• epey zamandır özgür iradenin olmadığı, koşulların kurbanı olduğumuz, yaptığımız seçimlerin aslında bir seçim olmadığı düşüncesini taşıyorum. raslantılar ve zorunlulukların itici gücüyle sürüklendiğimiz bir hayat yaşıyoruz. spinoza'nın "havaya atılan bir taş düşünebilseydi, yere kendi isteğiyle düştüğünü söylerdi" sözü bunu çok iyi ifade ediyor.

    insanlar rasyonel canlılar değil. hayatta fizik yasalarının etkisiyle başımıza rastgele bir takım şeyler geliyor ve daha sonra onu rasyonalize etmeye, anlamlandırmaya çalışıyoruz sadece. yaptığımızı zannettiğimiz seçimler de seçim değil, bir zorunluluğun sonucu bu yüzden.

    tutunamayanlar'da turgut, selim'e içten içe sitem edeken "kaderin zorunluluğundan başka bizi bir arada tutan hiç mi bir şey yoktu? hiç mi dostluk hissetmedin?" gibi bir şey söylüyordu. okuldaki sınıf arkadaşlarınızı düşünün mesela. rastgele aynı sıraya oturduğunuz kişiyle anlaşmaya başlamanız tesadüf mü? o arkadaşlığı gerçekten siz mi seçtiniz? yoksa zihnimizin kaotik bir takım süreçleri rasyonalize etme çabası mı?

    tabii mesela genleriniz veya ailenizin sizi yetiştirme tarzı dolayısıyla içe dönük bir karakterseniz gidip sınıfın en arka sırasına oturunca kendinizi daha rahat hissedeceksiniz. ve orada da sizin gibi içe dönük biriyle tanışacaksınız. daha çok ortak noktanız olacak ve birbirinizi sevmeye başlayacaksınız... burada gerçekten bir seçim var mı? a sınıfı yerine b sınıfına düştüysen b sınıfının en arka sırasındaki kişiyle de iyi anlaşmanız nasıl mümkün oluyor?

    insanlar aldıkları arabaları genelde seviyorlar. kadın(bkz: she instead of he) volvo ile mazda marka araba arasında kalıyor ve volvo'yu seçiyorsa, "iyi ki volvo" almışım diyor. mazda'yı alsaydı inanın ki "iyi ki mazda almışım" diyecekti. mazda alan da "iyi ki mazda" almışım diyor zaten. ya da sevmediğimiz şeyler konusunda bir örnek olarak; yozgat'ta doğan birinin seküler kesimden nefret etmesi ile, ege'de doğan birinin dincilerden nefret etmesi tesadüfen orada doğmuş olmalarının getirdiği zorunluluğun sonucundan başka bir şey değil.

    veya ekşi sözlükte ortak ilgi alanlarına sahip kişilerin benzer başlıklarda takılması ve bunun sonucunda birbirlerinin entry'lerini görüp mesajlaşmaya başlamaları? aslında o kadar çok tesadüfi şeylere bağlı ve bir o kadar da zorunluluk ki, bunu seçim veya özgür irade olarak görmek mümkün değil.

    kısacası ailemizi zaten biz seçmiyoruz ama arkadaşlarımız, kız/erkek arkadaşımız vs. konusunda da tam olarak bir özgür irade yok. onları seviyoruz çünkü bize benziyorlar, ancak bize benzeyen çok insan var. başkalarını görseydik o başkalarını sevecektik muhtemelen. ama bir şekilde o kişiye denk geldik ve onu sevdik, onu rasyonalize ettik, insani duygularla olayı açıkladık.

    hayatta yaptığımız seçimlerin hepsini, bu rastgeleliğin getirdiği zorunluluk belirliyor. koşulların dışına çıkarak seçim yapmak mümkün değil. yaptığımızı zannettiğimiz seçimleri de geçmişimiz, ailemiz, büyüdüğümüz çevre ve koşullar, şu anki bizi var eden deneyimlerimiz ekseninde yapıyoruz.

    edit: bazı arkadaşlar "çalışmanın boşuna mı olduğunu" soruyor, "kendi iradeleriyle şartları zorlayıp bir şeyler başardıklarına, bu entry'de bahsettiğim şeylerin çabalamayı tamamen göz ardı ettiğine" dair mesaj atıyor. yazdığım şeyleri tembellik etmek, çalışmamak, mücadele etmemek için bahane olarak düşünmeyin. halil cibran diyor ki "alın yazınızı yalnızca alın terinizle silebilirsiniz." hayat adil değil. bunu ne kadar erken kavrayıp kabul ederseniz ve elinizdekilerle bir şeyler yapmaya çalışırsanız o kadar iyi. ama başaracağınız hiçbir şey şanstan ve koşullardan azade değil. yaptığımızı zannettiğimiz seçimler de özgür iradenin(ki böyle bir şey yok) eseri değil. koşullar, fizik ve biyolojiye dair yasalar/etkenler öyle gerektiriyor, biz de bunu seçimmiş gibi çeşitli biasların etkisiyle rasyonalize ediyoruz. söylemek istediğim şey sadece buydu.

