• osman pamukoğlu, unutulanlar dışında yeni bir şey yok kitabından:

    1995 dönemi, sayfa 286 - 288:

    ...

    ocak ayının son haftasında, geçen sene katılamadığım general-amiral seminerine katılmam için bir mesaj geldi. şubatın ilk yarısındaydı, beş gün süreliydi. bir haftalığına gittim ve döndüm.

    genelkurmayda yapılan seminerin bir bölümünde milli istihbarat teşkilatından bir daire başkanı bölücü ve irticai faaliyetler hakkında konferans verdi.

    konferansın bölücülükle ilgili kısmında:

    "pkk'nın 5. kongresini kuzey ırak'ta haftanın kampında (şırnak altı) yapıp bitirdiğini, şu kadar personel katıldığını, bu kadar süre devam ettiğini" söylerken dayanamadım:

    - ben şaşırdım kaldım. yani 5. kongre gerçekten yapılıp bitti mi? hem de burnumuzun dibinde mi yapıldı? haftalarca bir kaç yüz pkk lideri aynı yerde mi durdu? bu mümkün değil. böyle bir şey olur da neden kimsenin haberi olmaz? kusura bakmayın ama siz bu faaliyeti olup bittikten sonra öğrenmiş olmalısınız. başka türlü nasıl olabilir, dedim.

    mit daire başkanı 16-17 amiral ve generalin bulunduğu salonda böyle bir seri soruya maruz kalınca önce biraz durgunlaştı sonra:

    - efendim biz 5. kongreyi başlangıcından beri gün gün takip ettik ve ilgili adreslere bildirdik. sonradan öğrenmedik. bu faaliyetlerin yürütülmesinde bir eksiklik olmadı, diye cevap verdi.

    - anlamakta zorlanıyorum. pkk'nın 5. kongresi hakkari tugay komutanının meselesi değil ama böyle dolgun ve kıymetli bir hedefi bir daha ne zaman, nerede bulacaksınız? nasıl haberimiz olmaz? tepelerine inip hepsinin işini bitirmeliydik, dedim.

    mit daire başkanı:

    - bilgiler adres gruplarına gönderildi efendim, demekle yetindi. herkes dinledi kimse farklı bir şey de söylemediği için konferans devam etti.

    şaşırmıştım. ne araştırabilecek, ne de üzerinde durabilecek bir zamanım vardı. hakkari'ye döndüm.
    karargaha "ben yok iken, bu bir hafta içersindeki telsiz dinlemenizde 5. kongre ile ilgili geçen bir konuşma var mı?" diye sordum.
    "5. kongrenin kuzey ırak'ta haftanin kampında yapılıp bitmiş olduğunu, yapılan konuşmalardan çıkardıklarını" söylediler.

    sordum:

    - "ne anlama geliyor bu?"
    - "istihbar edilemediğini gösteriyor komutanım."
    - "aslanım bu kongre avustralya'da yapılamıyor. şırnak'ın 20 kilometre altında toplanıyor adamlar. mit faaliyeti gün gün takip ettim; bildirdim diyor. peki bildirdi de sonra ne oldu?"
    - "komutanım bizim bölgemiz altındaki kamplarda toplanmamışlar, siz hassasiyet gösteriyorsunuz."
    - "arkadaşlar bu hedefin seni beni olmaz. pratik bir tekne, küçük bir ağla yakalanabilecek büyük balıklar kaçırıldı."

    ==========================

    1995 dönemi, sayfa 309 - 317:

    ...

    pkk'nın jerma-bektar kampı türkiye-iran siyasi hududunun tam zirvesinden geçtiği; 3500 metre yüksekliğinde, kuzey güney istikametinde boyu 20 kilometre olan şehidan dağı'nın içinde, bir avuç kadar yerdi. müşterek sınırdan da sekiz kilometre uzaktaydı. kampın 20 kilometre kuzeyi ve güneyinde hiçbir köy ve mezra olmadığı gibi, doğudaki en yakın köy de 12 kilometre ötedeydi. bu mesafelerin arasını dağ bloğu doldurduğu için bir mezra bile yapılmamıştı.

