• 'kafamda deli sorular' şeklinde özetlenebilecek oyun şeysi. olaylara vakıf olabilmek için neredeyse bulunan her dökümanı okumak gerekiyor. dahası göl çevresinde konuçlanmış önemli bir dökümanı bulmak gerekiyor ki olanları diğer outlast oyunlarıyla ilişkilendirebilelim. hala yerine oturmayan şeyler varsa reddit veya wikia'da konuyla alakalı bir çok şey yazılıp çizildi, üşenmeyenler açıp okusunlar. üşenenler için aşağıya özet geçtim.

    --- şipoyler---

    kasaba sakinlerini delirmesinin, murkoff corp.'un kasaba yakınlarına konuçlandırdığı üç adet sinyal vericiden kaynaklandığı açıklanmış daha önceden. bu sinyal vericileri (radio towers olarak da geçiyor) blake gölde sal ile ilerlerken görebiliyoruz. dahası gölün yakınlarındaki bir uyku tulumu içinde bir not buluyoruz. not, muhtemelen murkoff corp. çalışanı (mühendis ya da teknisyen) tarafından yazılmış. notta yazılanlara göre mühendis oraya sinyal vericilerin fırtınadan etkilenip etkilenmediğinin tespiti için gitmiş ama sinyal vericilerin hasar görmemiş olduğunu ifade etmiş. bir de kasabanın bu tarafından alınan sinyalin (yani göl ve maden ocağı civarı) olması gerektiğinden daha kuvvetli olduğunu, durumu daha fazla incelemek istediğini yazmış. notta kasaba sakinlerinden 'denekler' olarak söz ediliyor. anlayacağınız murkoff corp, gönderdiği sinyallerle kasaba halkının üstünde zihin kontrolü deneyi yapmaya çalışmaktaymış. dahası notta göl ve maden ocağı civarından alınan güçlü sinyallerin denekler üstünde libidoyu ve şiddet eğilimini arttırdığına dair bi ima da var. eğer bu notu bulamazsanız, takip etmesi zaten çok zor olan hikayeden bi halt anlamazsınız.

    sinyaller öncelikle insanların bilinç altına ittikleri istekleri, trajik olayları ve suçluluk duygularını yüzeye çıkarıyor. bunu dolanırken bulduğumuz bir çok notta görebiliyoruz. hatırladıklarımdan bir tanesi, bir kasaba sakininin küçük erkek kardeşinin ölümüyle ilgili rüyalar görmesi. bulduğumuz bir notta birisi erkek kardeşinin boğuluşunu sürekli olarak rüyasında gördüğünü yazmış. 'ben çok küçüktüm ve yüzme bilmiyordum. yoksa kurtarırdım kardeşimi' gibisinden birşeyler karalamış. belli ki geçmişte yaşadığı bu olay yüzünden suçluluk duymuş ve sinyaller bu suçluluğun rüyalarında açığa çıkmasına neden olmuş. aynı notta peder knoth'un, müridlerine 'rüyalarınızda gördükleriniz günahlarınızdır' dediği de yazıyor.

    blake de aynı şekilde sinyalden etkilendiği ilk zamanlar, derin bir suçluluk duyduğu için jessica ile ilgili rüyalar görüyor. hatta oyunun açılış sahnesinde karısı blake'e 'rüyanda jessica diye bir kadını sayıklıyordun' diyor. lakin sinyale maruz kalma süresi ve şiddeti arttıkça blake'in rüyaları halüsinasyon haline geliyor ve hayalle gerçek arasındaki çizgi giderek inceliyor. karısını aramak için sinyalin daha güçlü olduğu göl ve madenlere gittiğinde kafasının daha da karıştığını, lyn ile jessica'yı birbirinden ayırd edemediğini, gökten kan yağdığını gördüğünü biliyoruz.

