• tencere'lerin gunumuzdeki genel formu.. (bkz: atmosferde erimez titanyum tencere)
  • 27 senedir her gün yemek pişireni, buna rağmen ilk günkü görünümünü koruyanları mevcuttur. az önce onlardan biri ile yapılmış nefis bir makarna yedim. saygı duyuyorum kendisine.
  • teflon falan hikayedir bunun yanında. bunda pişen yemekler bir başka oluyor. vedat abi* de dedi geçen bunu.
  • onyüzbinmilyon yıldır annemin, son 4 yıldır da benim kullandığım, az önce amına koymuş olduğum mutfak gereci. geçen bi ayva tatlısı yaptım, iyi güzel oldu, dedim son kalan 2 ayvayı da yapıyim kaymağı göme göme yiyelim, ama ocakta unutunca yarrakları yedi tabi tencere. şimdi içinde envai çeşit temizlik sıvısı bulunan su kaynıyor kendisinin, bakalım görücez neler olucak. herşeyi geçtim, tencereyi kurtarma bokuna saçma sapan bloglarda heder oldum ya la..bi hallolsun, before after yapıcam hep buraları.
  • bizim ailenin bugün elinde olan tüm servetinin (kabul et zenginiz sandın) oluşturulmaya başladığı zamanın işaret fişeğidir ve bir adamın 58 yaşında bile hala borç ödemekten kurtulamamasının ilk adımıdır. ne olursa olsun candır.

    sene 1985 aylardan eylül, öğretmenlerin seminer vakti...

    babam abartmayı çok seven bir adamdır. diyelim ki akşam yemeğine eve 45 kiloluk bir misafir çağırdınız, tek başına ve babama misafiri bildirdiniz, akşam eve gelirken ekstradan dört ekmek alır. zannedersin ki o misafir ilhan cavcav'ın afrika steplerinden topladığı ve üç sene sonra üç büyüklere kakalayacağı futbolcu. mesela babamla bir kırtasiye alışverişine gidersiniz iki top kağıt alır, markete gidersiniz ne bulduysa doldurur. adamın huyu abartmak, bir ara beni de satanist sanıp gece uykularını kaybetmişti.

    her neyse mevzumuz bu değil, eskiden pazarlamacılar çoktu, devlet dairelerini dolaşır, evleri dolaşır bir şeyler satarlardı, o zamanlar kredi kartı zaten yoktu, ama özal döneminin işini bilen memuru daha çok işini bilen pazarlamacısıyla çoktan tanışmıştı. taksitli alışveriş çılgınlığının henüz deneme sürümünün piyas' da olduğu yıllardı.

    babam öğretmendi (gerçi şimdi de turunçgil tarlası yok gene öğretmen), okula bir pazarlamacı geliyor, alttan giriyor üstten çıkıyor benim peder beye bir kutu dolusu çelik tencere satıyor. babam tencereyi bırak mutfağı ayda bir tüp tüketen bir yer olarak biliyor o zaman. tencereden ne anlar mutfaktan ne anlar. ama ne oluyorsa arkadaşları bir kaç tencere alırken peder ağanın eli tutulmaz modunda bir koca koli tencereyi alıp geliyor. setin içinde sözgeçi, kızartma tavası, saklama kabı, bol bol boyut boyut tenceresi, ne ararsanız var, götür o seti koy bir yurdun yemekhanesine sabileri doyurursun içinde pişenlerle.

    babam yiğit bir adam, yiğit derken karakterinden bahsetmiyorum, karakteri de yiğittir hocamın ama vücudu da yiğit. 190 boyunda, 110 kilo, kapılardan sığmaz bir adam. bıyıklı görseniz karşınıza çıksa kaçarsınız. neyse balkonda oturuyoruz akşam üzeri annemle, annem kendince bir şeyler yapıyor ben de kendimce bir çepellik(yaramazlık) peşindeyim, aşağıdan demir kapı gümledi, hem de ne gümleme, babam aşağıdan bağırdı, “tekeeeeeee gel elimdekileri al” babam hamal sırtında koca bir kutu, elinde birkaç poşetle merdivenleri çıkarken elindekileri aldım.

