• özel mülkiyet, hakkında yeni düzenlemeler getirildiğinde bir devrimi, çok büyük bir değişimi başlatan olgudur. orta çağda özel mülkiyet kavramının en ham hali hatta hiç olgunlaşmamış, var olmamış olmasından dolayı bu konudaki en ufak bir düzenleme dahi çok büyük toplumsal değişimlere yol açmıştır. orta çağda birbirine çok yakın coğrafyalarda ortaya çıkan tek tanrılı dinlere baktığımızda; hristiyanlık, musevilik, islamiyette özel mülkiyetin kurumlaştırıldığını görebiliriz. bu dinler toplumların sınıflara bölünmesine ve ticaretin, ekonominin gelişeceği bir ortamın yaratılmasına yönelik ideolojik iklimi yaratmışlardır.
    her bir din bir diğerinden kalan mirasın üstüne biraz daha kurumlaştırmıştır özel mülkiyeti. islam'daki miras ve mal paylaşımı bu kurumlaştırmanın son ayağıdır ve bu hukuki temel ile çok hızlı bir biçimde yayılmış, getirdiği düzen gönüllerden çok siyasete, hukuka sirayet etmiştir. ancak kitabi elinde tutan insanlar, hacılar, hocalar; hiç kimse de eşi benzeri bulunmayan bencillikleri ve doymazlıklarıyla tepeden tırnağa çamura bulanmışlardır.
    batı toplumlarında aydınlar önlerinde çok da amansız olmayan kitaplara, din adamlarına, ideolojilere karşı zaferler kazanmışlardır. özel mülkiyet kapitalizmle biraz daha kurumlaşmış ve bu kurumlaşmanın içinde din adamlarına yer kalmamıştır.
    doğu toplumları ise içlerinden bu ideolojileri söküp atamamış, ticaret yollarını açmakta kullanılan sihirli sözlere gözlerini açmadan inanmışlardır. gözleri açmak günahtır, öğrenmek günahtır. günah engelini aşamamış toplumlarda hala daha orta çağ ideolojisi hakimdir. özel mülkiyetin batı toplumlarındaki gibi kurumlaşması için biraz daha aç kalmalı, biraz daha batmalı, sefalet içinde sürünmeliyiz. kapitalizm islamiyet duvarlarında her geçen gün biraz daha delik acarken, içeri sızan sularda krizlerle boğulup uyanacağız bir gün.
  • devletin ortaya çıkmasını sağlamış, toplumu toplum haline getirmiş kavram.

    ilkel toplumlarda daha tarım keşfedilmemiş, daha avcılık toplayıcılık şeklinde yaşanılıyorken toplumlar ilkel komün bir sisteme sahiplerdi. ihtiyacın fazlası ürün elde ediliyordu, kaynak boldu. bireyler toplum içinde fazladan ürün için mücadele etmiyordu, zaten bu mücadele çok gereksizdi. o zamanın koşulları sebebiyle elde dilen ürünler bozulmaya elverişliydi.

