• mezarlarının nerede olduğuna ilişkin yavuz bahadıroğlu'nun hazırladığı liste:

    1. osman gazi (ı. osman): bursa’da çekirge semtinde kendi adını taşıyan türbesinde yatıyor...
    2- orhan gazi: aynı yerde, babasının yanıbaşında kendine ait türbesinde ebediyeti uyuyor...
    3- sultan ı. murad (hüdavendigar): bursa, çekirge’de kendine ait üstü açık türbesinde kıyameti bekliyor…
    4- sultan ı. bayezid (yıldırım)): bursa’da bayezit hân türbesi’nde yatıyor...
    5- sultan ı. mehmed (çelebi): bursa yeşil türbe’de yatıyor...
    6- sultan ıı. murad: bursa, muradiye semtinde yatıyor...
    7- sultan ıı. mehmed (fatih): fatih’te, fatih camii bahçesindeki türbesinde yatıyor...
    8- sultan ıı. bayezid (veli): bayezıtta bayezit camii bahçesindeki türbesinde yatıyor...
    9- sultan ı. selim (yavuz): yavuz selim camii bahçesindeki türbesinde yatıyor...
    10- sultan ı. süleyman (kanuni): süleymaniye camii bahçesindeki türbesinde yatıyor...
    11- ıı. selim (sarı): ayasofya camii ön bahçesindeki türbesinde.
    12- sultan ııı. murad: ayasofya camii ön bahçesindeki türbesinde yatıyor…
    13- sultan ııı. mehmed: ayasofya camii bahçesindeki türbesinde yatıyor...
    14- sultan ı. ahmed: sultanahmet camii yanındaki türbesinde yatıyor...
    15- sultan ı. mustafa: ayasofya camii önündeki türbesinde yatıyor...
    16- ıı. osman (genç): sultanahmet camii yanındaki türbesinde yatıyor…
    17- sultan ıv. murad: sultanahmet camii yanındaki türbesinde yatıyor…
    18- sultan ibrâhim (bazı tarihçilere göre “deli”): ayasofya camii bitişiğindeki türbesinde yatıyor…
    19- sultan ıv. mehmed (avcı): yeni camii arkasında turhan valide sultân türbesinde yatıyor…
    20- sultan ıı. süleyman: süleymaniye camii bahçesindeki kanunî türbesi’nde yatıyor…
    21- sultan ıı. ahmed: süleymaniye camii bahçesindeki kanuni türbesi’nde yatıyor…
    22- sultan ıı. mustafa: yeni camii arkasındaki turhan valide sultan türbesi’nde yatıyor…
    23- sultan ııı. ahmed: yeni camii arkasındaki turhan valide sultan türbesi’nde yatıyor…
    24- sultan ı. mahmud: yeni camii arkasındaki turhan valide sultan türbesi’nde yatıyor…
    25- sultan ııı. osman: yeni camii arkasındaki turhan valide sultan türbesi’nde yatıyor…
    26- sultan ııı. mustafa: lâleli camii önündeki türbesinde yatıyor…
    27- ı. abdülhamid: bahçekapı’da hamidiye türbesi’nde yatıyor…
    28- sultan ııı. selim: lâleli camii önündeki türbesinde yatıyor…
    29- sultan ıv. mustafa: bahçekapı’da hamidiye türbesi’nde yatıyor…
    30- sultan ıı. mahmud: çemberlitaş’taki kendi türbesinde yatıyor…
    31- sultan ı. abdülmecid: yavuz selim camii bahçesindeki türbesinde yatıyor…
    32- sultan ı. abdülaziz: çemberllitaş’taki sultan ıı. mahmud türbesi’nde yatıyor…
    33- sultan v. murad: yeni camii arkasındaki turhan valide sultan türbesi’nde.
    34- sultan ıı. abdülhamid: çemberlitaş’ta sultan ıı. mahmud türbesi’nde yatıyor…
    35- sultan mehmed reşad: eyüp’te sultan reşad türbesi’nde yatıyor…
    36- sultan vahideddin: şam’da sultan selim camii kabristanında yatıyor…
  • yazımıza padişah nedir? sorusuna bir paragraflık temel bilgi vererek başladıklatan sonra osmanlı padişahı ya da osmanlı padişahları hakkında şunları söylemek mümkündür;

    islâm devletlerinde, devlet başkanlarının sıklıkla kullandığı unvan padişahtır. padişah kelimesi, kamus-i türki’de, hükümdarlar hükümdarı, büyük hükümdar olarak tanımlanmaktadır. osmanlı tarih deyimleri ve terimleri sözlüğünde ise padişah, tüm islâm devletlerinde olduğu gibi, osmanlı devleti’nde de hükümdarın kullandığı unvanlar arasında sayılmaktadır, denilmektedir. ibn-i kemal’e dayandırılan bilgi ile kelimenin "kötülüğü kovan, kötülükten koruyan" anlamını karşıladığını belirtmektedir. burhan-ı kadı’nın tanımının ise "taht sahibi" olduğu bilgisini sunulmaktadır .