    büdüt: belirli bir yaştan sonra anlaşılan bazı gerçekler var. kimi erken kimi geç anlıyor. kısacası sürükleniyoruz. şunu da okuyun isterseniz: (bkz: #115165842)

    edit 2: özgür irade problemine kafa yormak çok eğlenceli.
  • 1960'lı yıllarda benjamin libet isimli bilim insanı,deney katılımcılarının kafalarına elektrotlar yerleştirerek onlardan çok basit bir şey yapmlarını istedi:kendi belirledikleri bir anda parmaklarını kaldırmak.

    gönüllüler,bu arada yüksek çözünürlüklü bir zamanlayıcı bakacak ve hareketi yapmak için"güçlü bir dürtü duydukları" anı tam olarak not edeceklerdi.

    libet katılımcıların hareket etme dürtüsünün farkına vardıkları anın,hareketin kendisine çeyrek saniye kala olduğunu keşfetti.ama asıl şaşırtıcı olan bu değildi.eeg kayıtlarını (beyin kayıtları) inceleyen araştırmacı,daha da ilginç bir şey buldu.katılımcıların beyinlerindeki etkinlik artışı,hareket etme isteğini duymalarından önce ortaya çıkıyordu.ve bu artış öyle çok kısa bir süre değil,bir saniyeyi de aşan bir süre öncesinden başlıyordu.bir başka deyişle,kişi,hareket isteğini bilinçli biçimde duymadan epeyce önce,bazı beyin parçaları karar vermeye başlamış oluyordu bile.

    deney epeyce ses getirdi.bilinçli zihin,bu komuta zincirinde bilgiyi son halka olması gerçekten mümkün müydü?
    libet'in kendisi bile deneylerin işaret ettiği bu olasılıklar karşısında endişelenmiş ve sonunda özgürlük dediğimiz şeyi bir tür veto gücü olarak elimizde tutuyor olabileceğimizi öne sürmüştü.bir başka ifadeyle,parmağımızı oynatma isteği duyuşumuzu kontrol edemesek de,bu hareketi durdurmak için küçük bir zaman penceresine hala sahip olabilirdik.

    veto hakkı özgürce seçilebilecek bir şey gibi görünmesine karşın,bunun da bilinçten gizlenmiş,sahne arkasındaki etkinliğin bir sonucu olmadığını düşündürecek herhangi bir kanıt elimizde yoktur.

    kaynak:david eagleman - incognito
  • türkiye'de vardır, mesela ben bazen sosyal platformlarda yazdığımı özgür irademle siliyorum.
    korku ne kelime.
  • eskimiş bir sorunsal. özgür irade dinler tarafından uydurulmuş bir kavramdan başka bir şey değil.
    arthur schopenhauer abimiz bence bu tartışmayı gayet tatmin edici bir sözle noktalamış:
    - a man can do what he wants, but not want what he wants.
    yani canının istediğini yapabilirsin, ama canının ne isteyeceğini sen belirleyemezsin.
    dolayısıyla;
    (bkz: nedensellik)
  • çılgınca matrix serisini izlediğim zamanlar uslanmaz bir özgür iradeci idim. neo kardeşim üçüncü filmin sonunda because i choose to diyordu ya hani, orada duygu patlaması bile yaşıyordum. sonra yıllar geçti, zihin demlendi, evreni ve doğayı daha çok anladım. artık kendime diyorum ki, len götü boklu, ey sığır, senin gerçekten özgür iraden olabilir mi? onca evren yasası, sebep-sonuç ilişkisine dayalı olmayan hiçbir şey olmaması, milyarlarca yıllık galaksiler, otonom sinir sistemi, organların çalışma prensibi, doğa, toprak akıp gidiyor onca zamandır. ve sen çıkmış ortalama yetmiş küsür yıl ömrünle özgür iradeden bahsediyorsun. vallahi komik.