    ilerleyen yıllarda ise atalarımız nasıl tarım yapılacağını öğrendi ve buna bağlı olarak yerleşik hayata geçti (bkz: yabanıllık). üstelik elde edilen ürünler depolanmaya el verişliydi. insanlar ürünleri depolamak için ambarlar kurdu, tarlalara önem verdi. ambarların ve tarlaların korunması için yeni toplumsal kurallar belirlendi, ve özel mülkiyet doğdu. özel mülkiyet ile birlikte mülklerin sahiplerinin ölmesi, mülk paylaşımı üzerine sorunların çıkması ile baş edebilmek için miras ortaya çıktı. ilkel toplumlarda biyolojik anne ve babaya dikkat edilmezken, özel mülkiyetin doğuşuyla gelişen miras kavramıyla bu tutum değişti. bu olaylar zinciri sebebiyle yeni bir toplumsal yapı şekillendi, özel mülkiyet insanların hayatına yerleşti. bu toplum yapısının doğası gerekliliğinden toplumu düzene sokmak için yeni ahlaksal, kültürel ve sosyal kavramlarların etkisiyle kitlesel bir şekilde sınıflar doğdu. bu sınıfların mücadele içine girmesi kaçınılmazdı. sınıflar tarih boyunca çıkarlarının çatışmasından dolayı sürekli savaşım haline girdi. tarihin her sahnesinde sınıfsal çatışım kendini gösterdi. aslında bu durumun düzeltilmesi ve üretim sürecinin güvene alınması için sınıflar üstü yeni bir aygıt kurulmuştu. bu aygıtın adı devletti. devlet sürekli olarak gelişti, kendine yeni kollar kurdu, yeni organlar hayata geçirdi. devlet sınıfların çatışmasını engellemek için kurulduysa bile misyonunu yerine getiremedi, sınıfların uzlaşamayacağının bir kanıtı haline geldi. kurulduğu günden beri egemen sınıfların çıkarlarını savundu ve hala savunmakta.
  • ''hangi makinenin geçmişini kurcalarsanız kurcalayın, hep benzer bir öykü bulursunuz: bitmek tükenmek bilmeyen uykusuz geceler, yoksulluklar, yoksunluklar, hayal kırıklıkları, kaç kuşağa yayılmış isimsiz işçilerin ilk buluşa yaptıkları damla damla katkılar, küçücük ayrıntılardaki (olmadı mı en önemli fikri bile fikir düzeyinde bırakacak, hayata geçirilmesine engel olacak) küçücük düzeltmeler... aslında her yeni buluş bir sentezdir, yeni mekanik ve endüstri denen enginlikten o buluşun öncülü olan başka buluşların toplamıdır.

    bilim ve endüstri, bilgi ve uygulama, icat ve bunun yeni icatlara uzanan bir yol olarak pratiğe geçirilmesi, kafa emeği ve el emeği, düşünce ve maddi emeğin ürünü... bütün bunlar kendi aralarında birbiriyle bağlı kavramlardır. her icadın, her ileri adımın insanlığın varlığını her büyütüşün temelleri, geçmişteki ve şimdideki kafa ve kol emeği toplamının içlerine uzanır.

    madem ki bu böyle, o halde bu göz kamaştırıcı toplamın minnacık bir parçası üzerinde bile hak iddia edebilmek, bu benimdir, sizin değil diyebilmek mümkün müdür?'' *
  • insanoğlu toprak parçasının etrafına ilk çiti ördüğü vakit bu kavram oluştu sanırım.

    çoğumuz amerikan filmlerinde görmüşüzdür ya da duymuşuzdur. yaşlı bir adam genelde elindeki çifteyle dışarı çıkıp bahçesine giren kişiye "hey dostum niyetini belli ettir arazimde ne işin var" deyip adama silahı doğrultur ve derhal defolmasını yoksa onu öldüreceğini söyler. bizdeki versiyonuda şöyle olur çocuk bahçedeki elmalara dalar yaşlı amca bastonuyla kovalar çocuk çitlerden atlar paçasını falan yırtar yaşlı amcada arkasından bir kaç küfür sallar ve iş tatlıya bağlanır.

    demem o ki, birleşik devletlerde özel mülk çok kutsaldır. özel mülk, kapitalist sistemin ruhudur ve aynı zamanda en alttaki bireye sunulan bir özgürlüktür.

    bana göre özel mülkiyet kavramı bütün hayvanlar tarafından bile sahiplenen bir kavramdır. mesela goriller sahip oldukları bölgeleri ölümüne savunurlar hatta yeni yerler elde etmek için savaşa girerler. köpek bir ağaca işeyince kendine bir alan belirler. karıncalar, kuşlar vs. bütün canlılarda böyle bir dürtü var.

    yine de evin içi hariç şahsen sevmediğim bir kavramdır. insanlar arasındaki uçurumun sebebidir.
  • dünya kimin malıdır?