    osmanlı devleti’nde de bu sıfat, devlet başkanını örfi hükümdarlık sıfatlarını ifade etmek maksadıyla sıklıkla kullanılan unvanların başında gelmektedir. padişah unvanı kullanan hükümdarın izi orhan bey’e kadar takip edilebilmektedir. osmanlı devleti’nde padişahlık, benimsenen veraset usulüne göre hanedan mensupları arasında devamlılık arz etmiştir.
    devlet-i ‘aliyye, kurucusu olan ı. osman’ın adıyla anılsa da siyasi varlığının ilk izlerinin ertuğrul bey zamanına kadar sürmek mümkündür. ertuğrul bey’in babası ise ismen, süleyman şah, bilinse de siyasi hayatı hakkında çok fazla aydınlatıcı bilgi mevcut değildir. aşıkpaşazade ve oruç bey, âl-i osman’ı oğuzların kayı boyuna bağlamaktadır. [xıx. yüzyılda yayımlanmış bir silsilenamede ı. osman oğuz'un 6. kuşağında, turuk han'ın 20. kuşağındadır. söz konusu eserde hz. muhammed, ı. osman'ın 26. kuşak atası ile aynı zaman dilinde yaşamıştır. ı. osman'ın 1300'de hz. muhammed'in 600'de yaşadığını kabul edersek aradaki zaman farkı/ nesil sayısı= ortalama kuşak farkını verir; 700/26=26.9] oğuz soyunun ise nuh peygamberin oğlu yafes’e dayandırmaktadırlar [yafes, ı. osman'ın 57. kuşaktan atasıdır yukarıdaki hesabı göz önüne alırsak aralarında yaklaşık 1560 yıllık bir zaman farkı vardır. sırf bu sağlama bile bu tip silsile-namelerin ne kadar güvenilmez olduğunun işaretidir]. bu resmi ideoloji bağlamında devlet, ilk dönemlerden itibaren darb ettiği sikkelerde kayı boyunun resmi damgasının bulunması hususunda özen göstermişlerdir. soyun bir yandan oğuzlara bir yanda da nuh peygambere dayandırılmasının esprisi aileye hem sorgusuz bir hükümdarlık hakkı tanımak hem de nesle bir kutsiyet payı biçmek, soyluluğunun tartışmasız olmasını sağlamak maksadıyla sıkı bir şekilde kabul edilmiş yaklaşımlardır. bu yaklaşımın belirlenmesinde kronolojik olarak; karamanoğulları daha sonra ise timur devleti vardır. al-i cengiz soyu bu iki devlete karşı hükümdarlık alameti olarak tercih edilmiştir. peygambere dayanan soy ise türk-islam sentezinin açık bir işaretidir.

    osmanlı devleti’nin kuruluşundan yıkılışına geçen yaklaşık altı asırlık dönemde tek hanedan hüküm sürmüştür, devlet aynı soydan gelen otuz altı farklı padişah tarafından yönetmiştir. xı. yüz yıldan itibaren monarşi ile yönetilen ingiltere ya da tarihin sayılı uzun ömürlü devletinden olan çin imparatorluğu göz önüne alındığı bu devletlerin osmanlı devleti’nden daha uzun ömürlü olduğu ortadadır. buna karşılık osmanlı’yı verilen örneklerden farklı kılan nokta ise varlığını sürdürdüğü süre boyunca yönetimin tek hanedanın soyu ile sınırlı kalması, devletin sadece osmanoğulları tarafından idare edilmesidir. osmanlı hanedanı tarihin gördüğü uzun ömürlü hanedanların başında gelmekteyse de süreç içinde birçok kez kesilme tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştır.

    tarihsel süreç boyunca hanedanın dört kez doğrudan, bunlar haricinde de münferit şekillerde yok olma tehlikesi karşı karşıya kaldığı belirtilmektedir. tarihçiler ilk hanedanın ilk tehlikeyle ııı. mehmed döneminde yaşanmış olduğunu ifade etmektedirler. söz konusu dönemin politik durumunu padişahın otoritesinin sorgulanmasına ve alternatif arayışlarına girilmesine sebep olmuştur. ıı. osman’ın hâlinden sonra yine alternatif hanedan arayışı içine girilmiş âl-i cengiz soyundan gelen tatar hânına saltanat tevcih edilmesi gündeme gelmiştir. ıv. murad’ın ölüm döşeğinde tek kardeşi olan ibrahim’in katlini emretmesi de hanedanın kesilme tehlikesi ile karşı karşıya kaldığı diğer bir durumdur. dördüncü tehlike ise edirne vak’âsından sonra asilerin hanedanın yaşayan erkek üyelerini katledip tatar hanını getirmeye kastettiklerini kaydetmektedir. görüldüğü gibi al-i oğuz'a karşı al-i cengiz sıklıkla meyledilen bir aile komuna bürünmüştür.

