• yaşadığı 39 yılın kayda değer bir bölümünü ölmeye çalışarak geçiren japon edebiyatçı. veremli, alkolik ve uyuşturucu bağımlısıydı ama yine de intihar ederek gitti. o sıralarda ingilizce bir kitap yazmaya başlamıştı, ismi goodbye olan. sonunu iyi bağladığını inkar edemeyiz bu durumda.
  • yukio mishima olsun, yasunari kawabata olsun müntehirliği 'ek iş' olarak icra eden japon edebiyatının kırılgan çocuklarından, serseri ruhlarından biri dazai. sancılı seyahatnamesi mor bir serserinin gezi notları'na bina ettiği insanlığımı yitirirken ismindeki abe kobo tınılı 'konsantre-kutu adam'ında, iplikle bile yaralanabilecek biri olduğunu söylemesiyle zihnimde yer etmiştir. ülkenin sayılı zengin ailelerinden birine mensupken barlara parasız girip barmaidlere yalvarması: varoluşsal sıkıntılarını entelektüel arayışlarla kompanse etmeye çalışan biz zorlama tutunamayanlar'a bir tokat mıdır?

    karşılıklı birbirini kandırarak berrak ışıltılar yayarak şen yaşama ya da yaşayabilme konusunda kendisine güvenen insanları anlayamıyorum, diyerek gitmesi, tamamlayamadığı goodbye'ı tamamlıyor belki de.
  • "buruk ayrılık" isimli kitabı hüseyin can erkin çevirisiyle japon yayınları'ndan çıktı:

    https://www.eganba.com/…k-osamu-dazai/9786056550522
  • osamu dazai, benim en sevdiğim yazarlardandır.
    - wong kar-wai
  • melankoliklerin ilahı olan japon yazar. huzursuz bir ruh. bu dünyaya kesinlikle ait değil.

    yazarın bir eserinden, kendime yakın bulduğum, bazı çıkarımlar paylaşmak istiyorum. bu çıkarımlar, yazarın, insanlığımı kaybederken isimli kitabında yer alan pasajlardan türetilmiştir. çıkarım yaptıktan sonra ilgili pasajların sayfa numaralarını ekleyeceğim. böylece, çıkarımın doğru olup olmadığını sorgulayacak olanlara teyit imkanı sağlamış oluruz.

    insanların gerçek doğasını kabullenmek; naif insanların harcı değildir (ss. 13-14).

    hüzünlü hikayeler anlatmak, naif bir insana yapılabilecek en kötü şeydir (s. 19).

    kırılgan ruhlar, bir haksızlık karşısında saklanmayı veya şaklabanlık yapmayı tercih eder (s. 20).

    kendini gizlemek bir melankoliğin kurtuluşu olabilir, ancak oynadığın oyun gün ışığına çıktığında, artık kurtuluş diye bir şey yoktur (ss. 24-26).

    bir kadın üzgünse, onu teselli etmenin en iyi yolu, ona bir tatlı ikram etmektir (s. 31).

    içki, sigara ve fahişeler, insanlardan çekinen ve genellikle de korkan bir melankoliğe iyi gelebilir (s. 39).

    bitmek bilmeyen suçluluk duygusu, yaşa dışılığa ve karanlık insanlara karşı sempatiye neden olabilir (ss. 42-43).

    ailenden bir şey istemek için dahi öncesinde onlara bir şey vermek gerekir. bu gibi durumlarda şaklabanlık benim onlara verebileceğim birşeydir (s. 45).

    para gurbette tek dosttur (s. 46).

    karşı cinsle olan ilişkiler genellikle irrasyoneldir (ss. 47-53).

    her şeyden korkan bir insan, kaybetmekten korkmaz. en azından korkmamalı (s. 55).

    kadınlar da insan olarak yaşamaktan yorulmuş olabilirler (s. 56).

    parayla satın aldığın şeyler, paran bitince ruhunu incitebilir (s. 57).

    bilgece ve hayatımıza dokunan sözler, hiç umulmadık zamanda hiç umulmadık kişilerden duyulur (ss. 58-59).

    bazen zafer gibi görünen şeyler, esasen en büyük mağlubiyettir (s. 62).

    yapmak istediğimiz mesleği biz değil, başkaları belirler (s. 68-70).

    hayat şartları insanları genellikle yaş aldıkça sertleştirir. gençken, görece daha özgürken, adeta bir sıvı formülünde olan insan, zamanla konulduğu kabın şeklini almamaya başlar. artık o şey, adeta bir kap olur (ss. 71-75).

    toplumun sevdiği ve benimsediği iyi insan figürü, topluma iyi insanmış gibi davranmakla mümkün olur. genellikle bu iyi insanlar, yaptıklarının bir aldatmaca olduğunu bilirler (s. 77 ve eserin tamamı).

    akıllı bir adam her zaman hayatın sırrını arar. birçoğu belki de tamamı başarısız olur. avunmanın yolu çoğu zaman bir kadın memesinden geçer (ss. 81-82).

    bazıları asla mutlu olamaz (s. 83).

    tüm bu sorular bunalttığında içmek iyi bir çözüm olabilir (ss. 80-88).

