• olayın bir sürü laf kalabalığından arındırılmış en özlü hali aşağıda. batuhan gülşah adlı bir arkadaşa ait. ilgililerin kaynaklara eklemesini tavsiye ederim. bir daha bu kadar sade, öz ve kapsayıcı izaha denk gelmeniz zor çünkü.

    1) öncelike ege’de iki ülke arasındaki egemenlik anlaşmazlıkları:

    a) kıta sahanlığı egemenlik hakları
    b) kara suları egemenlik hakları
    c) hava sahası sınırı
    d) ege adalarının silahlandırılması/türkiye’nin ege ordusu
    e) aidiyeti belli olmayan ada/adacıklar

    2) kıta sahanlığı sorunu, ege'de mutlak kontrol altında bulunacak bölümün saptanmasıdır. atina'ya göre ilk kez 1973'te türkiye'nin devlet petrol şirketine ege'de arama izni vermesiyle ortaya çıktı. yunanlar 61'den itibaren petrol aramaya başlamış ancak türkiye itiraz etmemişti.

    3) kıta sahanlığında anlaşmazlığın temeli şu: türkiye, ege'de adaların kıta sahanlığı olmadığını savunurken yunanistan tam aksini beyan ediyor. konuyla ilgili 2 uluslararası anlaşmayı türkiye yunan tezlerini savunduğu gerekçesiyle imzalamadı ancak pek çok ülke imza koydu.

    4) türkiye'nin imzalamadığı 1958 cenevre antlaşması ve 1982 montego bay sözleşmeleri önemli. çünkü açık denizleri temel alan bir anlayışla tasarlandıkları için ege gibi kapalı bir denizde sorunlar oluşturuyor. yunanlar "uluslararası hukuk" diyorsa bu iki sözleşmeyi kasteder.

    5) gelelim kara sularına. lozan'a göre ege'de kara suları 3 mildi. yunanistan 1936'da tek taraflı olarak 6 mile çıkardı ve türkiye buna itiraz etmedi. 30 sene uyuyan türkiye, 1964'de 6 mile çıkardı.1982 antlaşması, yunanistan'da 12 mile çıkarma hakkı tanıyor ancak biz imzalamadık

    6) sıkıntı şurada: yunanistan, uluslararası anlaşmaların kendisine verdiği hakkı kullanarak 12 mile çıkarmak isterken, türkiye "benim imzalamadığım bir anlaşma üstelik çıkarıma hiç uyuşmazken aleyhime kullanılamaz" diyor. görüldüğü gibi iki tarafın da argümanları mantıksız değil.

    7) yunanistan'a "ne zaman istersen 12 mile kadar çıkarabilirsin" güvencesi veren 1982 sözleşmesi 1995'te yürürlüğe girince, türkiye "eğer bunu yaparsan sana savaş ilan ederim" dedi, yani casus belli ilan etti. atina bunu "türk saldırganlığının ispatı" olarak sunar ve yayar.

    8) c şıkkı yani hava sahası sorunu da çetrefilli. lozan 3 mil diyordu, 1945 sonrası 6 mil oldu. yunanistan 1931'de tek taraflı olarak 10 mile çıkardı ve türkiye buna 44 yıl boyunca itiraz etmedi. 1975'te "6 mile ek 4 mil olmaz" diye çıkışınca, atina haklı olarak "hayırdır" dedi.

    9) yunanistan, kara suları (6 mil) ile hava sahası (10 mil) birbirinden farklı olan dünyadaki tek ülke. ancak bu hakkı 1931'de türkiye verdi, 40 sene boyunca da ses etmedi. sen ses etmezsen karşındaki "kendine niye haksızlık ediyorsun " demez. hakkı altın tepside teslim ettik.

    10) 70’lerden itibaren "10 mili kabul etmiyoruz" diyerek 6 ile 10 millik tartışmalı alana savaş uçağı gönderip uçuruyoruz. yunanlar da "hava sahasını savunmak" amacıyla jet yolluyor. iki ülke jetleri tartışmalı 4 millik alanda köşe kapmaca oynuyor. "it dalaşı" denen şeyin özü bu.

    11) silahsızlandırma meselesi: 1923'te lozan, türkiye'den boğazlar-gökçeada-bozcaada ile yunanistan'dan doğu ege adaları limnos ve samothraki'nin silahtan arındırırken, 1936'da montrö sözleşmesi boğazlar için bu maddeyi iptal etti. sorun, montrö'yü iki ülkenin farklı yorumlaması.

    12) türkiye'ye göre sadece boğazlar silahlanabilir, diğer bahsedilen her yer için lozan geçerli. yunanistan'a göre ise montrö, lozan'ın devamı ve silahsızlandırma rejimi sona eriyor. (burada türk tezi baskın) ancak işin oniki adalar ve midilli-sakız-samos-ikariya boyutu da var.