    hasılı cevap yok olan sorudur.
  • bir insan istediği eylemi seçebilir ama ne isteyeceğini seçemez.
  • gelecek geçmişin birebir ve mutlak bir fonksiyonu olduğu için yoktur. yani demek istediğim mevcut şimdiki zamandan sadece bir tane bir sonraki zaman çıkabilir, bu da her şeyin önceden belli olduğunu ispatlar
  • bu sorunun cevabı "var" ve "yoktur". bu sorudan önce asıl sorulması gereken "semavi dinlere inancın var mı?" olmalıdır.

    semavi dinlerden birine inancı olan kişi aslında özgür iradesi var diye sayfalarca bu kitaplarda yazılanlara inanmış fakat "kader" denilen duvara toslamıştır. şimdi deliler gibi kutsal kitap savunan biri tabi ki size yine ağzından salyalar akıtarak özgü iradeyi savunacaktır çünkü kitabında yazıyordur. binlerce yıldır günümüze değişmeden geldiğine inandığı kitapta yazıyordur bunlar. bu kitabın faniler tarafından değiştirilmediği de zaten bizzat kitabın içinde geçmektedir. alın size uhrevi bir şaka.

    neyse üzerime çok tepki çekmeyi sevmiyorum ama söylemeden de edemedim.

    kader inancının olduğu bir yerde özgür iradeden bahsedilemez. özgür irade sahibi olabilmemiz için atalarımızdan kalma bütün batıl inançlardan kurtulmak gerekmektedir.
  • bunun bilimsel bir ispati yapilmadi fakat bu konuda calismalar var. ve de uzulerek soylemek isterim ki yuksek ihtimal yok.

    mesela dr. heather berlin'in buradaki konusmasina bakabilirsiniz. kendisi yapilan arastirmalarda ciddi bir karar vermeden 1-2 saniye once kararin alindigini ve beynin ona gore motive oldugunu soyluyor.

    programlama yapan, biraz teorik fizik okuyan , probability-statistics konularini saglam hazmetmis biri olarak kendi fikirlerimi kisaca ozetleyim burada. bizler biraz kompleks makinalariz. karar verme mekanizmamiz bir algoritma sonucu sayesinde calisiyor.

    mesela cok basit ornek. aciktiniz ama yazmaniz gereken onemli bir rapor var onunuzde. burada soyle bir algoritmayla karar veriyor olabiliriz:

    if acikma_miktari * 0.98 > (raporun_kalan_yazma_miktari)^1.2 then
    git yemek ye
    else
    rapora devam et
    end-if

    veya asik oldugunuz insani secme sekliniz:

    f(x) = yakisiklilik/guzellik(x)^1.4 * 6.98 + sosyal beceri(x) * 3.45 + 12* sosyal statu(x) + 43* para(x)^1.6 + 4*arabasi var(x) - 67.3* evli(x) + ....

    seklinde bir denklemin en yuksek degerini veren insani sec seklinde olabilir.

    bu denklemler cok cok karmasik, binlerce belki milyonlarca degiskenli olabilir. evet. ama bu onlarin olmadigi manasina gelmez.

    peki bu algoritma nereden geliyor? bilgisayar oyunundaki yuruyen bir kopek, size ates eden bir npc nasil oyun yazilimcisinin yazdigi algoritmayi harfiyen uyguluyorsa bizler de ust birer simulasyonun yazilimcisinin yazdigi karar verme algoritmalarini harfiyen uygulayan birer ust seviye npc olabiliriz. su anki evrenin temel fizik kurallari (e=mc^2, yercekimi sabiti, isik hizi vs.) gibi seyler de bu vatandasin sectigi simulasyon parametreleri falan olabilir. yani bizler nasil aı yaratip "aa bak ne akilli robot" falan diyorsak, bizler de bu ustteki admin'in ai'lari olabiliriz. tabi kendininin oturup herkes icin teker teker algoritma yazdigini falan dusunmuyorum. muhtemelen parametreleri ayarlayip run tusuna basti (big bang) ve her sey fizik kanunlari ve evrimsel surecler dogrultusunda degiserek bu noktaya geldi.

    burada klasik "nasi abi ya, iste boyle yapiyorum ve bunun kararini ben verdim" diyenler olacaktir. iste o karar da algoritma sonucu aliniyor. hatta bu cumleyi kurmaniz bile.

    neyse sonuc olarak insanlarin sizlere gore verdigi sacma kararlara kizmayin. onlarin karar verme algoritmasini cozmeye calisin.
  • bilinçaltı konusunu uzun uzadıya araştırınca, kararların sanıldığı kadar özgür bir iradeyle verilmediğine kanaat getirdim ben.
hesabın var mı? giriş yap