    jessica'nın başına gelenler malumunuz. kendisine karşı saplantı geliştirmiş peder loutermilch'den kaçarken, merdivenlerden düşerek mevta oluyor. loutermilch'in kıza cinsel istismarda bulunduğu iması var. okulda geçen halüsinasyon sahnelerinde bizi takip eden iblis, aslında loutermilch'in bir tezahürü. hem iblisin, hem de loutermilch'in şakağında aynı doğum lekesi var. herifin küçük kızları yalamayı ve ellemeyi seven, sapık bir pedofil oluşu; iblisin dış görünüşüne yansımış. bu yüzden okulda gördüğümüz iblisin on tane eli ve kocaman, upuzun bir dili var. dahası gölge formundayken alınan screenshot'larda, yaratığın bir eliyle masturbasyona benzer hareketler yaptığı görülebiliyor.

    gelelim lynn'in hamileliğine. bunu açıklayabilmek için daha önceki oyunlara dönmemiz lazım. outlast'da bulduğumuz dökümanlardan birinde, beyin yıkamada kullanılan aletin (morphogenic engine) kadınlarda yalancı gebeliğe yol açtığı belirtilmiş ve bu yüzden kadın murkoff corp çalışanları, şirketin başka fasilitelerine nakledilmiş. burdan hareketle lynn'in aslında hamile olmadığını söyleyebiliriz. oyunun sonunda yer alan doğum sahnesinde; blake, bebeği lynn'e doğru tutuyor. lynn ise 'orada bir şey yok' deyip can veriyor. dahası, bebeği lynn'e doğru uzatırken yerde blake'in ellerinin gölgesini görebiliyoruz ama bebeğin gölgesi yok. bebeği artık deliliğin son raddelerinde dolaşan blake ile peder knoth görebiliyor sadece.

    peki kasabanın delileri kimler? kasabanın manyakları üçe ayrılıyor.

    1. sullivan knoth'un müridleri

    peder knoth, eskiden bir ayakkabı satıcısıymış. ama işleri kötüye gitmiş ve çok borçlanmış. bunalımını atlatmak için radyodan evanjelist bir dini programı dinlemeye başlamış. dinlediklerinden tatmin olmayan sullivan, günün birinde bi halüsinasyon görmüş (iki daire içinde bir hac). radyodan tanrı'nın kendisiyle konuştuğunu düşünmüş. knoth'a dediğine göre tanrı dünyadaki mevcut düzenden ve yetersiz kiliselerden memnun değilmiş ve inancını yayacak cesur birini aramaktaymış. (belki de sullivan'ın radyodan duyduğu tanrıya ait ses de murkoff corp.'un uyguladığı zihin kontrolü deneyinin bir parçasıydı. ya da belki de knoth başından beri biraz kaçıktı.) bu iki işareti birleştirince kendisinin mesih olduğuna karar vermiş ve sahip olduğu herşeyi bırakıp sokaklarda vaaz vermeye başlamış. gel zaman git zaman knoth'un müridleri artmaya başlamış. knoth'a inanlar arasında lydia adında yaşlı ve zengin bir hanım da varmış. knoth ve müridleri lydia'a ait olan bir çiftlik evine taşınmışlar. knoth'un yaydığı inanca göre müridler arasında evlilik bağı olmaksızın cinsel ilişki tasvip edilmekteymiş. hatta ensest de kabul görmekteymiş. bunu da oyun boyunca bulduğumuz knoth'un vahiyleri'nden öğreniyoruz. bir tanesinde 'eğer karınız hayatta değilse, kızınızı da kullanabilirsiniz' yazmaktaydı. knoth ise müridlerinden istediğiyle beraber olmakta özgürdü, çünkü kendisi mesihti ve yapabileceği kadar çocuk yapması tanrı'nın buyruğuydu. öte yandan dünyanın sonunu getirecek deccalın (antichrist), peder knoth'un müritleri arasından çıkacağı da kendisine tanrı tarafından söylenmiş.

