• belli bir iktisadi sistemde; kişinin kendine ait malı mülkü olabilmesini ifade eden kavram. sosyalizm ve komunizmde yeri yoktur, kapitalizmin ise devamını sağlayandır.
  • liberalizm'de kişinin en önemli haklarından biridir, devlet tarafından korunması gerekir...
  • marx için asıl ortadan kaldırılması gereken hedef değil, onun bir sonucu olan olgu. asıl sorun üretim ilişkilerini düzeltmek, proleteryayı yabancılaşmadan kurtarmaktır. özel mülkiyet kaldırılabilir, üretim araçlarının kullanımı devletin eline geçebilir ancak yabancılaşma, adaletsiz dağılım devam ettiği sürece sorun artarak devam edecektir.
  • "mülkiyete ilişkin kötülükler mülkiyetin ortadan kalkmasıyla ortadan kalkabilir, ama diğer kötülükler kalacaktır"

    ece ayhan
  • rousseau'ya gore bir alan belirleyip "burasi artik benim lan!" demeyi akil eden ilk adamla dogmustur bu kavram, ve de catismalarin temeline oturmustur. bu kavram ortaya cikinca mulkiyetin konu oldugu esya icin de dogal olarak kavga yani catisma kavrami dogmustur. yani "burasi benim" diyen kisiye "bak geliyor bes kardes" diyen ikinci bir kisi cikmasi, uygarlik surecinde en buyuk role sahip olan mulkiyet kavramina catisma kavraminin da eslik etmesine yol acmistir.
    yine ayni sebeptendir ki ince kirmizi hat'taki yerli cocuklar denizde yuzebilirken, witt'in olmesi gerekiyordu.
  • neolitik devrimle birlikte ortaya çıkan bir olgudur. tarım devrimine dek avcılık ve toplayıcılıkla geçinen topluluklar, özel mülkiyet kavramına sahip değildi, çünkü topluluk, ortak olarak herkes için yetecek kadar ürün topluyordu, meydanda yığılan malzemelerden herkes ihtiyacı kadar alıyordu. üretimde herhangi bir artık söz konusu değildi, çünkü zaten avladıklarını ve topladıklarını muhafaza da edemiyorlardı (meyve ve etler uzun süreli muhafaya uygun değildiler, çürüyorlardır), ki zaten herkesin erzağı bittiğinde ava gidildiği için, muhafaza etmeye gerek de yoktu. ancak tarım devriminden sonra, insanlar tüketebileceklerinden çok daha fazla mahsül elde etmeye başladılar. üstelik bu, depolanmaya da uygun bir üründü.

    dolayısıyla, artık ürün ortaya çıkınca, artığın kime ait olacağı sorusu da ortaya çıkmış oldu. böylelikle ilkel komünal topluluklar (marx'ta bir toplumsal değişme kategorisi olarak (bkz: ilkel komünal toplum)) sona erdi, tarlaların etrafı çevrilmeye başlandı. üstüne üstlük, özel mülkiyetin doğuşu, miras meselesini de ortaya çıkardı. avcı toplayıcı toplumlarda (çoğunda) çocukların biyolojik ebeveynlerinin önemi yoktu, ama artık devredilecek bir ürün söz konusu olduğu için, insanlar hangi çocukların kendi çocukları olduğunu bilmek istediler, bu nedenle de erkekler birlikte oldukları kadınlara işaret koymaya başladılar. bu, evlilik kurumunun ortaya çıkışıydı. başka bir deyişle, özel mülkiyet, endüstriyel kapitalizmden çok önce ortaya çıkmış ve aile, hukuk gibi ekonomi dışındaki alanları da derinden etkilemiş bir olgudur.
  • bizim, özel mülkiyeti ortadan kaldırma niyetimizden
    dehşete düşüyorsunuz. ama sizin bugünkü toplumunuzda özel mülkiyet, nüfusun
    onda-dokuzu için zaten ortadan kaldırılmıştır; bir avuç kişi için varoluşu
    da düpedüz o onda-dokuzun elinde olmayışı yüzündendir. demek ki,
    siz bizi, varlığı toplumun büyük çoğunluğunda hiç mülkiyet bulunmaması
    zorunlu koşuluna bağlı olan bir mülkiyet biçimini ortadan kaldırmaya
    niyetlenmekle suçluyorsunuz.

    karl marx, friedrich engels - komunist manifesto
  • kişinin sahip olduğu taşınır veya taşınmaz mal.
  • 1844 elyazmalarında marx, hakkında şöyle buyurmuştur:
    özel mülkiyet bizi öylesine alıklaştırmış ve sınırlı kılmıştır ki bir nesne ancak ona malik olduğumuz, demek ki (o nesne) bizim için sermaye olarak varolduğu, ya da bizim tarafımızdan dolayımsız sahip olunduğu, yenildiği, içildiği, giyildiği, içinde oturulduğu, vb., kısacası bizim tarafımızdan kullanıldığı zaman bizimdir.