    osmanlı devletinde saltanat, nispeten soyundan geldiği oğuz töresine göre devam ettirmiştir. bu yaklaşımda memleket hükümdarın ve ailesinin ortak malı sayılmaktadır. osmanlı devletin de bahsi geçen yaklaşımın bu biraz farklılaşmış hali uygulanarak; ülke sadece hükümdar ve oğulların malı sayılması şekline dönüşmüştür. osmanlı devletinde doğrudan doğruya bir şehzadenin veliaht olarak tayin edilmesi usulü benimsenmemiştir. bu yüzden şehzadeler arasında sıklıkla taht mücadelesi için savaşlar yaşanmıştır. ahmedî, ı. murad’ın kendisine düşman olan kardeşlerini öldürdüğü bilgisi vermektedir. ı. murad’ın oğlu ı. bayezid, ı. kosova savası esnasında hayatını kaybeden babasının yerine devlet ricalinin de desteğiyle orada hükümdarlığı devralmış, kardeşi yakub çelebi'yi hâl ettirmiştir. bu olaylar zaman içinde bir devlet geleneği olarak teamüle yerleşmiştir. nihayetinde ıı. mehmed’in yayımlamış olduğu kanunname kardeş katli ile hukukî olarak temellendirir. söz konusu madde şöyledir “ve her kimesneye evlâdımdan saltanat müyesser ola, karındaşların nizâm-ı âlem içün kati itmek münâsibdir. ekser-i ulemâ dahi tecviz itmişdir. anınla âmil olalar.” bu noktadan sonra yasal dayanaklı hale gelen kardeş katli meselesi bir bakıma insan eli ile oluşturulmuş olan “yapay seçilimdir”. iktidar sahibi şehzade saltanatını bu şekilde sağladığında devleti otoriter kimliği ile idare edebilmektedir. ancak kardeş katli meselesinin suiistimal edilerek çığrından çıktığı görüldüğünde bu usulden vazgeçilmiş, kafes usulü geçilerek ekber ile erşad mantığı doğrultusunda hükümdarlar saltana geçmiştir.

    osmanlı devletinde, devletin hanedanın ortak malı sayılması anlayışının terk edildiğini yukarıda belirtmiştik. hanedanın tüm erkeklerinden bu hakkın alınarak sadece babadan oğla geçen bir saltanata dönüşmesi ı. osman’ın cülusu ile olmuştur. ertuğrul gazi’nin kardeşi olarak beyliğin liderliğinin kendi hakkı olduğu iddiasında olan dündar bey, yeğeni ı. osman tarafından öldürülmüştür [hanedanın ertuğrul gazi ile başladığı kabul edilir ise soyda kanı dökülen ilk potansiyel hükümdar dündar bey olmaktadır]. kardeşlerinin de ı. osman’ın hükümdarlığına itirazı olmadığından dolayı beyliğin başına ı. osman geçmiştir. ı. osman’dan sonra tahta hükümdarın büyük oğlunun geçmesi usulü benimsenmiştir, bu yaklaşım yazılı değildir ancak töre uyarınca bu yaklaşıma meyledilmiştir. yazısız bir kural olarak uygulanmış olan bu yaklaşım uzun bir süre boyunca devam ettiği görülmektedir. bu yaklaşım ile saltanat babadan oğla geçerek xvıı. yüzyılın başlarında tahta çıkan ı. ahmed’e kadar devam etmiştir. onun vefat ettiği tarihte oğulları erişkin olmadığı için saltanatı kardeşi ı. mustafa devralmıştır. oldukça sık taht değişikliklerinin yaşandığı bu dönemde hem ı. ahmed’in hem ı. mustafa’nın oğullarının salatana gelmiştir böylece, bu noktadan sonra saltanata “ekberiyet” anlayışı hâkim olmuştur. söz konusu dönemde klasik saltanat anlayışı köklü bir değişime uğramış ve avrupa devletlerinde görülen yaşa ve yetkinliğe göre tahta çıkma usulü olan “senioratus” yaklaşımı üzerine hareket edilmeye başlanmıştır.

