• son 20 yılımız yok canım bu kadarını da yapmazlar dediğimiz ne varsa yapmalarını izlemekle geçti. mesela cumhuriyet gazetesinin tehlikenin farkında mısınız reklamları çıktığında, insanları korkutmayın iran mı olacağız ahaha diyorlardı. işte kaderin cilvesiyle bugün ne halde olduğumuzu görüyoruz.

    yalnız, zamanında yetmez ama evet reklamı yapmıştım fakat sonucu tahmin edemedim demenin bir anlamı yok. çünkü tarih aslında uyarılar ile dolu. pfff tarih kitapları tuğla gibi sıkılıyom ben derseniz de alın size mis gibi persepolis filmi var.

    persepolis ilk başta iran şah'ının devrilmesinden sonra yaşanan olayları anlatıyormuş gibi görünüyor. bu da ekonomiden sosyolojiye kendi öz dinamiklerinin geçerli olduğu spesifik bir konu olarak algılanabilir ancak daron acemoğlu'nun why nations fail kitabına göz atarsanız iran'da yaşanan olayların güney amerika'dan afrika'ya hatta iran'ın komşusu olan birtakım ülkelere kadar geçerli olduğunu görebilirsiniz. şimdi bu filmde dünya halklarına yapılan uyarılar nelermiş bir bakalım.

    1) süreklilik de devrim kadar önemlidir; halkların en genel yanılgılarından biri devrimin yapıldığı anda amacına ulaştığını düşünmeleridir. aslında bu bir noktaya kadar anlaşılabilir çünkü 20 30 sene baskı altında yaşadıktan sonra cesaret edip işleri değiştiren herkes bir nebze zafer sarhoşluğuna kapılacaktır. bu anda dostluk kardeşlik gibi hisler onlarca yıl devam edecekmiş gibi düşünülebilir ancak dünyadaki kötülüğün bu kadar çabuk yenilme ihtimali yok. zaten kaostan beslenen bu insanlar fırsat kollayacaktır her zaman.

    persepolis'te de bu konuyu görüyoruz. iran halkı şahı neden gönderdi? özgürleşmek için. peki yerine kimi getirdiler? özgürlük konusunda şahtan daha beter olan mollaları. iyi de bu iş nasıl oldu? çünkü iran devrimi sırasında bu idealleri devam ettirecek bir kadro çıkaramadılar. her ne kadar devrim humeyni nedeniyle başlamış gibi algılansa da aslında mücadelenin içinde seküler ve sol görüşlü pek çok insan da vardı ve bu topluluk istedikleri özgürlüğü sağlayacak kadroları yetiştiremedi. onun yerine özgürlüğü mollalardan beklediler. sonuç şuan ortada.

    bu durum dünyanın her yerinde geçerli. fransız devrimi'nde öne çıkan grup halk olmasına rağmen gücü ele geçiren burjuva oldu. türkiye'de de aynı şekilde mustafa kemal atatürk önderliğinde başlatılan devrimler, halkın kazanımları demokrat parti'ye emanet etmeye karar vermesiyle zarar gördü.

    buradan çıkaracağımız sonuç şu; halk hareketlerinin yapması gereken en önemli işlerden biri kazanımları koruyacak nesilleri hızlı bir şekilde yetiştirmek olmalı. yoksa bu değişimlerin değeri bilinmez ya da değerleri korumaya çalışan insanlar azınlık hale gelir ve harf inkılabının ne işe yaradığını kavrayamayan insanlara laf anlatmak zorunda kalırlar.

