• suret dergisi editörü. şuradan yakalım.
  • kendisi lacan'cı psikanalizi anlatmayı görev bilmiş bir psikiyatristtir. son derece karizmatik bir ses tonuyla lacan anlatırken saatlerin akıp gitmesi de bunda ne kadar başarılı olduğunu gösterir. klasik freud'cuların pek de hoşlanmayacağı kadar net eleştirileri de var. ancak psikanaliz diye ölüp biten arkadaşlara önerilir. çoksel çünkü.
  • lacancı psikanalize bir giriş isimli bruce fink çevirisi encore yayınları tarafından basılmış. türkiye'de lacan'ı takip eden tayfa için değerli bir türkçe kaynak olabilir.
  • suret dergisinin sapkınlık konulu 10. sayısında yayınlanan, "sapkınlık nedir? gayet iyi biliyorum ama yine de..." başlıklı makalesinden bir alıntı yapmadan duramayacağım:

    "çağımızın sorunu, güncel söylemlerin, kaybın ve belirli bir miktar keyiften feragat etmenin inkarını cesaretlendirmesidir. özneler daha çok "hemen burada, hemen şimdi" sloganıyla özetlenebilecek bir keyif alma zorunluluğuna teslim olmaktadırlar. insanların gitgide daha sabırsız ve şikayetçi olmaları üzerlerindeki keyif alma baskısının bir sonucu olarak kavramsallaştırılabilir. ancak paradoksal olarak, sonuçta ellerinde kalan daha fazla arzu ve doyum değil daha fazla kaygı ve daha fazla nesne talebidir. bunun başka bir korelatı ise öznelerin artan miktarlardaki hak iddia etme talepleridir. bir şeylerin kendilerine verilmediğini ya da ayrımcı ve ırkçı ideolojilerde olduğu gibi kendilerinden alınıp ötekilere verildiğini iddia etmektir. bu "keyif al!" emri lacan'ın sapkınlığı tartışırken bahsettiği -kant ve sade'daki- süperego emrinden başka bir şey değil."

    özgür hoca, belki yarısından daha azını anlayabildiğim (bütün alçak gönüllü sadeleştirme çabasına ve özenli diline rağmen) metinleriyle ve içinde olduğu lacan'cı psikanaliz sevdalılarıyla sanıyorum türkiye'deki en entelektüel klanın tam göbeğinde yer alıyor. sosyal bilimlerden, teoriden, psikanalizden pek hoşlanmayan demeyelim de, hafif alerjisi olan ve çapsızlığından dolayı derin şeylerden tırsan benim gibi biri bile, ürkütücü bir karadelik gibi onun bu metinlerine çekiliyor ve kendiyle yüzleşme davetine kayıtsız kalamıyor.

    tabii sonunda bir paragraf bal alıp hemen yine kaçacağım ama saygılarımı sunmadan edemedim. sevgili karımın takip ettiği yayınları evde sağda solda karşıma çıkmasa onun gibi bir entelektüelin ülkemizde yaşadığından, büyük bir özveri ve emekle lacan'cı bir çekirdeği aktif tuttuğundan haberim bile olmazdı. bu türkiye'miz adına hem acıklı bir durum, onun daha çok okur yazar tarafından tanınmıyor olması açısından, hem de sevinilecek bir durum, çünkü geleceğe dair ümitlerimizin tükenmeye yüz tuttuğu şu noktada bile, bazı evlerde ve salonlarda, özgür öğütcen gibi düşüncenin namusuna sahip çıkan adamlar hala ve hala var.
  • yaşadığımız deneyimi yorumsuz olarak aktarıyorum,

    8 ay kadar önce çok yakın bir arkadaşımızın tavsiyesiyle randevu aldık ve yine bir başka bir arkadaşımla kendisine gittik. girişte beni sen kimsin neden geldin gibi sorularla karşıladı, beraber geldik bekleyebilir miyim deyince bir yer gösterdi ve hasta ile birlikte içeri geçtiler.

    mübalağa yok 5 dakikalık görüşme sonrasında hasta ile birlikte dışarı çıktılar 300 lira diye konuşmuştuk, 350 tl vermişiz yanlışlıkla, onu da iade etme inceliği göstermedi olay sırasında yada sonrasında. çıkarken çalışıp çalışmayacağımıza karar vereceğim dedi, peki dedik.

    bir daha aramadı... bizi iyileştirilemez olarak mı gördü, yoksa arama zahmetine mi girmedi o kısımları bilmiyorum ama özetle hoşgeldiniz bile diyemeyen bir adama 5 dk karşılığında 350 tl ödeme yaptık ve kendisi dönüş yapma nezaketi bile göstermedi.

    neticede şunu belirtmekte fayda var, mesele para yada dakika meselesi değil, zaten psikolojisi kötü olan biri sana geliyor çaresizlikten, sen ise bu hastaya senden bir cacık olmaz, ümit yok anlamına gelecek şekilde dönüş bile yapmıyorsun. diyeceklerim bu kadar.
  • lacan ile aynı mayadan olduğuna inandığım ukala ama kapasiteli ve oldukça faydalı bir adam, tr de lacan öğrenme konusunda tek isimdir, zamanında ipa tr deki derneklerinden birinden red aldığı için ben size ne yapacağımı bilirim demiş olabilir (kimse duymasın). onun piri lacan da aynı motivasyonla camiaya küsüp, yeni bir psikanalitik teoriyle çıkıp gelmişti, darısı başına diyelim.
  • yukarıdaki entry’e istinaden.

