• çok uyanıklar. ''sende pazarcı kafası var'' derler ya, hah işte oradaki pazarcı kafası aynen şöyle:

    eve dönerken annem aradı ve pazardan biber ısmarladı. yalnız bir şartı vardı, biberler kesinlikle acı olacak. talimata uymazsam işiteceklerimi biliyorum, bu nedenle dikkatli olmam gerekiyor. girişteki tezgahlardan birine yanaştım.

    - biber acı mı?
    + yok valla değil. kaç kilo vereyim?
    - yok ben acı biber arıyorum.
    + haa o zaman acı.
    biberlerden birini ortadan böldü, uzattı.
    - sağ olun ama ben acı yiyemiyorum da, yanarım şimdi.
    +o zaman tatlı al. niye acı biber bakıyon?
    - sipariş aldım da onun..neyse iyi günler.

    başka bir sergiye geçtim, başında yaşlı bir teyze var. aynı soruyu tekrarladım:

    - teyze biber acı mı?
    + şeker gibi tatlı yavrum. kaç kilo istersin?
    - yok teyze ben acı biber arıyorum.
    + aslında bi baksan acı çıkar belki?
    - yok bakmıyım. iyi günler.

    jetonum geç düştü. bu kez tam tersi şekilde söyledim. efsane acı biber hala ortalarda yok.

    - biber tatlı mı?
    + tatlı da arada acılar çıkabilir.
    - acı biber yok mu peki?
    + var
    - hangisi?
    ağzındaki çekirdeği tükürdü, işaret etti.
    + bu!

    o sırada başka bir teyze yanaştı tezgaha.

    +evladım biber acı mı?
    - tatlı teyze, tatlı. *o da tatlı , bu da tatlı*

    annemi aradım. niye güldüğümü sordu. ''allah rızası için bana bildiğin bir yer tarif et'' dedim. esrarengiz acı biberi orada buldum. biberler intikamlarını aldılar. kızartılırken öksürmekten helak oldum. acı ve biber kelimelerini bir süre birlikte duymak istemiyorum. uyanık pazarcıları da görmek istemiyorum. insaf yahu!
  • bu meslek grubundan hizmet almak için ne gibi niteliklere sahip olmak lazım hiç bir fikrim yok.

    pazarda muzcunun önünde sıradayım, fakat muzcu benden sonra gelenlere hizmet etme konusunda oldukça hevesli, ilk defasında hoş hanım jokerini kullandığı için bekliyorum fakat diğer iki kişinin benden evvel hizmet almaları için herhangi bir sebepleri yok hatta onlar yalnızca muz alıyorlar benim kafamda bi kilo da kivi patlatmak var.

    muz alabilmek için muzcunun yüzüne direkt bakmaktan başka ne yapmam gerekiyor bilmiyorum, bir muzcu için kendine güveni oldukça fazla, ben kendimi tropik meyvelerden oluşan bir tezgahın arkasında bulsam hayatımı gözden geçiririm fakat muzcu bu işten oldukça memnun, lakin farkında değil ki sattığı şey muz ve kivi, ben onları yemeyince ölmüyorum en fazla çok güzel kız gördüğümde kızı etkilemek için waffle yapıyorum o zaman işim düşüyor sana, ki bu tutumundan dolayı hayatım boyunca seks yapmamayı göze alıyorum ben ve muzcunun önünden hizmet alamamış şekilde ayrılıyorum.
  • ahlaklısını ve düzgününü bulmanın samanlıkta iğne bulmaktan zor olduğu emekçiler. iyilerde var nadirdi elmas gibidir bulursanız hep ondan alışveriş yapın.

    ahlaklı esnaf bulmak gibi pazarcı bulmakta zordur, gerçi insan bulmak zordur meslek olarak daraltmayalım bu rezaleti ülke problemli. mesela ben eğer sebze satıyorasam ve kilosuna 15-20 lira para istiyorsam müşteri geldiğinde arkalardan çürüklerden koyma şerefsizliğini yapmam. öne güzel sebzeleri dizip arkadan çürükleri poşete atmam veya 5 sağlam 1 çürük atayım herkese geçireyim kafasıyla insanlara çarık çürük yenmeyecek şeyleri satmam.