    2) ahlak hiçbir zaman ahlakla ilgili değildir; bu kısma ahlak nedir diye giriş yapmak isterdim ama direkt böyle sorarsam yanıt vermek çok uzun sürer. onun yerine ahlak ne değildir diye sormak daha mantıklı. persepolis'in verdiği yanıtlar ise şöyle; mesela insanların giydiklerine, dinlediklerine, kimi nasıl sevdiklerine burnunu sokmak ahlak değildir.

    peki neden bu davranışlar yapılıyor? çünkü toplumun bozuk normlarını arkana alıp eğer bizim istediğimiz gibi davranmazsan toplumdan dışlanırsın demek insanları yönetmeyi kolaylaştırıyor. siz alkol zaten günah, kız arkadaşımın elini dışarıda tutmasam da olur diye düşünürken aslında kendi hayatınızdan taviz vermeye başlıyorsunuz ve yönetimin güdümüne giriyorsunuz. içinizden gelmese de size söylenene uyuyorsunuz ve sizin bu durum hakkında ne hissettiğiniz kimsenin umurunda değil artık.

    3) dünyayla bağınızı kesmeyin; bir insan iron maiden sevmeyebilir, metallica dinlemeyebilir, netflix dizilerinden hoşlanmıyordur belki. bu tamam. şimdi olayı bireysel olarak düşünün, ben bu diziyi sevmedim evdeki herkese de yasaklıyorum demek (herkesin yetişkin olduğunu düşünelim) ne kadar mantıklı? kimse demez mi kardeşim, benim aklım yok mu ne yapacağıma niye sen karar veriyorsun diye?

    bu sorunun düzgün bir cevabı yok ama baskıcı rejimler bunları söylemeye devam edecek. bunun iki nedeni var. birincisi bu tür rejimlerin ayakta kalabilmek için dış düşmanlara ihtiyacı var. (dıjjj güçler) eğer dizilerde filmlerde başka ülkelerdeki insanların da size benzer dertleri olduğunu görürseniz dış dünyaya düşman kesilmeniz daha zor olur. ikincisi de eğer amerika'daki ya da avrupa'daki insanların hayatlarını görürseniz yönetimin tırtlığı daha çok gözünüze batar. bu nedenle iktidarın ilk saldıracağı şeylerden biri evrensel olduğu için kültür sanattır ve bunların korunması elzemdir.

    4) baskıcı rejimler altında yaşanan özgürlük gerçek değildir; bu bizim ülkemizde de sıkça yaşanan bir durum. mesela bir vergi geldiği zaman ilk alkol sigaraya geliyor. bu durum ilk başladığında insanlar kendilerini tütüne geçtim ben daha sağlıklı, birayı evde yapıyorum hobi gibi oluyor diye kandırmaya başladı. tamam çok seviyorsan ve vaktin varsa evde yap da şuan bir mekanda bira oldu 30 lira onu nasıl yapacağız? dışarıya çıkıp iki bira içmeyelim mi? hepimiz elde fırça fıçı mı temizleyelim?

    ayrıca siz kendinize istediğiniz kadar balon yaratın. işler öyle bir noktaya gidiyor ki gelip sizin balonu bir şekilde patlatıyor adamlar. mesela ülkenin çok çok büyük çoğunluğu gibi elinizde internetten başka eğlence kalmadı diyelim. yolda spotify'dan şarkı dinliyorsunuz, eve gelip yemek yerken youtube'dan video izliyorsunuz, yatmadan önce de netflix'ten iki dizi patlatıyorsunuz. bunları yaparken derdiniz ülkede anarşi çıkarmak falan değil sadece kafa dağıtmak. ancak spoti ve youtube'da haber kanalları var, netflix zaten afedersin lgbt bu nedenle bir bürokrat 72 milletin kullandığı bu servisleri sen kullanamazsın diyor. sebep? çünkü biz rahatsız olduk ve çözüm olarak senin özgürlüklerini kısıtlamaya karar verdik. tmm.