    terapi için görüşmeye 2 kişi gidene analistin siz kimsiniz demesinden daha doğal bir şey olamaz. gerçekten neden 2 kişi gidilir? gidiliyorsa neden ofise beraber çıkılır? bu insan psikiyatr ve psikanalist, şu hareketinizden bile bir çok anlam çıkarmıştır, sizi temin ederim. biraz araştırsaydınız keşke nedir psikanaliz, bu gideceğim adam ne yapar. bir de hoşgeldin diyemeyen adam denmiş… zaten dememesi lazım. paranızı geri istemek sizin sorumluluğunuzda. tesadüf, yanlışlık, kaza, unutma diye bir şey yoktur. 50 lirayı neden fazla verdiğinizi bilmiyor olabilirsiniz bu bir nedeni olmadığı anlamına gelmez. kim bilir belki bir daha iletişim kurmak için, belki sizi kabul etsin diye, belki de bu sert mizaçlı adama kendinizi sevdirmek… bilemem başlasaydınız belki üzerine konuşurdunuz.

    geri arama konusu muhtemelen uygun ise ararım demiştir ama neyse bilemiyorum, uygun görmemiş belli ki. diğer yandan sizin ümitsiz vaka olduğunuzu düşünmek yine tamamiyle sizinle ilgili. bu duruma verilecek bir sürü tepki var bu sizinki, size dair. gelmeden psikanalize baksaydınız, zaten herkesi almadıklarını görürdünüz. ümitsiz vaka olmanıza göre değil başka kriterlere bakarak uygun olup olmadığınıza karar veriyorlar, üzülmeyin. bu iyi ya da kötü bir şey değil, terapiye gitmek istediğiniz takdirde 100 çeşit ekol var, biri size uygundur illa ki.

    buraya bilgi almak için giren varsa gönül rahatlığıyla randevu alabilir.
  • https://ozgurogutcen.com/

    ----
    "ne kadar çok bizden önce gelenlerin sözlerine bağlı kalırsak o kadar az başarılı oluruz. yazma tutkusu annenin babanın tutkusunu aşmakla çoğalır. onlara radikal bir yabancılaşmayı artırmayı, bunu başarmayı gerektirir. aslında ana dilimizin içinde onların gitmediği yerlere gitmemizi gerektirir bu. onların sözlerini yetersiz bulduğunuz noktada yeni bir yazı yazabiliriz, yeni bir yazı olarak yazılabiliriz. ailemizin arzusu bizim arzumuzun ufku olarak kaldıkça yeni bir şey bulabilir miyiz? tam da onunla giridğimiz çatışma, ondan duyduğumuz tatminsizlik, onların sözlerinin sığlığı bizi arayışa yönlendiririr. hakikati sadece onların söylediklerinin, toplumun bize dayattığı sınırların içinde ararsak zaten var olandan başka bir şey bulamayız."

    söz uçar, yazı kalır
    psikeart 88, s.60
    https://psikeart.com/…ergiler/psikeart/sayi-88-haz/
  • "anne "yasa benim!" derse psikoz ortaya çıkabilir." özgür öğütcen (psikomitoloji'de)

    ["arzu, ötekinin arzusudur." çünkü onu geri döndürmeye çalışıyor. şöyle diyor tabiri caizse: "sen ne istersen ben onu olmak istiyorum" ya da "benden ne istiyorsun?"] özgür öğütcen (psikomitoloji'de)

    "işte antigone miti de ailenin, ev içinin, annenin dışarıya tabi olmasını sağlıyor. eğer dışarıya tabi olmasaydı, ensest yasağı olmasaydı, herkes kendi kendine üreseydi ve her ailenin kendi yasası olsaydı, o zaman ticaret mümkün olmazdı. mal birikimi mümkün olmazdı, hukuk mümkün olmazdı." özgür öğütcen (psikomitoloji'de)

    "ne zararı var mastürbasyonun, kötü bir şey mi? hayır, iyi veya kötü değil ama toplumsallaşmaya karşı bir tarafı var. toplumsalın, simgeselin, yasanın, babanın adının müdahale etmesi doğrudan bedenimizle ilişkimizi de etkiliyor." özgür öğütcen (psikomitoloji'de)

    "arzu bizi bir nesneden öbürüne, ondan öbürüne, öbüründen diğerine ömür boyunca fırlatan bir şey. bu anlamda psikotiğin buna benzer bir arzusu yok. psikotik, sanki mıhlanmış gibi duruyor." özgür öğütcen (psikomitoloji'de)

    [bir lacancı şöyle diyordu: "lacan değişken süreli seans yapıyordu ve buna kızıyorlardı. winnicott da 4 saat 5 saat hasta görüyordu. kimse tek kelime etmiyor buna." (...) kısa seansın ya da değişken süreli seansın, scansion deniliyor, o kadar faydası var ki özetlemek mümkün değil.] özgür öğütcen (psikomitoloji'de)
hesabın var mı? giriş yap