• bayramda da çalışmış biri olarak, yüzümde büyük bir gülümsemeyle kısa bir süre sonra benimle beraber bu sendromu yaşayacak olan diğer herkese şunu demek istiyorum:

    hoş geldiniz orospu çocukları. kaldığınız yerden çalışmaya devam edin köleler.
  • sendromdan çıkıp krize girmiştir. kalbim çarpıntı yapıyor, ellerim titriyor. telefonum çalmasın diye dua etmekteyim. bir otuz yıl daha günlerimi böyle geçireceğim düşüncesine katlanamıyorum. emeklilik sorguluyorum netten, 61 yaşından sonra huzura ereceğimi söylüyor bana. "abi, ben yaşayamam ki o kadar" diyorum, umurunda değil "biliyoruz pezevenk, zaten o yüzden 61" diyor. 61 yaş demek neredeyse 1500 pazartesi daha demek. 1500 adet iş, telefon, müdür, son ödeme, personel, sinir, stres. daha dün köyümdeydim. yıkılmakta olan dede yadigarı kerpiç evimizi izleyip, kasım ayında ektiğim elma fidanının ilk çiçeklerini okşuyor, elimde çapa ile kurabiye gibi olmuş toprağını havalandırıyordum. ne ara yaptım 250 km yolu, ne ara geldim ofise hatırlamıyorum. okulumu bitirip askere gitmem de böyle olmuştu. bir bakmıştım elimde bir diplomayla ne yapacağımı şaşırmış bir halde kampüs bahçesinde oturuyorum, sonra bir bakmıştım ki üzerimde kamuflajlarla "koş" denilince koşuyor, "sürün" denilince sürünüyorum. bir ofise, bir masa ve monitörün arkasına tepilmem de aynı hızla oldu ki idrak edemedim altı yıldır. hala bilemiyorum nereye ait olduğumu. kanlı pazartesiler geçmeye devam ediyor, üç ayda bir, bir fidanın çiçeklerini okşayabilmek uğruna. her yeni pazartesi bir öncekinden daha zor atlatılıyor. her pazartesi "yaşamak istediğin hayat gerçekten bu mu?" sorusunu çarpıyor yüzümüze ve biz buna pazartesi sendromu diyoruz.
  • bayram tatilinden sonra hissedilirliği x2 halindedir.

    edit. yoğun istek üzerine x10 yapıyorum. *
  • şimdi ben olaya farklı bir açıdan bakmak istiyorum. istiyorum ki siz pazartesi sendromu mağdurları kendinizi iyi hissedin, gidin bir yüzünüzü yıkayın, açılın.

    bir kadın eğer ev hanımıysa, yani çalışmıyorsa (ki aslında eşek gibi çalışıyordur ama ev dışında değildir bu koşturmaca), bu sendrom bu gariban kadınlarda hasıl olmaz. neden? çünkü deliye her gün bayram. bize de her gün sendrom.

    her gün altıda kalkıyorum. her gün evi topluyorum. her gün yemek yapıyorum. her gün kızımın kıçını, kedimin bokunu, kocamın dağınıklığını topluyorum. topladığım çekmeceler ışık hızıyla dağılıyor, kaldırdığım eşyalar nasıl oluyorsa bir şekilde ortalara saçılıyor, don çekmecesinden çatal, salondan sütyen, banyodan mutfak tartısı topluyorum. tekerleğin içinde koşturan hamster gibiyim, o garibim koşuyor koşuyor bir yere varamıyor ben de kıçım yer görmemecesine koşturuyorum koşturuyorum ama şu evi adam edemiyorum.

    neyse ne diyorduk, hah, sendrom evet.

    bu sendrom niye oluyor?
    "ayh bugün pek güzel dinlendik, yarın niye iş var yaa" 'dan ötürü oluyor. yani ne demek bu? sen bir gün dinlendin demek. bir gün gezdin, tozdun, yoğun tempona ara verdin, soluklandın, keyiflendin demek.

    benim mesaim bitmiyor ki ama! sonsuza uzanıyor! kimsenin çözemediği bir matematik problemi gibiyim. haliyle sendrom sahibi de değilim ama inanın ki olmayı çok isterdim.
  • pazar sabahı gözlerinizi açtığınız anda başlar. bütün bir gün boyunca boğazınızda bir yumru, kalbinizde bir çarpıntı şeklinde size eşlik eder. artık öyle bir hale gelirsiniz ki pazar günü sizin için tatil günü olmaktan çıkar. ne tatil günüdür, ne de iş günü... arafta gibi hissedersiniz kendinizi.
  • on numara sendrom. çocuklarla geyiği patlatırız şimdi tatilde naptınız köftehorlar diye. ha bu arada çarşamba boş gün, okuldan 4'te çıkıyom ve 2400 mayışım var. öğretmenim, götümden sikebilirsiniz. teşekkürler.
  • perşembe günü de bünyede hasıl olabiliyormuş.
  • tek çaresi sevdiğin bir işte çalışıyor olmak. denedim, çalışıyor.
  • "işe ve okula gitmek istemiyoruz!"

    geçip giden her hafta kol kola girmiş yıllarımızdan çalarken ve biz mutsuz bir çoğunluk "gözlerimi kapatayım ve cuma akşamı olsun" cümlesiyle gençlik günlerimizi bu zulüm karşısında feda etmeye hazırken, içten içe hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğini bildiğimiz ama bir türlü kendimize itiraf edemediğimiz hayallerimiz uğruna ve bu hayalleri sonsuzluğa erteleyerek yalayıp yutuyoruz bu sendromu, afiyet olsun.

    pazartesi sendromu diyerek olayı şirinleştiren, umutsuz ve mutsuz şehir-ofis hayatlarını bir günlükmüş gibi sınıflandıran beyinleri lanetliyor mr elizabeth'in baltası beyinlerinize düşsün diyorum. ve hayatı ve kendisini haftasonlarında keşfedip de her pazartesi ölüme razı olan ofis insanlarına acıyorum. "pazartesi sendromu" gibi ithal terimlerle her yanımıza sirayet etmiş, hücrelerimizi kırbaçlayan bu amerikan sistemini, kabullenmiş bizlere layık ve müstehak görüyorum. bayramları haftasonuna bağlayıp cuma gününden tatile çıkmayı hayatındaki menfaatler hanesinde en başa yazan her insana insandan çok "insansı" diyesim geliyor.

    7 günlük hafta sisteminden, takvimlerden, yapay tatillerden nefret ediyorum. periyodik ve düzenli her sistemden tiksiniyorum ve hayatımdan söküp atmak için tırnaklarımı biliyorum. her yıl geleceğini bile bile bayramları, doğumgünlerini, yılbaşlarını kutlayamıyorum.

    biliyorum ki pazartesi gelecek.

    her hangi bir gün değil, pazartesi. sendromu bile var. gençlerimizi ceket kravat etek boyu üçgeninde boğacağız, öğretmenleri bekçi edeceğiz. düzen ve nizam manyaklığını takvimlerden kılık kıyafetlere taşıyacağız. herkes bayramları iple çekecek, aylar evvelden takvimler açılacak, tatil dokuz gün olur mu diye bir günün hesabı yapılacak, sanki o tatil dönüşü her gün kabus olmayacakmış gibi davranılacak, yaş ilerleyecek.

    kabul edelim, bir çemberin çapına oranının tamsayı bile vermediği gayet nizamsız bir evrenin şekilsiz bir gezegeninde yaşıyoruz. bir de utanmadan bu şekli ilkokul çocuklarına belletiyoruz: "geoid". olmayan takvimlerin bayramlarını kutluyoruz, tabiatın en büyük bayramlarının bir takvimi olmadığını unutarak. gökkuşaklarını görmüyoruz, çünkü ajandamızda yazmıyorlar.

    hayatımızda renkli bir tek televizyonlarımız kalıyor, kahverengine kayıyor ruhlarımız ve tüm bunların karşısında umutlarımızı betimleyecek tek tanım kalıyor: kutuplardan basık.
  • puslu havalarda 10 kaplan gücünde olur.
hesabın var mı? giriş yap