    5) kadının aktif olarak yer almadığı her toplum yozlaşır; persepolis filminde kadınların toplumdan nasıl sistematik şekilde silindiğini izliyoruz. durum türkiye için de üç aşağı beş yukarı aynı. mesela burada kadın cinayetleri ideolojiktir denmesinin bir sebebi var. gecenin o saatinde orada ne işi varmış denmesinin bir sebebi var. iyi hal indiriminin de tutuksuz yargılanmaların da sebebi var. burada amaç kadınlara korku yaymak (ki başarıldı bu) ve onları toplum dışına itmek.

    peki bu ne işe yarayacak? kadınlar toplumdan çekildiğinde erk'e doğal olarak halkın yüzde ellisinden üstünsünüz mesajı verilir. mesela hiçbir vasfı olmayan bir gerizekalı sırf erkek olduğu için kendisini kadın bir avukattan üstün görecektir. bu hissi de rejim sağladığı için hem yönetim ne derse eyvallah diyecek hem de işler sarpa sardığında elinde sopasıyla sokağa çıkacaktır. böylece rejim korku ve sindirme ile varlığını sürdürebilecek hale gelir.

    sonuç olarak ben de isterdim ki ne bileyim new york'ta üniversite okuyan gençlerin anlatıldığı bir filmi izleyip aa aynı biz lan diyeyim ama eşleşmeyi bula bula persepolis'te buldum. tabi bu bir film sadece. işleri değiştirme gücü yok ama en azından içinde bulunduğumuz durumu analiz etmemize yardımcı oldu. o da az şey değil bence.
  • on sene sonra amerika'da yasayan surgun bir turk animasyon sanatcisinin constantinopolis ismiyle yeniden cekecegi animasyon filmdir.
  • ilginç bir film. daha sonra başka şeyler de yazabilirim ama unutmadan not düşeyim.

    islam devrimi'nden sonra kadınların saçına başına karışılmaya başlanıyor. türbanını istenilen gibi bağlamamış kadınlar uyarılıyor. ilerki sahnelerde elele tutuşmanın bile yasak olduğunu görüyoruz.

    (bkz: kisa etek yuzunden polisten dayak yemek)
    (bkz: sarilarak sohbet eden gencleri uyarma timi)

    okulda, baştan ayağı karalar giymiş, sadece yüzü gözüken bir kadın türbanın kadınları özgürleştirdiğinden, iffetlerini koruduğundan falan bahsediyor.

    (bkz: turban ozgurlugu kandirmacasi)

    hastaneye müdür olarak atanmış bir camcı var. sakallı ve cübbeli olduğu için hastaneye müdür yapıldığını öğreniyoruz.

    (bkz: hastaneye mudur atanan imam)
    http://www.kenthaber.com/…nisan/28/haber_59673.aspx

    üniversitede çarşaflı bir modelin resmini çizen öğrenciler üzerinden anatomi dersinin* nasıl verildiğini görüyoruz.

    (bkz: akp lileri cileden cikartan heykel)
  • --- spoiler ---

    '' şimdi sokaklara şehit ismi veriyorlar. ailelere kalan bu oldu, sokak isimleri. ''

    --- spoiler ---
  • cidden güzel bir film.. ama insan iç çekiyor film boyu.. kahretsin diyor bir yandan da yasaklanmamasına şaşıyor tabi.. iran tarihi okumamışlar için özet şeklinde.. benim dünyamda yaşıyor olsak okullarda gösterilmeli...
    çocuğum olsa belgesel niyetine bunu izlettiririm bak diktatör bu, din bu, devrimci bu, sosyalizm bu, aşk bu, am sik göt bu.. ufak bir özet işte.. çocuklara göre.. göz de dolduruyor, küfür de ettiriyor insana içinde bulunduğu ülkeye ve çok ince de bir espri anlayışı var..

    --- spoiler ---
    allah'ın "hıhı tabi devrim" dediği yerde pek eğlendim. bi de işte aşkın değişimi nefis anlatılmıştı, önce ayaklar yere basmaz sonra sünepe ve salak olur ya gözünüzde deli gibi sevilen kişi.. aşk acısı insanı iran'a bile döndürtür, memleket vb. hikaye..
    --- spoiler ---

    ek:ayrıca bu film hakkında kemalist mastürbasyonu diyebilen moronlara bir de ekşisözlük aracılığıyla beyin dileyelim..
  • "atatürk gibi iran'ı modernleştirip cumhuriyeti kuracağım."