    fatih kanunnamesi başta olmak üzere diğer uygulamalarda da padişahın kimin olacağına dair net, yazılı bir kural konulmuş değildir. cülus usulü ilk kez, 1876’da yayımlanmış olan kanun-i esasi’de resmi olarak belirlenmiştir. kanun-i esasi’nin 3. maddesi şu şekildedir: saltanat-ı seniyye-i osmanîye hilafet-i kübra-i islâmiyeyi hâiz olarak sülale-i âl-i osman’dan usul-ü kadimesi veç’hile ekber evlada aittir. maddede açıkça osmanlı ailesinden yaşça büyük olan kişiye ait olduğu belirtilmiştir. burada dikkat çekici nokta cinsiyet belirtmeye ihtiyaç duyulmamış olmasıdır. bilinmektedir ki ıı. mahmud’u tahttan indirmek ve hâl etmek maksadıyla topkapı sarayını basan yeniçeriler onun yerine kız kardeşi esma sulatanı tahta geçirmeye kastetmişlerdir ancak isyan bir şekilde bastırılmıştır. osmanlı devleti’nin yıkılışına kadar saltanat hanedanın erkek üyelerinde olmuştur.

    osmanlı devlet geleneğinde veliaht atama yaklaşımı belirlenmemiştir. tüm oğulların taht üzerinde eşit derece ortaklığı olması ve padişahlık tevcihine bir noktada ilahi anlam yükleniyor olması bu durumun sebeplerinin başlıcalarıdır. buna karşın en büyük şehzade saltanat sahibi olmaya hemen hemen her zaman kardeşlerine göre bir adım daha yakın olmuştur. yaşça büyük şehzade önemli ve büyük sancağa gönderilmesi hem yetişmeleri hem de güçlenmelerini sağlayan etkenlerdir. ayrıca payitahta daha yakın sancağa gönderilmiş olan şehzade uzak olana göre avantajlı konumda olduğu ortadadır. yani padişah kendinden sonra saltanatın başına gelmesini istediği şehzadeyi doğrudan seçemese de dolaylı yoldan önünü açmaktadır.

    osmanlı padişahının yasama, yürütme ve yargı üzerinde yetkileri hakkında şunları söylemek mümkündür. padişah sınırsız bir yasama yetkisine sahip değildir. yetkisinin sınırları şer’iat ile çizilmiştir. yürütme kurumunun başı olan padişah ıı. mehmed’ dönemine kadar divâna reislik ederek bu görevini bilfiil yerine getirmiştir daha sonra bu yetki vezir-i âzâma devredilse alınan kararlar yine padişah adına ve onun onayı ile gerçekleşmektedir. osmanlı devletinin adlî teşkilatının mensuplarının padişah tarafından atanması ve yargılamaların padişah tarafından yapılması, üst mahkeme niteliğinde olan divân-ı hümayun’un padişaha bağlı olması onu yargı sisteminin de başı konumuna getirmektedir. dinî alanda şeyhülislam en üst konumda da olsa doğrudan padişaha bağlıdır. buna karşılık padişah, aldığı kararların dine uygunluğu konusunda şeyhülislamdan cevaz almaktadır. bu noktada şu söylenmelidir ki atanan kişinin atayan kişiyi denetleme ve dizginlemesi akla pek yatkın değildir. padişahlar dini sınırlar içinde kalmaya gayret gösterse de dinin bazen padişahların sınırlarına göre yorumladığını iddia etmek tarihi gerçekler ile çelişmek olacaktır.

    olaya sosyolojik açıdan yaklaşan tarihçiler de vardır. osmanlı padişahının meşruiyet anlayışı ile hüküm sürdüğünü iddiasını dile getiren bu kişiler; max weber’in tanımlamış olduğu meşruiyet kaynaklarını osmanlı hükümdarları üzerine tatbik ederler. onlara göre; karizmatik ve gelenekçi hâkimiyet anlayışının osmanlı padişahlarının saltanatlarının temel dayanak noktasıdır. ancak modern devirlerin hâkimiyet kaynağı olan rasyonel (anayasal) dayanağın da, ıı. abdülhamid döneminden itibaren görüldüğünü dile getirerek bir hükümdarım bazı durumlarda sayılan üç temel kaynağa da sahip olabileceğini dile getirmiştir.

    osmanlı devleti’nde “padişah=devlet” anlayışının benimsenmiş olduğunu dile getirmek çok da yanlış olmayacaktır. padişahların kişilikleri devletin o dönemdeki politikalarını doğrudan belirlemektedir. devlet erki padişahın zihniyetine uygun şekilde hareket etmektedir. ıı. mehmed’e kadar divân toplantılarına başkanlık eden padişah, bu dönemden sonra divân başkanlığını vezir-i azâma devretmiştir. ancak bu durum padişahın dîvân üzerindeki etkisinin kırılmış olması demek değildir, devlet erki bu toplantılarda yine padişahın zihniyetine uygun hareket etmektedir. xvıı. yüzyılın sonlarından itibaren devlet idaresinde padişahın tek söz sahibi olma durumu kesintilere uğramıştır. taht değişikliklerinin sıklıkla yaşanması ve hanedan mensuplarının idareye karıştığı bu dönemde, padişahın gücünde azalmalar olurken hanedan güçlenmiştir.