    jerma kampı sınırdan sekiz kilometre doğuda, iran tarafında iken, bizim durak jandarma sınır karakolu sınırdan 12 kilometre batıda türkiye tarafındaydı. yani üzerinde sınır bulunan şehidan dağı doğu ve batıya tıpkı geniş bir teknenin gövdesi gibi öyle bir yayılmış ve o kadar dikti ki iki taraf da bu bölgeyi yerleşim olarak asırlardır düşünmemişti. dağın içinde ve üzerinde küçük bir akarsu kenarında, jerma ve betkar mevkiinde sadece pkk yıllardır emniyette yaşamını sürdürüyordu. bu mevki iran'ın da işine geliyordu. "kuş uçmaz kervan geçmez bir dağın kuytusundan benim nasıl haberim olsun? siz böyle bir yer biliyorsanız söyleyin, beraber bakalım" gibi kör ve sağırlar diyaloğu yıllardır devam edip gidiyordu. iran kurnazdı. türk tarafından görüşmelere katılanlar; "peki müşterek harekat yapalım" deseler; plandı, hazırlıktı, yığmaktı gibi çalışmalar sürerken, iran o kamptakileri bin defa oradan başka yerlere kovacaktı.bu görüşmeler kaya balığı avlamaya benziyordu. kayanın altını hiç terk etmeyen bu balığı avlamaya çalışan, hiçbir zaman onu tam olarak göremez. balık oltayı yemle beraber alsa da hemen kusarak çıkarır. sürekli oltaya vurduğu için avcının onu tutma arzusunun sonu gelmez. sonuçta hava kararır, balık kayanın en dibine karnı doymuş şekilde çekilir. avcı da beline kadar ıslanmış, elinde içi boş kovayla, fakat avlanma hissi tatmin olmuş şekilde evine döner. mayıs başında jerma-betkar'da 358 pkk militanı toplu halde 9 sabit bina, 11 çadırda yaşamlarını sürdürüyordu. bu ayın sonuna kalmadan, 40-50'li ve 80-100'lü gruplar halinde buralardan eylem ve saldırı mıntıkalarına hareket edecekler, bir bölümü de bulunduğu yerden sınırı geçip eylemlere başlayacaktı. faaliyet alanları ise yüksekova güneyi ile şemdinli ilçesinin bütün alanları olacaktı. bunları parça parça saldırı öncesi ve saldırı sırasında yakalardık ama ne olursa olsun bu gene de, onlarca, yirmilerce can almalarına mani olamazdı. şimdi ise hepsi bir kafesin içindeydiler.

    jerma-betkar kampına yapılacak "yarasa harekatı"nın planı şöyleydi. bir üçgen kurulacaktı. üçgenin tabanı şehidan dağı'nda olacak, pkk kampı üçgenin güney ve kuzeyindeki kenarlarının birleştiği tepe noktasının içinde kalacaktı. kamp, şehidan dağı'nın zirvesinden doğuya doğru dik açıyla sekiz kilometre uzakta olmasına rağmen; sınırdan itibaren üçgenin uzun olan kuzey kenarında 34 kilometre, güneydeki kenarından da 26 kilometre şehidan üzerinden yürünecekti. harekata, her biri 400 dağ komandosuyla, üç dağ ve komando taburu, toplam 1200 asker katılacaktı. taban sabit kalmak üzere üçgenin her kenarında 400 komando bulunacaktı.

    iki topçu bataryası azami gizlilikle hava kararmadan sınıra yaklaşıp ateş mevkilerine girecek, saat 05:00'da obüsler koordinatları tarafımızdan tespit olunmuş olan 9 bina ve 11 çadırı hassas (yerde paralanan) ve ihtiraklı (havada paralanan) mermilerle bir saat şiddeti ve atış hızı hiç düşmeyecek şekilde ateş altına alacaktı. bulundukları çukur alana düşen topçu mermilerinden kurtulmak için hemen civarlarındaki yüksekliklere kaçmaya çalı şanlar karşılarında komandoları bulacaklardı.

    topçunun atışının başladığı 05:00'dan itibaren en geç dört saat sonra, saat 09:00'da iş bitirilmiş olarak fakat bu defa kanatlardan yürünen uzun güzergahtan değil, üçgenin tabanının ortasına, şehidan'ın zirvesine 8-10 kilometrelik dağ tırmanışı yapılacaktı. çekilmeyi tabandaki 400 komando uzak mesafeli silahlarla emniyete alacaktı.

