• ilk olarak roma çoktanrıcılığına verilen isim. günümüzde afrika, polinezya, kuzey ve güney amerika yerlilerinin çoktanrıcılıklarının adıdır aynı zamanda.
  • tek tanrılı dinler tarafından en çok ezilmiş inanışlardan biri budur. doğayla iç içe yaşayanları, ilaç yapanları cadı diye diri diri yakmışlar, bu adamların tanrılarını almışlar şeytan aha budur korkun bundan diye tabu haline getirmişler, kutsal değerlerine hakaret prim yapmış hem de tam 2000 senedir. inananlarına putperest demişler, halbuki adamlar ne yapmış, doğayla uyum içinde, bir bütün olduğunu kabul edercesine yaşamaya çalışmışlar, kutsal gördükleri değerlere bağlanmışlar, bu minvalde bir inanç geliştirmişler yazık. sırf bu ezilmişlik vakasından paganist olasım var.

    aslında düşündüm de cinselliği doğanın ayrılmaz bir parçası olarak betimleyip, hatta bereketle ilgili olarak yaptıkları kutsal, cinsellik içeren ayinlere de sempatim gayet ciddi. şu hieros gamos dediklerinden. şimdi iyice kabardı paganist olma isteğim. nüfus memurluğuna gidip yazdırınca oluyor mu yoksa gidip kelime-i şahadet gibi bir uygulama var mı sormak lazım bir pagan din adamı bulup.

    (bkz: bütün sözlük hieros gamos yapsa olabilecekler)
  • bir din değildir. egemen dinlerin yozlaşmış, eski dinlerin (çoğunluğu çok tanrılı dinler) toplamına verdiği bir addır. 1000 yıl sonra scientology egemen bir din olsa*; hrıstiyanlık, islam, musevilik de pagan dinler olarak adlandırılacaktır.

    edit: bu böyle bi garip olmuş. aslında şöyle: paganizm diye bir şey yoktur (oha. yani en azından olmamalıdır). eski dinlerden herhangi birinin geleneklerini sürdürüp gereklerini yapanlara bu iki milenyum boyunca egemen dinler pagan der ("köylü", "taşralı" anlamında). 20. yüzyılda bu eski dinleri (ásatrú, zerdüştlük, antik roma dini falan) sallayan adam pek kalmadığından pagan kelimesinin anlamı da kaymış; panteist, wiccan falan gibi terimlerle değiştirilebilir olarak kullanılır olmuş. bence paganizm sözcüğü hiç ortaya çıkmasa daha iyiymiş; zira şu an hem eski dinlere hem de yeni çıkmış veya eski dinlerden araklanıp günümüze uyarlanmış hippisel 'din'lere paganizm deniliyor, bin bir çeşit farklı şeye köylü-dini denilip geçiliyor.
  • mortifera'nın beş para etmez, uyduruk analojisini bir kenara koyarsak (büyük ihtimalle haftanın beğenilenlerinden biri olur bu entirisi; git kendini sevdirmeden, savur o güzel saçlarını) paganizm bir insanlık problemi olarak karşımıza dikildiği için sonraki bütün dinsel tutumların içerdiği güdüklükleri içerir. herkesin bir yoğurt yiyişi var dinler tarihine bakışında, benimkisi de insanlardaki ortak güdüklüklerin ön plana alınması yönünde oluyor. pagan dünyasına ve haliyle paganizm tasarısına düşen pay da ihtiyaçların giderilmesi noktasında, o dönem insanların başka bir şanslarının olmayışıdır. peki, diyeceksiniz ki "nasıl oluyor da aynı dönemde doğuda ibrahim'in dini doğabiliyorken, bu tarafta ısrarlı bir doğa dini söz konusu; böyle bir farklılık varken nasıl olur da ihtiyaçların müşterek olduğunu düşünebiliriz?" cevabım hazır: "görüntüye bakma, içerdiği anlama bak; anlamı oluşturan insani güdüklükler; dinin görüntüsünü oluşturan ise insanın kendisi yanında kültürel, sosyal, doğal çevresidir."