    annem eve gelen kutunun üzerindeki yazıyı görür görmez “bu nerden çıktı yahu” diyor. baba okula gelen pazarlamacının ne kadar efendi düzgün bir adam olduğundan falan bahsediyor önce, sanki kızını verecek (o zamanlar henüz kızı yok) neyse annem kutuyu bile açmadan feryada figana başladı, “yahu daha bir dikili ağacımız yok ancak para harcıyorsun, insan düşünmez mi ileride çocuklar ne olacak diye, aha teke büyüdü seneye okul başlıyor, hala biz aldığımızı harcayıp duruyoruz sen en biçim iş yapıyorsun “ arkasından da bir fenalaşma belirtisi falan gösterdi. bizim peder beyin tüm “karısına sürpriz yapan adam” hevesi kursağında kaldı, alelacele akşam yemeğini yedik ve suratı asık bir şekilde kendisini kahveye attı, zaten kahveci en yakın arkadaşı her akşam kahveyi süpürüp sandalyeleri ters çevirip, dükkanı kilitleyip eve öyle geliyor. annemde beni elimden tutup anneannemlere götürdü, o gece babamla uzun süre konuşmayacağını falan deklare etti anneanneme, gece de dedem bizi eve bıraktı…

    evdeki küs hava o gün kadar sürdü, babam küskünlüğe gelemez, çabuk parlar ama çok da çabuk söner, bütün hafta boyunca soğuk rüzgarları delmeye çalıştı. görseniz her türlü atağı yapıyor, ama gene de anneme yaranamıyor. annem bir defa asmış suratını, gülmez hoca hanım. neyse babam en sonunda öldürücü darbeyi vurdu, kendisince kesin çözüm dediği şey meğer kaş yapayım derken göz çıkarmanın arapçasıymış.

    babam beş gün kadar sonra eve geldiğinde bir kağıt verdi anneme, kağıtta adana’ da bugün turgut özal bulvarı olarak bilinen mevkide bir kooperatife girdiği yazıyormuş. babam bankadaki üç beş kuruşa amcamdan aldığı borcu da ekleyip kooperatiften ev almış. taksitleri her ay ödeyecekmişiz, ayda bilmem e kadar, tamam iki sene zorluk çekermişiz ama bir şekilde geçinilir gidermiş.

    babam annemin sevinip kollarına atlamasını beklerken annem ikinci bir figana başladı” ben adanada ne yapacağım, adanadaki evi niye alıyon, gel buradan al alacaksan, hiç akıllı adamın yapacağı iş mi bu” ve buna benzer bir sürü laf söyledi ve küskünlük süresini uzattı. buun üzerine pederde sigortalar iyice attı ve kendini direkt olarak kahvecinin sıcak çayının kollarına bıraktı.

    ben çocuk aklıla bunlar kesin barışmaz diyorum, yani o kadr kavga gürültüye boşanırlar herhalde diye düşünüyorum, kendimce planlar yapıyorum bizim akının annesiyle babası ayrı, hafta sonu annemde kalırım flan diyorum, anneannemde kalırım ulan ben, ne işim var annemde , beni en çok o seviyor. kendimce sezercik olmuş dolaşıyorum ortada travmaların ilkini, allahını yaşıyorum kendi dünyamda. kriz büyük değil ama sadece surat asmacalar devam ediyor ve babam bu sefer barışma girişimlerinde bulunmuyordu…

    taaaa ki;

    annemin kız kardeşime hamile olduğunu öğrenene kadar.sonrasında çok sıkıntı çektik, çok borç batağına girdik, çıktık, ama her şey o doğacak zilli müjdesiyle tatlıya bağlandı. annem babam hala evliler ve mutlular çok şülür, o kavganın krizini çözen kız kardeşim hala her krizde arabulucu rolü oynar, çelik tencere mi? benim mutfaktaki üst dolapta duruyor hala ve çelik gibi, mutluluğumuzu ona borçlu değiliz belki ama bir çok şeyi ona borçluyuz.