    muharebeler sırasında, çok zayıf olmakla birlikte, eğer şehit düşen ve yaralanan olursa sırtta taşınarak getirilecekti:
    şehidan dağı'nın güneyinde iki ayrı noktadan gündüzleri türkiye tarafını gözetleyen, gece de biraz geri çekilip istirahat eden, her biri 3-4 militandan oluşan iki gözetleme timinin aynı gece sessizce ortadan kaldırılması şarttı. gece karanlıkta patlayacak bir silah veya bunlardan birisinin kaçması planın baskın etkisini ortadan kaldırdığı gibi, genel amacını da tehlikeye sokardı. "yarasa" harekat planını onaylanmak üzere üst kademeye gönderdik. bir hafta sonra mayıs'ın 11'inde önce uygulanmayacak diye bir emir aldık. 19 mayıs günü akşama doğru da tatbik edin emri geldi.

    harekata katılacak taburlara gece operasyona hazır olun emri verildi. fakat nereye gidecekleri söylenmedi. 20 mayıs sabahı binbaşı ferhan ve yüzbaşı güngör'ü de yanıma alıp yüksekova ve şemdinli'de bulunan 1. dağ ve komando tabur komutanı binbaşı vahap, 3. dağ ve komando tabur komutanı yarbay reha ve 4. dağ ve komando tabur komutanı binbaşı kemal'e "yarasa" emrini verdim. plan kendilerine anlatıldı ve bulundukları yerden sınır hattına olan yürüyüş mesafesi dikkate alınarak, havanın kararmasıyla birlikte sınırı geçmeleri için hazırlıkları yapmak üzere tabur komutanları serbest bırakıldılar. yüksekova'dan şemdinli'ye geçtim. iki topçu bataryası akşama doğru plandaki ateş mevzilerini işgal ettiler.

    saat 15:30'da hasan kundakçı paşa şemdinli'ye geldi. kendileri tugay komutan yardımcısı albay akif le birlikte tabur karargahında bulunurken ben de müsaade alıp hazırlıklarını sürdüren 3. dağ ve komando taburunun çalışmalarını izledim. subaylarla görüştüm. pkk'nın şehidan'daki iki gözetleme timini etkisiz hale getirecek olan birlik bu taburdu. çünkü timler bu taburun genel ilerleme mihveri üzerindeydiler. taburun önünde hareket edecek ve pkk'lıları susturacak olan timdeki subay, astsubay ve askerlerle konuştum. bir ara kundakçı paşa'nın çağırdığını söylediler.

    gittim:

    - osman paşa, ankara ile görüşüyorum. milli güvenlik kurulu toplantısı devam ediyor. o toplantı bittikten sonra, cumhurbaşkanı, başbakan, genelkurmay başkanı ile kuvvet komutanları ayrıca bu konuyu görüşüp harekatın olup olmayacağını bize bildirecekler, dedi.
    - peki komutanım dün akşamki uygulayın emri neydi? bizim her şeyimiz zamana odaklı. inşallah geç kalmazlar, dedim.
    tekrar taburun yanına gittim. tabur ve bölük komutanlarına herhangi bir şey söylemeden hazırlıkları kontrol ettim. insan psikolojisi muharebe koşullarında öyle bir şey ki, en küçük bir belirsizlik ve olumsuzluk emaresi bile her şeyi alt üst etmeye yeter.
    saat 18:00 olmuş, hala bir haber yoktu. kundakçı paşa'nın yanına gittim.
    - toplantı devam ediyor, henüz cevap yok, dedi.
    - komutanım "iran" diye geniş bir anlamla bakarak, ikimizin sınırını çizen bir dağın öte yamacındaki belayı ortadan kaldırmaya yönelik, pratik bir uygulamamız, bu kadar uzaktan karıştırılmasın. bizim en geç 05:00'da kampı kuşatma altına almamız lazım. iki taburun yabancı arazilerden 30 kilometre kadar dağ yürüyüşü yapması gerekiyor.
    saat 18:30'a doğru hava bulutlanmaya başladı.
    - komutanım siz bu gece kalacaksanız burada doğru dürüst bir yatma yeri yok. sizi ancak hakkari'de misafir edebiliriz, dedim.
    hasan kundakçı paşa hakkari'ye, tugaya gitti.

    saat 19:00'dan itibaren de taburlar türk-iran sınırının üzerinden geçtiği 3500 rakımlı şehidan dağı'na türkiye tarafından tırmanmaya başladılar.