    *pazarın ortasında önlüğün altından bidona işeme şerefsizliğini yapmam. aklınızda olsun asla yıkamadan bişey yemeyin iyi yıkayın!

    ahlaklı insan sattığı mala uygun para ister fiyat insanidir. ahlaklı insan sağlam ürünleri ayırır ayrı fiyat ister, günü geçenleri ayırır daha düşük fiyatla 'isteyene' satar. ahlaklı insan işini temiz yapar tezgahı da kendisi de temizdir. ahlaklı insan bu gelen yaşlı görmez diyerek 5 sağlam 1 çürük atarak insanları dolandırmaz.

    *son söz; memlekette ahlaklı düzgün insan bulduysan elmas bulmuşsundur. hep alışverişini ondan yap, onu koru kollaki hem kansızlar para kazanmasın hem de insanlar ahlakın önemini anlasın kendisini seve seve düzeltsin. ben pazarları kullanmıyorum biraz daha fazla verip daha iyi malı, daha iyi şekilde alıyorum.
  • bugün pazara gittim, çıkarken çilek almak için tezgaha yöneldim. iri yalex çilek, kilosu yirmi lira. hazır paketlenmiş olanı vardı, birini aldım 20 lira uzattım.

    p: abbiy onun kilosu 25'tir.

    ben: yoo yazmıyor öyle bir şey.

    p: abbiy onlar seçilip konmiş ya oraya.

    ben: ben seçmedim, burada da 25 lira yazmıyor ayrıca.
    sonra yanında daha olgun bir pazarcı "müşteri haklıdır hiç polemiğe girme." dedi.
    20 lirayı kabul etti, ayrıldık.

    ya amk yerinde 5 lirasında değilim, 5 lira için adam koparma derdinde olmaları koyuyor adama. sikeyim 5'ini 10'unu yahu. her yerde de düzenbazlık olmasın amk yerinde; biraz iş ahlakı olsun yahu. vallahi bıktım.
  • bazıları sırf ucuz diye müşteriye ihtiyacından daha fazlasını satmaya çalışır.

    - bir tane deniz börülcesi lütfen. (iki tane poşetler ve uzatır)
    - ben bir tane istemiştim ama.
    +zaten ikisi beş lira. (poşet zorla elime tutuşturulur)

    - yarım kilo patlıcan lütfen (bir kilo poşetler ve uzatır)
    - yarım kilo istiyorum ben ama.
    +kilosu zaten 4 lira abla, al işte. (poşet zorla elime tutuşturulur)

    başka ürünlerde neyse de gıda olunca iyice sinir bozuyor. biz iki kişi bitiremeyeceğimiz şeyi alıp israf etmek istemiyoruz belki ama yok canım, ne de olsa sadece beş lira, almamız lazım o nedenle de.
  • üzüm tezgahının önünde, üzüm almak için bekleyen ben...

    pazarcı : kaç kilo üzüm vereyim
    ben : 1 kilo (halbuki yarım kilo alırdım ben)
    pazarcı : 2 kilo vereyim
    ben : hayır 1kg fazla bile, kalıyor sonra
    pazarcı : (tartıyor) -- bu 1.5 kilo geldi vereyim
    ben : iyi tamam ver
  • ben böyle uyanık adam görmedim arkadaş, bir kere olsun adam gibi mal verin lan.
    özellikle bizim pazarda patates satanların hepsine bi temiz dalmak istiyorum şu an. hangisine sorsan patateslerin tümü yağ çekmez, kızartmalık, sarı afyon patatesi a.k, o yüzden şu an patates kızartması diye püre yiyorum dimi.
  • gönül adamlarıdır.

    biz türkler, genelde pazara sabahtan erken vakitte gideriz. sebze-meyve tazedir, işimiz yoktur. çalışanları ve müsait olmayanları hariç tutarak söylüyorum tabii ki.

    pazarda sabahtan itibaren başlayan bir koşturmaca vardır. esnaf içinde tabii ki. bir tezgahta patates alayım mı diye düşünürken, yan tezgahtan duyarsınız, "gel abim, sapsarı sapsarı, gell!" diye. sonra tezgahına yanaştığınız esnafa bakarsınız, tık yok.