    bunu açımlamak istiyorum. #16389457 no'lu entiride hıristiyanların kimi dayanaklarının stoacıların dayanaklarına benzediğini söylemiştim; aslında ihtiyaç her iki yaklaşımda da ortak olduğundan, birinin dayanağı diğerinin de dayanağı olabiliyor - olabilmiştir (bundan sonra olamayabilir, bunu bilmiyorum). epikurosçu sistemde tanrılar intermundia'da yer aldığından, ne insanların yaşamına karışırlar, ne de tümden varlıkları-yoklukları birdir. ama aynı dönem disiplinlerinden stoa'da tanrılar doğadaki sürekli akışın bir parçası olup, koruyucu ve kollayıcı niteliktedirler. peki, o halde soralım: epikuros'un disiplini neden başta roma olmak üzere stoa kadar rağbet görmedi? neden atomlara ve materyale dayanan bir sistem; ruhani boyutları fazlasıyla gelişmiş bir başka sistem karşısında adeta renaissance'ın sonuna kadar çürümeye bırakıldı? neden marx'a kadar demokritos'un ve hocası leukippos'un atomları hor görüldü? bakın i.ö. 1. yy.'da durum neydi: cicero, de natura deorum ii.xxiii.60'da şöyle diyor: "insan soyuna çok yararlı ne varsa, insanlar onun tanrısal iyilik olmadan gerçekleşmediğini düşünürlerdi. bunun için tanrı verdiği ürünün adıyla anılırdı; örneğin tahıla ceres, şaraba liber deriz." aynı eserin ii.xxiii.61. bölümünde ise soyut kavramlara geçer: "fides (bağlılık) gibi, mens (akıl) gibi içinde daha büyük bir gücü barındıran kavramlar da tanrı sayılır, geçenlerde m. aemilius scaurus bunlara capitolium'da birer tapınak yaptırdı, daha önce de a. atilius calatinus, fides'i tanrılaştırmıştı. bak, şurada virtus'un (erdem) tapınağını görüyorsun; yıllar önce, liguria savaşı'nda q. maximus'un yaptırdığı, m. marcellus'un onarttığı honor'un (onur) tapınağını da görüyorsun."

    bu ifadelere binaen hem somut hem soyut değerleri insan yaşamından çıkardığınız vakit ne kalır? hiçbir şey. tahılsız, şarapsız, bağlılıksız, akılsız, onursuz, erdemsiz insan hayvandan farksızdır; adeta yaşayan bir ölüdür. insanları insan kılan tanrısal değerlerle anlamlanmış olmalarıdır. hangi tanrı insanı daha anlamlı kılıyorsa, o diğerlerinden daha büyüktür. cicero aynı eserin ii.xxiii.61-62. bölümünde şöyle diyor: "ops (varsıllık), salus (esenlik), concordia (uyum), libertas (özgürlük), victoria (zafer) tapınaklarına ne dersin? bunların tümü tanrısallık olmadan yönetilemeyecek denli büyük güçleri yüzünden tanrı adını aldılar (burada zorunluluğa dikkat edin). benzer biçimde cupido (tutku), voluptas (arzu), lubentina (şehvet), venus (aşk) sözcükleri de tanrılaştırıldı, bunlar ise doğal olmayıp aşırı duygulardır, bunlar doğal olandan daha etkili olurlar. tanrıların büyüklüğü yararlı olmalarıyla doğru orantılıdır. herbir tanrıda hangi gücün bulunduğu az önce saydığım adlarından anlaşılır." bu ifadeler i.ö. 1. yy.'da kaleme alındı ve bir tanrı-tanımaz olmadığını düşündüğüm cicero'nun (bu konuda yakınlarda yapılan bir çalışmayı da aktarayım; çiğdem menzilcioğlu'nun "cicero tanrı-tanımaz mı?: de natura deorum'dan bir çözümleme" başlıklı makalesi, kutadgubilig'in 15. sayısında [mart 2009] yayınlandı; ilgisi olanlara tavsiye ederim, oldukça yetkin bir çalışma.) tanrıları insan yaşamından dışarı çıkarmadığını düşünürsek, beri yandan aynı eserin ii.xiv.39. bölümünde stoacı anlayışa göre hiçbir şeyin dünyadan daha kusursuz olmadığının söylenmiş olması bize şunu düşündürtür: o halde kusursuzluk tanrıdan gelmekle birlikte; bu düzen bütünüyle tanrı pronoia'sının hükmü altındadır. bu pronoia düşüncesi, materyalistlerin, atomcuların ve haliyle epikurosçuların söylediği tesadüfi karşılaşmalara ve tesadüfi oluşumlara dayanan bütün yaklaşımlara üstün gelmiştir. isa ve onun nezdinde regnum dei yani tanrı'nın krallığı düşüncesi başlı başına bu galibiyetin tescilidir. dahasını da söyleyeyim mi, ister misiniz? islamiyet de insanın güdüklüğüne dayanan zorunlu kutsallığın taç giyme törenidir. bundan ötesi boştur, anlamsızdır. kimin tanrı'sının galip geleceği, konuşulması bile gereksiz bir sorundur. galip gelen bellidir: zorunlu kutsallık düşüncesi.

