• belirli bir konuda zihinlerdeki algilarin degismesidir..

    zihinlerdeki algiyi degistirmek icin misal vermem gerekirse, sabit telefonlardan cep telefonlarina gecis, telefon algisinda bir paradigma kaymasına neden olmustur.. i phone da eski tip klasik cep telefonunda paradigma kaymasi yapar..

    bunun gibidir iste bu paradigma kaymasi, bu konuda soylemek istediklerim bu kadar, kafamda bundan baska bir tanim veya verecegim ornek olsa eklemekten cekinmem..

    öle.
  • bugün doğmuş on birinci nesil çaylak, canım kardeşim..

    sene 1999.. ktü-trabzon.. aynı sınıftayız.. derse geliyor, sadece sıra arkadaşı ile konuşuyor, ders aralarında ise kulağında discman ile şebnem ferah dinliyordu.. ben de diyordum "soğuk, ukala biri gibi ama keşke arkadaşım olsa".. tanışıyoruz..

    sene 2000.. o, gitarıyla şarkılar çalıyor bize, biz dinliyoruz.. önceleri utana sıkıla 2-3 kişiden fazlasına çalamayan bir adamken zamanla (o'nu zorla insan içine sokmamızdan sonra), o utangaç sıkılgan halinden eser kalmıyor.. hatta artık çal demeden çalmaya başlar hale geliyor.. arkadaşımdı, dostum oluyor, sonra da kardeşliğe terfi ediyor..

    sene 2001.. o'na hayatını mahvettiği için kızgın olduğum zamanlardan birinde, "arkadaşımdın, sonra dostum, en sonunda da kardeşim oldun ama benim için artık bir sıfatın yok!" diyorum.. halbuki bunu söylerken bile içimden, "ah be canım kardeşim, nasıl bu hale geldin sen, nasıl bu hale geldik biz? seni bu sıkıntıdan çekip alamadığım için ne biçim bir arkadaşım ben?" diyorum.. sancılı zamanlar geçiriyoruz, kardeşliğimiz sarsılıyor, konuşmuyoruz..

    sene 2002.. sıkıntılar gidiyor, bir daha geliyor, gidiyor, bir daha geliyor.. biz ise eski halimize dönmeye çabalıyoruz, kolay olmuyor tabii.. ama o kurduğum cümlenin ağırlığı altında eziliyorum ben hep.. kendisi bunu bilmiyor..

    sene 2003.. canlı müzik yaptığı bir yerde, programın sonunda bir iki arkadaşımız dışında kimse kalmadıktan sonra, zorla mikrofon başına geçirtiyor beni.. evet zorla.. zar zor söylediğim bir şarkının ardından, zorla söylettirmeye çalıştığı ikinci şarkı : aslolan aşk.. "susma konuşalım" diyordu ya şarkının en başında.. ben tam susma demeye hazırlandığım anda, birkaç kişinin geldiğini görünce sustum deyip, mikrofonu bırakıp yerime geçiyorum kaçarcasına.. çok gülüyor, ilk ve son sahne deneyimimin nadir tanıklarından biri oluyor.. kardeşliğimiz eski günlerine geri dönüyor..

    sene 2004.. babamın cenazesine denk gelen doğumgününde yanımda oluyor.. yılın o'nun için en mutlu olması gereken gününde, benimle üzülüyor, beni güldürmeye çalışıyor ama daha çok susuyor.. o gün giydiği t-shirt hâlâ aklımda.. siyah bir t-shirt, üzerinde dünya resmi var.. benim için de dünya tam kapkarayken, nokta atışı yapıyor yine her zamanki gibi..

    sene 2005.. belki de birbirimizi çok uzun süre görmeden geçirdiğimiz tek yıl.. benim toparlanma yılım, o'nun iş dünyasının acımasız kollarına atılma yılı.. hayat gailesi başlıyor..

    sene 2006.. ingiltere'ye gidiyorum, döndüğümde havaalanında karşılıyor beni.. ben diğer uçuşu beklerken, hasret gideriyoruz.. o'nu ilk kez takım elbiseli görüyorum.. büyümüşüz, o bildiğin bankacı olmuş.. o derece ki, eskiden kotuyla, t-shirt'üyle rahatça girdiği mekanlara artık takım elbiseli diye alınmıyor, çok gülüyorum bu değişime..