    "batı iki tarafa da silah satıyordu.."

    "korku farkındalığımızı yitirmemize neden olur."
    ***
    bu filmi ilk izlediğimde üniversitede idim. yıllar sonra şimdi bir yetişkin olarak izlediğimde kalbimde zihnimde daha bi acı tat bıraktı. bazı kitapların bazı filmlerin farklı zamanlarda farklı izleri oluyor.
    ***
    galaksinin peygamberi olmayı hayal eden küçük bir kız,
    viyana'da benliğine yabancılaşmış kaybolmuş bir genç kız,
    kendi ülkesinde aidiyet bulamayan genç bir kadın...

    marjane'in gözünden iran, din, şahlık rejimi, ayrımcılık, aşk, kimlik bunalımı..

    çarpıcı ve yürek burkan bir film.
    ***
    "-büyükanne nasıl oluyor da bu kadar güzel kokuyorsun?
    -her sabah yasemin çiçeği topluyorum. giyinirken onları sütyenime koyuyorum. o yüzden bu kadar güzel kokuyorum."

    göğsünde yaseminler saklamak <3
  • iran'in 70lerden sonrasini izleyiciye basarili bir sekilde anlatan ve aktaran belgesel. marjena satrapinin bir nevi otobiyografisi. izlerken iran bize ne kadar yakin, ya da ne kadar uzak sorusunu defalarca kendinize soracaginiza eminim. yobazligin binbir turlusune sahit olacaginiz, cogu zaman yumrugunuzu sikip ic gecireceginiz sahnelerle dolu bir film. peki anlatilanlar abartili mi? ne yazik ki hayir. filmi beraber izlemeye gittigim iranli arkadasima sordugumda, bana verdigi yanit "daha gercekci olamazdi" oldu. film aslinda, bugun yurt disinda yasamak zorunda kalan, gorup taniyabileceginiz cogu iranli gencin hayatindan izler tasiyor. sizin su an kaygi olarak gordugunuz kabuslarinizi yasamis insanlarin hayat hikayesi bu. sabretmek, tahammul etmek, bildiginiz anlamlarinin disina tasiyor.
    filmin en guzel yani, konu edindigi bagnazliklara, baskilara inat, yasananlari neseli bir dille anlatabiliyor olmasi. marjena satrapinin tum olumsuzluklara ragmen korumayi basarabildigi bu bakis acisi, hem anlatimi guclu kiliyor hem de filmin anafikirini teskil ediyor. cizimler zaten leziz.
    film hakkindaki ozel istegimiz, tez zamanda turkce seslendirilip, prime time da eblek dizilerin yerine gosterilmesi. akp ye de saglam kapak olur, icimizin yaglari da erir bir nebze.

    bir kucuk anketod: film sonrasi beni en cok etkileyen iranli arkadasin, irak savasi sirasinda ogrencilerin signaklara kostugu bir sahnede okulda calan siren sesini duydugunda, kalp carpintisini engelleyemedigini gozleri dolu dolu anlatmasi olmustur. kimi zaman kahkahalarla izledigimiz sahnelerin altinda yatan aci gercek bir kez daha goz yasi olarak karsimiza cikmistir.
  • satrapi'nin, pek basit fakat etkili cizgi romani. zaten etkili olmasi da basitligi yuzunden, zira iranin kisa bir tarihi, sahin devrilmesi, kultur devrimi hep buyumekte olan bir kiz cocugunun naif gozunden anlatiliyor. cocuklugunun o yillari uzerinden 20 yil gecmis birinin, sanki hic buyumemis gibi o gunlere geri donup o yalinlikta yazabilmesi bence yazarin en muhim icraati olmus.