    bu haklı bir çıkarsamadır ve bir nesnenin benim olması ile ona malik olmam arasında ince bir çizgiye işaret etmektedir. örneğin, benim okulum, benim annem, benim camim*, vb. ifadelerde malik olma duygusu en azından görünen biçimde söz konusu değildir. ama benim kalemim, benim topum, benim seccadem* gibi ifadelerde bariz bir mülkiyet duygusu söz konusudur. kullanım hakkı sadece benim ile kullanım hakkı hepimizin arasındaki fark işte budur*.
  • birinci dereceden zorunlu ihtiyaç maddelerinin kontrolünü bünyesinde barındırdıkça toplumun huzura kavuşmasına büyük ölçüde engel olacak kavramdır. ticaret ve özel mülkiyet kapsamında ortak hedef ve emeğin, ortak kullanıma sunulmasından ziyade kar ve itibar malzemesi haline getirilmesi, kuşkusuz günümüz dünyasının içinden çıkılmaz bir bunalım, özenti, doyumsuzluk, sınıf ayrımı ve onun doğurduğu türlü maddi manevi sıkıntıyı insan hayatının ve kişisel gelişimin önünde sarsılması güç bir barikat haline getirdiği inkar edilemez bir gerçek halini almıştır. mülkiyetin, mülkiyet hakkının bireysellikle özdeşleştirilmesi ise bu durumun sonucu değil, kazancın birincil amaç olmasından kaynaklanmaktadır. bunu düzeltmeye yönelik girişimlerden en etkili olabileceklerden biri olan falanga, yani sosyal temele dayalı tüketim-değişim örgütlenmesi, özel mülkiyet ve sebep olduğu buhranları engellemede atılacak ilk adımlardan biridir.

    özel mülkiyet ve özel ticaretin, ezme, boyunduruk altına alma, köleleştirmenin başlıca sorumluları olduğunu görmek için sokağa çıkmamız yeterli. bir üste hesap verme gerçeği, kalite ve memnuniyetten ziyade sermayenin gelişmesi için tatminsiz ve tatmin edilmeleri hiç bir patronun, özel ticaret aracı sahibinin umrunda olmayan bireylerin hedefsiz, emeğinin karşılığını alamayışının bilinciyle zevksiz ve kalitesiz hizmet ve ürünler sunması; bunun da o taraflaşmış mevcudiyeti bile en hafif deyimle üzücü olan "tüketici kitle" tarafından beğenilmemesi fakat buna elinin mahkum oluşu ise konunun en acı tarafıdır.

    böylesi bir sınıf ayrımı, yarattığı döngü itibariyle toplum içinde güvensizliği, kaygıyı, bireyselliğin maddeyle bir tutulmasını, bir başka deyişle "paran kadar adamsın" olgusunu ebedi hale getirmekte, insanları "sen benim kim olduğumu biliyor musun", "işçi parçası / x müsveddesi" gibi söylemleri rahatlıkla kullanmaya sevketmekte (ve "olmamışlık"ları açık etmekte) ve en kötüsü zeval gelmesinden korktukları bireyselliklerinin ezme ve sözde yükselme ile korunabileceğini zannetmeleridir.

    bir insan alnının teriyle kazandığı gibi başkasının alın teriyle de mevki sahibi olabiliyor. peki bu mevki arzusu nerden kaynaklanıyor, o da beşeri bir gerçek olan korkudan. sokakta, otobüste yanında oturan kişiden korkan canlılar haline bir insan kendisi gelmediyse de bir başka insan tarafından getirilmiştir. fakat bizim memleket gibi yerlere has cinsel taciz gibi mevzuları bir kenara bırakırsak, neden sakınırız bir insanın bize dokunmasından, değmesinden, bakmasından? bizden bir çıkar elde etme ihtimalinden, bir şey çalma ihtimalinden ötürü. işte o zehirli algı, "benim eşyam", "senin malın", yüzyıllar içinde devleşen o korku yılanının başıdır. "biz" olmak manevi bireyselliğin olmamışlığına derman bir süslü örtü misali benimseniyor sadece. ben olmak ise kerameti kendinden menkul, sahip olduğun niteliklerden ziyade banka hesabı, yatlar katlar, havalı büro koltuklarından ibaret.

    (bkz: falanga/@alustriel)
    (bkz: ben olmadan biz olmak/@alustriel)
hesabın var mı? giriş yap