    şahsım adına, hep merak etmiştim, "biri benim müşterimi elimden almaya çalışsa ne yapardım acaba?", diye.

    bugün bu sorunun yanıtını buldum.

    kendim için güzel bir şey yaptıktan** sonra, dönüş yolunda nam-ı diğer çar-pa'nın içinden geçtim. şehirden uzak yerde pazar bu saate kalmaz, öğlen sonu dağılır. ama şehrin göbeğinde pazar kuruluyorsa, esnaf zorunludur bu saate kalmaya, müşterisi anca gelir çünkü.

    toplanma saatleri. daha yeni "abla taze tazee" diye yan tezgahtaki müşteriyi kendi rokalarına çekmeye çalışan esnaf görmüşüm. aynı esnaf, müşterisini çekmeye çalıştığı komşusuna, müşteriden hemen sonra, "abi yenge nasıl? sağlığı düzeldi mi?" sorusunu yöneltti. o da içtenlikle "şükür be birader" yanıtını verdi.

    işin raconu, jargonu bu sanırım. ama pazar esnafının genele yakını aynı şekilde. tezgahları, kasaları, brandaları beraber topluyorlar. tam bir "ahilik" durumu söz konusu.

    bunlar umut verici şeyler. dayanışabildiğimiz yerleri görmek yani.

    ayrıca pazarcı ne lan? "sahafçı" gibi. pazar esnafı onlar.
  • dünkü deneyimimle eğlenceli olduğunu anladığım meslek.

    http://2.bp.blogspot.com/…jy/s1600/ilnevya-0065.jpg

    fotoğraf yarım günlük pazar maceramdan.

    dün, yani arife günü ibo'nun babasının yanına gittik pazar'a yardımcı olmak için. malum yoğunluk oluyor böyle günlerde. saat tam 2'de çalan alarm sonrası kalksam mı uyumaya devam etsem mi diye düşünürken aradı ibo "kalk pazar'a gidiyoruz" diye.

    gittik, baya kalabalık, işler yoğun. geçtik tezgahın başına. onlar istiyorlar biz doldurup tartıp veriyoruz. bir müşteri 250 gram kuşburnu istedi. koydum poeşete, tartıya götürdüm tam 250 gram yazdı tartı. bir insanın elinin ayarı bu kadar mı olur? tabi çok alakasız doldurduklarım da olmadı değil.

    bir müşteri giderken "hayırlı işler" dedi. tüketici olmanın getirdiği alışkanlıkla "hayırlı bayramlar" demek yerine, "hayırlı işler" diyerek karşılık verdim. "ne işi lan ne işim var ki benim?" diye düşünmüştür kadın.

    karşıdaki balık satan adamın herkesi kaçırırcasına bağırması. 3 müşteri geliyosa balık almaya 10 müşteri kaçıyodur eminim. biz de şikayetçiyiz tabi. kim değil ki pazarlarda kafa şişiren bu adamlardan?

    bir de istemsiz bir şekilde şener şen vari "domatis, haydi domatis" diye bağırmak istemedim değil.

    http://www.youtube.com/…-pqz834gwte&feature=related

    http://caytostayran.blogspot.com/…iber-patlcan.html
  • bu hayattaki tek amaçları para kazanmaktır ve bu mantıkla hareket edip birbirleriyle sürekli ağız dalaşına girer veya kavga ederler. yer kavgası genellikle ölüm ve yaralanmayla sonuçlanır. eğer ki seyyar bir satıcı onların menzil alanına girdiği zaman kesinlikle döverler adamı ki; yüzlercesine şahit oldum.

    müşteriye karşı hoşgörü sıfır. yağmur yağınca çadırlarının üstünde biriken suyu umarsızca silkelerler ve bu su genelde müşterinin üstüne dökülür. müşteri bu duruma sinirlenince pişkin pişkin gülerler. kılık-kıyafet-saç-sakal yönetmeliğine ( varsa ) hiç uymazlar. kirli sakallı, saçlar dağınık at hırsızı gibi tipleri içinde barındırır ( herkes değil tabi )

    geneli ilkokul mezunu olmakla birlikte, bilgisizlik paçalarından akar. çünkü hayattaki tek gayesi para kazanmak ve gayrımenkule yatırmaktır.

    evet linç gelecek, pazarcılar öfkelenecek ama kusura bakmayın, bunların alayı böyle.
hesabın var mı? giriş yap