    19:30'da her taraf simsiyah oldu ve gök delinmiş gibi sağanak bir yağmur başladı ve hiç azalmadan devam etti. işte bu tam bizim istediğimiz şeydi. saat 20:00'da jandarma genel komutanı aydın ilter paşa beni aradı.

    "osman paşa, toplantı devam ediyor, ben dışarı çıktım. karar çıkmadan başlama" dedi.

    "komutanım aşılacak dağlar, kat edilecek mesafeler var ve karanlık süresi bizim elimizde değil" diye arz ettim.

    "aman ha, sen bekle" dediler.

    eğer birlikleri bulundukları yerde dondursam, bir türlü gelmeyen, uzayan ve geç kalan bu karar için kaybettiğimiz saatleri telafi edemezdik. her şey gündüze sarkacak, planın yürümesi bir tarafa, lüzumsuz risklere girecektik. o zaman "yapalım" demenin de büyük bir anlamı kalmayacaktı. "yapmayalım" şeklinde bir görüş çıkarsa taburları dağlardan indirirdim. zaten 3500 metredeki dağda ve bu sağanak altında tanrıdan ve bizden başka kimse yoktu. pkk'lı bile aşağıda kapalı yerdeydi.

    saat 21:05'de kundakçı paşa hakkari'den aradı:

    - osman paşa konuştuk. harekat yapılmayacak. ne yapalım kısmet değilmiş.
    - komutanım bir tabur pkk'lı yönünden kısmet değilmiş, ama yarın bunlar çil yavrusu gibi bölgeye dağılınca bizim kısmetimiz ölerek, yaralanarak açılmış olacak. anladım komutanım. iyi geceler.harekat şube müdürü binbaşı ferhan'ı çağırttım.
    - telsizle taburlara çağrı yap. harekat yapılmayacak. dönsünler. sonucu bildir. epey bir süre donup kaldı. sonra, "emredersiniz komutanım" deyip ayrıldı. aradan 20 dakika geçti. haber gönderdim, geldi. kan ter içindeydi.
    - ne oldu? bu kadar zamandır bilgi vermiyorsun.
    - komutanım hiçbiri cevap vermiyor. sadece ben değil bütün subaylar onlarla temas kurmaya çalışıyor. önce teknik sebeplerle mi diye düşündük, sonra hepimizin aklına aynı şey geldi. bunlar sizin sesinizi duymadan geri dönmezler. bizim çağrılarımızı bir aldatma diye düşünüyor olabilirler.
    - zamanımız gittikçe daralıyor. burada bir kara şahin var değil mi? hava çok kötü ama, konu kritik. pilota söyle buradan çıkıp şehidan dağı'nın üstüne yükselebilirse meseleyi daha sağlam çözeriz.

    15 dakika sonra pilot üsteğmen vecihi bölgedeki yüksekliklere hakim tecrübesi ile yön tayin ederek, yağmur ve bulutları delerek şehidan dağı'nın kuzeyine tırmandı. iran tarafında şehidan'ın karanlık yamacının ordusundaki pkk'nın jerma-betkar kampı karartma yapmak ne söz, jeneratörlerle pırıl pırıl aydınlatma altındaydı.

    tabur, bölük ve tim komutanları çevrimlerine ayrı ayrı girip çağrı yaptım.
    "bana cevap vermenize gerek yok.'yarasalar yuvalarına dönsün. düğün yapılmayacak."

    hiçbir telsiz cevap vermedi. binbaşı vahap komutasındaki 400, yarbay reha komutasındaki 400 dağ ve komando askeri bulundukları mevkilerden döndüler. 23 mayıs 1995 günü öğleden önce jandarma genel komutanı aydın ilter paşa tugaya geldiler.

    çalışma odama girer girmez aydın paşa:

    - osman paşa önce ben konuşacağım, sen sakın ağzını açma. sen şimdi içinden bize neler söylüyorsun çok iyi biliyorum. ama önce ben konuşacağım. bu jerma-betkar kampına gitmeyelim diyenlerden biri de bendim. onu hemen söyleyeyim. biz siyasilere bu işi yaparız, ama siyasi sorumluluğu da siz üstlenin dedik ve kararı onların vermesini istedik. doğrusu da buydu.
    genelkurmay başkanımız ismail hakkı karadayı paşa'nın da selamları var. "osman paşa'ya söyle; önümüzdeki zaman içerisinde gene uygun bir durumda aynı yere gidebilir" dediler. gözlerinden de öptüğünü söylediler.