    lenin felsefe defterlerinin bir yerinde yine epikuros'un önemini vurgularken, onun greklerin ve romalıların batıl inançlarıyla olduğu kadar günümüzün papazlarının inançlarıyla da mücadelede kullanılabileceğini söylüyor. dahası lenin "epikuros'un felsefesinden özellikle duyular-üstü varlığı kökten reddeden kavramlar oluştu" diyor; bu kavramlar yoluyla "batıl inançlar yıkıldı, ama onlarla beraber kendinde temellenen bağlantı ve idealin dünyası da yıkıldı" diye de ekliyor. peki, diyelim ki lenin haklı. lenin, feuerbach'tan hareketle yine epikurosçu sistemin sunduğu "tanrılar mükemmel insan şekilleridir... ama sadece o kadardır" çıkarıma güveniyor diyelim, sonuçta nereye vardık? milyarlarca dinli veya dindar, yani kutsallara inancı olan insanlarla dolu bir dünya. çağın batıl inançları çöküyor; kilise doluyordu, şimdi dolmuyor. ama camiler doluyor, bir gün camiler de dolmamaya başlarsa; başka bir şey dolmaya başlar. burada kutsallık sürekli maske değiştiriyor; "idealin dünyası"nın da yıkılmasının bir önemi yok; lenin burada yanılıyor, idealin dünyası değil doğu kaynaklı, ruhani stoa'yı yunanî epikuros'a üstün kılan. insanın kendi güdüklüğü karşısında, tasarladığı kutsallığın bizzat kendisi onu bu yoldan alıkoymuyor. peki insanın güdüklüğü son bulur mu? bunu bilemeyiz; ay'a ayak basan adama "tanrı'yla karşılaştın mı?" ya da "ezan sesi duymuşsun, doğru mu?" diye soran da insan. hiçbir kutsalı olmayan için de hiçbir kutsalı olmama kutsallığını koruyor; ben tanrı-tanımazın diye ortalıkta dolaşanın hangi tanrı'yı tanımadığını açıklaması gerekir. "tanrı-tanımazım" diyene "zeus'u tanır mısın?" diye sormak lazım; tanrı'nın hangi şeklini tanımıyorsun?

    platon'un mağarasındaki insanın durumuna benziyor bu da, bırakın gölgelerin esasına, kaynağına ermeyi; insanoğlu ölmeden mağaradan dışarı çıkabileceğini bile tasarlayamıyor. bunu tasarlayabilse bile, mağara dışında başka bir tasarımı kutsallaştırıp kutsallaştırmayacağı da meçhul. buradan sonsuz kere sonsuz karamsarlık da çıkar, umut da. ikisini de izah edebilecek retorik bol; ama her izah edilebilen şey de anlamlı olacak diye bir şey yok. o da meçhul. son kertede karamsarlık hakimmiş gibi görünüyor; wittgenstein-berkeleycilik oynayalım: dilimin uzanamadığı ciğer yoktur.
  • "kutsallık da yaşayan bir şeydir; ölümsüzdür, aklîdir, kusursuzdur. kutsallık her şeyin yaratıcısıdır, babasıdır. farklı güçlerine göre farklı isimler alır. örneğin ona dia demişler, çünkü her şey ondan kaynaklanır; ona zeus demişler, çünkü o yaşamın nedenidir (zen) ya da her şeye nüfuz eder; ona athena demişler, çünkü aether'e uzanan kutsallığın iradesidir. ona hera demişler, çünkü havaya karışır; ona hephaestus demişler, çünkü yaratıcı ateşte payı vardır; ona poseidon demişler, çünkü denizlere varır; ona demeter demişler, çünkü karalarda uzanır."