    her neyse. korunmasız ve kontrolsüz seks sonucu çiftlikte bir sürü bebek doğmuş. doğumların hepsi de evde ebeler tarafından gerçekleştirilmiş. çocuk doğumlarının evde gerçekleştiğini öğrenen devlet yetkilileri polisle çiftliği basmış. bu durum peder knoth'u yerleşecek yeni bir yer aramaya itmiş. o zamanlar yaklaşık 1000 tane olan müridleriyle yola çıkarak arizona'da kızılderililere ait bir alana yerleşmişler. 1975 yılında temple gate adını verdikleri kasaba böylece kurulmuş olmuş.

    murkoff'un kasaba halkı üzerinde yaptığı zihin kontrolü deneyleri, zamanla müridlerin delirmesine yol açmış. dünyanın sonunu getirecek deccal, knoth'un müridleri arasından çıkacağı için; knoth kasaba sınırları içinde doğan bütün çocukları kurban ederek deccal'ın doğumuna engel olmaya çalışmış. oyunun başında gördüğümüz sunak ve çocuk cesetleri, işte bu ritüelin sonucu.

    oyunun sonunda çocuğun doğumuna engel olamayan knoth ve müridleri, başarısız oldukları için intihar ediyorlar. deliliğin son raddesinde olan blake ise, kehanete uygun bir şekilde büyüyen güneşin dünyayı yuttuğunu görüyor. son sahnede blake'in kendisini jessica'nin yanında bulması, artık tamamen çıldırdığının göstergesi. blake aklı dengesini öyle yitiriyor ki halüsinasyondan ibaret olan okulda takılı kalıyor. jessica'nın 'seni asla bırakmayacağım' demesi de blake'in temelli keçileri kaçırdığını anlatıyor.

    2. ormanda yaşayan scalled'ler

    peder knoth'un yaydığı dinin serbest seksi buyurduğunu söylemiştik değil mi. söylemediğimiz şey ise knoth'un frengi olduğu. dinleri gereğince akraba-ensest demeden çoğalan müridler arasında, frengi yayılıyor. bu hastalıktan, her hatunu düdüklemeye çalışan knoth da nasibini alıyor tabii, ama hastalığını gizli tutuyor. hastalığa yakalanan diğer müridlerini de kasabadan uzak, ormanlık bir bölgeye sürüyor. başlarına eskiden yardımcısı olan laird diye frengili bir cüceyi geçiriyor. oyun boyunca bize alevli oklar atan, nick adında dev bir adamın sırtına binen o cüce, işte bu laird denilen herif. oraya attığı hasta mürilerine diyor ki 'hastalığınız bedensel bir şey değil, ruhsal. daha evvel işlediğiniz günahlar bedeninizi çürütüyor. bu yüzden kefaret ödemeli ve acı çekmelisiniz. gereken kefareti ödediğinizde iyileşip kasabaya geri döneceksiniz.' tabii bütün bunları gene oyunda topladığımız kağıtlardan öğreniyoruz.

    yine kağıtlardan öğrendiğimiz başka bir şey de scalled halkının laird'e karşı bir ayaklanma başlatmak istediği. laird'in knoth'a yazdığı bir mektuba cevap olarak knoth 'onları yönetemiyorsan, sert olan diline başvur.' diyor.

    peki scalled'ler neden ayaklanmak istedi? iki sebebi var. birincisi knoth'un öğütünü tutan laird, onlara fazlasıyla kötü davranıyordu. ikincisi peder knoth'un kendilerine yalan söylemiş olabileceğinden şüphelenmeye başlamışlardı. durum şu ki knoth, kasabada üretemedikleri bazı ürünleri (mesela gaz gibi) almak için müridlerinden iki tanesini (paul ve simon) dışarıya gönderiyor. alınacaklar listesinde knoth'un frengisini tedavi etmek amacıyla aldırdığı penisilin de var. paul ile simon listede penisilini görünce işkillenip ne için kullanılacağını soruyorlar. knoth 'araştırmam için gerekli' deyip başından savıyor. paul kuşkularını ancak birkaç kişiye açıyor ama peder knoth'un tedaviyi bilip de yalnızca kendisine saklamış olma ihtimali, scaled'leri müthiş öfkelendiriyor.

    blake'i çarmıha gerip sonra da gömen laird, blake mezardan çıkınca etini yiyip kanını içenin iyileşeceğine inanıyor. o da ayrı bi deli. başımıza gelenlerin sebebini gene bulduğumuz kağıtları okuyarak anlıyoruz. laird ise tam bizi köşeye kıstırdığı esnada, yukarıda belirttiğim sebeplerden ötürü yandaşları tarafından uçuruma itilip eşşekler cennetini boyluyor.