    padişahın vazifelerinden biri de ülkesinde adaleti hâkim kılmaktır. osmanlı’nın devlet anlayışında ideal ve güçlü devletin iyi korunmuş ve yaşatılmış reaya ile var olabileceği inancı hâkimdir. bu anlayış uyarınca üretici sınıfı koruyan ve otoritesi mutlak olan adil bir padişah tipi mümkün kılınacağının bilincinde olunarak klasik çağda bu ideale ulaştıracak hükümdarlık anlayışı benimsenmiştir. ideal padişaha ve güçlü devlete ulaştıracak formül ise adalet dairesi denilen sekiz ilkeden ibaret devlet politikasını yürütmekle ulaşılacağı fikri hâkimdir. tebaa arasında müslim gayrimüslim ayrımı yapmadan, reayayı ilahî güç tarafından kendilerine verilmiş bir sorumluluk olarak kabul etmektedirler. bu görüş doğrultusunda hareket eden osmanlı padişahları, devletin toprakları genişledikçe bu yeni alanlara sömürülecek alanlar gözüyle bakmamışlardır. ödenebilir adil vergiler koşarak ve angaryaları mümkün mertebe kaldırarak hem reayanın devlete bağlılığı arttırılmaya çalışılmıştır. bir yandan da reayayı ezebilecek askeri-bürokratik bir zümrenin oluşmasının önüne geçilmesi amaçlanmıştır. genişleyen topraklar doğal olarak padişahın etki alanını genişletmiştir. osmanlı devleti kendi yönetim felsefesini hâkim olduğu coğrafya üzerinde istisna tanımadan uygulamaya özen göstermiştir.

    osmanlı devleti “patrimonyal” anlayışı benimsemiş bir yapıya sahiptir. bu sistem içerisinde hükümdar; otoritesini, ülkeyi, tebaayı babasından kalmış bir mülk olarak kabul eder ve hâkim olduğu topraklar üzerinden kendisine rakip olabilecek güçlere müsamaha göstermemiştir. bu maksatla fethedilen topraklardaki feodal beyler ya yok edilmiş ya da timar sistemi içinde kontrol altına alınmıştır.

    tursun bey’e göre padişaha her devirde mutlak surette ihtiyaç vardır. allah’ın nizamının yeryüzünde hâkim kılınması padişahın sorumluluğudur bundan ötürü sayılacak her vazife adaleti hâkim kılmak ile doğrudan alakalıdır. örneğin osmanlı iktisadî düşüncesinin temel yaklaşımı olan iaşecilik anlayışı; mal arzını yüksek tutarak talebi karşılamak, ürünlerin fiyatlarını her zaman makul seviyede tutmak esasına dayanır. padişahlar, piyasada olan gerçek ihtiyaç maddelerini reaya tarafından ulaşılabilir kılmak konusunda oldukça dikkatli davranmış ve bu konuda birçok önlem almıştır. bu yaklaşım ile hem toplumsal huzuru sağlamak hem de padişahın daha çok sevilmesini sağlamak gibi farklı etkileri olan bir tutumdur.

    tüm bunların yanı sıra padişahın dünya müslümanlarına ve diğer insanlara karşı da sorumluluğu vardır. padişahın sahip olduğu unvanlardan biri de “padişah-ı âlem-penâh” yani âlemlerin sığınağı padişahtır. bu unvan padişahın dünya üzerinde adaleti tesis etme ve mazlum kişilere sığınak olma vazifesine işaret etmesi bakımından önemlidir. padişahlar kullandıkları unvanlar ile hâkimiyet alanlarını daha da genişleterek insanlar üzerindeki hükümdarlıklarına meşruiyet tanımak gayesini gütmüşlerdir. ilk osmanlı beyleri, gâzî unvanı ile faaliyetlerini dinî bir kimliğe büründürerek hem taraftar hem de takdir toplamıştır. ı. murad kullandığı hüdâvendigar unvanı ile kendisini ilk defa imparator olarak tanıtmıştır. ıı. murad padişah-ı âlem-penâh, ıı. mehmed ise kayser-i rûm ve sultanu’l-berreyn ve hakanu’l bahreyn unvanı ile otoritesini ilan etmiştir.

    ı. selim’in memluk devletine son vererek ve abbasi halifesini himayesine alarak onu istanbul’a yollamıştır. bazı söylencelerde ı. selim’in istanbul’da hilafeti mütevekkii-alellah’dan devraldığı dile getirilse de bu durum tarihi delillere dayandırılamamaktadır. kendisinin hadimû’l-haremyn unvanını kullanması ve islâm dünyası üzerinde bütünleyici bir kimliğe sahip olması ona bu yakıştırmanın yapılmasına sebep olmuştur. ı. süleyman ise halife-i muslimîn ve rûy-i zemîn unvanını kullandığı içinkendini müslümanların lideri ve temsilcisi olarak ilan ettiğini düşünmek mümkündür. öte yandan “al-aimmatu min kureyş” hadisi doğrultusunda halife olma hakkının sadece kureyş kabilesine mensup kişilere tanınmıştır. bu noktada halifenin, dünyada islâm’ı yayma ve islâm’ı koruma görevini yerine getiren ıı. mehmed ve ı. süleyman’ın faaliyetleri halifelik unvanının kullanılmasına kaynak teşkil eden durumlar olarak kabul edilmektedir.