    diogenes laertius 7.147.
  • paganizm bir tek inanç değildir. ille de çok tanrılı olması gerekmez. deizmle yeni çağın karışımı olan bir anlayışın içine de girebilir, panteizmle de buluşabilir, wicca'nın içinde de bulunabilir, belki de ateizm ve 3 büyük inanç hariç hepsinin içine girebilir. yeni çağın tüm alanlarının içinde bulunabilir. özellikle hristiyanlar tarafından satanizmin bir benzeri olarak algılanır sembollerindeki ufak benzerlikler (aslında satanizmin paganizmden çaldığı) bu çevreler tarafından abartılır. hristiyanlar hali hazırda önceliği cristo/judaic perspektifin içinden çıkmış yahudiliğe karşı mücadeleye değil pagan kültürlerle mücadeleye önem verirler. veya tek tanrılı inanç olduğu için islama daha az dokunmaya çalışırken dünyada özellikle avrupada ve amerika'da yeniden yayılmaya başlayan pagan kültürüne karşı her an saldırırlar.
  • en yıkıcı deformasyonlarına hristiyanlığın ilk dönemlerinde uğradı. ancak hristiyan olarak canlarını kurtarabilen paganlar eski inançlarından tamamen kopmadılar. paganizme ait ögeleri bilhassa sembolleri zamanla hristiyanlığa uyguladılar, işlediler. bu yüzden hristiyanlığın daha da aslından uzaklaşmasına sebep oldular.
    örnek: haç.
  • tahminimce inanması çok eğlenceli dindi. düşünsenize her yerde tanrı dolu her şeyde bir kutsallık var. bugün ay tanrıçasının doğum günü haydi festival yapalım, yarın 23 eylül sonbahar gündönümü haydi şenlik yapalım, bir sonraki gün ekim ayına girdik haydi toprak tanrıçasına dua edelim, hobaaa ertesi gün rüzgar tanrısına şükranlarımızı sunalım, baba 2 gündür hareket yok haydi bu günü de ataların ruhuna kutlama yapalım hiç olmadı zaten yıl başı geliyor yeni yıl yortusu düzenleriz.

    din budur hacı. her gün hareket, her gün kutlama. ruhani bir şekilde geçer günler. yakında www.tr.paganfederation.org'a başvurup pagan olacağım galiba.
  • dan brown'ın kitaplarında çokça bahsedilir.
    aslında, mitolojiye inanç olarak da tanımlanabilir. kaynak (bkz: agora)
  • ilk hıristiyanlar, pagan olarak nitelendirilen peri inançlarının terki yerine, genellikle, bu inanışları yeni doğmuş olan dinin içine dahil etme yoluna gitmişlerdir. kilise ritüelleri, bu yeni doğan dinin içinde perilerden korunmanın geleneksel yöntemlerine eklenirken, aziz efsaneleri de çeşitli ön-hıristiyan inançlarını (paganlık gibi) açıklamak ve savunmak için yeniden yorumlanmıştır.

    bazı incelemelere göre, kilise de bir şekilde kendi birçok ritüelini paganlıktan yeni dine geçen bu insanları cezbetmek için yeniden uyarlamak durumunda kalmıştır. pagan festivalleri ile başlıca hıristiyan bayramları ararasında mevcut karşılıklar kurulma yoluna gidilmiştir, bunun doğal sonucu olarak da, iki inanışın sentezi olan kutlamaların çoğunun perilik inancı ile bağlantıları olduğu gözlemlenir. örneğin, noel, kış gündönümü ve güneşin dönüşünün belirleyicisi olan yuletide'in yerini alırken, yaz gündönümü (midsummers day) ve ona eşlik eden kutlamalar, st john the baptist (24 haziran) bayramına asimile edilmiştir. all saints' day ve all souls' day (1 ve 2 kasım) perilerin, cadıların ve bütün diğer cinlerin bilhassa etken ve aktif oldukları, keltlerin halloween'ı olarak adlandırılabilecek samhain'in bazı yönlerini benimsemiştir. (ashliman)

    tabi ki, zamanla özel dini ritüeller ve kutsamalar evrim geçirmiştir en azından inanların bir kısmını peri inancından korumak adına. fakat zamanla da, bir dönem insanların inandığı bu peri inançları olumsuz etiketlenmelere maruz kalmıştır. tek tanrılı dinlerin doğuşundan önce, insanların inançlarını yönelttikleri peri inanışının olumlu özellikleri ortadan kaldırılarak, bu inanca sadece negatif sıfatlar yüklenmeye başlanmıştır. bu inanışlar insanlarn gözlerinde, cadılık, şeytani güçler ve akla gelebilecek her kötü özellik ile eşdeşleştirildiğinden, zamanında birçok insanın ölümüne ve cadı olarak damgalanmasına yol açmıştır.
hesabın var mı? giriş yap