    o günden sonra o kadar uzun süre küs kalmadılar, biz evi ödemek için çok sıkıntı çektik, daha sorasında yaşanan bir bahtsızlığı “renault toros”hikayede kokuyacağınızı şimdiden müjdelerim. ancak o hikayeye kadar yaşananlar için öncelikle şunu okumalısnız. (bkz: hatırladıkça iç burkan garibanlık anıları/@roberto baggio ile futbolu seven adam)
  • günümüz nesli için sıradan bir mutfak eşyası olmasına karşın 80'lerde çocukluk yaşamış nesil için adı pazarlamacı ile ayrılmaz şekilde anılan nesne.

    o zamanlar iki üç aile tam kadro bir evde toplanır günler öncesinden randevusu kesilmiş şekilde çelik tencere pazarlamacısının gelmesini beklerdi. tencere pazarlamacısı kabinenin en önemli bakanı edası ile eve teşrif eder adeta uzaya çıkan bir füzeyi anlatırmışcasına tencerenin ne kadar ileri teknolojisi olduğunu anlatırdı. saatler süren bu gösteri genelde ailelerin tamamının bilmem kaç taksitle tencere setinden alması ile sonuçlanırdı.
    o zamanlar evinde çelik tencere seti olması bir statü simgesi idi. bugün tencere pazarlamacısının biri kapıya gelse yarın akşam apartmancak bir evde toplanın size tencere anlatacağım dese herhalde kovulmanın bugüne kadar denenmemiş yeni bir biçimini yaşar.
    geriye bakıyorumda gerçek anlamda tüketim toplumu oluşumuz 1980 sonrası imiş.
    o yılların en ünlü çelik tencere markası emsan'dı.
  • sağlıklı pişiricilerdendir.hepimizin de bildiği gibi adı teflon * olan yapışmaz tencereler gibi sağlıksız değildir. ptfe kaplamalı dediğimiz ürünler nedir mesela " klasik tabirle siyah kaplamalı teflon, seramik, granit, titanyum, karacanın yeni serisi elmas kristalleri "
    karacanın çıkardığı bu son seriyi aşırı komik bulduğumu da söyleyebilirim. sağlıksız tencereleri nasıl göz boyayarak insanlığın hizmetine sunarız diye uğraşıyolar ya şaşırıyorum. bildiğin ptfe kaplamalı ürünlerin şekil ve isimlerini değiştirip değiştirip önümüze atıveriyolar. biz kadınlar da kolay yıkanıyor ve yapıştırmıyor diye sazanlama atlıyoruz ya halimize de acıyorum.bir de değer biçtikleri ücret cep yakıyor. yapışmaz ve uzun ömürlü bir tencere istiyorsan şayet, ya çelik ya da demir döküm tencere alacaksın o kadar. gerisi yalan, gerisi palavra.
    çelik tencere alırken dikkat etmemiz gerekenler listesi de oluşturdum, arayış içinde olanlar bi bakabilirler. paslanmaz çelik tencere
  • kimse kusura bakmasın bok gibi tenceredir.

    sözde teflondan sağlıklı diye yemek yapıyorsun lap diye dibi tutmaya başlıyor. ocağı istediğin kadar az yak yine yapışıyor hele zeytinyağlı yemek kesinlikle yapmayın. dibi tutan yemeği de atamıyorsun yine aynı kapıya çıkıyorsun.

    teflon adamdır, candır.

    not: zeytinyağı harici yağ kullanmam.
hesabın var mı? giriş yap