• (bkz: riiş iltenal)

    tam da akrep ile yelkovanın ödeşme saatinde
    zamanın bizzat kendisiyle tutuştuğu çetin kavgada yani
    “lunaparktan emekliye ayrılmış,
    etine dolgun bir balerinin o ihtiyar babetleriyle gel bana!
    daha önceki yaşamında marmelat olan,
    vitamini bol bir meyvenin o yoğun aromasıyla öp beni!
    bestelerinin tümüne egzama teşhisi konmuş,
    hayata küskün bir piyanistin o hissiz parmaklarıyla dokun! ”
    diye not bırakarak,can evimi telaşla terk ederken
    yalnızlığım illegal yollarla çoğaltılmıştı çoktan!
    -ki bulunduğu yerde imha edilecekti,cesedime sinen kokun…

    sen peygamberler şehrindeydin kimsesizliğimin
    çay bardaklarının ince belleri üzerinde
    “gamzeler günaha davet midir? ” sorusunu gündeme almıştık
    dolunay,ben ve tescilli birkaç felaket habercisi…
    afedersin ama tam manasıyla zift kıvamındaki bu gecede
    güneş olduğunu zanneden alkol bağımlısı gezegenlere
    yine senden dem vuruyordum
    üstüm başım bildiğin gibiydi,yalan-dolan içinde!
    dilimi sessizliğe gömerek sansürlesem de kozmik sevişmelerimizi
    adabı muaşereti hiçe sayan kelimelerim
    ikimizi de evrensel bir hatanın eşiğine getirdi
    şuan açık yüreklilikle belirtmeliyim ki
    bedenimi en ücra köşesine kadar parselleyen o işgalci ellerinin
    sol göğsümde yoğunlaşan yasadışı faaliyetleri sayesinde
    ayıbı yok ya işte;
    işığı bile rencide edecek bir hızla
    sana tahsis edilen kâinatın yer çekimine girmiştim
    -ki tenimi arşınlayan nefesin,
    uzaydan dahi çıplak gözle görülebilen tek yaşam belirtisiydi
    bu sükûneti bozulmuş ve de uğursuz gecede
    dolunay,tescilli birkaç felaket habercisi bir de ben
    yine yokluğunu herhangi bir nedene bağlamaya çalıştık
    sensizlik,destursuz asla yâd edilmemesi gereken
    hatta devletçe de üstü örtülen bin asırlık bir lanetti!
    aklım,örfüne ihanet etti!
    kimseyi sevememek pahasına,seni anımsadım…

    sen peygamberler şehrindeydin kimsesizliğimin
    bir ihtimal balıklı göl’ünde…
    hani balık ile gölün tamamen menfaate dayalı ilişkilerinde
    “aşk,tabiatın tekelinde değil! ” sözüme gülüp geçerken
    su yaralansaydı,yar’elenseydi su!
    kim tuz basacaktı?
    ya da hangimiz dindirecekti suyun ilahi ızdırabını?
    hele ki gün,etek tıraşını sürekli aksatan dağların ardından
    cumartesi sendromu yaşayan meleklere rağmen doğduğunda
    ve minareden atlayarak intihar eden o inançsız sabah ezanı
    duyarsızlığımın karşısında ceset gibi dağıldığında
    eğer tanrı da alınsaydı kelamlarımdan,kesin zulümdü bu
    vaktinden önce sahneye çıkan dabbe’tül arzdı!
    arz talep meselesiydi,popüler bir deyişle
    mahşerde önlerden sıra kapma mücadelesi
    ya da cennete biletsiz geçişti
    bu ve benzeri durumlarda suya yüz sürmek,elbette ki farzdı!

    tarih taksiratımı bağışlasın!
    güzelliğine yöneltilen onca suçlamayı bertaraf etmişken
    onca ‘ şiddetli hazımsızlık ’ davasında kalem kırmışken
    nice akbabanın dosyasını dürmüşken
    birçok faili meçhul hüznün de azmettiricisi olmuştum
    eşkâlini bir türlü belirleyemediğim katil imgelerdendin sen
    otopsisi gayet iyi neticelenen bir maktuldüm ben ise
    senin dalgınlıkla olay mahallinde unuttuğun
    -ki cinayetimi aydınlatmak için en önemli iki unsur olan
    rengi doğayı acıtan,kanatan o ışıl ışıl gözlerin
    şimdilerde dost muhabbetlerinde birer mezeydi sadece
    anlayacağın,beni katledişini de ört bas ettim!
    her taşın altından sözlerinin çıkışını
    tüm delillerin ısrarla seni işaret edişini
    kulak ardı ederek,suçunu rafa kaldırdım tek celsede!
    geride kesik yüzük parmakları…
    ağız dolusu yemin…
    reytingi yüksek tanık koruma programları…
    askıda bekletilen bir hikâye…
    geride etrafı emniyet şeridiyle çevrili,
    tılsımla yazılmış bir doğu söylencesi kaldı!

