• nicholas cage abimizin çok yakında kurtlar vadisi kadrosuna kadar düşeceğini bizlere müjdeleyen berbat ötesi bir filmdir.
    filmde ayrıca hayden christensen de var, starwars gibi bir prodüksiyonda çok önemli bir rolde oynadıktan sonra bu kadar mı düşer insan ? bildiğin öküz gibi oynamıştır, zaten bir önce ki starwars üçlemesinde de mark hamill kariyer fırsatını değerlendirememiş ve yarrak gibi filmlerde oynamıştı.
  • 2010 yılı mahsulü colm mc carthy tarafından yönetilmiş olan ingiltere / irlanda ortak yapımı bir film. senaryo colm ve tom k. mc carthy tarafından kaleme alınmış. 1973, edinburgh doğumlu yönetmenin ilk uzun metraj filmi.

    eğer let the right one ini (2008) beğendiyseniz, outcast’ı sevmemeniz için hiçbir neden yok gibi. evet, önceki filme göre biraz daha defolu ama, hepimiz arada sırada outlet mağazalardan alışveriş etmiyor muyuz?

    dahası için...
  • türkçesi parya. "outcast in his native land" ise "öz vatanında parya" oluyor böylece.
  • npc'in tekiyle ruh taşını nerede bulacağımı tartışırken ve hoş-beş sohbet ederken "sağdan üç asker yaklaşıyo, ya hazırlan ya da saklan" diye fısıldadığına şahit olduğum oyundur. yapay zekasının aldığı ödüller sayılamıyormuş, birinci gözden şahit olacağım aklıma gelmezdi.

    normal zamanda zevk için bir npc'e ateş ettiğinizde kazandığınız nefretle oyunu sittin sene bitiremeyeceğinizi, ama cenk ederken npc'in birini yanlışlıkla öldürseniz bile etraftaki diğerlerinin "e savaş sırasında olur böyle şeyler" demelerini saymıyorum bile..
  • ortalamanın kesinlikle üstünde bir dizi. oyunculuklar çok çok iyi, arada sırıtan yok. evet walking dead gibi oradan oraya atlamalı, zıplamalı değil ama gidişatı da zaten o temel üzerine oturtulmamış. bu aralar örneğin ayrıca preacher izliyorum, o ise konu, anlayış açısından çok özgün bir dizi, mizah yedirilmiş. vampir var, doğaüstü güçler var ama işin içinde mizah olunca çok ısınamıyorum. yani her dizinin bir alıcısı var bunun da alıcısı benim. ciddi, sulu sulu şakalar yok, evet durağan bir dizi ama sıkıcı değil. gerilim ve korku orta şiddette olmak üzere hep var. özellikle başlangıç bölümünde olmak üzere, bazı yerlerde bakmak istemeyeceğeniz kadar şiddet var. dizinin tümünü izlediğinizde özgün bir işleyişi ve konusu olduğunu anlıyorsunuz. en önemli özelliği ise bence, merak ettiriyor, merakınız üzerinden yürüyor. 2-3 senedir dizi piyasasından kopmuş biri olarak, yoklukta izletir'in birkaç tık üstü.

    -spoiler bu noktadan sonra.-
    kilisenin şeytan olarak adlandırdığı bir takım varlıklar kyle ismindeki ana karakterin yaşadığı bir kasabaya dadanıyor ve kasaba halkının bir kısmı ile beraber kyle'nin sevdiklerini ele geçirmeye başlıyorlar. ele geçirme ilk başta çok kanlı oluyor ama sonra gizli görevleri doğrultusunda topluma ayak uyduruyorlar. kyle annesi de dahil olmak üzere insanlara dadanan bu varlıkları, kendisinin de bilmediği ve tüm dizi boyunca aradığı bir sebepten dolayı, insanlardan çekip alabiliyor. onlar gizli planlarına doğru ilerlerken, kyle ve sevdikleri aracılığıyla da bu planı geçerli kılmaya çalıştıklarını da dizide bir yerde itiraf ediyorlar.
  • bu yaz izlediklerim arasında en beğendiğim yeni dizi oldu outcast. şeytan çıkarmalı film-dizilerin klişeleri var elbette ama konunun işleyişi ve alışılmışın dışındaki rahip karakteri türe yeni bir hava katmayı başarıyor. iblislerin kökeni, kyle'ın bunlarla ilgisi vb. hep genişletilebilecek ilginç hikayeler. oyuncular da on numara. rahip ve house of cards'ın kaburgacısı olarak tanıdığımız polis şefi rollerinde harikalar. almost famous'un hevesli gazeteci adayı patrick fugit de çok iyi. zaten sevgili datamız brent spiner'dan bahsetmeye gerek bile yok. ilk sezonda zaman zaman sıkıldığım tek konu karakter dramalarına bazen gereğinden fazla ağırlık vermeleri oldu. bir de son bölümü doğal ışıkla mı çekmişler anlamadım. gündüz vakti tvden izlemek işkence oldu resmen.
    robert kirkman'ın güney eyaletlerinin kapalı, boğuk ve sorunlu yaşam tarzı ve baba-çocuk vs. geri kalan dünya konularına ilgisinin bir diğer ürünü var karşımızda. güzel bir ikinci sezon bizi bekliyor.
  • utopia, deadwood ve penny dreadful gibi harika ama erken bitmek zorunda kalan yapımların yanında yerini alan dizi. her ne kadar kaynak materyalini çok sevsem de saçma sapan bir dizi haline gelen the strain'in 4, walking dead'in ekmeğini yemekten başka bir işe yaramayan fear the walking dead'in 3 sezon boyunca devam ettiği tv dünyasına iki sezon sonunda veda etti. kaynak kitabını sevdiğim bir diğer dizi american gods hiçbirşeyi doğru dürüst anlatamadan geyikle vs bir sezonu harcayıp anında ikinci sezona onay alırken, bu dizinin şak diye bitirilmesi yazık oldu.

