• odanızın siz yokken kendiliğinden temizleniverdiği, yüzlerce elemanın 24 saat size hizmet etmek üzere hazır olduğu, her sabah birbirinin tıpkısı onlarca odadan birinde uyumanın dayanılmaz hafifliğiyle güne başladığınız, hayatı devam ettirmek için gerekli bakım onarım işlerin sıfırlanması ve yaşadığınız binada sürekli birilerinin ve birşeylerin olması sayesinde depresyona girme ihtimalinizin de her gün odanızla beraber rektifiye edildiği hal. yıkandığınız banyoda sizden önce yıkananlar ve sizden sonra yıkanacakların, yatağınızda sizden önce yatıp sizden sonra sevişeceklerin olduğu bilgisi hayattaki geçiciliği vurguladığından mı ne, herşeyi daha önemsiz, katlanılır kılar. siz odanızın merkezi olan yatakta ağlarken aşağıda avon yüz güzeli yarışması'nın finalistleri açıklanmakta, hıncal uluç bağırsaklarını boşaltmakta, qatar havayolları'nın genel müdürü hint yemekleri haftasının açılışında tanduri tavuğun tadına bakmakta, banket müdürü iclal hanım hala ofiste çalışmak zorunda olduğu için tekstilci faruk beyle yemek randevusunu iptal ederken bir müstakbel eş adayını daha anlamsız fuck buddy'ye dönüştürmekte olduğunu idrak etmekte, barda kötü sesli erkek şarkıcı milyonuncu defa bessame muço diye bağırırken birazdan gerçekleşecek seks için güzel bir kadın ve çirkin bir adam pazarlıklarını finalize etmektedir. herşey bu esnada ve tamamen olmaktadır. üstelik yarın da öbür gün de çarşaflarınız tertemiz, buzdolabınız içki dolu, kapı önüne koyduğunuz ayakkabılarınız gıcır gıcır olmaya devam edecektir. burada herşey o kadar yanıltıcı ve mükemmeldir.
  • bir aydır hayatım. bundan sonraki bir sene boyunca da böyle geçecek gibi görünüyor. doğrusu bulunduğum yerde ev tutmaya hiç niyetim yok. bu şekilde hayat daha kolay. temizlik, fatura, yemek vs. hiçbir derdin yok. odaya gelince tertemiz buluyorsun ve istediğin kadar batırabilirsin. hiç sorumluluğu yok. sabah uyanınca çeşit çeşit kahvaltının, çayının, kahvenin hazır olduğunu bilmek güzel. ilerde nasıl evde yaşarım diye bile düşündürüyor insanı. alışınca tam alışıyorsun yani. benimsiyorsun bu rahat hayatı.

    bunun yanı sıra kötü yanları da yok değil. sosyal hayatın değişiyor ve yalnızlaşabiliyor insan. bu kaçmak isteyenler için güzel bir fırsat gerçi. bir yere ait olmadığını hissetmesi de içten içe üzüyor insanı. bağlanma korkusu olan kişiler için de bu iyi. bir de hayat sanki rutinleşiyor. yani sabah uyan işe git, gez, geri gel odana. odada yapabileceklerin belli yani. televizyon izle, internette dolaş, kitap oku. bu kadar işte. parti yapılmıyor yani.

    sonuçta otelde herkes yaşayamaz. bu yalnız insanların yapabileceği bir şey. bir de paran olmalı tabii*.

    yazarınız otel odasından aktardı.
  • super bi olaydir.

    hayatim boyunca otellere ve otel odalarina karsi hep bi sempatim olmustur. yurtdisinda calistigim 6 senenin yaridan fazlasi otelde gecmistir.

    bir suru artisini sayabilirim sip diye, bunun en basinda titiz birine gore cok onemli olan kullanim alanlarinin temizligi ve yastik kilifi carsaf gibi cabuk kirlenen esyalarin sik sik degistirilmesi gelebilir. degistirilmis tertemiz mis gibi bir yataga yatip uyumak kadar ruhu dinlendiren bir sey olamaz.

