• vincent van gogh'un uzmanlarca saheser sayilan ilk yapiti. kahverengi ve siyaha yakin tonlar agirlikla kullanilmistir.
  • ya da gercekten, harbiden patates yemektedirler, van gogh da burdaki sefaleti grotesk bir bicimde anlatmaktadir. kucuklukten beri din adami olan babasinin etkisinde kalan, ve fakirlik icinde yasayan, isini kaybettikten sonra bir klubede yasayan, kafasina esince basip paris'e giden ordan da arles'ye gidip kulagini kesen bir insanin da ezilmis insanlari yansitmasi boyle olur. adami mistik eder, okuzun altinda buzagi aratir. ayrica resimdeki olay kulubede gecer.
  • etkileyici güzellikte bir resimdir.
    tabloya dikkatle bakıldığında en sağdaki şahsın basbayağı güldüğünü farkedebilirsiniz. van gogh hiç yazmadığı anılarında patates yerken izlediği kişiler arasındaki bu şahsın önce "büyük seçim ister misiniz?" diye bağırdığını, ardından uzun bir süre kendi kendine güldüğünü anlatmıştır.
  • bu resmiyle alakalı kardeşi theo'ya aşağıdaki mektubu göndermiştir.

    "
    asıl candan belirtmek istediğim fikir şudur: lambanın altında patateslerini tabağa el uzatarak yiyen bu insanlar aynı ellerle toprağı işlemiş adamlardır. istedim ki resim, çiftçinin el çalışmasını ve bu kadar namusluca kazandığı besini yüceltsin. istedim ki biz uygar insanların yaşayışından bambaşka bir yaşayışı canlandırsın. onun için herkesin bu resmi güzel ya da başarılı bulmasını istemek aklımdan bile geçmiyor.

    bütün kış, kesin örneğini aradığım bu kumaşın ipliğini elimde tuttum. kumaş dokunduktan sonra kaba ve sert görünüyorsa da ipliklerin titizlikle ve belli kurallara göre seçildiği bir gerçektir. ve bu resmin gerçek bir köylü resmi olduğu söylenebilir. ben biliyorum öyle olduğunu. fakat tatlı su köylüleri görmek isteyenler; geçsin gitsin.

    bana kalırsa, köylüleri yapmacık bir çeki düzen ile çizmektense, onları bütün kabalıklarıyla canlandırdık mı daha iyi, gerçekçi bir sonuç elde edebilir. buna inanıyorum. havanın, rüzgarın ve güneşin etkisiyle çeşitli renk ayrıntıları ve incelikleri gösteren tozlu-yamalı lacivert eteğiyle bir köylü kızı bence bir hanımefendiden daha güzeldir. ama o köylü kızı bir hanımefendi kılığına girerse, ondaki bütün gerçeklik birden yok oluverir.

    bir köylü dimi pantolonu ve gömleği ile tarlasında güzeldir. pazar günü efendi gibi giyinip kiliseye gittiğinden daha güzel.

    onun için köylü resimlerine yapmacık bir cila vermek bence yersizdir. bir resim domuz eti, av eti ve patates kokuyorsa; iyidir! yerindedir; bir ahır gübre kokuyorsa, tamamdır! tarla buğday ya da patates kokuyorsa asıl sağlık bu kokudadır. özellikle şehirliler için.

    bir köylü tablosu hiç bir zaman güzel kokular sürmüş gibi olmamalı.
    "
  • tablo
    bu da eskizi
    orijinal adı de aardappeleters.
    van gogh bu tablosunu 1885 yılında yapmış. amsterdam- devlet muzesi'nde sergilenmekte.

    bence tek başına roman gibi tablo. türk edebiyatında muadili mesela orhan kemal romanı olabilir; ingiltere'de charles dickens, bunlardan daha da benzer olarak rus edebiyatında gogol.

    bu arada müzenin mi başka yerin mi hatırlamıyorum facebook sayfasında bu tablonun altında çok ilginç yorumlar vardı. içtikleri kahve değilmiş. o dönem kahve fakirler için lüksmüş. o yüzden içtikleri kahveye benzeyen tatsız tutsuz bir sıvıymış. ayrıntısını hatırlayamadım.
  • patates yiyenler / vincent van gogh / 1885

    vincent van gogh sanat hayatına başladığı ilk yıllarda köylüleri, işçileri resmetmeyi tercih etmiştir. bu dönemine ‘köylü karakter çalışmaları’ denmektedir.

