• peter pan'ın gerçek hikayesini anlatayım size. peter pan'in yaratıcısı james matthew barrie on çocuklu bir ailenin dokuzuncu çocuğu ve annesinin en sevdiği çocuğu olan abisi david 13 yaşındayken öldüğünde annesi büyük bir travma geçiriyor. james matthew barrie annesinin üzülmemesi için hep abisinin kıyafetlerini giyiyor ve abisi gibi davranıyor. öyle ki annesi artık james diye bir çocuğu olduğunu unutuyor ve o da james aslında david'miş gibi davranıyor. james matthew barrie psikolojik cücelikten mustarip bir ömür geçiriyor, erişkinken boyu 161 cm'ye ancak ulaşabiliyor. asla büyümeyen bir çocuğun öyküsü, kulağa tanıdık geldi mi?

    peter pan 1902 yılında basılan küçük beyaz kuş (the little white bird) kitabında geçen bir öykünün geliştirilmiş hali. ardından bu öykü 1904'te peter pan ya da büyümeyen çocuk (peter pan; or, the boy who wouldn't grow up) ismiyle bir oyun olarak tiyatroda sahneleniyor ve yedi yıl sonra peter ve wendy (peter and wendy - 1911) adlı bir kitap olarak basılıyor. asıl hikayede peter pan daha zalim ve olmayan ülke'nin (neverland) kanunları daha acımasız. olmayan ülke'de yaşayan kayıp çocuklar (the lost boys) beşiklerinden, bebek arabalarından düştükleri için kaybolurlar ve olmayan ülke'ye gelirlerdi, aralarında hiç kız olmamasının sebebi kızların düşmeyecek kadar akıllı olmasıdır. bu çocuklardan büyümeye başlayanları öldürülür ya da peter pan tarafından daha fazla büyümemeleri için zayıflatılırdı, peter pan bunun dışında savaşlar esnasında ortalığı karıştırmak için sürekli taraf değiştirir ve sırf zevk olsun diye korsanları öldürür ve bunu keyifle anlatırdı. daha sonra orijinal versiyonu biraz yumuşatıldı ve bugün bizim bildiğimiz peter pan'e dönüştü.

    aslında bu hikayede kaptan kanca'nın (captain hook) hikayenin iyi adamı olduğu bile düşünülebilir. sonsuza kadar çocuk kalmak istemeyen kayıp çocukların lideri ve peter pan'e isyan eden kaptan kanca, zulümden kurtulup büyüyebilmiş tek insan... velhasılı kelam, her hikaye farklı bir bakışı hak eder, bazen mağlupların gözünden de anlatmak gerekir bazı gerçekleri... ve masalların daima karanlık bir tarafı vardır...

    orijinali burada
  • " never say goodbye because goodbye means going away and going away means forgetting. "
  • peter pan asla bir çocuk hikâyesi olmamıştır ve elbette ki bir benzeri de alice harikalar diyarı’ndadır. elimizde şöyle bir bilgi var, “james matthew barrie”, kendisini ölen ağabeyinin yerine koymuştur ve bu bir çeşit “duygudaşlık” hali değildir, bunu bir “oluş” hali olarak adlandırmak mümkündür. ağabeyi genç yaşta öldüğü için, barrie’nin belleğinde sakladığı ağabey formu da yine öyle yaşamaya devam etti, hiç büyümedi ve hikâye dönüp dolaşıp peter pan karakterine geldi diyebiliriz.

    sahi, bizi peter pan’e çeken nedir? büyümüş olmanın ve sorumluluk taşıyor olmanın verdiği yük mü? ya da soruyu şöyle değiştirelim, peter pan neden biraz da korkunçtur? bunu elbette ki uzun bir soluktan sonra fark etmek mümkün, aynen harikalar diyarı’nda olduğu gibi. alice dinlediği masallarla uykuya dalar ve harikalar diyarında kurabiyeler [madlen], mantarlar ve iksirler o’nu bekler. peter da uykuya dalar ve yattığı yerden yükselir. acaba marcel proust da böyle bir uyku [daha çok sabuklama] halinde miydi madlenleri midesine indirip bıyıklarını sildiğinde? bu soru biraz da uzar.