    diger yandan, kaldiginiz otelin durumuna gore, spor salonlari, yuzme havuzlari aktiflik bakimindan sizi tetikleyecek guzel etmenlerdir. lobide, koridorlarda gorduugnuz kisilerin sik sik degisiyor olmasina ragmen resepsiyon bolumunde sizi her daim guler yuzle karsilayan, artik ahpap oldugunuz bir suru otel personeli olabilir. bu otel personellerinin bir coguda sizin gibi baska baska ulkelerden gelmis oldugundan konusacak, tartisacak ve ogrenecek bir suru seyiniz olabilir.

    bogazina duskun olanlar icin musteri memnuniyeti amacli ozen gosterilerek hazirlanan turlu turlu yemeklerden tatma imkaniniz olabilir, sabah kahvaltisi cile olmaktan cikip hizli bir seyler atistirilabilir.

    kendini playboyluga adamis kimseler icin ise yorum yapmiycam.

    mesela soyle dezavantaj bile olup olmadigi tartisilabilecek yonleri vardir.

    duzenli oda hizmetlisi geleceginden dolayi ev ortaminda ki sereserpe her seyi ortada birakma luksunuz yoktur.

    daginik olabilirsiniz ama bokunu cikarmaktan dolayi surekli bilinc altindan - olm bugun adam girecek bu odaya az derli toplu ol. mesaji gelebilir ve kasinti yapabilir.

    genel anlamda bakildiginda oldukca fazla + yonleri vardir, hele ki ucretini baska biri oduyorsa. *
  • işim dolayısıyla uzun bir süredir antalya'da bulunduğumdan ve bir süre daha bulunacağımdan dolayı 2 buçuk aydır gerçekleştirdiğim eylem.
    şimdi efendim öncelikle güzel taraflarından bahsedelim. eğer oteliniz bir odadan ibaret değilde suit şeklindeyse kendinizi evde yaşıyor hissedersiniz. tek farkı 2 oda 1 salon şeklinde dizayn edilmiş olan otelinizde, kapısı ilk gün kapatılan ve bir daha açılmayan bir oda bulunmasıdır. güzellikler otelinizin bulunduğu konumla ilintili olarak değişebilir. şayet karşınızda alabildiğine akdeniz uzanıyorsa sabah uyandığınızda kendinizi mutlu hissedersniz. bu konumun kötü yanı ise, hergece balkonda denize karşı içmeniz, alkole ödediğiniz paranın hesabının tutulamaması, ufaktan "alkolik mi oluyorum lan" tribine bağlamanız ve aynaya her baktığınızda "nerden çıktı lan bu göbek" diye bağırmanızdır. hergün çarşafınızın, yastık kılıflarınızın değişmesi, odanızın toplanması, temizlenmesi, gece bok götüren salonun ertesi gün geldiğinizde ışıldaması, bulaşıkların yok olması, havlu,sabun vs gibi banyo malzemelerini yenilenmesi ise en keyifli yanıdır hiç kuşkusuz. ama efendim neticede oteldir. insana kendini alabildiğine yalnız hissettirir. telefon çaldığında arayan ya oda servisi ya resepsiyondur. kapı tıkladığında ya temizlikçiler ya da oda servisinde ki çirkin kız gelmiştir. özeliniz yoktur. neticede hergün tanımadığını insalar eşyalarınıza dokunup, odanızda geziniyordur. dışarıdan arkadaşınızı çağırmanız problemdir. "ulan iki oda bi salon var, istediğimi ağırlarım sana ne!" diye resepsiyonda ki gözlüklü adama bağırmanız, her gelen kişi için ekstra ödemeniz gereken parayı değiştirmez. bi yerden sonra çekilmez. her ne kadar güzel manzarası, faturaydı, temizlikti vs gibi karın ağrıları olmasa da , yalnızlık kokar. gece gece durduk yere adamın amına koyar. şerefe...
  • babamın 5 yıl 5 yıldızlı otelde yaptığı olay. iş için her hafta gittiği yerde kaldığı otel önce bir odasını babam için ayırmıştı. zamanla oda suit oldu. ama gel gelelim eve her dönüşünde evde içlik, don ne bulursa onunla rahatlığın dibine vuruyordu. normalde evde smokinle gezeriz.
  • son 6 aydır mecbur kaldığım durumdur. öyle görünüyor ki en az bir sene daha devam eder bu durum. sürekli hizmet alıyor olmak, gak desen çay guk desen kahve geliyor olması, temizlikle, çamaşırla uğraşmak zorunda olmamak, işe yakın olmak, istediğin zaman spora/havuza/saunaya ücretsiz gidebiliyor olmak, dibindeki avm'de tüm ihtiyaçlarını karşılayabiliyor olmak gibi avantajları olsa da, benim durumumda yalnızlık göstergesidir.
    oysa benim bir eşim, bir de kızım vardı, nooldu onlara...
  • bir buçuk yıldır otelde yaşıyorum.

