• artık eskimiş kültürel araçlarla çözümlenmesi pek mümkün olmayacak bir meslektir pezevenklik ve o mesleğin hademeleridir pezevenkler. ve ben yitik şair girişi yaptım entiriye.

    hava yeni kararmış, nişantaşı'ndan harbiye yönüne yürüyorum, yanımda silüet olarak murat kekilli'yi andırır bir genç peydah oluyor. bütün kaslarım geriliyor, aiki hanmi'ye geçmeye hazırım. gözlerim dört bir yanı tarıyor (...cort bize düşman bölgesinde yalnız ileriye değil her yöne bakmayı öğretmişti). kekilli düzgün bir türkçe ile mevzuya giriyor:

    -abi kız arkadaşımız var mı?
    -yok.
    -sevgilin var mı? (kendi anlamlar dünyam ile paralellik kurarak ne kastettiğini az çok çıkarıyorum)
    -o da yok.
    -yani yardım edelim diye...
    -sağol, şeyapmıyorum.
    -abi hemen yakınız bak. (eliyle şişli istikametini işaret ediyor)
    -sağol, istemiyorum.

    -abi sen sistem ofedan dinliyo musun?
    -sen ota boka dumur olan yarak kafalı leman okurlarını biliyor musun?
    -ney abi? bilmiyorum.
    -adın ne güzel kardeşim senin?
    -sana ali diyelim. (smaylili)
    -biz sana murat diyelim?
    -canın sağolsun abi.
    -murat sistımofedavn böyle saçlı sakallı adama yönelik pazarlama stratejisi di mi?
    -yok ya? sende öyle tip var.
    -murat şaşkınım ben. sen kaç senedir yapıyorsun bu işi?
    -ya boşver abi. şimdi istiyon mu istemiyon mu iş?
    -istemiyorum. ama şemsiye satsan alırdım.
    -arap kızlar var abi. arap!
    -lan ne edeyim arabı prens şehriyar gibi?!
    -bak harbi binbir gece masalı! yemin ediyorum.
    (murat beni deli etme! bitirme projesini eda eden bir üniversite öğrencisi olabilir misin?)

    -sen ekşi sözlük'ü biliyor musun murat?
    -biliyorum!
    -bunları oraya yazsam bozulur musun?
    -abi kafana göre.
    (seninle kontaktta kalmak istiyorum ama uygun bir metodum da yok ki be yavrum?)
    -tamam o zaman.
    -eyvallah abi. (küçük bir çark ederek hızlıca ters yöne devam ediyor.)

    biz böyle böyle gümüşsuyu'nun başına dek gelmiş oluyoruz.

    (aradaki mesafeyi çıkaramayan okur için "mukim olduğunuz ildeki atatürk bulvarı boyu" yeterli bir birim teşkil edecektir.)
  • azerice'de işadamı anlamına gelen sözcükmüş, kerhane de azerice'de işyeri anlamında kullanılıyormuş, kökeni de bildiğin "kar" olduğu için, yani kâr elde edilen yer demekmiş.

    amcamın doktor olan azeri kankasının anlattığına göre azeri işadamının biri hoşlandığı bir türk kızıyla muhabbet ederken laf dönüp dolaşıp adamın ne iş yaptığına gelir, adam da tüm saflığıyla "men pezevengem" der, "menem bakü'de kerhanem var". bu laf üzerine kız da uzay zamanı büker (anında).
  • farsça'daki "pejavend" (kapi tokmagi, sürgü) kelimesinden gelir. anlam genislemesiyle "kapi arkasinda bekleyen, kadin ticareti yapan kisi" olmustur.

    yillar sonra gelen edit: nisanyan'in etimolojik sozlugune gore pezevenk kelimesi ermenice pozavak'tan geliyormus. poz fahise, avak ise bey, sahip demekmis. yukaridakine kiyasla daha mantikli sanki.
  • birinci gün pezevenk ikinci gün pezevenk üçüncü gün beyefendi diye çağrıldıkları için bolca rağbet olan meslek.
  • murat bardakçı'dan gram hazzetmem, cahil olduğunu düşünüyorum, yaptığı şeyin de tarih bilimiyle bir ilişkisi olduğuna inanan biri değilim ama pezevenk kelimesinin etimolojisi hakkında yaptığı yorum o kadar da "palavradır" diyip yabana atılacak bir iddia değildir, zaten iddiayı ortaya atan kendisi de değildir, sadece nakletmiştir.

    şimdiden aşağıda kullanacağım ingilizce terimler için özür dilerim, türkçelerini bilmiyorum, bilen varsa düzeltmekten onur duyarım.

    öncelikle şunu belirteyim, sevan nişanyan'ın sözlüğü şahane bir kaynaktır, ama bir çok spekülasyonla doludur. kendisi ermenice'ye yakın olduğundan, bu spekülasyonlar bazen ermenice'ye prim tanımaktadır - hem de naçizane bence açık biçimde yanlış olduğu halde (bkz: tapon).

    pezevenk kelimesinde spekülasyonunu açıkça belirtip ? işareti koymuş ermenice kökenin başına. bu toprağın dillerinden ermenice'den geldiğini düşünmek güzel ve romantik bi fikir pezevenk kelimesinin, hem de seste benzer bir tamlama varken. ama etimoloji böyle çalışmıyor maalesef.

    iddia edilen kökene bakarsak, bozawag kelimesinden pezevenk'e gelene kadar geçirmemiz gereken ses değişiklikleri:

    1- g -> k (olabilir - yaygın)
    2- b -> p (olabilir - zor)
    3- ikinci ve üçüncü hecede sesli incelmesi (olabilir - yaygın)
    4- ilk hecede seslinin tamamen değişimi (zor - o'dan ö bekleyebilirdik ama e zor)
    5- ek -> enk (mucize - örneği yok - ses olarak da uygun değil)

    dolayısıyla bozawag'ın bu ses değişikliklerinin her birini geçirip türkçe'de pezevenk olmuş olması imkansıza yakın. pözevek gibi kelimemiz olsaydı inanabilirdik ama şu halinde çok ama çok zor.

