• 1927 yapımı, başrollerini robert frazer ve mildred harris'in paylaştığı, yönetmenliğini dallas m fitzgerald'ın yaptığı film*.
  • aynı isimdeki bir diğer film, 1933 yılında, başrollerini lester matthews ve joan marrion'un paylaştığı, leslie s hiscott'un yaptığı, dram türündedir.
  • ve diğer bir film de robert mitchum, jane greer, kirk douglas'ın başrollerini paylaştığı, 1947 yapımı, yönetmenliğini jacques tourneur'un yaptığı film noir türündedir.
  • 1998 yapımı, stephen spinella ve gwyneth paltrow'un başrollerini oynadığı, jeffrey dupre'nin yönetmenliğini yaptığı aynı adlı filmdir.
  • 1947 yapımı ve en şahane olanından...
    jeff bailey: "i never saw her in the daytime. we seemed to live by night. what was left of the day went away like a pack of cigarettes you smoked. i didn't know where she lived. i never followed her. all i ever had to go on was a place and time to see her again. i don't know what we were waiting for. maybe we thought the world would end."
  • türkçe adı darağacımı yükseğe kur olarak geçen 1947 yapımı klasik bir film. jeff bailey'in başından geçen entrikalar az buz değildir.. izlenesi güzel drama...
  • --- spoiler ---

    özet olarak:

    "don't you see? you've only me to make deals with now" der esas kadın kathie.
    baily de "well, build my gallows high, baby" der.

    esas fettan kadın da kurar, elini korkak alıştırmamıştır, herkesin ve kendinin de sonunu getirir. türkçe adını da burdan alır. daha da yerelleştirirsek, mezarımı derin kazın.

    bir film noir'ın da sonuna gelmiş oluruz böylece.

    --- spoiler ---
  • elit sözlük camiasının atladığı bir filmle daha karşı karşıyayız. bu güzide filmin imdb notu 8.1. hak ediyor mu, hak ediyor. aslında filmin son 25 dakikalık bölümünü bir gün sonra izleyebildiğim için sonlarda istediğim tadı alamadım ama yine de gayet iyiydi. film noir'in en "nadide" örneklerinden biri desem abartmış olmam. bu kısım filmi izlemeyenler içindi, gerisini okumayın istirham ediyorum.

    --- spoiler ---

    aslında bakıldığında casablanca'dan gerek tür gerek konu itibariyle farklı bir film fakat özellikle filmin ilk bölümü, yani acapulco sahneleri bana çokça casablanca'yı hatırlattı, aklım sık sık bogart&bergman aşkına gitti. izleyenler de büyük ihtimal bana katılacaklardır. amma velakin melek yüzlü şeytan ortaya çıktı ve filmi bir aşk efsanesini anlatmaktan çıkarıp klasik film noir'e çevirdi. sıralama yapsam, izlediğim film noir'lerdeki en kötü kadınlar arasında başı çeker jane greer'in canlandırdığı kathie moffat adlı karakter. rolünün hakkını verdiğini belirterek anmış olalım. diğeri de yanılmıyorsam the maltese falcon'daki kadındı.

    kathie moffat, allah seni bildiği gibi yapsın, başka da bir şey demiyorum. insan mısın sen? bi kendine bak, bir de diğer kıza... ee şimdi ondan zekiydin ve güzeldin de ne oldu? çat çat adam vuruyor bir de. hiç utanma da yok kadında yahu... filmi izleyip de en sonlarda bizim esas adama dediklerini duyduktan sonra küfretmeyen kalmamıştır herhalde bu kadına. korkacaksın böylelerinden. bizim jeff bailey'ye gelince... cüneyt arkın'ın canlandırdığı bazı karakterlere benziyor. film boyunca ölmesin, o diğer kızla mutlu mesut yaşasınlar diye dua ettim ama olmadı. mutlu sonlar görmek istiyoruz, neden öldürdünüz adamı, eyy senaristler?

    sabahın 7'si oldu, yavaştan uykum gelmeye başladı ve daha karanlıktakiler'i yazacağım. bu yüzden fazla uzatmak istemiyorum. özet olarak film noir'in en güzel örneklerinden biri, izlemeyi düşünüp de tereddütte olanlar vardır belki diye yazayım dedim. hiçbirimizin kathie moffat gibi bir şeytanla tanışmaması dileğiyle.

    --- spoiler ---
  • paul auster, new york üçlemesi'nin ikinci kitabı hayaletler'de bu filmi başından sonuna kadar anlatmıştır.
hesabın var mı? giriş yap