    herkesler gelip geçiyor ben bir de otel çalışanları sabit kalıyoruz. insanı yalnız ama biraz özel hissetiren garip yanları var.

    asansörde sürekli farklı kişilere rastlamak mesela. son kata çıkan birisine orada manzara nasıl diye sormak, kart okutulan asansörde kartı okutunca esas asansör operatörü olmalıymışım falan demek. e adam bir hafta kalıp gidiyor yerine gelenle de aynı muhabbet sar baştan. garip bir durum.

    kahvaltıya indiğinizde aynı köşeye geçmek de pek güzeldir. istediğiniz kahvenin istediğiniz şekilde hiç sorulmadan önünüze gelmesi. bir süre sonra da yumurtanın gene istediğiniz şekilde masaya gelmesi. bu arada işte otel çalışanları ile ayaküstü sohbet. ben ilk başta utanıyordum ama sonra bir tane plastik kap alıp kahvaltıda içine yemeği doldurmaya başladım. öğlen de onları yiyorum. rahatlık valla.

    3 ayda bir oda değiştirmek. şehir dışına çıkacaksanız otelle ilişkiyi keser şirket. hop bütün eşyaları hazırlayıp taşımak gerekir. 15-20 gün sonra gelene kadar. geri döndüğünüzde manzaralı odaya mı denk geleceksiniz. mutfaksız, sigaralı oda mı tamamen resepsiyonla sohbetinize bakar.

    doğumgününüzde işten yalnız dönerken odada pastayla karşılaşmak. hiç sevmem doğumgününü, annem yerine niye beni tebrik eder insanlar onu da anlamam bu yüzden kimseye de söylemem. ama güzel hissettirdi otel personelinin bunu düşünmesi.

    aylarca resepsiyondan yalnız geçmenin sonunda sevgiliyle birlikte otele gelince bütün otel ekibinin sizin adınıza mutlu olması. göz falan kırpmaları pek sevimliydi. (normalde otele 3. kişi getirmek pek hoş karşılanmaz).

    porno izleyeyim desen 3. bir kişinin sizi izlediğini bilirsin. ilk başlarda utanırsın falan ama sonra amaaaan deyip onu düşünmeyi de bırakırsın. o koyvermişlik, özelden vazgeçmişlik garip bir rahatlama yaratıyor. zaten sabah cart diye oda servisinin içeri girmesi de özelliği bitiren başka bir şey.

    banyo sonrası havluyu yere atabilmek, yatak toparlamayı unutmak, bulaşık yer temizliği hiç karışmamak. sanki 2 yıl önce askerde çarşafta para zıplatmamışsın gibi. gerçi annenin evine dönünce fena ters tepiyor ama.

    bir de hayat standartlarındaki dalgalanmaya alışmak ayrı bir mesele. yani eve dönersin çekyatta kalman gerekiyor tabii bir gün önce king size'dan bir anda çarşafsız çekyata terfi enteresan hissetiriyor.

    komşular falan çıkıyor hayattan, oda servisi, resepsiyon, yemek ekibi ve onların iç dinamikleri giriyor hayatınıza. onlarla sohbet falan derken geçip gidiyor işte onca vakit geçti şu otelde bir şiir yazamadım. üç isimliyim halbuki. içimde yokmuş demek ki.
  • bir iki noktaya dikkat edilecek olursa, daha da konforlu hale getirilebilen yaşam.