    ömrün hesabı kabarıp da,sandalyeler de ağır ağır toplanırken
    tescilli birkaç felaket habercisi,ben ve tabii dolunay
    mealini bilmediğimiz o efsunlu cümleyi de sona sakladıktı;

    nukok nisemtig nedmite, nuslo asrulo en reh!
  • '' meteorolojiyi yanıltmayı seven, apansız bir yağmurdu aşk.
    aniden bastırıyordu adamın ciğerlerine... ''
  • iyiyim ben, bir şeyim yok
    kimsenin anlamayacağı o yaram dışında
    öyle toplanmayın başıma, sızı bu nasılsa diner
    bi' gidin aslınız kirden görünmüyor!
    tabii ya doğru, hep beni düşünerek hareket etmişsiniz
    üzerime titremişsiniz asırlardır
    olur mu, aksine hiç incitmek istememişsiniz
    lan bi' gidin, yalanlarınız boyunuzu aşmış sizin!

    hak etmiyorsunuz kötü kelamları bile
    ananız avrat da olur size, menfaatiniz işlerse
    yeter ki cukka dolsun, neyinize alın teri
    ulan bi' gidin, s.ktirin gidin
    öyle çok sevmişim ki yeminlerinize aldanmayı
    ne deseniz kanıyorum!
    olduğu gibi kan, önüm ardım...

    atilla erdağ versiyonu (ki favorimdir):
    http://www.youtube.com/watch?v=vs5iyjhjhr8

    bu da ağır roman bezeli versiyonu:
    http://www.youtube.com/…y86rlndtaqm&feature=related
  • sen ki; yahu çok güzelsin.
    nasıl izah etmeli bunu anlaşılır bir dille. mesela gözlerinde bir şey var açıklayamıyorum onu.
    sanki aynı kareye sığdırılmış topyekûn, yeryüzü ve gökyüzü!

    dizelerinin sahibi.
  • kelimelerle çok iyi oynayan,fakat betimlemelerin dozunu bazen aşırıya kaçırabilen yazar.herhangi bir kitabını alıp okumaya karar verdiğimde nedense bir süre sonra sıkılıyorum.gerek devrik cümlelerinin çokluğu,gerek her cümleye farklı bir anlam katma çabası.yani biraz o kelimeleri doğal haliyle kullansa daha iyi olur gibi geliyor bana.çıkardığı her türlü kitabı yine alıp okurum o ayrı.kendisinin 3 adet şiir kitabı mevcut.

    (bkz: bana bir aşk zaman ver)
    (bkz: hadi beni aşk'tan yarat)
    (bkz: içimdeki sen kırıntıları)
  • uzun zamandan beri severek takip ettiğim günümüz şairlerinden biri. bir kaç şiir örneği verecek olursak;

    *ağlama duvarına terk edilmiş sahipsiz bir gözyaşıydım.
    silineceksem de beni tarihten silen,
    ellerin olsun isterdim. ellerin oldu(n)..

    *oysa renkli olanlardan özenle ayırdığım
    beyaz ağırlıklı, naif bir buluttun sen.
    hiçbir hava koşulunda kirlenmeyeceğini sanırdım..

    *sen ki; yahu çok güzelsin.
    nasıl izah etmeli bunu anlaşılır bir dille. mesela gözlerinde bir şey var açıklayamıyorum onu.
    sanki aynı kareye sığdırılmış topyekûn, yeryüzü ve gökyüzü..

    *ciddi yağmurlar da başlamadı henüz
    üzerimizde hep kara bulutlar, hep bir talihsizlik
    kış ikimizi de ıskalamadan geçecek, tedbirli ol
    tedbirli ol sevgilim, bizi zaaflarımızdan tanıyacaklar
    bu denli sevince, galiba yakayı ele verdik..
  • hep büyük aşkların taşeronluğunu yaptı kalbin
    sen emek sarf ettin, başkaları kazançlı çıktı daima..
  • yaşayan ve kıymeti yaşarken bilinmesi gereken kalemlerden.

    bi' gün bir yerlerde "adımı sorsan hatırlamayacak haldeyim ama seni tanıyorum. seni biliyorum bir yerlerden… ve bildiğim kadarıyla aşk, tam da bu. akıl erdiremediğine yüreğinin ermesi, hiçbir engele takılmadan hem de. yüreğinin bedenindeki tüm yönetime el koyması, bir anlamda hissel bir devrim!" demiş.

    son zamanlarda yazılarını farklı isimlerle paylaşıyorlar, bu o ve onun gibi -sayıca az olan- kalemlerin kanayan yarası. o'na iyi bakın, o alfabemizi iyi yönetiyor.
  • ''koluma gir küçük bir çocukmuşum gibi, enselenmeyeyim yüreğindeki o korkunç kalabalıkta…''
    kelimelerle orkestra yöneten güzide kişilik..
  • aşk, aşk, aşk, ayrılık, aşk, hüzün, ayrılık, ayrılık, hüzün, yine hüzün, yine ayrılık, daha çok hüzün, çok fena kötü hüzün, off yine yeniden ayrılık...

    yazdıkları şiir mi değil mi tartışamam lakin rap şarkıları için güzel söz olur. *aynı devrik cümleler, kelime oyunları, aynı dizeler arası zorlamaya kaçan bağlantılar ve bağlantısızlıklar, sürekli vurucu olma kaygısı taşıyan dizeler... dediğim gibi şiir mi değil mi buna karar vermek bana düşmez ama bu kadar çiğ bir arabeskliği şahsen kaldıramıyorum. yani ne bileyim lorca'ya 2 gibi şiirlerimiz ve bunları yazan şairlerimiz varken acıyı anlatan, neden yani?...
hesabın var mı? giriş yap