    sene 2007.. ingiltere günleri.. bu sefer o da katılıyor benim birleşik krallık serüvenime.. ayrı iki şehirde yaşıyor olmamıza rağmen birkaç günlük bir araya gelişlerimizde el memleketini yuva haline getiriyoruz, kardeşliğimiz pekişiyor..

    sene 2008.. türkiye'ye dönüyoruz, daha bir büyümüş halde.. hayallerimizin bir kısmını orada, bir kısmını yolda bırakıyoruz..

    sene 2009.. aynı işe başvuruyoruz, ikimizi de mülakata çağırıyorlar.. hatta bu benzer hayatların kafada oluşturduğu imaj üzerine; ablamın, cinsiyetimi hiçe sayan kırıcı esprisine maruz kalıyorum : "a little bird told me, farkında mısın bilmem ama bir tek askerliği beraber yapmadınız paradigma kayması ile.. ahahaha.."

    10 yıl, dile kolay.. 10'lu yaşlarımızın sonlarında başlayan arkadaşlığımız, 30'lara doğru emin adımlarla yürüyor.. canım kardeşim, iyi ki doğuyor ve inşallah hep çok mutlu oluyor..
  • ilginçtir ki gerçekleşmesinin önündeki en büyük engel, yerleşik düzendeki bilim insanları kadar, hatta belki daha fazla sıradan insandır. sanat için sorulur ya, bilim için de sorulması gerekir: bilim için bilim mi, akademi (bilimci topluluk) için bilim mi?

    -

    benim bir tezim var, şair defa burada andım. tekrar etmiyorum bu yüzden. üstüne neredeyse 20 senedir çalışıyor, yanlışlar arıyor, buldum mu, son birkaç sene hariç çünkü artık bulamıyorum, ona göre tezi modifiye ediyorum. bunu yaparken tamamen bilimsel metodu kullanıyorum - her ne kadar alanım, siyaset, sözde bilim olsa da.

    bu tezi ilk 8-9 sene önce "halka açtım". aynı anda hem burada, hem bloglarımda, hem akademide bazen özet geçtim, bazen detaylandırdım. "sıradan" insanların tepkileri "sıradandı", asıl aklımı alan akademiklerin tepkileri oldu. anlamayan hadi anlamadı, anlayan veya bunu iddia eden şu ikisinden birini dedi:

    - yanlışsın. biraz aklı ve/ya ahlakı olan kimseler bilir ki burada nokta değil virgül vardır fakat hayır, burada nokta oldu çünkü sebebini bilmiyorlardı. ikinci tepki de bundan doğdu zaten:

    - başka karşıt argümanım kalmadı fakat hala sana katılmıyorum.

    bir dakika! bilimsel yöntem tezi sürekli yanlışlama, sonunda yanlış çıkınca daha iyisiyle değiştirme değil miydi? nerede popper, nerede bilimin temel ilkeleri? ya siz hayırdır?

    -

    paradigma kayması yaşanması için, benim anladığımca, iki şeye ihtiyaç var:

    - yarrak gibi olmayan bir akademi. bu, sadece bugün değil her zaman sorun olmuş. einstein abimizin bile göbeği çatlamış da sonunda gözlemlere de kulp takamayınca kabul etmek zorunda kalmışlar. kulp bulsalar yine reddedecek ibneler.

    - akademiye "ya sen hayırdır" çekebilecek sadece göt değil beraberinde unvan. no göt, no kayma. no unvan, no kayma.

    üçüncü ve anması gereksiz madde de paradigmanın iflası. zaten başka türlü yeni bir paradigma gerekmez. yani gerekir dersin de orada iş artık "bilimden" çıkar ideolojiye girer. hoş, aralarında ne fark var desen ben çok bir fark yok derim ya, neyse.

    bu iki (artı bir) maddenin biri yoksa paradigma kaymıyor. onun yerine mevcut düzen aynen devam ediyor fakat bozunum önce aritmetik, sonra logaritmik olarak artmaya devam ediyor.

    -

    bana neden "karşı çıkamıyorum ama yanlışsın" dediler? çünkü, özetle ve direkt alıntıyla, "bu kadar siyaset sözde bilimcisi yanlış da sen mi doğrusun amk" diye sordular ve ben "evet, sizin yalanlarınızı düzeltiyorum" dedim.

    ortalama bir siyaset "bilimci" işe yarar hiçbir şey yapmaz. oturur, mal mal bir şeyler yazar ve geçer. yanlış mı çıktı? misal benim hocam "ya biz akp'nin türkiye'yi demokratize edeceğine inandık, çok destek verdik" dedi, sonuçlar ortada. e, ne oldu? ne olacak "yanıldım" dedi ama unvanı yerinde, atıfları yerinde, namı yürümeye devam ediyor.

    e o arada türkiye'nin dünü, bugünü, yarını? önemsiz. o aldı mı prof unvanını? alıyor mu her ay onlarca bin yuroyu maaş diye, araştırma bütçesi diye, hibe diye? bitti. kim siker, misal, ahmet şık'a fethullahçı denip denmemesini? çocukluktan ülkü ocakları müdavimi, geçtim fethullahçı olmayı dinsizin önde gideni tanıdığım adamı khk'yla attılar. hadi bana anlatın adamın geçen beş senesini.

    sonra neymiş? o prof, ben sadece ma sahibi, phd'si bile olmayan biri. siker misin sabaha mı bırakırsın?

    ismi lazım değil, siyaset biliminin 20. yüzyılda gördüğü en önemli demokrasi çalışanlarının biri, doğru hatırlıyorsam 2017'de yapılan bir konferansa katılıyor ve proceedings basılıyor. kendisinin yaptığı iki öngörü var. ben kitabı 2018'de şansa bala indiriyor ve okuyorum, kendisinin iki konuda da yanlış olduğunu yazıyorum. sonuçta ben haklı çıkıyorum ama dedim ya, önemsiz. koskoca x, kendisiyle şahsi sorunum da olduğundan anmıyorum adını, haksız olacak değil ya - hele ki benim karşımda?

    -

    akademi, daha önce yazdım, 70'lerde sikkolaşmaya başladı - ki burada çokça hastası bulunan celal abimiz de bu yetmişler öğrencilerinden ve akademiyi siken neslin neredeyse direkt kendisi, 80'lerde bok oldu, bugün zaten birbirinin gönlünü eyleyen bir avuç tırrek haline geldiler.

    inanmıyor musunuz? çok basit iki şey soracağım:

    - (teknolojiyle doğrudan alakalı alanları ve biyoloji, fizik, matematik gibi temel bilimleri kenarda bırakarak) 80'lerden beri kaç tane "groundbreaking" teori, bakış, tez, görüş... gördünüz?

    - "kral hocalar" ve onların öğrencileri hariç - ki bunların çoğunun paralı okullarda olması, bu nedenle paralı okulların ilk 500'ü kaplaması olayını geçiyorum, kaç kişinin makalesini okudunuz, hele ki öğrenciyseniz okutturuldunuz? okunmayan ve okutulmayan, bu da kalitesizliği yüzünden değil belli bir çembere sıkışmış kişilerin kendi çemberlerinin dışına çıkmamaları yüzünden olan, makalelerin nasıl atıf almasını beklersiniz mesela?

    yani bak, akademinin ahvali hakkında fikri olmayan kimsenin karşıma geçip akademi, akademik, bilim, atıf filan demesi o kadar komik kalıyor ki...

    -

    bizde paradigma nasıl kayacak? bizde dediğim siyaset biliminin demokrasi çalışanlarında?

    trump, may, boris, şimdi wilders derken umarım "ya biz laf ediyoruz ediyoruz, hala aksine gidiyorlar amk. illa afd yeni bir hitler mi çıkaracak? en iyisi biz götü toplayalım" diyecekler de o zaman. aksi takdirde iş sıkıntı.

    sorunsa şu: bizim "büyük" hocaların kahirinin ya projesi vardır, ya danışmanlığı. danışmanlık deyip geçmeyin. x devletin y kurumuna danışman oldunuz mu en en az çift hane dolar maaş alırsınız aylık - o da ayda bir, toplam 2-3 gün (14-20 saat) çalışma karşılığı. sen ayda 20 saat çalışıp 20.000 dolar alsan der misin "ya ben yanlışım" diye?

    demezsin.