    otelde yaşamak diyorsak, zaten bir yılın tamamı ya da önemli bir bölümü otelde / otellerde geçiyor demektir. bu nedenle bir süre sonra personelle tanış olursunuz. o noktada nasıl davrandığınız önemlidir. sabahları kat görevlisiyle karşılaştığınızda, karşınızdakinin de insan olduğunu unutmadığınız için gösterilen bir güler yüz, verilen bir selam, ayaküstü bir hal hatır sorma ister istemez size olumlu yansımalarla geri dönüyor. dağınık bıraktığınız eşyalarınızı derli toplu bulmak, oraya buraya atılmış giysilerin katlanmış ya da askılara asılmış olduğunu görmek, odaya bir taze çiçek bırakılması gibi... fındık fıstık, cips, meyve, akide şekeri gibi atıştırmalık şeyler alır koyardım odaya. insanlık hali, görenin canı çeker diye bir gün not bıraktım: "dilerseniz alabilirsiniz." akşam geldiğimde kocaman cam bir meyve tabağı içinde elmalar, şeftaliler, armutlar, üzümler ve muz vardı. üzerinde de bir kart: "nezaketiniz için teşekkürler kitarobit bey."

    al gülüm ver gülüm hesabında değildim ama o iki aylık konaklama, kısacık bir not yüzünden farklı bir paylaşıma döndü. doğuda ve güneydoğuda kaldığınız otellerde bu vefakârlık daha da belirginleşir.

    bir de eğer haftasonları otelden ayrılıyorsanız, geldiğinizde aynı odaya verilmemek gibi bir durumla karşılaşabilirsiniz. kalabalık bir sezon ya da tercih sıralamasında üstlerde olan bir otelde kalıyorsanız, eşyalar siz giderken emanete alınır ve oda başkasına kiralanır. geri döndüğünüzde körfez ya da orman manzaralı geniş oda yerine, ortasında kocaman bir kolon bulunan ve yan apartmanın hava boşluğuna bakan bir izbeye de düşebilirsiniz. resepsiyonla, otel müdürüyle iyi ilişkiler bile yetmez bazen bu durumu çözmek için. odayı çok sevdi ve rahat ettiyseniz, mümkünse ücretini ödemeye devam edin bu durumda.
  • (bkz: the shining)
  • mutlaka yazılmış ama otel odaları sürekli barınma için değil kısa süreli konaklamalar için tasarlanır. dönem dönem de olsa hayatının önemli kısmını otellerde geçiren biri olarak yıllar içinde geldiğim hali şu cümleyle özetleyebilirim: en lüks otelin suitinde bile zaruri haller dışında bir dakika geçirmeye tahammül edemiyorum.

    çalışmam gerekirse bilgisayarımı alıp lobiye veya bara geçiyorum hatta mümkünse otel dışında bir mekanda çalışıyorum. odalardaki televizyonları asla açmıyorum. uyku öncesi kısa süre dışında odada kitap okumuyorum. mümkün olduğunca yemeklerimi otelde yemiyorum. otellerin havuzlarını, saunalarını neredeyse hiç kullanmıyorum. yukarıda saydıklarımı yapmıyorum dedim ama aslında yapamıyorum, tahammül edemiyorum çünkü. otel odası benim için mecburiyetten uyumam gereken bir yer haline gelmiş durumda.

    özellikle lüks otellerin odalarında muazzam bir ses yalıtımı vardır. işte, başlangıçta çok cazip gelen bu sessizlik hali bir süre sonra delirtici olmaya başlıyor. evime gelip caddeden geçen arabaların sesleri ile uyumaya başladığımda normalleştiğimi hissediyorum. insan bir süre sonra başka canlıların varlığına dair işaretler duymak istiyor çünkü.

    hülasa otel odalarının bende yarattığı duygu uzun vadede mutlak bir yalnızlık ve köksüzlük. kişiselleştiremediğiniz hiçbir yere aidiyet hissedemezsiniz uzun vadede.
hesabın var mı? giriş yap