• artık yerinde yeller esen bir parçanın, ardında bıraktığı nafile;sızı,uyuşma yanma,ağrı, acı.

    doğrusu sadece bir organ için mi geçerlidir? diye, düşündürür beni. bazen çoktan yıkılmış bir evi, arkada bırakılmış bir şehri, bir daha geri gelmeyecek bir insanı, yanıp geçmiş bir ateşi, çoktan geçip gitmiş gençliği de.... hala oradaymış hiç geçmemiş gibi düşünürüz.
    ve aynı sevinci ya da aynı acıyı hissederiz. beynimiz mi bizi kandırır, biz mi beynimize söz geçiremeyiz? bilmiyorum...

    bildiğim; olmaması gerektiği söylenen acının var olduğunu, gerçek olduğunu sadece o acıyı çeken bilir.
  • gerçek bir hayattan yola çıkılarak çekilmiş olan film kuralsız ve aidiyetsiz bir hayat yaşayan marc’ın hayatının bir kesitini anlatıyor…

    marc günü birlik işlerde çalışan kadınlarla ilişkilerinde bağlılıktan kaçan meteliksiz sevimli hayal gücü geniş yakışıklı bir serseridir. hayattaki tek aşkı bisiklet sürmek ve onun verdiği heyecanla hayatını devam ettirmek olan marc, kendine kurduğu bu sakin dünyada yaşadığı büyük bir olay sonucu derin bir yara alır. marc bir kaza geçirir bu kazanın sonucu bacağının teki kesilmek zorunda kalır. hayatını tekrar gözden geçirmek zorunda kalan marc arkadaşlarının ve aşık olduğu kadın sayesinde hayata tekrar tutunabilecek, kaldığı yerden devam edebilme gücünü kendinde bulabilecek midir?

    filmin konusunu kısaca özetledikten sonra ilk başta şunu söyleyebilirim ki çok daha iyi bir film beklerken olabildiğince klişe sahnelerle dolu özgün olmayan bir filmle karşılaştım. hikayenin anlatımında eksikliklerin yanında, filmin, yansıtmak istediği duyguyu çok başarılı şekilde aktaramadığını da rahatlıkla söyleyebilirim. bir şeyler yapmak istemiş ancak yapamamış bir film olarak iz bıraktı bu çalışma bende …

    kadınlarla ilişkilerinde onlardan kaçan tek gecelik ilişkilerin adamı marc’ın ne zaman aşık olduğunu da anlayamadım mesela... dediğim gibi epey eksik bir çalışma ama til schweiger sevenler varsa bir şey diyemem tabi …
  • birkaç yıl önce bir doktor arkadaşımla beynin, kaybedilen bir uzvun hale yarindeymişcesine sinyaller vermesi, hatta ve hatta onu yeniden oluşturmaya yönelik gayreti üzerine yaptigimiz bir sohbette konusu geçmişti ve ismi hatirlanmadigindan, epey çaba sarfettigim halde bulamamıştım filmi.

    ilgisiz bir konuda dolaşırken tesadüf eseri rastladığıma inanamıyorum gerçekten.

    akşam izledikten sonra editlemeye değer mi bakacağım.
  • kid dakota'nın şarkısıdır. acıtır.
  • sabah sabah içeriden gelen akustik tınıdan ötürü aklıma düşen şarkı.
    leprous'un tall poppy syndrome albümündeki 2. şarkı olan bu hede modern progresif metali 7 dakikada içine sığdırabilmiştir .
    içinde akustik gitarlı giriş, tatlı jazzy piyano riffleri, tatlı bir bridge, harsh, clean karışık vokaller, güzel vokal harmonileri barındırır.

    sözleri:
    keep in absence of truth
    my smile within this hollow
    trust in me like i trust this noose
    you will never find out why

    fire bleeding from this picture of you
    hide from this unpleasant
    i'd give you the ashes
    only i could find one reason to trust in you

    let me go now
    let go of my hand
    find your own place
    i found my promised land

    sink if you will
    i'll never comprehend
    sink if you will
    i'll never come to your defence

    bury yourself
    inside your phantom pain
    all the way down
    see how much pity you'll gain

    fight your shadow
    in this light you'll go blind
    i have seen the face of
    he who lurks behind

    en sonda da phantom pain x4
  • --- spoiler ---
    başrolünde til schweiger'in oynadığı romantik komedi. film modern hayatın içerisinde kendi babasıyla problemler yaşamış, kendisi de problemli , boşanmış bir baba olan baş kahramanımızın hayatından bir kesit aktarıyor. hayatla olan yüzleşmelerini bisiklete binerek aşan, bisiklet efsaneleri üzerinden kendini tanımlayan, hayatın sıradanlığını ve sıkıcılığını uydurduğu hikayelerle aşan bir adam var elimizde. kısa süreli ilişkileri içerisinde baş kadın kahramanımızla karşılaşıyor. aşık oluyor...

    bu sırada bir motorsiklet kazasında dizinden aşağısını kaybediyor. bu nokta da filmin adının nereden geldiğini anlıyorsunuz. uzvunu kaybeden insanların yaşadığı sanki o uzvu varmış fakat sanki püre makinasında eziliyormuşçasına duyulan sanal acı. bazen bir kaç ay veya bir kaç sene, bazen de hayat boyunca genellikle geceleri tekrar eden nöbetler şeklinde geliyor. film'in almancasında bu sendroma phantom schmerz denmiş. film'in orjinal ismi de bu.

    scheweiger'in aşırı geliştirilmiş pazulu kolları bir bisikletçinin sahip olması gereken dayanıklılık, güç ve hafiflik kriterlerine uymasa da artık yakışıklılığı durumu kurtarmaya yetiyor. filmin sonunda kahramanımız yanılmıyorsam tourmalet çıkışını yapıyor... çıkış srasında asfaltın üzerinde go pantani go (bkz: marco pantani) yazıyor kocaman... biraz gözleriniz doluyor bu detayı görünce... sonra gerçek hayattan fotolar ve anlıyorsunuz ki film gerçek bir hikayeden tek ayakla tourmalet'ye çıkan bir adamın hikayesinden alınmış.

    açıkçası konusu güzel olsa da tam toparlanamamış, bu konuya hafif gelmiş film. bir edward norton çok daha iyi giderdi diye düşünüyorum bu filme.
    bisiklet konusu daha iyi işlenebilir, bisikletçilerin çektikleri acı, rampaları çıkışları, o rampalarda hayata, fiziklerine ve modern dünyaya meydan okuyuşları daha iyi işlenebilirdi...

    --- spoiler ---
  • vga 2012'de duyurulmuş, metal gear solid 5 olduğuna dair çok fazla ipucu bulunduran oyun.
hesabın var mı? giriş yap