    3. maden ocağında yaşayan heretic'ler.

    bu topluluğun başı olan val, geçmişte peder knoth'un baş yardımcısıymış. daha sonra yine knoth tarafından hasta ve kimsesiz çocuklara bakmak için kurulan bir hastanenin başına geçirilmiş. burda görev alan val, topladığımız kağıtlarda çocukları nasıl sevdiğini anlatıyor. lakin knoth, sinyal yüzünden kafayı yiyip çocukları tek tek kurban etmeye başlayınca sıra val'ın hastanesinde kalan çocuklara da geliyor. val bu travmadan çok kötü etkileniyor ve içten içe knoth'a kinlenmeye başlıyor.

    dahası hastane, sinyalin nispeten daha güçlü olduğu bir arazide inşa edilmiş. evvel de anlattığım gibi, maden ocağı ve çevresindeki alanlarda sinyal çok daha güçlü. bu güçlü sinyale maruz kalanlar da cinsellik ve şiddet eğilimi gösteriyor. üstelik sinyale maruz kalmanın ilk etkisi de bilinç altına itilen suçluluk duygusunun rüyalarla beraber açığa çıkması. bu iki faktör birleşince val, rüyalarında hastanedeki çocuklarını öldürdüğünü ve bundan cinsel anlamda zevk aldığını görüyor. kağıda yazdığına göre bu rüyalardan uyarılmış bir şekilde uyandığını ve yatağı ıslak bulduğunu söylüyor. sinyale maruz kaldıkça, rüyalar yerini halüsinasyonlara bırakıyor. çok etkilendiği rüyalardan birini val şu şekilde yazmış: 'rüyamda gökten yere inen kocaman bir güneş vardı. güneşin etrafında penis benzeri uzantılar vardı ve yere indiğinde dünyayı beceriyordu'

    bütün bu manyaklıklardan fecii etkilenen val; peder knoth'un bir yalancı olduğuna, kurduğu düzenin yıkılması için deccal'ın (antichrist) doğması ve dünyayı becermesi gerektiğine inanır. hatta çok çok güçlü bir sinyale maruz kaldığı için deccalı cinsel olarak arzuladığını söyler oyunun birkaç yerinde. kendisine inanan birkaç kişiyi alarak maden ocağını mesken tutar.

    val ve tayfası (heretic'ler) kasaba halkından farklı olarak daha güçlü bir sinyal aldıkları için dış görünüş açısından daha hayvanidirler. kasaba halkı kıyafet giyerken bunlar başlarına geçirdikleri maskeler dışında çıplak gezerler. birbileriyle konuşarak değil hırıltıyla anlaşırlar. başta val olmak üzere seks ile kafayı bozmuşlardır. deccal'ın sağlıklı olarak doğmasını istedikleri için lynn'i maden ocağına kaçırıp bizi de peşlerinden sürüklerler. lakin daha doğum gerçekleşmeden mekanları knoth'un müridleri tarafından basılır ve hepsi katledilir. biz de aradaki kargaşadan faydalanarak lynn ile beraber kaçıp rahat doğum yapabileceği bir yere gideriz.

