• sik kafalılıktan öte birşey değildir.

    gerçek mücadeleymiş.

    e gel oğlum ben vurayım ağzına senin, darp edeyim, hortumla su sıkayım, sen yine hakkını aramış ol. olmaz mı?

    300 kişiyle, antin kuntin, ütopik sol görüşlerin bayrağını taşıyıp, polisle dövüşüp, ses çıkardığını zannederek olmuyor. yeterince çıkaramıyormuşsun ki, hiçbirinden haberdar değilim.

    çıkarsın gezi gibi, cumhuriyet mitingleri gibi, o zaman sesini duyurursun.

    verdiği oylarla değişeceğini düşünen aynştaynlar varmış. para yönetiyormuş bıdı bıdı. bak hele sen.

    bu adamlar nasıl iktidarda lan o zaman? ben sandıklarda kimin oylarını saydım? rockafellerlar komple geldi mi ne yaptı?

    bir de bu seçim benim seçimim değil diyenler var. hiç de sormuyor kendine, "ben kimim amına koyim?" diye. sistemin parçası olmayacakmış.

    lan buraya bunu gelip bunu yazdığın cihazı aldığın an sistemin parçası oldun zaten.

    biz lisedeyken vardı böyle tipler. "devlet kim abi yeaa nasıl sorgular benim siyasi fikrimi?" diye, yarısı şimdi devlet memuru.

    buradan bu şekilde kız düşmez beyler, fazla zorlamayın.
  • zamaninda bir gece yarisi anket yapmistim;
    (bkz: #67374441)

    sozlukte bile %15 cikmisti katilmayan muhalif orani;
    https://strawpoll.com/4328a43

    siz bakmayin sozlukcunun aktivist durduguna. millet hamile hamile binlerce km gider oy atar; sozlukce burda bize sinisizm satar.
  • türkiye gibi bir ülke de kendisini yönetecek bir güruhu reddetmekmiş. türkiye. malum zihniyet falan hani ?

    ayıptır.
  • "kötü siyasetçiler onlara oy veren aptallarla değil, hiç oy kullanmayan zeki insanlar sebebiyle seçilir. "
  • bill maher'in yerden yere vurduğu duyarsızlık.
  • oy vermemek bir eylem değildir. boş oy vermek bir eylemdir.
  • kişinin eğer sandığa gitmemek için geçerli özel bir sebebi yoksa tercih meselesi olmayan olay. oy vermemek keyfiyetten dolayı olmamalıdır. ha eğer sen buna bu şekilde yaklaşmıyorsan, o zaman kusura bakma ama türkiye sınırları içerisindeki herhangi bir söğüt ağacından farkın kalmıyor.
  • zaytung haberlerine konu olmuş eylemdir.

    "seçimde sandığa gitmeyi reddedenlerin açtığı "bir tek benim oyum neyi değiştirir ki?" adlı facebook sayfası, 600.000 üyeye ulaştı..."

    "sizi akıllı gibi gösterecek oy kullanmama sebepleri:
    *hiçbir parti beni temsil etmiyor
    *sistemin bir parçası olmayı reddediyorum
    ve daha niceleri..."
  • sistemin parçası olmamak... güzel laf lan bu.
    oy vermeyince sistemin dışına çıktığını sanıyor sığır. biri şu gerizekalı arkadaşa sistemin seçimden ibaret olmadığını, herhangi bir ülkede yaşıyorsan, bundan kaçamayacağını, götündeki donu alırken bile sisteme dahil olduğunu anlatsın.

    ha bana dersin ki ben siyasete dahil olmayacağım. bağımsızım ve kimseyi desteklemiyorum. o zaman da sana verecek çok güzel bir cevabım var. hani polis karşısında eyleme geçiyorsun ya, polisler göründen kan almasın ve öldürünce hiç bir hesap vermeden gitmesinler, devlet istediği gibi malına el koymasın seni de kapı dışarı etmesinler diye yapılıyor bu seçim.

    ister git ister gitme. karar senin. ama gitmediğine sana yapılacak muamele "'la bu apolitikmiş, sisteme karşıymış, buna dokunmayalım. " şeklinde olmayacak, bunu da bil.
  • "kötünün iyisi"ne razı olduğumuz sürece, "kötü"den kurtulamayacağız. sürekli "çok kötü" ve "kötü" arasında geçecek hayatlarımız.