    padişah diğer bir vazifesi hem ülkesinin varlığını ve birliğini korumak hem de yeni fetihler yaparak ülkesinin sınırlarının genişletmektir. bu görevler uyarınca padişahın askeri sorumlukları da vardır demek doğru olacaktır. bahsi geçen sorumluluklar “daire-i adalet” uyarınca da yerine getirilmek durumundadır. padişahın kendisi 1. numaralı yeniçeri olmakla beraber rütbesinin statü olarak karşılı mareşale yani en üst düzey askeri rütbeye denk gelmekteydi. padişahlar kuruluş devrinde beylerin gâzî unvanları yarınca gaza ve cihâd faaliyetinde bulunmuşlardır. ıı. selim’e kadar saltanat sürmüş olan tüm osmanlı padişahları seferlere katılarak olarak ordularını bizzat kumanda etmiştirler. sekiz yıl saltanat süren ıı. selim bu dönemde hiçbir sefer katılmayarak sefere çıkmayan ilk padişah olmuştur. ordusunun başında sefere çıkan son padişah ise ıı. mustafa’dır. ıı. mustafa’dan sonra saltanat süren hiçbir padişah herhangi bir sefere katılmamıştır.
  • ikişer defa padişahlık yapanlar; ikinci murad, fatih sultan mehmet ve birinci mustafa'dır.

    ilk sekiz padişahtan sonraki 28 padişah yavuz sultan selim'den itibaren halife ünvanına sahip olmuştur ki abdülmecid efendi de son halifedir lâkin saltanata sahip olmamıştır.

    36 padişah olsa da kuşak sayısı 21'dir.*

    sadece 14 farklı isimde padişah var olmuştur:

    bir; orhan, ibrahim, abdülmecid ve abdülaziz

    iki; bâyezid, süleyman, mahmud ve abdülhamid

    üç; osman, selim ve ahmed

    dört; mustafa

    beş; murad

    altı; mehmed olarak son bulan bir isim silsilesi.

    padişahlardan yalnızca 16'sının lakabı yahut ünvanı vardır:

    osman ( gazi )
    orhan ( gazi )
    murad ( hüdavendigar )
    birinci bayezid ( yıldırım )
    birinci mehmed ( çelebi )
    ikinci mehmed ( fatih )
    birinci selim ( yavuz )
    birinci süleyman ( kanunî )
    ikinci selim ( sarı )
    üçüncü mehmed ( eğri fatihi )
    birinci mustafa ( deli )
    ikinci osman ( genç )
    dördüncü murad ( bağdat fatihi )
    dördüncü mehmed ( avcı )
    üçüncü selim ( halîm )
    ikinci mahmud ( adlî )

    diğer padişahlar sıra numaralarına göre isimlendirilir.

    osman gazi'den ikinci murad'a kadar ilk altı padişahın mezarları bursa'da, ondan sonrakilerin mezarları istanbul'dadır.
    lâkin vahdettin'in mezarı şam'da!

    en uzun ömürlü padişah, 78 yaşına kadar yaşayan orhan gazi, ikinci en uzun ömürlü padişah da 76 yaşına kadar yaşayan ikinci abdülhamid'dir.
    en genç ölen padişah ise 17 yaşında iken öldürülen genç osman'dır.

    en ihtiyar padişah 65 yaşında tahta çıkan beşinci mehmed reşad, en genç padişah ise 7 yaşında tahta çıkan dördüncü mehmed'dir.

    en uzun süre tahtta kalan padişah, 45 sene ile kanunî; en kısa süre tahtta kalan ise 93 gün ile beşinci murad'dır.

    ordunun başında sefere çıkmayan ilk padişah, acınası gâfil sarı selim'dir.
    hatta bu sefere çıkmayan padişahlardan bazılarına fetva ile gazi ünvanı verilmiştir ki rezaletin önde gidenidir.

    eceliyle ölmemiş padişahların sayısı sekizdir.
    murad hüdavendigar savaş meydanında şehit edilmiş, fatih ve ikinci bayezid zehirlenmiş ( kesin değil bu ), genç osman, üçüncü selim ve sultan abdülaziz öldürülmüş, sultan ibrahim ve dördüncü mustafa idam edilmişlerdir.

    yeri gelmişken, sen nasıl bir sürtükmüşsün kösem sultan.

    devlet içerisinde karışıklık çıkmasın diye yedi padişahın ölümü bir süre gizli tutulmuştur.
    çelebi mehmed'in ölümü 41 gün,
    ikinci murad'ın 16 gün,
    fatih'in 1 gün,
    yavuz'un 9 gün,
    kanunî'nin 48 gün,
    ikinci selim'in 7 gün
    ve üçüncü murad'ın 11 gün gizli tutulmuştur.

    en çok çocuğu olan padişah 100 - 130 arası sayı ile üçüncü murad'dır.

    cülus bahşişi geleneğine son veren padişah birinci abdülhamid'dir.

    halit ergenç gerçekten kanunî değil, bir aktördür.

    anthony quinn de hz. hamza değildir.
  • ecdadımızdır. sevişip evişmedikleri konusu tartışmalıdır. (bkz: ecdadımız sevişmezdi)
    ancak oldukça üretken oldukları yadsınamaz. (bkz: padişah üçüncü murat'ın 130 çocuğunun olması)
  • osmanoğlu hanedanından toplamda 36 değil 37 kişi tahta oturmuştur. çelebi mehmet'in ulufecileri fetret devri dedikleri dönemde edirne'de oturup devletin avrupa'daki topraklarına hükmeden emir süleyman'ı padişahtan saymadıkları için 36 derler.

    halbuki avrupalılar emir süleyman'ın türk imparatorluğuna hükmettiğine bilfiil şahit oldukları için kendisini süleyman i diye anarlar. bu bağlamda türkçeye tercüme edilen tüm tarihler -hammer vs dahil- düzeltilerek tercüme edilir. hammer, kanuni'den süleyman i diye değil süleyman ii diye bahsederken bizim yayın evleri bunu süleyman i'e çevirerek basarlar ve bu günümüzde halen böyle süregelmektedir.
  • isim konusuna takıntılı biri olarak bu zatların isimlerini de didik didik ederken garip şeyler fark ettim. misal neden hiç ali isminde padişah yok?

    fakat tabi burda padişahların değil şehzadelerin isimlerine bakmamız gerekiyor. osmanlılar, her birinin padişah olma ihtimali olan şehzadelerine ne isim koymuşlardı?

    öncelikle istatistikten bahsedelim. değerlendirmeye osman bey’in oğullarından başladım. 36 padişahın oğullarını dikkate aldım. padişahlardan ı.mustafa, ıı.süleyman, ı.mahmud, ııı.osman, ııı.selim ve ıv.mustafa’nın erkek evladı olmamıştır. bahsedeceğim toplam osmanlı şehzadesi sayısı 220’dir. 14 şehzadeye iki isim verildiğinden değerlendirmeye tabi isim sayısı 234 oldu.

    tabi bu isimleri incelerken “sultan, fatih, gazi, yavuz, kanuni, çelebi, şehzade” gibi isim değil de lakap olan, fakat bizim o kişiden bahsederken muhakkak kullandığımız eklemeleri de dikkate almadım.

    en çok kullanılan isim 24 kere ile mehmed. mehmed ismi muhammed isminin türkçesi olarak bilinir. arapça yazılışı muhammed ile aynıdır. doğal olarak ebced hesabı da aynı sonucu verir. yani mehmed isminin koyulmasının sebebi efendimiz’dir. ancak farklı bir şekilde mehmed olarak kullanılmasının sebebi de muhammed ismine olan saygıdır. birisi hitap ederken, ya da söz söylerken ve hatta düşmanlar küfür ederken bizzat muhammed ismini kullanmasın diyedir. zira muhammed denilince bir müslümanın aklına ilk gelen efendimiz’dir. mehmed ve muhammed isimlerinin anlamı “çokça övülmüş” demektir.

    diğer en çok kullanılan isimler 15 kere ile ahmed, 14 kere selim, 13 kere süleyman, 11 kere mustafa ve murad, 9 kere ile osman olmuş.

    ahmed yine efendimiz’in isimlerinden biridir. incil’de kendisinden ahmed şeklinde bahsedilir. kelime anlamı da “hamd eden” demektir.

    selim ise kötücül olmayan, akil, doğru dürüst demek. osmanlı’da bu kadar kullanılmasının sebebi ise aslında yavuz sultan selim’dir. zira osmanlı’daki ilk selim ismini 8. padişah olan ıı.bayezid oğluna vermiştir. o ilk selim de yavuz sultan selim gibi bir padişah olunca ondan sonrakilerin bazılarına da dedelerine çeksinler diye bu isim verilmiş. fakat istenilen pek olmamış.

    süleyman ismi de hem süleyman peygamberden dolayı, hem de devletin atası sayılan süleyman şah’tan dolayı çok kullanılmış. fakat kanuni sultan süleyman’ın hanedandaki üçüncü süeyman olduğunu belirtirsek, ondan sonra gelenlere bu ismin konulmasında kanuni’nin de bir sebep haline geldiğini anlayabiliriz. kelime kökeni ibranice'den gelir ve anlamı “barış yapan” demektir.

    mustafa ismi yine efendimiz’in isimlerindendir ve kelime manası “temizlenmiş” demektir. murad da istek, arzu, istenilen şey demek. bu ismin bolluğunun en önemli sebebi ı.murad’ın bir muzaffer ve şehid padişah olmasıdır muhakkak.

    osman isminin manası kuş yavrusu, ejderha yavrusu gibi yorumlanıyor. fakat osmanlı’nın bu ismi sık kullanılanlara eklemesinin sebebi devletin kurucusu osman gazi tabii ki.

    220 şehzadenin yaklaşık 50’sinin ismi peygamber efendimiz düşünülerek verilmiş. bu konuda şaşırtıcı bir durum yok. fakat şaşırtıcı olan husus 4 büyük halifenin isimleri hakkında.

    ilk halife hz.ebubekir’in ismi hiçbir şehzadeye verilmemiş. 234 isim arasında ebubekir yok. ilk düşünce bu isme de aynı muhammed ismi gibi o saygının gösterilmiş olabileceği. bunun haricinde şunu da belirteyim “bekir” arapça deve yavrusu demektir. hz. ebubekir’in asıl adı abdulkabe idi. fakat islamiyetten sonra efendimiz onun ismini abdullah olarak değiştirmişti. abdullah ismine baktığımızda ise osmanlı’da 7 şehzadeye abdullah dendiğini belirtelim. fakat yine de ebubekir isimli tek bir şehzadenin bile olmaması çok ilginç.

    ikinci halife hz.ömer’in isminde ise 3 adet şehzade var. ilk ömer ismi 12. padişah ııı.murad'ın oğluna verilmiş.

    dördüncü halife hz.ali’nin ismi de sadece 4 şehzadeye verilmiş. osman gazi dolayısıyla verildiğini düşündüğümüz çok sayıda osman’ı saymazsak osmanlı, dört halifenin isimlerini kullanmaktan imtina etmiş. bunun bilinçsiz bir tercih olduğuna inanmak zor. bilinçli bir tercih olduğunu düşündüğümüzde de sebebini anlamak zor.

    düşünülecek en makul sebep tıpkı muhammed ismi gibi bu isimlere de bir saygı duyulduğu. zira hiç muhammed ve ebubekir yok, üç tane ömer var, dört tane ali var. hasan ve hüseyin isimleri üçer tane var.

    daha da ilgincine gelelim, diğer sahabenin isimleri hiç yok. hamza, bilal, talha gibi isimlerde şehzade yok. 234 tane ismi düşününce bunun bilinçsiz bir durum olması düşünülemez.

    ehl-i sünnet mantığında sahabeye herhangi bir kötü sözün kullanılmasının imanı dahi sakatlayabileceği düşünülür. belki de bu yüzden osmanlı devleti, padişah olma ihtimali olan birisine bu isimleri vermemiş. zira bir padişahın çokça düşmanı olur. o dönemin mektuplarına baktığımızda envai çeşit küfür ve hakaretin bulunduğunu görüyoruz. osmanlı, olası bir padişahlık senaryosunda bu isimlerin bu şekilde aşağılanmasının önüne geçmeye çalıştı belki de.

    yani aslında ali ismine özel bir sansür yok. tıpkı hasan ve hüseyin’e olmadığı gibi. bütün halife ve hatta sahabe isimlerine bir saygı var. ali 4, hasan ve hüseyin 3 kez kullanılmış. bu hususta yine akıllarda kalan bayezid ismi de var.

    osmanlı şehzadelerinin 7 tanesinin ismi bayezid. peki bu isim ne demek? bir görüş bu ismin ebu yezid anlamına geldiği, yani yezid’in babası. yani muaviye. ikinci görüş ise bu ismin farsça'daki olumsuzluk ekiyle birlikte düşünülmesi. bu şekilde isim “yezid olmayan” anlamına geliyor.

    burada isimlerin nasıl ve kim tarafından konulduğunun da araştırılması gerekir tabi. ama onu da bi zahmet akademisyenler yapsın. alın size tez konusu.
  • ''bir sultan öldüğünde bütün görev ve yasal kurallar, yeni sultanca teyit edilene kadar geçersiz sayılırdı. bu fasıla sırasında meşru olarak atanmış bir hükümet olmadığından dolayı kapı kulları kimseye itaat etmez, yağma ve yakıp yıkmaya kalkarlardı.''
  • iyi olanları da varmış, tam halk düşmanı olanları da varmış.
  • biriniz de demedi mi şu yeni dünyaya biz niye gitmiyoruz diye.
    oysaki topraksa toprak, altınsa altın, cihatsa cihat hepsi vardı o yeni dünyada be.
    ah be padişahlarım kimlerle uğraşıyoruz şimdi.
hesabın var mı? giriş yap