    5. madde için ç -> nç örneği verilmiş (#19130959) ama affricate bir sessiz (ç) alveolar olarak başlayıp fricative olarak bittiği için, türkçe gibi eklemeli bir dilin son hecesinde görününce, öncesinde bir sesli varsa nasal bir sessizden (n) destek alması çok doğaldır. (tuç ve tunç diyerek kendi kendinize bunu deneyebilirsiniz). hali hazırda bir stop olan bir sessizin (k) önüne başka bir stop (n) alması ise baya mucizevi bir olay olur.

    murat bardakçı'nın naklettiği iddiaya dönelim, ve fransızca'da 10. yy'dan beri pezevenk ile uskumru kelimesinin aynı kelime olduğunu belirterek başlayalım (maquereau). bunun için kaptan cousteau'lara pek ihtiyaç yoktur (#19160482), orta çağ avrupa halklarının hayvanların seks hayatıyla ilgili çok geniş fantezileri vardır. pesce bianco tamlamasına gelip gereken ses dönüşümlerini inceleyelim.

    1- s->z (voiceless sibilant -> voiced sibilant - doğal ve her dilde çok yaygın )
    2- b->v (labial plosive -> labial fricative - doğal ve öyle yaygın ki, örneğin komşuda b harfi kaybolmuş v olmuştur)
    3- sondaki o'nun düşüşü (türkçe'ye özellikle batıdan gelen kelimelerin bir çoğunun başına gelmiştir)

    dolayısıyla pesce bianco -> pezevenk, fonolojik olarak çok mümkün bir dönüşümdür. oldu bitti mi peki? hayır. şu ana kadar şahane görünen teoride büyük bir sorun var. pesce bianco kelime anlamıyla beyaz balık demek oluyor. bugün balıkçıların beyaz balık diye tabir ettiği balıklar morina gibi az yağlı yüzey balıklarıdır. italyanca'da herhangi bir zaman uskumruya pesce bianco dendiğine dair bir bilgi bulamadım. elbette bu italyanların ya da italik bir dil konuşan başka bir halkın uskumruya böyle bir isim vermiş olması, ya da pezevenkliği beyaz balık adını verdikleri bir balığa yaraştırmış olmaları mümkün. oturup biri böyle bir kanıt bulana kadar teori "belki, ama kanıt yetersiz" durumunda kalmaya mahkumdur.

    ancak şunu da belirtmem gerekir ki (#19160402), italik diller konuşan halklardan türkçe'ye bir kelimenin geçmesi çok normaldir, hele ki bu kelime pezevenk gibi 15. yy'a kadar beklediyse. yoksa anadolu'da fırtına mı çıkmıyodu, etin pirzolasını mı yemiyolardı da gittik taa italyanlardan öğrendik bu kelimeleri derler adama ki, yakışık almaz.

    murat bardakçı, bir de sana sesleniyorum bu pezevenk başlığından, nice'de konuşulan (vaktinde değil az olsa da hala konuşulmakta olan) dilin adı niçard(nisard)'dır, fransızlar da niçois (nisua) der, senin yazdığın niçoise (nisuaz) ise salata. hayatında niçard sözlük mü gördün de atıyosun pesce bianco derler uskumruya diye bilmiyorum ama, baktığım bütün niçard sözlüklerde uskumruya oriou, auriou, ooriou derler diyolar. bi kaynak göster de öğrenelim.
  • azericede guclu kuvvetli adam manasina gelen kelime. hatta pek kufur bilmedigim ve 8 yasinda oldugum donemde 5. sinifa giden bir cocuktan ogrenmistim bunu. aksam eve gittiginde babama tam bir pezevenk oldugunu soylemistim. simdi aklima geldikce hayatimda hic o kadar salakca bir sey yapmamis oldugumu idrak ediyorum.
    (bkz: sozlukte anilarini anlatmak)
  • menejer
  • meyhane jargonunda bir şeyi yedirten veya beraberinde en iyi giden manasına gelir.

    örneğin tarator, kalamarın pezevengidir...
  • polis akademisi giriş koşullarında şöyle bir ifade var: "genelev, birleşmeevi, randevuevi, tek başına fuhuş yapılan konut ve benzeri yerlerde aracılık ve bekleyicilik türünden bir işi bulunmamak..."

    emniyet teşkilatı, devlet ciddiyetiyle elbette bu meslek için pezevenk demez. işte bu yüzden böyle uzun uzun anlatmış. haliyle ortaya net bir tanım çıkmış.
  • murat bardakçı'nın pezevenk kelimesi konusunda güvendiği kaynağın nasıl da hatalı olduğunu ispat etmek için etimoloji bilmeye gerek yok. sözkonusu kaynağın açıklaması uskumrunun erkeğinin, dişisinin yumurtalarını yediğine dayanıyor. peki pezevenk kelimesi dilimize ne zaman girmiş? o zamanlar dünyada bir açık deniz balığının davranışlarını gözlemleyecek çapta kaç kaptan cousteau varmış?

    not: daha güzelini sorayım, erkeği dişisinin yumurtalarını yemesiyle ünlü bir hayvan mıdır uskumru?
hesabın var mı? giriş yap