    --- spoiler ---
    fakat kitabin arkasinda her zamanki gibi gunluk hayatta, sinema elestirmenlerinin koseleri disinda hic kullanilmayan satafatli sifatlarla bezeli bir sekilde anlatildigi gibi insani duygulandiran kucuk kizin umitleri ve hayalkirikliklarindan ziyade, ailesinin ve ozellikle babasinin vakurlugu kanimca. sonucta savas esnasinda 13-14 yasindayken (yani neredeyse kazik kadarken), tukiyeden getirilen kot pantolonlari, iron maiden posterlerini duvarina asip oynamasi ve ailesine daha anlayisli olmamasi, her daim bende "cocuk iste" sempatisi ve empatisi uyandirmasa da ornegin komunizme gonul vermis amcanin hayallerinin yikilmasina izin vermemesi, babanin turkiyeden poster getirmek icin coban kiliginda donmesi ve hemen sonrasinda seni o kadar cok seviyoruz ki buradan gitmeni istiyoruz demeleri daha bir etkileyici sanki.
    --- spoiler ---
  • dün akşam ilk defa izledim bu filmi. eşim sağolsun, almış getirmiş bir yerlerden izle bunu kesin diye.

    böylesi bir film bir ingiliz'i , alman'ı etkiler mi bilemiyorum. sadece tarihe ilgisi olanların izleyebileceği bir filmdir belki. ama az da olsa tarihini bilen bir türk için kesinlikle çok şey ifade eder. etmeli de bence zaten.

    mustafa kemal'in yaptığı devrimlere din düşmanı, duruşuna diktatorya diyen bazı kesimler var. lafım onlara. siz dikta rejimi gördünüz mü hiç? şeriatın ne olduğundan hiç haberiniz var mı? sovyet rejimi altında yıllarca yaşayan biri ile sohbet ettiniz mi hiç?

    milyonlarca insan iran'daki şeriat rejimine karşı devrimden sonra mücadele verdi, binlercesi tutuklanarak idam edildi. onca mücadeleye rağmen molla rejimi'nin yumruğu altında kaldılar, kendi istedikleri gibi bir iran asla göremediler. belki de yıllarca daha göremeyecekler. kaç nesil molla rejimi altında daha ezilir belli değil.

    niye biliyor musunuz? onların hiçbir zaman bir mustafa kemal'i olmadı da ondan. bir ulusu ayağa kaldıracak bir iradeye sahip olamadılar. bu yüzdendir ki güçlü olan güçsüzü ezdi. insanları sindirmenin en kolay yolu şeriattı.

    bugün demokratik cumhuriyet rejimine sahipsek 'diktatör' diye adlandırdığınız insana borçlusunuz bunu kabul etseniz de etmeseniz de arkadaşım. istediğiniz kadar bağırın çağırın sallayın mustafa kemal'e; bugün analarımızın, nenelerimizin, kız kardeşlerimizin bir hayvandan daha öte bir değeri var ise bu mustafa kemal sayesinde işte.

    son olarak filmden şah'ın hayalinde kurup dile getirdiği ama gerçekleştiremediği bir ülküsü ile bitireyim belki o zaman daha iyi anlarsınız bazı değerleri;

    --- spoiler ---
    "..hayalimde atatürk'ün kurduğu demokratik bir cumhuriyet var."
    --- spoiler ---
  • burnumuzun dibindeki iran'ın 20 yıl gibi kısacık bir sürede nereden nereye geldiğini mükemmel bir dille anlatan, masal tadında bir gerçeklik hikayesi.

    spoiler
    "15 yaşımızdayken annenle el ele dolaşıyorduk buralarda. orası da bu ülkeydi..."
    spoiler

    (bkz: türkiye iran olur mu) diye soranlar için de çok sağlam doneler içeriyor kanımca. sonumuz benzemesin. yukarıdaki cümleyi kendi çocuğuma söylemek zorunda kalmak istemiyorum.
hesabın var mı? giriş yap