    13) 1947'de italya'nın oniki adayı yunanistan'a bıraktığı paris antlaşması'na türkiye taraf olmadı. anlaşmada silahsızlanma olsa bile, yunan argümanı "taraf olmadığın anlaşmaya yorum yapamazsın, savunma amaçlı silahlanıyorum" şeklinde. savunma için silahlanma gerçekten de yasal.

    14) yunanistan'ın adaları silahlandırdığını gören türkiye, 70'lerde izmir'e ege ordusu kurdu. yunanistan da "türkiye silah yığıyor, anlaşmayı ihlal ediyor, kendimi savunmalıyım" diyerek adaları garnizona çevirdi. ortada karşılıklı güvensizliğe dayanan bir kısır döngü mevcut.

    15) görüldüğü üzere, kara suları ve hava sahası sorunlarında 1931 ve 36'da yunanistan'a verilen 70'lere kadar ses çıkarılmayan tavizler, kapitülasyonların kopyası. "40 sene hiçbir şey demediniz, şimdi mi aklınıza geldi" diyen yunan tarafının hukuk nezdinde eli güçlü.

    16) aidiyeti belli olmayan ada ve adacıklar meselesini yunanistan tanımıyor. çok karmaşık ve iki tarafın da lozan antlaşması'nı kendi çıkarına göre yorumlaması temelli. meselenin aslı karşılıklı güvensizlik ve tarihsel düşmanlık.
  • halkı bir arada tutmak için ortak düşman gerekir. yunanistan, ermenistan için bu düşman türkiyedir.
    türkiyenin eskiden düşman devlete ihtiyacı yoktu ancak şuan önümüze geleni düşman ilan ediyoruz.

    peki bir devletin neden düşmana ihtiyacı olsun?
    tabii ki halkın dikkatini asıl sorunlardan uzaklaştırmak için.
    (bkz: sihirbazın asistanı)
  • sen haklısın, ben de haklıyım, o da haklı. bu kadar hak iddiası savaşa yol açar. kaldı ki iki silahlı gücün bu kadar yakın bulunması riski artırıyor
  • enteresan bir özet. yazarı olduğu söylenen batuhan gülşah'ı tanımam etmem fakat anladığım kadarıyla yunanistan vatandaşı kendisi. bir ülkenin uluslararası bir anlaşmayı 28 yıl, 40 yıl veya 44 yıl boyunca ihlal etmesine ses çıkarılmamış olmasının o ülkeyi haklı konuma getirdiğini düşünüyor. gerçekten çok enteresan.

    "peki bunun sınırı tam olarak ne kadardır?" diye sormak lazım kendisine. kara suları sınırını aşan ilk yunan gemisi tespit edildiği anda mı ses çıkarmak lazımdı? 10 dakika sonrasında mı? 1 ay sonra? 1 sene? 10 sene? ortada alenen bozulan bir anlaşma maddesi var, zaman aşımına mı uğramış oluyor ses çıkarmayınca? geri zekalı mısınız oğlum siz?
  • bu konuda yeterli bilgiye sahip olmak için oral sander editörlüğünde yayımlanan türk dış politikası isimli eserin birinci cildine bakınız.
  • aslında müslüman-hristiyan anlaşmazlığıdır.

    batılı çoğu devletle yaşadığımız gerilimlere iyi bakan biri bunların aslında din bazlı şeyler olduğunu görecektir. hele şimdiki dış politika mantığıyla bu çok doğal. tamamen sunni ıslam refleksleri ile dış politika yaptığımız için doğal olarak dini ve mezhepsel farkları olan ülkelerin hepsiyle potansiyel olarak gerginiz. yoksa kimse türk'e o kadar düşman değil. bir devlet düşünün ki ısrail'le, rusya'yla, almanya'yla, yunanistan'la, suriye'yle, ıran'la, amerika'yla aynı anda gergin olsun. bunun akla mantığa oturan hiçbir tarafı yok.
  • ortada anlaşmazlık yok bu algı yanlış bir algıdır yaymayın yanlış bilgilendiriyorsunuz

    ortada yunan istekleri var bu istekler de hiç bir uluslar arası anlaşmalara ve hukuk a dayanmıyor ve yapılan barış antlaşmaları da ortada

    biz bu işi mahkemelere götürerek çözebiliriz öncelik hukuk olmalı yoksa siyaset aracı olarak kullanıp askeri öncelik verirsek bu işi beceremeyiz.
  • saçma sapan bir özet. özetin özeti şunu diyor: zamanında türkiye itiraz etmedi. o halde yunanistan da haklı. itiraz etmedi diye hak falan kaybolmaz. hele devlet hakkı hiç kaybolmaz.
  • miras kavgasına düşen iki kardeş
  • --- spoiler ---

    "40 sene hiçbir şey demediniz, şimdi mi aklınıza geldi" diyen yunan tarafının hukuk nezdinde eli güçlü.
    --- spoiler ---

    hadi canım, öyle mi? kırk sene hakkımızı aramayayınca, haklarımız otomatik olarak yunanistan'a mı devroluyor?

    yapılan yorumları aşırı taraflı buldum.
hesabın var mı? giriş yap