    bilmeyenler bilenler için hep cazip olmuştur (s. 90).

    kadınlar daha cömerttir özellikle yakışıklı erkeklere (s. 91).

    zeki insanların icat ettiği oyunlar eğlencelidir (ss. 93-95).

    karı parası yemek kötüdür (ss. 97-98).

    bir melankoliği asla kızdırma (ss. 99-100).

    acımak bir melankoliği intihara sürükler, onu öldürmek istiyorsan böyle yap, ama istemiyorsan lütfen yapma (s. 100).

    bir erkek her zaman evini arar (s. 104).

    içkiyi bırakmalıyız (s. 108).

    melankoliden çıkın ya da o sizi oyundan çıkarsın (ss. 109-114).

    fazla düşünce sizi bitiririr, gerek yok (ss. 113-116).

    hayatı sorgulayan biri, başarılı olamaz (ss. 117-120).
  • varoluşçu japon yazar. yazdıkları celine'in bohem yeraltı edebiyatından çok daha kıymetli bence. unutulmaz romanları ve kusursuz öyküleri örneğin murakami veya yukio mişima'dan az bilinip okunuyorsa bu, ülkece en büyük ayıplarımızdan biridir.
  • "ben tüm varlığımla şuna inanmak istiyorum: insan, aşk ve devrim için yaratılmıştır."
    (bkz: batan güneş /@hanging rock)
  • "ne istediğim sorulduğunda, hiçbir şey istemez hale gelirdim. 'ne fark eder, nasıl olsa beni eğlendirecek bir şey yok' düşüncesi hızla harekete geçerdi. aynı şekilde, insanların verdikleri şeyleri, her ne kadar zevkime uymasa da bir türlü reddedemezdim. bir şeyi istemediğimi söyleyemez; istediğim şeyleri de, gizli saklı çalıyormuşum gibi acı bir tatla, sözcüklere dökemeyeceğim bir korkuyla alırdım. yani, iki şeyden birini seçmeye bile gücüm yoktu. bu daha sonraki yıllarda, utanç dolu yaşamımın en tehlikeli unsuruna dönüşecek niteliklerimden biriydi sanıyorum."

    osamu dazai bence zorlu bir yazar, her melankoliğe göre değil. hayat hikâyesine kapılıp kitaplarına girişenleri beklediklerinden de fazla boğup yorabilir. yine de şu dünyada osamu bey ile karşılıklı birkaç kadeh şoçu yuvarlamak istemeyecek bir melankolik var mıdır bilemiyorum -tabii birileriyle sosyalleşecek gücü bulabilenler arasından diyelim.

    ilginçtir, dazai külliyatının ortalarında bir yerlerde sadık hidayet'i özledim ben. coğrafya mı çekti nedir, onun o "intihar etmesine ederim de ya ölemezsem, işte o zaman vallahi deliririm" diyen halleri aklıma geldi (artistliğe bak, halleri aklına gelmiş, sanki kapı komşusu). öte yandan, düşünüyorum da, sadık hidayet'te bu kadar bunalmamıştım. tabii amaç bunalmaksa o zaman yazarı da farklı yorumlamak gerekir herhalde. osamu dazai kitaplarında düzelemeyecek insanların hikâyeleri var, insanın içindeki gizli bir yerlere fırtınalı yağmurlar yağdırıyor. ezilip büzülüp böceğe dönüşüyorsunuz yani bu adamın yazdıklarını okurken. kısacık kitaplar bir türlü bitmiyor, bitemiyor. işin fenası, sizde de ne yozo'ya ne kazuko'ya ne de naoji'ye laf edecek götün olmaması. zaten öz yıkımın eşiğindesiniz, kendinizi haftada üç kere atomlarınıza ayırıp yeniden birleştiriyorsunuz muhtemelen. koyvermişsiniz, akıyorsunuz. fark ediyorsunuz ki basbayağı bir dazai karakterisiniz. haydi tamam, o kadar değilsiniz belki ama olma ihtimaliniz bile yeter.

    "zayıf insanlar mutluluktan bile korkar. iplikle bile yaralanırlar. bazen mutluluk da insanları yaralayabilir."
  • japon edebiyati köşe taşlarından bu yazarımız. harukiye gelene kadar neden daha önce tanışamadığımı da sorgulattı bana. 30 lu yıllarda yazmaya başlıyor, defalarca intiharı deniyor , yaşamayı da deniyor aynı zamanda yazıyor, çiziyor ve en sonunda dünyayı hiçbir şekilde kabul edemiyor ve başarılı bir intiharla yaşamına son veriyor. daha çok anlatmak isterdim ancak okuyun derim. bir de alıntı bırakalım.

    bu, benim insanlarda son sevgi arayışımdı.
    bir yandan insanlardan son derece korkarken, bir yandan da insanları bir türlü aklımdan çıkaramadım. öylece, şaklabanlık sayesinde ince bir çizgiyle insanlarla olan bağımı koruyabildim. dışarıya karşı, durmaksızın gülümseyen yüzümü gösterirken, iç dünyam ölüydü.
    (bkz: insanlığımı yitirirken)
hesabın var mı? giriş yap