• "sahnede ölüm" romanıyla ilgili olarak:
    (bkz: #38513575)
  • "bir tiksinme vardır. çok özel bir tiksinme; karşınızda durmadan yalan söyleyen biri olduğunda hissettiğiniz tiksinme..."
    yalancı bir hırsız için gönderme gibi değil mi?
  • "bazen bir şeyden korkar insan, çünkü başka bir şeyden korkmaktadır." pascal mercier - lizbon'a gece treni adlı kitabından
  • " insanların söylediklerini kelime anlamıyla alamayacaksak: o zaman onların kelimeleri ne işe yarayacak? diye sormuştu gregorius. yunanlı kahkahalarla gülmüştü.
    “sana konuşma fırsatı verdiğini düşüneceksin! böylece durmadan sürer konuşma.” prado’nun kız kardeşine yazdığı mektuptaki irlandalı da buna benzer bir şey söylemişti, ama bunu yunanistan’daki taksi müşterileri hakkında değil, oxford’daki all souls okulu’nun profesörleri hakkında söylemişti.

    "insanın kendisini tam anlamıyla kavrayabilmesinin en iyi yolunun bir başkasını tanımayı ve anlamayı öğrenmek olması mümkün müydü? hayatı bambaşka bir çizgi izlemiş, bambaşka bir mantığa sahip olmuş birini? bir başka hayata duyulan merak, insanın kendi zamanının tükenmekte olduğunun bilincinde olmasına nasıl uyardı?"

    "bunlar yazılı metin değil gregorius. insanların söyledikleri şeyler metin değil. öylesine konuşuyorlar. doxiades bunu ona çok zaman önce söylemişti. insanların söyledikleri çoğunlukla tutarsız ve çelişkili, diye yakınmıştı, üstelik söylediklerini hemen unutuyorlardı.
    yunanlı, bunu dokunaklı buluyordu. kendisi gibi taksi şoförü olanlar, yunanistan’da, üstelik selanik’te şoförlük yapanlar, söyledikleri şeyin insanları bağlamayacağını bilirlerdi, pek az şeyden bu kadar emin olurlardı hem de.

    çoğunlukla salt konuşmuş olmak için konuşurlardı. hem yalnız takside de değil. onların söylediklerini kelime anlamıyla almak, ancak bir dilbilimcinin aklına gelebilirdi, daha doğrusu, bütün gün yerinden oynatılamayan kelimelerle, yani metinlerle, üstelik üzerlerinde binlerce yorum yapılmış metinlerle uğraşan bir eski diller uzmanının aklına. "

    (bkz: lizbon'a gece treni)
  • " bir duygu ikinci kez hissedilirse, aynı olamaz. yeniden hissedildiğinin farkına varılmasıyla birlikte renk değiştirir.
    sıklıkla gelirlerse ve çok uzun sürerlerse duygularımızdan bıkar, usanırız. o duygunun asla, hiçbir zaman sona ermeyeceğine emin olan ölümsüz ruhta müthiş bir bıkkınlık doğar, zapt edilemeyen bir umarsızlık büyür.
    duygular gelişmek ister, biz de onlarla birlikte gelişmek isteriz.
    eskiden oldukları biçimi reddettikleri için ve yeniden kendilerinden uzaklaşacakları bir geleceğe doğru aktıkları için şimdi oldukları gibidirler.
    bu nehir sonsuzluğa aksaydı: içimizde binlerce duygu doğardı, baştan sona görebileceğimiz bir zamana alışkın olduğumuz için hayal bile edemeyiz bunları.
    ebedi hayattan söz edildiğini duyduğumuzda, bize neyin vaat edildiğini hiç bilmeyiz.
    ebediyet içinde, avuntudan yoksun kendimiz olmak nasıl olurdu, kendimiz olmak gerekliliğinden günün birinde kurtulmak? bunu bilmeyiz, bilmeyecek olmamız bir lütuftur.
    çünkü bildiğimiz bir şey vardır: bu ölümsüzlük cenneti cehennem olurdu."

    "ciddi olarak ölümsüz olmayı arzulayan var mı? kim sonsuza kadar yaşamak ister? şunu bilmek ne kadar sıkıcı ve yavan olurdu: bugün neler olduğunun hiç önemi yok, bu ay, bu yıl: daha sonsuz gün,
    ay ve yıl var. sayılamayacak kadar çok, kelimenin tam anlamıyla.
    böyle olsaydı eğer, başka bir şeyin anlamı kalır mıydı?
    artık zamanı hesap etmemize gerek kalmazdı, hiçbir şeyi kaçırmazdık, acele etmemizin anlamı olmazdı. bir şeyi bugün ya da yarın yapmamız fark etmezdi, hiç fark etmezdi.
    kaçırdığımız milyonlarca şeyin, ebediliğin
    karşısında hiçbir değeri kalmazdı, bir şeyin arkasından
    üzülmenin de anlamı olmazdı, çünkü onu telafi etmek için zaman hep kalırdı.
    günün akışına bile karışamazdık, çünkü bu mutluluk, akan zamanın bilincinde olmaktan beslenir, avare kişi ölümün karşısında bir maceraperesttir, telaşın zorlamasına karşı çıkan bir haçlı askeridir.
    her zaman ve her yerde ve her şey için zaman olsaydı:
    zaman harcamanın vereceği keyfe yer kalır mıydı? "

    (bkz: lizbon'a gece treni)
  • lea'yı çok severek okudum.şimdi yeni kitabı da çıkmış:)yaşasın.porto'da metroda biri lizbona gece trenini okuyordu, çok hoşuma gitti tesadüf
  • tünelleri seviyorum.
    umudun sembolleridir onlar.
    bir an gelir yeniden aydınlık olur,
    eğer o sırada gece değilse...
  • komponist bir babanın oğlu ve savaş sonrası avrupa kıta felsefesinin akademik alandaki ağır toplarından biridir. latince, ibranice, antik yunanca, fransızca, almanca (ana dil olarak), ingilizce, sanksritçe bilmekte, arapça ve rusça da öğrenmekteydi o zamanlar.

    'bütün o ritüelleri ile akademik dünyanın bir parçası olmak hoşuma gitmese de öğrencilerime karmaşık felsefi bir meseleyi açık kılmak beni mutlu ediyordu.'
hesabın var mı? giriş yap