    bu dönemde sık sık dışarı çıkıyor, işçileri izliyor ve onları resmediyordu. işçi sınıfının, emekçinin büyük çabalar vermesi sonucunda elinde kalan hiçlik onu derinden etkiliyordu. sömürünün, hiçliğin rengi olmadığı için o dönemde yaptığı resimler kasvetli olarak anılmakta. bu resimlerin yapılmasının ardından 150 yıl geçmesine ve bu dönemden sonra sanayi devrimi, bilim, teknoloji dahil birçok alanda gelişmemize rağmen çevremize dikkatli baktığımızda sömürünün hala devam ettiğini görüyoruz. belki tarlalarda işçiler yok fakat koskoca şehirlerde emekleri yok olmuş, hayatlarında çalışmak dışında başka hiçbir şey yapmamış, yapmaya fırsat verilmeyen milyonlarcasını görürüsünüz. resimlerin yapıldığı tarihte okumayan, köylü sınıfının sömürüsü yer almışsa da okumanın hiçbir anlam ifade etmediği günümüzde sömürünün sınıfı bile yok. sömüren, zenginliğine zenginlik katan güçlü (!) insanlar ve diğerleri var. bu durum insanı sorgulamaya itiyor. bunca zaman değişen tek şeyin sömürünün şekli olmasına rağmen tüm çabamız niye? bu düzen değişmeyecek bir şekilde kendine yer mi edindi, yoksa düzeni değiştirecek güce sahip olabilir miyiz?

    patates yiyenlerin incelemesine geçecek olursak önce betimleme ile başlayalım. bir ışık kaynağının aydınlattığı masada iki erkek, iki kadın ve bir çocuğu görüyoruz. işçi sınıfına mensup olduğu resme bakılır bakılmaz anlaşılıyor. topladığı patateslerin bir kısmını yiyen insanların yüzlerinde çaresizlik ve yorgunluğu görüyoruz. geriye kalan patatesleri yaşamlarının devamı için sattıkları çok açık. koyu yeşil ve kahverengi ağırlıklı resimde ışığın aydınlattığı yüzler ve eller kasvetli havayı ağırlaştırdıkça ağırlaştırıyor. bu yoksulluk içinizi derin bir öfke ve adalet duygusuyla dolduruyor. bence iki önemli nokta, belki de vincent’ın bizlere anlatmak istediği şey, bir yandan umut veriyor. ışığın aydınlatması ve çocuğun sırtının dönük olması. ışık emektar ellere vurgu yapıyor. o eller bu acımasız sistemin kölesi olsa da her şeyi değiştirecek gücün de kaynağılar. çocuğun sırtının dönük olması hala bu sistemin kalıcı bir parçası olmadığını hissettiriyor. yüzünü görmüyoruz. hissettiklerini tahmin edemiyoruz ama belki de içten içe biliyoruzdur. nasıl mı? bizler de van gogh gibi bu resimde gözlemciyiz. masaya çocuğun baktığı konumdan bakıyoruz. dışarıya sırtımız dönük. sizce o çocuk, bizler olabilir miyiz? o zaman çocuk ne hissediyor? bu sorunun cevabı sizlerde. siz ne hissediyorsanız onu. peki bahsettiğim umut nerede? umut; o masanın etrafında sağlıklı ve mutlu bir yaşam sürmesi gerekirken yoksulluk içinde büyüyen ve bunun farkında olan, hiçbir suçu yokken bu düzene dahil olmak zorunda olan, içinde derin ve karşı koyulamaz adalet hissi dolan o çocukta, bizlerde. emektar elleri görüyoruz, onlar da tanıdık eller. annemizin, babamızın, amcamızın ve bizim ellerimiz. bu sömürü, sistem biz kabul ettiğimiz sürece devam edecek. o zaman neden kabul edelim?
  • köylü elbiselerine bürünmüş iki erkek, iki kadın ve bir çocuktan oluşan beş figürün koyu renk tonlarıyla resmedildiği, sömürü düzenini yüzümüze vuran sanat tarihinin bir başka guernicasıdır.
  • https://artsandculture.google.com/…eaxw?hl=tr&avm=2

    bu tabloda gördüğümüz kişiler patates yiyebilecek kadar zengin oldukları halde, van gogh tarafından neden mutsuz ve yoksulmuşlar gibi resmedilmiştir, anlayamadığım eserdir.
  • en sevdiğim resimlerden biri..

    vincent van gogh the potato eaters (patates yiyenler) 1885.
    van gogh müzesi/amsterdam.

    van gogh, mayıs ayında onu ziyaret eden arkadaşı van rappard'ın övgüleri üzerine bu resmi yapmaya karar verir. kardeşi theo'ya yazdığı mektupta resim hakkında şöyle yazar:

    "asıl candan belirtmek istediğim fikir şudur: lambanın altında patateslerini tabağa el uzatarak yiyen bu insanlar aynı ellerle toprağı işlemiş insanlardır; istedim ki resim çiftçinin el çalışmasının ve bu kadar namusluca kazandığı besiyi yüceltsin. istedim ki biz uygar insanların yaşayışından bambaşka bir yaşayışı canlandırsın. onun için herkesin bu resmi güzel ya da başarılı bulmasını istemek aklımdan bile geçmiyor."

    resimde ki kadın, gordina de groot'tur. sanatçı aynı yıl bu kadının portresini de yapmıştır.
hesabın var mı? giriş yap