    sorunun sistemin kendisi ile ilgili olduğunu göremedikten sonra, belki "bu düzen değişecek, ama düzülen asla!"..

    seçenekleri tek tek yazıp, açalım:

    * iktidarda olan partiye oy vermek, "seçim sisteminden de, yönetenden de memnunum" demektir.
    * muhalefetteki herhangi bir partiye oy vermek, "seçim sisteminden memnunum, ama yönetenden memnun değilim" demektir.

    peki, "seçim sisteminden memnun olmamanın" gereği nedir?
    * oy kullanmamak.

    bu sistemi değiştirebilmenin (barışçıl) tek yolu, oy kullanma oranını yeteri kadar düşürebilmektir.

    ***

    unutmamak gerekir ki;
    seçim barajından yararlanarak, "kimi seçeceğimizi" önceden ve lider sultası marifetiyle belirleyerek, medyayı eline geçirip kara propagandalar yaparak iktidara gelenler (yani cumhuriyet tarihinin neredeyse tüm iktidarları), dünyaya seçime katılım oranını (en düşük katılım - % 64.3, 12 ekim 1969 genel seçimleri) gösterip "meşru olduklarını" iddia ederler.

    hele ki, seçim sonuçlarına "hile" bile karıştırıldığının düşünüldüğü bu dönemlerde "oy kullanmak", "resmen" ahmaklıktır.

    bazı ülkelerde abd'ye gidip, birilerinden "icazet" almadan değil iktidar olmak, parti bile kurulamaz. biz de o ülkelerden biriyiz.

    - chp'nin, mhp'nin en kritik anlarda akp'ye nasıl destek çıktığını, yolunu açtığını unutmayın.
    - erdal inönü'nün politikayı bırakmak istediğini, ama "süleyman demirel cumhurbaşkanı seçilene kadar" bırakamadığını; gün be gün, gözümüzün önünde nasıl eriyip gittiğini unutmayın.
    - abd destekli darbeleri unutmayın.
    - gizli kayıtlarla (ortaya çıkan kayıtlar bir kenarda dursun; çıkmayanlarla kimler nasıl tehdit edilmiştir, kim bilir zorla neler yaptırılmıştır) istenmeyen kişilerin nasıl siyasetten atıldığını (akp içinden bir örnek vereyim hem de: turgut altınok), siyasetten atılamıyorlarsa nasıl cezaevlerine tıkıldığını unutmayın.
    - seçimlerin kazananını "ortak bilinç"in belirlemediğini unutmayın. (bkz: 3 aralık 2013 kılıçdaroğlu gülen cemaati buluşması)
    - "öküz ölüp de ortaklık bozulduğunda", ortalığın karıştığını unutmayın. (bkz: cemaat-akp savaşı)

    ***

    kimse "oy kullanmak vatandaşlık görevidir" diye kendini kandırmasın; ona bakarsanız zorunlu askerlik de "vatan borcu"dur bu ülkede. (sonra gelsin bedelliler, sahte raporlar..)

    "üçüncü dünya ülkeleri"nin yönetilme şeklidir tüm bunlar. sorsan, "halkın kendi kendini yönetmesi" derler.
    ancak "demokrasi" kadar, "eşitlik" kadar, "özgürlük" kadar gerçektir "kendi kendini yöneten halklar".

    "limon gibi sıkılan halk", kendisini kimin sıkacağına daha ne kadar karar verecek acaba?
    halbuki, kararının verilmesi gereken şey çok açık:
    "sıkılmak ya da sıkılmamak"..

    ***

    sordunuz mu hiç kendinize, abd'de neden dönüp dolaşıp "cumhuriyetçiler" ile "demokratlar" arasında gidip gelir yönetim? "eşekler ile filler" ne ayaktır?

    "fil" demişken, konuyu özetleyecek "bir fil hikayesi" ile bitireyim:
    hindistan'da yetişkin bir fili yakalayıp "işe vurmak" isteyen avcılar, fil sürüsünün geçebileceği yol uzerine ancak bir filin sığabileceği genişlikte, yarım metre kadar derinlikte (filler zıplayamaz) bir çukur kazar ve üzerini çalı çırpı ile örter. içine düşen bir fil olursa, siyah elbiselerini giyerler ve fili aç bırakıp günlerce sopalarla döverler. sonra aynı insanlar, bu kez beyaz elbiselerini giyerler ve fili besleyip, çukurdan çıkarırlar. hafızasının kuvvetiyle bilinen fil de, "kurtarıcı beyaz melekleri" onu eğitirken tam bir vefa örneği gösterir ve zorluk çıkarmaz.

    (bkz: iyi polis kötü polis)

    ---------------------------------------------

    ek:
    #44825549

    ---------------------------------------------

    ek 2 :
    "peki hadi, oy vermedik diyelim, sonra ne olacak?"

    (iktidara gelmeyi uman politikacılara "hadi sana oy verdik, sonra ne olacak?" diye sorulması gibi bir şey; öncelikle bu ülkede şimdiye kadar verilen "seçim vaatleri"nden hangilerinin karşılandığını bir düşünün!
    korkuyu ve endişeyi kolay yoldan gidermeye çalışarak sistemi destekleme ve hayatı devam ettirme eğilimi işte tam da böyle bir şey..
    kolay olmayacağını şimdiden belirteyim yani. örgütlenmeye kalktığınızda polisten önce esnafın, hem de ateistlere saldıran dindarlar gibi size saldıracağını öngörün..)

    ortada bir "bbg evi" var, "birini seçin ve oylamaya katılın" diyorlar. "neden?" diye soruyoruz, "çünkü halk oylaması ile seçilen kişi, aynı zamanda devleti yönetecek" diye cevaplıyorlar; biz de bu kısmı anlayamıyoruz işte. yönetmesin o seçimden çıkan kişi ülkeyi; yönetecekse de, biz katılmayalım o oylamaya, biz vebal almayalım..

    seçime katılım oranının düşmesi "çığ etkisi" gibidir, "alternatif bir tepki" olarak görüldüğü an, peşinden kitleler sürüklenecektir diğer bir çok konuda olduğu gibi. üstelik bunu başarmak için çok kapsamlı bir örgütlenmeye bile gerek yoktur diğer yönelimler gibi; üşenen de kendiliğinden dahil olur bu tepkiye, tatilden dönmeyen de, bilinçli olarak oy vermeyen de..

    kalabalıklar korku ile yönetilir, korkunun kaynağının ne olduğu önemli değildir, yeter ki korkulsun..
    "oy vermek", korkularımız nedeniyle sisteme boyun eğmek,
    "direnmemektir"..

    neden korkuyoruz?
    "daha kötü yönetilmekten" mi?
    "boğuluruz" diye, dibe vurmaktan mı?
    "gezi"den hiç mi bir şey öğrenmedik?

    endişelerinizi anlıyorum ama endişelerin dindirilmesini en kısa yoldan sağlamaya kalkmak, sonuç vermeyecek, vermiyor, vermedi işte..
    eninde sonunda hepimiz geleceğiz bu kritik noktaya ama işte zaman kaybediyoruz, acımızı uzatıyoruz.
    bu endişeler belirleseydi insanların tutumlarını, hiçbir "devrim" yapılamazdı insanlık tarihi boyunca..

    bir el atsanız çöker bu yalan düzen ama işte, umut fakirin ekmeği..
    yani içinizi rahatlatacaksa, "oy vermeyenler partisi"nin olduğunu farz edin, üstelik lideri yok, "lider sultası" yok..

    ***

    "oy vermeyenler çoğunlukta bile olsa, iktidara getirilmeyecekler ki!"

    ama unutmayın ki onlar da iktidar olamayacaklar artık; "oy vermemiş olan büyük bir çoğunluğun olduğunu ve bu insanların tepkilerinin ne olacağını bilemeyeceklerini" hep hesaba katacaklar.. atıp, tutamayacaklar bol keseden; kendilerini meşru (hatta kral, kraliçe) ilan edemeyecekler; rahat rahat çalamayacaklar; polise, askere kolayca "öldür" diyemeyecekler..

    değişim, hızlı ya da yavaş, kolay ya da zor olabilir; ama öncelikle "göze almayı" gerektirir..
hesabın var mı? giriş yap