    ---şiporler---

    çözebildiğim kadarı bunlar. eksik bıraktığım şeyler varsa uyarabilirsiniz, editlerim. lakin bunca açıklama yaptım diye oyunu beğendiğim sanılmasın. whistleblower varken yanından bile geçmem, yüzüne bile bakmam.
  • izlediğim oyun. zaten istesem de oynayamam, varilin içine saklanır "gitti mi" diye diye sabaha kadar beklerim muhtemelen. ayrıca ortam çok karanlık, telaştan yolu da bulamam. izlerken bile zor oluyor neler döndüğünü anlamak.

    bir de resident evil ve outlast birbirlerinden besleniyorlar sanırım. iki oyunda da bazı benzerlikler göze çarpıyor.
  • --- spoiler ---

    ilk oyunda paranormal, doğaüstü olaylar içine çekilip sonunda oyun evreninin mantığı dahilinde olaylar bilimsel mevzular ile açıklanıyordu. bunda sanrım o kısmı koymayıp, bir kaç ipucu bırakmışlar o kadar. hiçbirşeyden haberi olmayan bir tip olarak deney faresi gibi kendince kıyameti yaşıyorsun.

    aşırı, gereksiz, mantıksız uzun olmuş...

    --- spoiler ---
  • ana fikri (bkz: köylüleri niçin öldürmeliyiz) olan oyun
  • kötü bir oyundur. serinin ilk oyunu ile ve onun efsane dlc'si ile alakası tamamen zorlamadır. outlast'ın hikayesine bir katkı sunmaz. hikayesi başarılı değil. anlattığı hemen hemen hiçbir şey yok. sadece korkmak için oynayayım deseniz, boş bir okulda geçen flashback bölümleri hariç korkmazsınız.

    ilk oyunda hikayenin kendisi korkunçtu. çünkü merak duygusuyla başabaş gidiyordu. kendinizi gerçekten o akıl hastanesinin içinde hissediyordunuz. ama bu oyunda hikaye çok kötü, çok başarısız. bu yüzden korku unsuru çoğu yerde jumpscare ile sağlanmaya çalışılmış.

    ama flashback bölümleri korku açısından başarılıydı. boş okul bence çok korkunç bir şey zaten. derste herkes varken cızırtılı şekilde yanıp sönen florasanla gece kimse yokken baş başa kalmak çok rahatsız edici. kimsenin olmadığı boş koridorlar, karanlık yemekhane, bilgisayarların açılıp kapandığı laboratuvar, tuvaletler... hele burası dini bir okulsa ve duvarlarda çarmıha gerilmiş isa varsa daha korkunç. ama flashback olmayan kısımlar korku açısından leş atıyor.

    ilk oyunun dlc'si olan whistleblower karakterler açısından ilk oyunun önüne geçmişti, çok başarılıydı. bu oyunda ise karakterler çok yavan. hiçbir karakteri tanıyamıyorsunuz, anlayamıyorsunuz.

    tüm bunlara rağmen ille de oynayacaklara tavsiyem, buldukları her kağıdı okusunlar. eğer anlayarak ilerlemezseniz hiç sarmaz. maalesef hikayeyi anlamak bu oyunda epey zor. ya internetten okuyacaksınız ya da oyunda bulduğunuz her kağıdı okuyacaksınız.

    mekanikler açısından gelişme var. pc için konuşuyorum. yanlışlıkla elinizi ctrl'den çektiğinizde hop diye zıplayıp açık hedef olmuyorsunuz. sürünme gelmiş. yatağın altına girmek için tıklamak yerine sürünerek gitmeniz gerekiyor. gizlenme alternatifleri artmış ve gizlendiğiniz yerden minik bakışlar atma tuşları gelmiş.

    üç oyunun da bence harita konusunda eksiği var. araya araya, deneye deneye, ipucu falan bula bula ilerlemiyorsunuz. çünkü zaten gidebildiğiniz tek yol oluyor. diğer yollar mutlaka kapalı. bu bence çok sıkıcı. boşa koşarken ilerlemek zevkli değil. ilk oyunda kanla yol göstermenin hikayede bir yeri var. ama son oyunda, özellikle açık arazide, aman çok aramayın diye geçeceğiniz yerler bariz işaretlenmiş. bence hoş değil.
  • okultizm temalı, satanizm konulu sayko yapımları seven biri olarak beni de bayan oyun.

    her şey o kadar karışık ki, bir şeyleri anlamak mümlün değil. tam konuyla ilgili bilgiler elde edeceğim derken kaç ve saklan aksiyonu devreye giriyor. tamam, gerginlik yaratıyor ama oyun zevkini bozmadan, ölmeden kaçmak mümkün değil. korktuğun için ya da gerildiğin için değil de ölüp aynı şeyleri bir daha yapmamak için kasıyor insan. e haliyle bayıyor.

    deccal yanlısı bir grup ile o deccal'i bulup öldürmek isteyen radikal hristiyanlar var. güzel ama neden bunlar her önüne geleni sorgusuz sualsiz öldürüyor? hadi bunu da geçtim, bu düşmanlar neden insan-üstü varlıklar? yorulmuyorlar, hızlılar, yerinizi direkt tespit ediyorlar, karşı konulamazlar..

    olmamış vesselam..
  • bu oyunu dün gece bitirdim. herkes gibi ben de hikayeyi doğru dürüst anlayamadığım için hikayeyle ilgili yazılanları okuyayım, recordinglerin tamamını izleyeyim falan derken sabahı ettim. tabii sabahı etmemde tırsmam da etkiliydi ama neyse.

    oyunu oynamadan önce sözlükte yazılanlara baktığımda beklentim çok düşmüştü. oyun cidden yerin dibine sokulmuş. hikayenin ilk oynayışta anlaşılamaması etkili galiba. ben de bitirdiğimde bir şey anlamadım. redditte yazılanları okuduktan sonra oturmaya başladı. yine de oyunla alakalı kesin bir hikaye oluşturamadım çünkü ucu açık bırakılmış, istediğin yere çekebiliyorsun olayları.

    --- spoiler ---

    ilk oyunu oynamadım, o yüzden murkoff corporation olaylarına dair hiçbir fikrim yoktu. bu şirketi olanların sebebi olarak yerleştirince direkt olarak saçmalıklar çözüldü kökten, çünkü ne kadar saçma şeyler yaşanırsa yaşansın açıklayabiliyor. bu şirketin istasyonunun yaydığı sinyal herkesi delirtiyor, dolayısıyla blake'in hayatı boyunca peşini bırakmayan pişmanlığı oyun içinde halüsinasyonlar şeklinde sürekli veriliyor. başta anlamsız görünen okul sahneleri de açıklanmış oluyor. hatta o sahneler olayların merkezinde denebilir çünkü oyun içerisinde blake jessica ile aralarında olan şeylere çok fazla atıfta bulunuyor. ben jess ile aralarında olanlara değineyim.

    mevzu şöyle: blake ve jess okul saatlerinin dışında okuldalar ve konuşuyorlar. okulun pederi*bunları görüp kızıyor ve blake'e eve gitmesini söylüyor jessica'yla baş başa kalmak istiyor. cinsel tacizde bulunacağı belli. jess blake'e gitmemesini söylüyor ama kazma karakterimiz yine de dönüp gidiyor. tam çıkacakken çığlıklar duyuyoruz, hemen dönüyoruz ve kapıyı açıp baktığımızda merdivenlerde jessica'nın cesedini görüyoruz. peder kızı merdivenlerden aşağı itmiş zaar. boynunda morluk var ve internette yazılıp çizilenlere göre jess boynunu düştüğünde kırıyor ve aslında orada ölüyor. intihar ettiğine dair halüsinasyonlar görüyorduk oysaki. jess'in gerçekten merdivenlerden düşüp boynunu kırdığı ve pederin olaya intihar süsü verdiğini hatta blake'i de ona yardım etmeye zorladığını yazmışlar. blake'i yardıma zorlaması bana saçma gelmişti. oyun içinde bazı parçalara değinmem gerek.

    asılı bir ceset gördüğünde "she hanged herself before i could stop her. or she didn't... no. not her." diyor çünkü baktığı cesedin bir erkek cesedi olduğunu son anda fark ediyor. başta sallanan cesedi görür görmez anısına dair konuşmaya başlıyor. sandığı kişinin lynn olduğunu düşünmüyorum çünkü karısı kendini assa ve bunu görse bu sakinlikte tepki vermez. eski bir pişmanlıktan bahsedebilir. bu sözlere göre jessica kendini asmış ve blake kurtaramamış.

    dikenli tellerin kapattığı bir patikaya bakıp şiir gibi konuşuyor blake: "piece of my skin stuck in the barbs. it was too late to hold her up. and i was just a kid.. " yine jess ve intihar. ayrıca konuşmalarında bir yerden sonra sürekli olarak şunları tekrar ediyor: o zamanlar sadece çocuktum, benim hatam değildi..

    bu iki örneğe bakarak jess'in intihar ettiğini düşünmeme rağmen oyunun içinde buna uymayan bir kısım var. mesela bir yerde gökten kan yağmaya başlıyor. "raining blood, dripping off her shoes i think. just.. i tried not to step in the blood because i didn’t want to leave tracks." diyor blake. jess'in intiharında yardıma zorlanmasına dair bir sahneyi hatırlamış olduğu muhtemel. bu cümleler başka türlü açıklanamaz. bir sürü teori okudum ama hiçbiri bu konudaki çelişkiyi açıklayamamış.

    madenlere inerken "i can still save her. jess.. " diye duraksıyor. "lynn, her name is lynn." diyor arkasından. kafası iyiden iyiye karışmış durumda.

    blake en son lynn'i madenin önünden alıp çıkıyor. aldığı kayıtta tam olarak şöyle diyor: "we are out. i got jessica out. we’ll find a grown up and we’ll tell them what happened. we’ll be okay. it’s not my fault.". yine bir not my fault. ama daha önemlisi madenden birlikte çıktığı kişi jessica değil, karısı lynn. dışarı çıktıklarında kar yağıyor, karın yağmasının jess ile yaşadıkları günkü karlı günün yansıması olduğu belli. bir yetişkin bulup olanları anlatacağına dair konuşması ise asıl yapması gerekeni yapmamış olmasının pişmanlığı. her şey için çok geç blake :(

    knoth'un inancı uğruna yaptıklarını anlatıp boğazını keserek intihar etmesinden sonra blake knoth'a "it's not your fault you were only a child" diyor. knoth'un anlattıklarının bununla zerre alakası yok. bulduğu her fırsatta kendisiyle yüzleşiyor blake. sonlara doğru papağan gibi sürekli bu cümleleri kurması artık sinyallerden etkilenip iyice delirmesi ile alakalı olsa gerek.

    jessica'yı ve flashbackleri bir kenara bırakıp kameralarımızı arizonaya çevirelim ve biraz da eksiklerine değinelim.

    -lynn'in hamileliğine anlam veremedim. kendisine çok kötü şeyler yapıldığını söylüyor, kızın içine çocuğu mu yerleştirdiler yoksa knoth ethan'ın kızına yaptığı gibi lynn'e de mi tecavüz etti diye düşünüyordum ki aslında bebek dahi yokmuş. kız o kadar sancı çekti derken bebeğin olmaması bana garip geldi. blake bebeği lynn'e gösterirken lynn in bakıp "there is nothing there" demesi ve blake'in yere yansıyan gölgesinde ellerinin boş görünmesi aslında bebeğin olmadığını gösteriyor. tamam bebek yok ikna olduk ama bu sefer de olay elde kaldı. bu da blake'in halüsinasyonu deyip işin içinden çıkamıyoruz.

    -kasabada karşılaştığımız ethan denen herifin sinyallerden etkilenmemesi garipti. ana karakter olarak biz bile kafayı sıyırıp okula falan dönüyorduk, alakalı alakasız jess'le ilgili konuşuyorduk ama ethan'ın aklı başındaydı gayet. aynı zamanda lynn de gayet normaldi. gerçi olmayan bir bebeği doğurduğunu düşünürsek o da etkilenmiş denebilir ama baştan beri mantıklı konuşuyordu. köyün öteki sakinleri gibi salak salak hareketlerde bulunmadılar.

    -oyun içindeki gruplara anlam veremedim; heretics, new ezekiel falan. herkese kafayı yedirttiler ve sonuç toplanıp ayin yapmaları mı oldu? he bir de blake güneşe yürürken ölenlerin yediklerine bakın, hidrojen bilmem ne ile zehirlenmişler. çamaşır suyu gibi bir şey var masalarında onların üstünde yazıyor. galiba tanrıları cevap vermeye tenezzül etmeyince direkt yanına gitmeyi tercih ettiler ahahah. deccal falan da doğamadı.

    oyunun eksikleri demişken, hikaye bir yana, oyunun sadece kaçıp saklanmak üzerine olması çok eleştirilmiş. ben bunu daha etkili buluyorum korkutma ve çaresizlik hissi vermesi açısından. ama eksi yönü de alışıyor olmak. kaydedilen yerden dönüp dönüp çıkış yoluna odaklanmak ortama alıştıktan sonra kolay bir çözüm. tabii yine de oyum savaşmak yerine kaçmak üzerine olurdu.

    oyun jessica ile dua etme sahnemizle bitiyor. oyunun finalini sırf şu sahneyi izlemek için birkaç kere oynadım. bir şeylerin sonuna gelmiş olmanın verdiği o garip his midir nedir, etkileniyorum her seferinde. anlamlı geliyor.

    --- spoiler ---

    özetle ben beğendim, tavsiye ederim.
  • hikayeyi anlamamislar vay babam vay!!sanki davinci nin şifresi.
    aynı zamanda sen bol kanlı tarzdan hoşlanırsin başka birisi psikolojik gerilimden bir başkası ise paranormal( ruhani korku) tarzdan hoşlanır bi siz mi varsınız????
    saçma sapan yaptiklari yorumlarla oyunu oynamamis kişileri oyundan soguttuklari gibi emeğe saygidan bihaber kişiler ve muhtemelen bunlar bir elinde joistick bir elinde telefonla sosyal medyada takılan oyunu gündüz arkadaslarla oynayan aklı havada hercai tiplerdir.

    neyse oyuna gecelim. size oyunu almadan önce konu dışından filmlerden örnek verecegim hangi tarz korkudan hoşlanır ve hangilerini severim ve bu oyunu da o filmler kadar sevdim
    tepenin gözleri,korku seansi, kara büyü,seven,cehenneme bir adim, korku kapani,kuzularin sessizligi, halka, garez,the hostel v.s. bu filmlerden herhangi birini sevdiyseniz oyuna bayilacaksiniz

    1 ve devam niteliğinde yapılan oyunun çok üstünde ve bu sefer çok daha ürkütücü
    1. oyundaki manyak pisokopat adamlarin disinda tarz olarak paranormal bir hava estiren çok sağlam yapilmis bir oyun.

    sonuç olarak böcek olup içine girecek delik arayacaksiniz
    dipnot; gece herkez uyuduktan sonra ışıkları kapatıp tek başına oynayın mumkunse yetişkin bezide takın gotünuze
  • sanırım bu oyunu oynarken midesi bulandığı için oyunu bırakan ilk insan ben olmalıyım. kan ya da korku değil de sağa sola gitmek başımı döndürdü. yarım saat geçmesine rağmen, hala da kusma isteği yaşıyorum. oyunda bile gezmek bir insana yaramıyorsa, buradan harbi, ciddi bir mesaj vardır.

    onun dışında biraz ürktüm. oyun ilgince benziyor. oynayamıyorum ama.
  • bunu da alien isolation'ı da resident evil 7'yi de bitiremedim. acayip bir stres yaşatıyorlar. hele bir de kulaklıkla oynuyorsan eyvah eyvah. the evil within 2'yi tebrik etmek lazım. orta yolu çok güzel bulmuşlar. diğerlerini bitiremezken bu hiç bitmesin isteği oluşturuyor.

    bu saydıklarım içerisinde en kötüsü outlast 2'dir bu arada.
hesabın var mı? giriş yap