• gec kalinmis bir gerceklik. ulkemizin de icinde bulundugu orta dogu cograsyasindaki tum ulkeleri kapsayan genis capli bir ronesans ve reform ihtiyaci; egitim, kultur; bilim ve daha bircok seyi kapsayacak sekilde. olmasi gereken. gec kaldikca daha cok acilarin yasanmasina daha da karanliga gomulen bir cografya olarak kalmaya devam edecek orta dogu. yapilmali. en yakinda. bir sekilde.
  • bu coğrafya olarak henüz yeni çağda olduğumuz için yakın çağa geçince eminim ki gelecektir. biliyorsunuz ki bu tür gelişmeleri yaklaşık 300 yıl geriden takip ediyoruz.

    (bkz: 300 yıl sonra matbaa ile tanışan zihniyet)
  • bu coğrafyaya baktığımızda, bunu gerçekleştirme potansiyeline sahip ülkelerin başında gelmemize rağmen gerçekleşeceğine hiç mi hiç ihtimal vermediğim durumlar. bu böyle zorla da olabilecek bir şey değil. halkın talep etmesi ve bu yönde çabalaması gerekli. bu talebi oluşturmak için de eğitim şart. ne yazıkki o da ülkemizdeki en kötü alanlardan biri. nereden başlayabiliriz diye sorulursa da, bir kitapla, 'beyaz zambaklar ülkesinde' ile başlanmalıdır.
  • 500 sene geri kaldığımız konulardan bir tanesi
  • icinde islam kelimesi dahi gecmeyen giride gunumuz sartlarinda orta dogu'daki bir rönesans ve reform gerekliligi iddiasi islamin zaten enduluste bunu basardigi ve yok oldugu; su an bunu yasayanlarin da bu sonu gorecegi minvaliyle gereksizlestirilebiliyor. super! bununla birlikte ilgili giri kahve muhabbeti abi bu diyerek basitlestiriliyor. muazzam kafa. asil kahve muhabbeti bu. yikilacak zaten. nicin bu ronesans ve reform gerekliligi! yapmasin orta dogu halki. bokumuzda bogulmaya devam. peki!

    ismet abi 3 cay.
  • tahminlere göre milattan önce 2000-2500 yılları arasında ibrahim peygamber tarafından gerçekleştirilmiş, milattan sonra 571-632 yılları arasında tamamlanmıştır.

    adamlar allah’larını yiyorlarmış; aradan 3000 yıl geçmiş, bu alışkanlıklarından anca vazgeçebilmişler.

    allah’larını yiyorlarmış diyorum bak.
  • bu kavramlar batıda ihtiyaçtan değil zorunluluktan doğmuştur. ortaçağ karanlığı dendiğinde aslında buram buram "din" kokar. adamlar çare diye sarıldıkları dinin gerçekte pek de birşeye cevap veremediğini tekrar tekrar çok acı reçetelerle görmüşler. tam da bu noktada birileri "merak" ve "cesaret" denizine atlamaya başlamasıyla olaylar gelişir. ortadoğu ise bu denkleme girmemek için hâlâ batının yüzyıllar önce terk ettiği bir ilacı kullanmaya gururla devam etmete.
  • gerekli midir bilmiyorum ancak böyle bir şey pek mümkün değildir.

    rönesans ve dolayısıyla reform hareketinin temelinde, avrupa'nın (ve özellikle italyan şehir devletlerinin), global ticareti domine ederek yarattığı kaynaklar vardır. zengin bir burjuva sınıfının yarattığı talep olmadan, sanat, bilim, müzik, felsefe alanlarında gelişme göstermek pek mümkün değildir.

    şu an ortadoğunun büyük çoğunluğu, karnını doyurma derdinde olan devletlerden oluşuyor (buna türkiye de dahil). parası olan, petrol zengini ülkelerde de burjuva sınıfı diye bir şey yok. çünkü kaynaklar şeyhlerin ve onların çevrelerindeki oligarşinin elinde. tamamen petrol kaynaklı olan bu zenginliğin ne kadar süreceği de soru işareti zaten. (misal, osmanlı, kaynakları elinde tutarken de burjuva sınıfı yaratamamış, ama osmanlı ile yaptığı ticaret sayesinde zenginleşen venedik rönesansın temelini atan devlet olmuştur. yani, bir nevi avrupalılar, osmanlı'nın parasıyla çağ atlamışlardır)

    bu koşullar altında, rönesans/reform atılımına benzer bir atılımı teknoloji sayesinde yapacak olanlar yine kaynakları elinde bulunduran batılı devletler olacaktır. özellikle enerji devriminin tamamlanmasından sonra, ellerindeki kaynaklar tamamen kuruyacak olan ortadoğulu devletler, muhtemelen açlık, kıtlık ve susuzluk ile savaşmaya başlayacak ve kurtuluşu bilimde, akılda, mantıkta değil, bedevi dininde aramaya devam edeceklerdir.
  • suudi arabistan'da gerçekleşiyor yavaş yavaş. kadınların araba kullanabilmesinden başladık...

    şaka bir yana, kilisenin etkisiyle bizim din adamlarının etkisi farklıdır. papa mutlak siyasi otoritedir ve reform buna karşı gelişir. hatta venedik'le floransa sürekli çıkıntılık yapan, haçlı seferleri neyin takmayan, yeri geldi mi osmanlı'yla ticaret yapan, çok ayıplanan şehirler. ama asıl protestanlık henry boşanabilmek istediği için gelişiyor.

    bizdeyse herkesin halifesi kendine, ışid'e sorsanız halifelik 1920lerde değil 1400lerde de yoktu, çünkü osmanlı'nın hilafetini arapların çoğu tanımazlar. artırıyorum, vahabiler osmanlı'ya çok light bir şeriat var diye isyan etmişler falan. bizimki kendi kendine gelin güveylik.
    ama ne var; dinin devlet adamlarınca kullanılması.
    ki onu batı da sıfırlayamadı, genelde uluslararası ilişkilere açık olan insanlar daha liberal olur, ve onlarla genellersek türkiye de mükemmel zaten.

    ----------

    rönesans'a gelince, sanılanın aksine zaten ressam-mimar-mühendis-heykeltraş, beşi onu bir arada dahilerin, başka hiçbir şeyle uğraşmayıp dini "hurafeleri" (ki incil zaten kuran'ın bir alt sürümü, ortadoğudan çıkma ve hikayelerin çoğu ortak) birbirinden iyi tasvir etmek için yarıştırılabildikleri bir sanattan bahsediyoruz. bu da hem papa, hem venedik tüccarları, hem de floransa medici'leri tarafından destekleniyor. bernini, 2 yaşından beri heykeltraş, o heykeli başka türlü yapamazsın zaten.

    bizim islam'ın burada etkisi, direkt canlı tasvirine izin vermemesi. aslında soyutlama yeteneğini artırıp modern sanata daha yakın bir noktaya getiriyor. burada, aradaki bağı koparan bizim modern sanatçılarımız.

    o nedenle, "rönesans"ımızın olmayışını, kültürümüz olmayışı şeklinde algılıyoruz, durum o değil. bu konuda ilber ortaylı'nın yorumunu ve john green'in ufak dersini tavsiye ederim.
hesabın var mı? giriş yap