    cinlere benzeyen kıyafetiyle, gece ay ışığında evinin çatısına çıkar ve oradan, gökte dolunay olduğu halde, kızıl saçları [james matthew barrie iskoç’tur] uzun sivri ayakkabısı ve kafasındaki tüylü şapkasıyla, her tarafı yeşil elbisesiyle uçmaya başlar. bu uçuşlar öyle güzel tasvir edilmiştir ki, etrafında küçük periler uçuşan peter pan, dünyada görülebilecek ne mutlu insandır ve bunun da yanında büyümez, büyümeyi reddeder. londra’daki parlamento binası üzerine konar ve koca şehri süzer. sonra bir anda denizdedir ve denizkızlarının, su perilerinin ve kocaman salix babylonica’ların etrafında gezinir. işte bu toplamda korkunçtur çünkü insan uçamaz ve insan bu kadar güzel uçamaz.
  • en çok korktuğum şeydi büyümek. çocukluğumun o sınırsız düşleri, sevinçleri, dertsizlik, tasasızlık. hayatı üzülmeden sadece mutlu olmak için yaşamak. tırmandığım mandalina ağaçları, kopardığım erikler...
    hayatta mutlu olmak; sadece o iri eriği koparmaktı benim için. büyüdüm ve hayatım elimden alındı. artık ne bir erik mutlu edebiliyor beni, ne bir elma şekeri.
    peter pan bunu başardı, büyümeyeceğine inandı ve o mutlu düşler ülkesindeki çocuk olarak kaldı. sorumluluk almadan, dert tasa olmadan. keşke bende peter pan gibi olsam. pamuk helvaların, sokakta top peşinde koşup saatin kaç olduğunu unutsam tekrar.
    zaman geçiyor ve ne yazık ki ben de büyüyorum. içimde ki peter pan' i kaybetmedim ama çok da inancım kalmadı. tek tesellim tekrar filmlerinden birisini izlediğim de** gözlerimden akan yaşlarla tekrar çocuk olacağım diyerek evde koşuşturmam. belki gün gelir yatağımdan uçarak kalkıp olmayan ülkeye doğru bende gitme fırsatı bulurum..
    ve bu arada bende perilere inanıyorum*....
  • wendy evcil bir kızcağızdır, hanım hanımcık dikiş diker, diğer çocuklara (hepsi oğlanlar) annelik eder. peter pan da wendy'i kaptan kancadan kurtarır, liderlik vasfı vardır v.s. bu açıdan çok da cinsiyetsiz değildir. zaten wendy sonunda "büyümeyi" seçiyordu hatırladığım kadarıyla. ama en ilginç olan çocukken okuduğunuzda peter pan'ı desteklersiniz için için. olmayan ülke maceralarla doludur ama güzeldir, deniz kızları şarkı söyler, periler dolanır ortalıkta, çocuklar ağaç evlerde birarada oturur (onları belli bi saatte eve çağıran yoktur)v.s. burada da subtextler sözkonusu denebilir. şimdi böyle bir ortamı bırakıp salak salak salak eve dönen wendy'e kızmamak mümkün müdür?
  • "to die would be an awfully big adventure" dio bu ufaklık..
    herşeyi yaparım zannediyo..
    bi de perisi var, çanak çömlek yapan*.. maceradan maceraya koşuyolar..
    bi de hook un "iyi miyim kötü müyüm" takıntısı var.. bi çocuk kitabında ahlakın bu kadar derin incelenmesi bayaa ilginç gelmişti bana...
  • kendisi aslında bir oyun olarak yazılmıştı önce, orada da önemli detaylar vardı. sahne yönergelerinde, peter'ın kaptan hooke'la kapıştığı yerlerde ikisinin de aynı renk giyinmesi yazar. onlar kapışırken "hangisinin kim olduğunu anlamamamız gerektiği" yazılıdır.
    kaptan hooke ve peter pan aynı kişidir aslında.
    çok katmanlı bu oyun, daha sonra masal olmuş ve en nihayetinde sinemaya da aktarılmıştır.
  • çocukluğumda uzun yıllar etkisinde kaldığım kahramandır. kahraman dediysek pencereden balkondan uçmaya çalışmıyorduk.

    hiçbir bölümünü kaçırmadan pür dikkat izlemişimdir tüm serisini. ulan ne güzel uçuyor çocuk, kulaklar sivri falan ama göze görünmüyor. babamdan daha çok idol oldu herif, o derece.

    her gün izleye izleye sağda solda peri arar oldum artık, kafa sıyrılmaya başlanmış haberim yok. bahsettiğim dönem ilkokula daha başlamadığım dönemler.
    çok iyi hatırlıyorum her bölümün sonunda alttan billur sesli bir ablamız "eğer peter pan'a gerçekten bir şey söylemek isterseniz, yağmur bitene kadar ona bir mektup yazın ve yağmur sularına bırakın. çok geçmeden o da size bir mektupla cevap verecektir." derdi. lanet karı. tabi önceleri billur sesli ablaydı şimdilerde lanet karı demeyi daha uygun görüyorum.