    "bizim, özel mülkiyeti ortadan kaldırma niyetimizden dehşete düşüyorsunuz. ama sizin bugünkü toplumunuzda özel mülkiyet, nüfusun onda-dokuzu için zaten ortadan kaldırılmıştır; bir avuç kişi için varoluşu da düpedüz o onda-dokuzun elinde olmayışı yüzündendir. demek ki, siz bizi, varlığı toplumun büyük çoğunluğunda hiç mülkiyet bulunmaması zorunlu koşuluna bağlı olan bir mülkiyet biçimini ortadan kaldırmaya
    niyetlenmekle suçluyorsunuz."

    karl marx, friedrich engels - komunist manifesto
  • onca tuğla gibi kitabın ardından abi yasaklamasak da kısıtlasak mı dediğimdir.
  • binlerce yıl önceki insanlar tarım ilk icat edildiğinde tarlanın etrafını çitlerle çevirip "burası artık benim" diyen gavatın ağzını burnu kırıp dişlerini eline verseydi özel mülkiyet hiçbir zaman hayatımızda olmayacaktı. yani her şey o gavatı dövmek yerine alkışlayıp boyun eğen sünepeler yüzünden. şimdi de sürünün amk iyi oldu size.
  • "bir toprak parçasının etrafını çitle çevirip 'bu bana aittir!' diyebilen, buna inanacak kadar saf insanlar bulabilen ilk insan, uygar toplumun gerçek kurucusu oldu.bu sınır kazıklarını söküp atacak ya da hendeği dolduracak, sonra da hemcinslerine 'bu sahtekâra kulak vermekten sakınınız! meyvelerin herkese ait olduğunu,toprağın ise kimseye ait olamadığını unutursanız mahvolursunuz.' diye haykıracak olan adam, insan türünü nice suçlardan, nice savaşlardan, nice cinayetlerden, nice yoksulluklardan ve nice korkunç olaylardan esirgemiş olurdu!"

    (bkz: jean-jacques rousseau)
    (bkz: insanlar arasında eşitsizliğin kökeni)*
  • ---------------------------david harvey
    durumu netleştirmek için önce bireysel temellük ile özel mülkiyet arasında bir ayrım yapmak istiyorum. yaşayan kişiler olarak hepimiz, bazı şeyleri fiilen kullanırken kendimize mal ederiz. elmayı yerken, bisikleti sürerken, bilgisayarda yazarken bütün bu eşyaları temellük etmiş olurum. erişebildiğim süreçleri ve şeyleri kullanırken başkalarının bunları kullanmasını engellemiş olurum. ama kullanımını tekelime alamayacağım şeyler de vardır. bir televizyon programını izlemem, başkalarının da izlemesini engelleyemez. "kamu malları" dediğimiz ve bazı sınırlarnalara tabi olmakla birlikte genellikle kolektif mülkiyet konusu olan ve ortaklaşa kullanılan başka mallar da vardır. sokakta yürürüm, başkaları da yürür, ama bir sokağa sığabilecek insan sayısı sınırlıdır; ayrıca, bir sokakta geleneklerle ya da yasalarla engellenmiş bazı etkinlikler de vardır (mesela new york sokaklarında dışkılamak gibi). yine de pek çok eylem ve şey açısından kullanıcıyla kullanılan şey arasında başkalarını dışlayan, kişiye münhasır bir ilişki vardır. ama bu ilişki özel mülkiyet ilişkisiyle aynı şey değildir.

    özel mülkiyet fiilen kullanılıyor olup olmadığından bağımsız olarak bir süreç ya da bir şey üzerinde kişiye özel sahiplik hakkı tanır. mal mübadelesinin temelinde kişinin ticarete sunduğu mala fiilen ihtiyaç ya da istek duymadığı şeklinde bir ön kabul yatar. aslında mal başkasının kullanımı için üretilmiş şey olarak tanımlanır. özel mülkiyet hakları sahip olunan şeyi aracı vasıtasıyla ticarete sunma (yani mülkiyetini devretme) hakkı sağlar. bu durumda kullanma hakkı (fiilen kullanmayla ilgili hak) dediğimiz haklarla kişiye özel, sürekli mülkiyet hakları arasındaki fark ortaya çıkar.
    ---------------------------on yedi çelişki ve kapitalizmin sonu s.50-51.
  • sanılanın aksine son derece insani olan bir durumdur ve bu sorun tam olarak anlaşılmadıkça romantik komünistler nedeniyle sorunun gerçek boyutu asla anlaşılamayacaktır.

    tarihte ilk defa bir yerin etrafını çevirip "burası benim" diyen adamı kimse protesto etmedi. çünkü diğerleri de derhal başka yerlerin etrafını çevirip "o zaman burası da benim" dediler. çünkü bir şeyi sahiplenmek son derece insani bir şeydi. hatta ve hatta bu nedenle o ilk baştaki bir yeri çeviren adam ve o olay hiç olmadı çünkü her zaman bir şekilde insanlar (hatta hayvanlar) bir şeyi ya da bir yeri sahiplendiler. bulduğunuz bir mağara sizindi. aldığınız kadın, onun doğurduğu çocuk hep "benim" olarak tanımlandı. hayvanlar bile territoryal canlılar yani bir bölgeyi sahiplenip oraya girenlere saldırıyorlar. insanlar da önce bireysel olarak, sonra da gruplar, kabileler olarak ve en son da ulus/milletler olarak arazilere sahip çıktılar. yani bunun kurtuluşu yok. orası bizim ve gerekirse ölüyoruz orası için çünkü hayatta kalmamızı sağlayacak kaynaklar orada.

    bu nedenle şu sahiplenme düşmanlığını merkeze koyarak yapacağımız eleştiriler mantıksız. eğer bir şeyi eleştireceksek sahiplenmenin sürekli olmasını yani toplumda yeni gelen bireylere sahiplenecek şey (toprak, para vb) kalmamasını eleştirmeliyiz. mülkiyete düşmanlık ederek kazanılabilecek bir mücadele yoktur. ancak, bir mülkiyetin bir bireyden ebediyyen diğerlerine aktarılması ve bu sürecin zamanla yeni insanlara sahiplenecek bir şey bırakmaması uygulamasını ya da mülkiyetin böylece rantçılığa dönüşmesini eleştirebiliriz. belki miras denen şey sadece belli bir süre için geçerli olmalı; örneğin 49 yıl ya da 99 yıl. böylece zaman dolduğunda o mülk tekrar kamuya geçerek yeni gelen insanların sahiplenmesine açılabilecek hale gelebilir.

    şu anda bu ülke dahil olmak üzere dünyada sahiplenilmemiş toprak pek yok gibi. bu nedenle yeni gelenler her zaman ve her zaman bu eski toprak sahiplerine kira vb ödeyerek var olabilmek durumundalar. adaletsizlik burada. adamın dedesinin dedesi savaşarak belki bir yeri korumuş ve sahiplenmiş ama torunların bununla ilgisi olmaksızın oturdukları yerden ebediyyen kendilerini geçindirme imkanları var. bu adaletsizlik. o nedenle dediğim gibi belli bir süre sonra (99 yıl vb) o mülkü o kişilerce sahiplenilmesi sona ermeli. yeni gelenlere toprak sahiplenme olanağı sağlanmalı yoksa ebediyyen bu rantçı sistem sürecek.

    aynı şey para (kredi) için de geçerli. paranın arzını kısıtlı tutarak değerini yükseltmek ve bu şekilde sürekli bir borç-kredi ekonomisi varetmek de sorgulanmalı. en azından bireylere kendilerine bir ev ve geçim sağlayacak kadar başlangıç parası (faizsiz kredi vb) sağlanmalı ki insan belli bir güvenliği elde edebilsin. ondan sonra gider elma mı yetiştirir yoksa cep telefonu mu yapar ona karışmamalı. bu mülkiyet hakları arasındaki çizgiler çizilir ve adil olursa sorunların büyük kısmı çözülecektir.

    ek:

    (bkz: mulkiyet yuzunden tek basina bir adaya gidememek)
    (bkz: #72256740)
hesabın var mı? giriş yap