    şimdi bir de akademiklerin sanatçılar misali egosunu da ekleyin - ki egosuz adamdan akademik olmaz zaten. sonra deyin bana:

    kıytırık ben mi yoksa koca prof mu? koca prof'sa geçmiş olsun, çeşit çeşit manyağın dünya devletlerini yönetmesine destek oldunuz bile.
  • bilim alanındaki paradigma kayması kavramı thomas kuhn tarafından ortaya atılmıştır.

    bilimde, normal bilim denen kısım paradigma kurallarınca yönlendirilen bir bulmaca-çözme faaliyeti olarak ifade edilmektedir. bu faaliyetler kesintiye uğrarsa, ortaya cevapsız sorular çıkarsa, geleceğe dair öngörülerimiz tutmamaya başlarsa işte o zaman bilim dünyasında kriz denen evre ortaya çıkar. daha sonra bu kriz bir devrimle aşılır, yani paradigma kayması yaşanır. ardından yeni paradigma eski süreçlerden geçer ve onun da çözmeyi başaramadığı anomaliler çıkarsa döngü tekrarlanır.

    (bkz: paradigm shift)
  • tamamlanmak üzeredir... umarım öyledir yani.

    "her paradigma kaymasında bulunan ilginç ve dikkat çekici bir fenomen, eski ve yeni egemen sınıflar arasında kurulan gizli bir antlaşma, kötücül bir ittifaktır. iktidarın devri inkâr edilemez bir olgu haline geldiğinde, iktidar barışçıl ve mütevazı bir şekilde el değiştirir, bu ise her iki tarafın da faydasınadır. gizli antlaşma her iki grubun da hem ortak hem bağımsız çıkarlarının korunması niyetiyle yapılır. bu antlaşmanın yürürlüğe girmesini genellikle anlamsız semboller üzerinden yürütülen çeşitli sahte çatışmaların zaman tüketen ve gürültülü gösterisi takip eder, tüm bunların amacı ise antlaşmanın varlığını ve maksadını gizlemektir."**

    bu kadar birbirine benzemez hususta bu kadar tatavanın başka bir açıklaması elbette olamazdı.
  • temel bir anlayış ya da bakış açısının radikal bir biçimde değiştiği,evrildiği veya yerini yepyeni bir anlayışa bıraktığı anlamına gelir.bu terim genellikle bilim,felsefe,din,kültür veya sosyal yapılar gibi alanlarda kullanılır ve büyük bir değişimi veya devrimi temsil eder.

    paradigma kaymaları sadece bilimde değil, toplumsal ve kültürel anlayışlarda, iş dünyasında, teknolojide ve birçok diğer alanda da görülebilir. bu tür bir kayma, genellikle uzun bir süreç sonunda gerçekleşir ve çoğu zaman mevcut durumu sorgulayan, yeni verilerin veya fikirlerin ortaya çıkmasıyla tetiklenir.

    örneğin iş dünyasında paradigma kaymalarını "yıkıcı inovasyon" olarak adlandırır.
  • "paradigma kayması terimi, teknik ve akademik dilden halk diline böylesine zahmetsizce göç etmiş nadir terimlerden biridir. insanların düşünme ve olaylara bakma biçiminde kökten değişim kavramı öyle davetkâr ve tanıdıktır ki, paradigma kayması terimi birçok farklı bağlamda kullanılır olmuştur.

    nitekim barutun icadı askeri teknolojide, penisilinin icadı tıp teknolojisinde, jet motorlarının icadı havacılıkta, cep telefonunun icadı toplumda, grafit raketlerin icadı ise teniste bir paradigma kaymasını işaretler. hatta paradigma kayması terimi pazarlamacılar arasında bile bir kalıp ifade olarak kendine yer bulmuştur. işin ironik yanı thomas kuhn'un yapıtı da filozofların bilimin ilerleyişine bakışlarında bir paradigma kaymasına yol açmıştır."

    bu konuda lord kelvin 1900'de şöyle bir iddiada bulunmuştur:

    "paradigma kaymaları doğası gereği insanları hazırlıksız yakalama eylemindedir. artık fizikte keşfedilecek bir şey kalmadı. geriye kalan sadece daha hassas ölçümler yapmak."
  • salgın ve dijitalleşmeyle beraber dünya toplumunun -elbette dünyaya kapalı toplumlar dışındakilerin- yaşadığıdır.
hesabın var mı? giriş yap