    her şey çok güzel ama en büyük sorun ben ne okuma ne yazma biliyorum. acilen öğrenmem gerekli. gel zaman git zaman yazı yazmayı öğrendim fakat bu kez de yağmur yağmıyor arkadaş. yağmur yağsa ben evde olamıyorum mektup yazacak ortam bulamıyorum. kış bitmek üzere hala yağmur yok. atıştırıyor gidiyor. kağıdı şapka yapıp taksam daha çok ıslanır o kadar az.

    aylardan nisan oldu artık. yaz bitti hayaller seneye kaldı diye düşündüğüm anda yavaş yavaş hızlanan yağmurla birlikte ümitlerimde başak gibi canlandı.

    dünya umurumda değil tabi. şimdi ne yazdım hatırlamıyorum. o kadar hızlı gemi yapıyorum ki seri üretime geçsem filo çıkartırım o kadar hızlıyım. yağmur da benimle yarışır gibi hızlandıkça hızlanıyor. allahım bu ne güzel bir gün. (gökyüzü kapkara, yıldırımların arkası kesilmiyor. :)

    acil cevap bekliyorum bu yüzden ilk bulduğum akıntıya bıraktım mektuptan gemimi. allahım ne güzel de gidiyor bir sağ bir sol sallana sallana. arada taşlara değiyor kendiliğinden kurtuluyor. diyorum yeminle peter pan'a gideceğini biliyor gemi.

    tabi herşeyin bu kadar kolay olmaması gerekiyordu, olmadı da. bizim gemi logar kapağından hooooop curk diye içeri düştü. peter pan uçan kaçan bir varlık lağamda ne işi var bunun diye düşünüyorum. ama bir yandan da yer çekimine karşı mektup gelecek diye bekliyorum olmadı uçar yani, peter panın mektubu sonuçta.

    gelmedi arkadaş o mektup gelmedi. üstünden 20 yıl geçti olayın, ben hala o logar kapağına bakınca aklıma gelir hep.

    o billur sesli ablamın adı da artık "lanet karı", buna hakkım var diye düşünüyorum.
    peter pan'ın adı da artık "pitır pen" olarak değişmiştir.

    her yağmurda hala akla gelirsin pitır pen.
    hainsin çocukluk gittin mi gelmiyorsun.

    not: wendy hatıralarımda değişmeyen tek karakterdir. ne güzel kızdın sen wendy, kahkülünü sevdiğim.
  • --- spoiler ---

    wendy: jelousy?
    peter: tink*.
    wendy: anger?
    peter: hook*.
    wendy: love?
    peter: love?
    wendy: love.
    peter: i've never heard of it.
    wendy: i think you have, peter. i daresay you've felt it yourself for something or ... someone.
    peter: never! even the sound offends me! why do you spoil everything? we have fun, don't we? i taught you to fight and to fly. what else could there be?

    diyerek aşksız kalmak pahasına da olsa büyümeyi reddeden masal kahramanı.
    filmini az önce izledim ve durduramadığım bir okuma isteği var şuan içimde. kitabını bulup okumak istiyorum. bu yaşa gelip de nasıl daha önce okumamış yada izlememişim diye de kendime kızıyorum.

    filmden aklımda kalan birkaç sahne daha var.

    mrs. darling korkak eşinden bahsederken "kendinden önce başkalarını düşündüğü ve hayallerinden başkaları için vazgeçtiği için babanız çok cesur biri" der çocuklarına. "hayallerini bir çekmeceye koydu. ara sıra açıp bakıyoruz onlara ve her defasında çekmeceyi kapamak daha da zorlaşıyor. ama babanız kapatıyor." der. gerçekten hayallerden vazgeçmeyi mi gerektirir cesaret yoksa hayallerin peşinden gitmeyi mi?

    tinker bellin yalanı yüzünden çocuklardan biri wendy'yi okuyla vurur. wendy'nin ölmediğini farkederler. çünkü ok wendy'nin boynuna astığı meşe palamuduna saplanmıştır. ve peter şöyle der: " it's my kiss. my kiss saved her." gerçekten bir öpücük hayat kurtarır mı yoksa sadece masallarda mı vardır uyandıran öpücükler?

    all children grow up, except one.

    --- spoiler ---
  • perilerin ortaya çıkışını wendy'ye şöyle anlatır:

    --- spoiler ---

    "you see, wendy, when the first baby laughed for the first time, its laugh broke into a thousand pieces, and they all went skipping about, and that was the beginning of fairies."

    tedious talk this, but being a stay-at-home child she liked it.

    "and so," he went on good-naturedly, "there ought to be one fairy for every boy and girl."

    "ought to be? isn't there?"

    "no. you see children know such a lot now, they soon don't believe in fairies, and every time a child says, 'i don't believe in fairies,' there is a fairy somewhere that falls down dead."

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap