• bugüne kadar beni en çok etkileyen dizi, victoria döneminin kasvetini iliklerinize kadar hissettiriyor.
    bu dizinin son repliği diziye olan özlemi niteliyor adeta. "where is it now, the glory and the dream?"
    https://www.youtube.com/watch?v=e-3mp1gd8ia
    bu şiirin tamamının -ode on intimations of immortality from recollections of early childhood- rory kinnear tarafından okunmamış olması bugüne kadar sanata yapılmış en büyük ihanet olsa gerek.
  • gerilim,korku ve dram türünü barındıran fantezi öğelerini içeren dizi.

    başrolde oynayan eva green ilk sezon da oldukça iyi bir performans sergiliyor.

    dizinin hikaye kısmı oldukça ilginç ve hikayelerden bildiğimiz karakterler ile birlikte seyri keyifli bir dizi haline geliyor.

    dizinin çekim açıları, oyuncu seçimi, mekan seçimi, müzikleri ve hikaye ile sırıtmayan o karanlık atmosfere sahip dünyası bu türü sevenler için, penny dreadful'u dizi izleme listesinde ilk sıralara yükseltiyor.
  • aynı zamanda tıp tarihinin karanlık koridorlarında dolaşan dizidir.

    psikiyatrinin ayrı bir branş olarak anılması 19. yüzyılın başına rastlar. victoria döneminde sayıları hızla artan akıl hastaneleri, aynı zamanda uygunsuzların! kontrol altında tutuldukları birer kurumdur.

    dönemin psikiyatristleri de dönemin ruhuna uygun olarak; kadının yerinin evi olduğuna; kocasına karşı itaatkar olmasına ve kendisini evine adaması gerektiğine inanıyordu. bu role uymayan kadınlar, akıl hastası ilan ediliyordu.

    yine dönemin psikiyatristleri, kadınların daha zayıf bünyelerinin olduğunu, bu yüzden de akıl hastalıklarına daha yatkın olduklarını düşünüyorlardı.

    kadınların akıl hastanesine kapatılması ise kocalarının veya babalarının başvurusu ile gerçekleşiyordu. kadınların ise buna karşı itiraz hakkı bulunmuyordu. bu yüzden abd'de 1800'lerin ortasında kocası tarafndan akıl hastanesine kapatılan elizabeth packard'ın verdiği mücadele ve packard yasası önemli bir dönüm noktası olarak anılıyor.

    dizide uzun uzun vanessa'nın akıl hastanesine yatırılmasını, gördüğü terapileri, hastabakıcısı john clare ile yaptıkları "normalleşme" üzerine tartışmaları izleriz.

    dr. jekyll, dr. frankenstein ve dorian gray'in el ele vererek, lili'yi normalleştirme/ evcilleştirme deneyi öncesinde lili'nin attığı tirat, yine victorya dönemi psikiyatrinin kadına karşı bakışının eleştirisidir.

    henry hering'in bedlam akıl hastanesinde çektiği fotoğraflar
  • beğenmeyelere ulan sen ne anlarsın edebiyattan,dramdan demek istediğim dizi.gerçekten de öyle.adam bir sayfa kitap yüzü görmemiş gelmiş penny dreadful eleştiriyor burada.bence başyapıt bir dizi.sadece finalini yakıştıramadım.favori sezonum da sezon 2.
  • az önce izlediğim bölümde penny ve john'un birlikte okudukları şiir beni benden aldı. dursun burada.okuyayim hep...john clareisimli bir şaire hayran oldum.

    ben...
    varım ben--lakin kimse, ne umursar ne de bilir beni.
    dostlarım, yitip gitmiş bir anı gibi yüz çevirdi benden.

    kendi kederimin altından kalkan yine benim.
    kayıtsız bir kalabalıkta yükselip kaybolur giderler
    aşkın coşkun, bastırılmış sancılarındaki gölgeler gibi
    yine de varım ve yaşıyorum, savrulan bir buhar misali.
    ezilmişliğin, gürültünün boşluğu içinde,
    uyanık düşlerin diri denizi içinde,
    ne yaşamın, ne mutluluğun kavram olduğu
    hayat gemimin muazzam kazası içinde;
    ve en canlarım bile – yani en yakınlarım – bir garip,
    hatta diğerlerinden bile daha acayip.
    bir yer arzuluyorum, insanoğlunun ayak basmadığı
    kadınların ne güldüğü ne de ağladığı bir yer.
    orada baki kalayım, yaratıcım tanrı'yla.
    çocukluğumun tatlı uykuları gibi uykulara dalayım
    ne rahatsız edeyim, ne de rahatsız edileyim uzandığım yerden.
    altımda çimen, üzerimde gök kubbe.
  • diyaloglarında hüznü ama umudu çok güzel anlatmış dizi.

    bitmeseydi iyiydi.

    --- spoiler ---

    lily'i "ehlileştirilme"ye çalışmaları beni en çok etkileyen sahnelerden biriydi. özgürlüğü için çabalayan bir kadını "zincirlemek" ve kendi hasta, cinsiyetçi zihniyetlerinin bir sonucu olan "sağlıklı/düzgün/uygun kadın" haline getirmeye çalışmak görünür bir ironiydi.

    bir kadının değil, bir insanın bu kadar acımasız hale gelmesini anlayabilmek için yine onun gibi hissetmek lazım. bizi bu hale getiren yaşadıklarımızsa victor'ın anıları silmek istemesi ama lily'nin bu "yara"larıyla yaşamak istemesi güzel çabalardı.

    izlerken lily'nin bir çocuğu olduğunu ve kızıyla ilgili anılarının silinmesini istememesini inandırıcı bulmamıştım, victor'a saldıracağı anı hazırladığını düşündüm ama victor ona inandı zaten lily de doğruyu söylüyormuş. sanırım aşk böyle bir şey.

    so the cycle goes on; the snake eating its own tail. amen.

    --- spoiler ---
  • her şey bir yana abel korzeniowski adlı insanlık düşmanı bestecinin müzikleriyle benim için ayrı bir efsanedir. favorilerim ise;

    closer than sisters

    never say no

    let me die

    ve bir de tabi ki eva green.
  • eva green yine eva'lığını yapmıştır.
  • televizyon sinema kültürüne aşina değilim lakin arkadaş tavsiyesi ile bu diziye iliştim. çocukluğumun masal karakterlerinin bir çoğu dizi de mevcut olması nostaljik bir tat yarattı. ben öyle tırsarak değilde hayranlıkla izliyorum ama dizi korku ve gerilim branşında. fantastik ürkünçlüklü masallardan haz eden herkesin izlemesini tavsiye ederim. saygılar.
  • uzun süredir hakkında pek çok övgü duymama rağmen ilk bölümü bu gece izledim.

    tam sevdiğim gibi gotik ama korkulu değil.. kafa güzelken iyi gidiyo, izleyin..

    edit: biraz korkunçluymuş :(
hesabın var mı? giriş yap