakim urunu kullanacagimi sanmiyorum. baya ciddi dusunuyorum origins’le.
  • imagine dragons son albümüdür.
    bir önceki albümleri bomba gibi olup yenisiyle hayal kırıklığı yaratanlar bol bu ara. sekmedi!

    albümde eser kalitede ilk üç parça ve birds var. onlarıda tekrar dinlemem. koca albümde sadece bullet in a gun dikkatimi çekti. çok acele etmişler yeni albüm için.
  • rus müzik grubu on-the-go'nun sophisti pop etkileri taşıyan, elektronik ve progresif ağırlıklı 2016 tarihli son albümleri. ilk iki albümlerine kıyasla daha güzeldir. bunlar da albümde en çok dikkatimi çeken parçalar;

    in the morning
    https://soundcloud.com/onthegoband/in-the-morning

    electricity
    https://youtu.be/2sd8swa7rjm

    two of a kind
    https://open.spotify.com/…si=zjyo3zdwtq-rr1l0wfvkaq

    first step
    https://soundcloud.com/onthegoband/first-step
  • severek dinlediğim imagine dragons albümü
hesabın var mı? giriş yap