• uslamlama gücünün doruk noktaya çıktığı, hiç de karanlık olmayan felsefe tarihi dönemi...
  • karanlık bir çağın abuklukları lafıyla kapsanamayacak bir dönem olduğunu anlatan bir giriş kitabı için bkz: ortacağda felsefe
    betül çotuksöken - saffet babür.
  • felsefe tarihinin en sıkıcı, renksiz, gereksiz bölümü. birkaç istisna dışında özgünlükten tamamen uzak filozoflar (!) -çoğu anca çevirmenden hallice- ilkçağ felsefesini alıp üzerine tanrı eklemişler, bize felsefe diye sunuyorlar; hatırladıkça sinirleniyorum. sadece göz atıp geçmekte fayda var. bunlara çalışmaya harcanacak zaman yerine platon'u ve aristoteles'i bir kere daha okuyun daha iyi.
  • karanlık çağ demek mümkün birçok bakımdan. osmanlı etkisi mi desem, avrupadaki hıristiyan akımı mı desem... mö deki yunan etkisini yok etmeyi düstur edinmiş milletlerden oluşmakta
  • ortaçağ felsefesinin tek sorunu var olmamasıdır.
  • platon'un timaos adlı diyaloğunun etkisinin çok büyük olduğu bir dönemin felsefesidir.
    plotinos'un "tanrı" ve "bir" görüşleri söz edilen diyalog bağlamında ortaya çıkmış ve bu dönemde kutsal kitapla ilgili incelemeler oldukça ilgi görmüştür. felsefeye çoğunlukla dinin açıklanması için başvurulmuştur.
    platon etkisiyle ruh ve beden arasındaki ayrım belki de en uç noktadadır. asketik(acı çekmeyi kabullenen) bir tarzda yaşamak, içinde bulunulan dünyanın azaplarına katlanmak öte dünya denilen yerde ödüllendirileceğinden ötürü hayatı unutturmuştur diyebiliriz.
    bu görüşlerin kırılma noktası ise bence nietzsche'nin yaşamı sev, yani amor fati düşüncesinin yaşamı olumlama, evetleme, acılarıyla sevme anlayışının belirtildiği öğretidedir.
  • ortaçağ felsefesi aslında çokta karanlık olmayan yarı-aydınlık bir dönem diyebilirim. akıl-iman,felsefe-teoloji arasında sürekli dönen bir dönem. o eski yunan akılcılığı bırakılıp tamamen bireyin kul sayılıp tanrının buyrukları sayesinde yapılan felsefe-teoloji karışımı var. benim bu dönemde birçok ilgimi çeken bir yaklaşım oldu. örnek vermek gerekirse, aziz augustinus'un existansiyalizm tayfasına öncelik edeceği huzursuzluk, sıkıntı kavramı bu çağda çok önemlidir.yine locke'un ''tabula rasa'' boş levha önermesinin -aziz thomas- ilk kez filizlendiği dönem yine bu dönemdir. bu dönemin tekrar tekrar dönülüp okunması gereken dönem olduğunu unutmamız lazım.
  • • kitap incelemesi •

    ortaçağ felsefesi
    edouard jeauneau
    iletişim yayınları

    ortaçağ peygamberleri: platon ve aristo

    antik yunan felsefesi insanlık tarihinde istisnaî bir dönemi temsil eder. ondaki sümer, miken, hint, mısır, fenike, vb. etkileri göz ardı edilmemesi gerekir ama, durum yine de böyledir. bu felsefenin doğduğu uygarlık yıkıldıktan bin yıl sonraki ortaçağ dediğimiz dönemin batı felsefesi bile bu antik yunan felsefesinin bir tür tekrarıdır.

    ortaçağ felsefesine, bu nedenle, macit gökberk'in deyişiyle “hıristiyanlaştırılmış bir antik felsefe" demek yanlış olmayacaktır. hatta basitleştirmek pahasına batı ortaçağ felsefesini, platon ve aristo'yu erken dönem bir peygamber veya “kilise babası” hâline getirmeye çalışmak olarak da tanımlayabiliriz. platon tanrı ile ilgili spekülasyonlara, aristo ise mantık ve doğa ile ilgili spekülasyonlara kaynak teşkil ediyor (pisagor, herakles, vb. filozofların da etkisi var ama zikredilen ikisi özellikle baskın bir öneme sahip).

    buradan şu sonuçlar çıkarılabilir: antik felsefeyle karşılaştırıldığında ortaçağ batı felsefesinin orijinal yanı nispeten az görünür. bu, yaklaşık bin yıl sürmüş olan ortaçağda da çok parlak filozofların (tanrıbilimcilerin) ortaya çıkmadığı anlamına gelmez. çıkmıştır. onların felsefeyi daha çok “tanrı'yı ispatlamak için” kullanmaları, felsefelerini otomatik olarak saçma veya zorlama hâle getirmez. nitekim tüm felsefeler belli bir çerçeve içinde yapılır; bu çerçeve bazen hıristiyanlık olur, bazen de modernlik. bazı filozoflar, mevcut çerçevenin dışına çıkabildileri için önemlidirler, bazıları ise mevcut çerçeve dâhilindeki hareket imkanlarından usta bir esneklikle yararlanabildikleri için. antik filozoflar birincisine, ortaçağ filozofları da ikincisine yakın görünüyor. bu açıdan bakınca, birincileri daha fazla önemsememiz de bana doğal görünüyor.

    ortaçağ filozoflarını kısıtlayan (?), eski ve yeni ahit'in tartışılmaz yazılı emirleri miydi? yoksa acılı ve belirsiz bir dünyada inanç meselesini bir kurtuluş ve toparlanma yolu olarak mı gördüler?

    bilmiyorum. ama jeauneau'nun özet biçimdeki “ortaçağ felsefesi” kitabına bakarak, zıt kutupların sentezinin yararlı olduğunu, dînin büyük ve özgür fikirlerin çıkmasına engel olmadığını ve sonraki nesillere aktarılan yazılı belgelerin büyük önem teşkil ettiğini söyleyebilirim.
  • yüzlerce yıllık tarih yazımı geleneklerinin karmaşık ve donmuş ağına düşmüş,çelişik tutkuların olgulara dayattığı çatışma,koz ve anlaşmazlıkların esiri olan ortaçağ felsefesi yandaşlarının olduğu kadar karşıtlarının da beslediği imge ve ön yargılardan asla tamamen azade olamadı.
hesabın var mı? giriş yap