    kaldı ki yukarıda bahsettiğim diğer güzel diziler hikayelerini bir şekilde toplamayı başarmışlardı, outcast onu da yapamadı. sanırım iptal kararının etkisiyle ikinci sezonun son iki bölümü hem aceleye getirilmiş izlenimi verdi ve zayıf kaldı hem de hikaye nihayete eremedi.

    reddit'te rastladığım bir kullanıcının da belirttiği gibi amc'de yayınlansa en az üç sezonu garanti olan bu diziye fox ancak 20 bölüm dayanabildi. belki netflix bir el atar bir final sezonu çekilir, diziye ilişkin tek umudum o kaldı.
  • ilk sezonu bitmesine rağmen hakkında oldukça az entry girilmiş olması ilginç robert kirkman dizisi. nasıl ki the walking dead’de zombilerden ziyade asıl mevzu insan ilişkileriyse bunda da şeytan çıkarma mevzuları gayet arka planda kalıyor. exorcism gibi son derece klişe bir konuya farklı, durgun hatta yer yer dramatik bir bakış açısı getirmiş olmaları hoşuma gitti. bu dizide korkunç şeytan çıkarma sahneleri, bağırıp çağıran iblisler beklemeyin. parçalanan aileler, hayata küskün bitik yaşamlar, kopan insan ilişkileri gibi mevzular göreceksiniz. ilk sezon boyunca korku ve gerilim çok dozunda verilerek daha çok karakterlerin gelişimi, tanıtılması gibi konular işlenmiş. muhtemelen asıl bombalar ikinci sezona saklanıyor. gerçi dizi oldukça yavaş ve durağan bir yapıya sahip ama bu durum dizinin kötü olduğunu göstermiyor. dizinin atmosferi ve oyuncuların performansı ciddi anlamda çok başarılı. ilk sezondaki favori karakterim, sürekli viski ve sigara içen, kafalardaki klasik hristiyan din adamı imajını yerle bir eden peder anderson oldu. başrol gencomuz bohemliğin sınırlarında yaşayan kyle barnes da izlemesi son derece keyifli bir karakter olmuş. ve tabi konuşurkenki tonlamalarına hasta olduğum polis şefi giles karakteri de unutulmamalı.
  • 5 ekim'de dünyanın en büyük içerik fuarı olarak tanımlanan mıpcom'da lansmanı yapılan yeni fox dizisi. acizane, olayı yerinde gözledim. başrol oyuncuları patrick fugit ve david alpert ile tanıştım. şahane adamlar. fox'un diziden beklentisi çok yüksek. lansman için fıc'ın (fox ınternational) tatlı ceo'su hernan lopez dahi kalkıp gelmişti. ocak 2016'da tıpkı wayward pines gibi aynı anda 126 ülkede birden yayına girecek.

    öyle yani..
  • ilk bölümüyle kendisine hayran bırakan, lakin şu ana kadar bir ileri bir geri anlayışıyla hikayesini anlatan tv uyarlaması. karakterler ilgi çekici, iki uçta dolanıp duran aykırı peder anderson, korkunçlu teyze (ki twin peaks'imizin efsanesi grace zabriskie sinir bozacak kadar döktürmüş) ve yıllardır değeri gerektiği kadar verilmeyen bret spiner!

    oyunculuk babında ekip ciddi olarak sağlam iş çıkartıyor. hikaye merak unsurunu sabit tutmayı başarıyor. iş akıcılığa gelindiğinde ise patlayıveriyor. dediğim gibi, düzenli olarak "bir ile bir geri" düsturuyla devam ediyor bölümler. ağza bir parmak bal çalınıyor, sonra bekle babam bekle.

    taze yayınlanan 8. bölüm neyse ki çıtayı yükseltmeyi başarmış. ufak tefek de olsa ciddi sorular için yanıtlar almaya başladık. sıradan, kötü ve iyi karşı karşıya klişesi arkada bırakılıyor, perde arkasında rahatsız edici sürprizlerin beklediği ima ediliyor.

    şahsen çok daha büyük umutlar ile başladım seriye. çizgi romanı okuma şansım olmamıştı (ilerleyen günlerde onu da aradan çıkaracağım gibi). şayet şu akışı bir çözerlerse, önü açık, hatta bambaşka yerlere ulaşabilecek bir potansiyel var ellerinde.

    son olarak, carnivale'ın sakallı kadını debra christofferson, kat ogden olarak güzel bir sürpriz yaptı. arada bir web üzerinden konuştuğum, süper leziz, über tatlı bir kadın. nedense bahsi geçmemişti outcast'te yer alacağının, görür görmez "let's shake some dust, boys" dedirtiverdi. (ocağına ateşler düşsün hbo, carnivale kadar başına kıyamet düşsün dönemin güdük ceo'su!)
hesabın var mı? giriş yap