    - komutanım önümüzdeki gün hiç olmayacak. siz de ben de biliyoruz ki artık jerma-betkar'da kimse yok. bu yaz ve sonbaharda da olmayacak. 21 mayıs sabahı iran'lı silahlı pastarlar jerma kampına geldiler ve oradaki pkk'lılara "türkiye ile aramıza sıkıntılar sokacaksınız hemen buradan yok olun" dediler ve onların gözetiminde pkk'lılar üç saat içinde kampı terk ettiler. 100 kişi gene o bölgede şehidan dağı'nın güneyinde, geri kalan 250 kişi de gene iran'ın zagros kampı üzerinden ırak'a hakurk kampı ve daha batısına geçtiler. şu yarasa harekatı; pkk ile mücadele tarihinin en şık ve an göz kamaştırıcı harekatı olacaktı ve her şeyi dört saatte bitirecektik. kol ve kanatlarını kırıp, köklerine kibrit suyu sıkacaktık.

    - şu geçen iki yılda zaten bellerini kırdınız. katılım da neredeyse sıfırda, dağ kadrosu can çekişiyor. şu anda mücadeleyi sürdürüyor gibi görünseler de, dişini tırnağına takmış son güçlerini sergiliyorlar.

    - komutanım omurganın parçalandığının bütün dünya farkında, artık felç durumunda. fakat, başı halen darbe almadı, kuyruk kısmı ise olabildiğince kuvvetli olmaya çalışıyor, artık kulakları düştü. benim sıkıntım şemdinli ve çukurca bölgeleri. çukurca bölgesinde sanki hiçbir şey olmamış gibi eylem ve saldırıların şiddetini artırıyor. daha çelik-1 bu bölgede biteli 20 gün oldu. çok kısa bir zaman olduğu için şimdilik kuzey ırak'ı düşünmedim, ama hiç değilse iran kamplarını darbeleyelim istedim; ama bildiğiniz gibi o da olmadı.

    aydın paşa:

    "bana şu jerma-betkar kampını bir göstersene. nasıl bir yer ben de göreyim" dedi.

    kendilerinin geldiği helikopterle şehidan dağı'nın yüzlerce fit üzerine çıktık ve sınırdan sekiz kilometre doğuda dağın yamaçları arasındaki kampın yerini gösterdim. helikopterde maiyetleri dışında tugayın istihbarat şube müdürü yüzbaşı güngör de bulunuyordu. aydın paşa baktı ve hemen bana dönerek: "bu iş olurmuş osman paşa", dedi.

    ben de yüzümü araziden kendilerine çevirip: "kusura bakmayın ama komutanım, artık geçmiş ola" cevabını verdim.
    "hay allah. insan görünce anlayabiliyor" dediler.

    - komutanım başka bir durum olsa biz böyle bir şeye kalkışır mıyız? daha önce alan karakolu timleri ile biz aynı şartlarda pkk'nın bir unsurunu yok etmedik mi? iran'ın subay ve askerlerinden oluşan bir timle hudut çevresinde çarpışıp onların subaylarından bile ölenler olmasına rağmen iran sesini çıkarttı mı? iran "bu kesimlerde bir şeyler olabilir, ama ben bilemiyorum, kontrol edemiyorum" demiyor mu? iran genel pozisyonunu riske ederek, bir grup pkk'lı için yüzündeki peçeyi çıkartıp atar mı? hayır!

    aydın paşa:

    "ben buradan van'a geçeceğim. osman paşa seni hakkari'ye bırakalım" dedi.

    - komutanım sağolun. ben çok yakınımızdaki yüksekova'da ineyim. orada bazı işlerim var.
    helikopter yüksekova dağ ve komando taburunun kı şlasına indi ve aydın paşa van istikametinde uçuşa devam ettiler.

    basında jerma-betkar harekatı:

    10 haziran 1995 hürriyet:

    "18 mayıs'ta havadan dönen f-16'lar: şimdi yazacağım olay, bugün büyük bir ihtimalle hem genelkurmay hem de dışişleri bakanlığı tarafından yalanlanacak. ama kaynaklarım kesin. haberi üç ayrı yerden kontrol ettikten sonra yazıyorum. genelkurmay başkanlığı 17 mayıs günü başbakan tansu çiller'in önüne bir rapor koyuyor. iran'ın urmiye kenti yakınında büyük bir pkk kampı bulunuyor. genelkurmay başkanlığı bu kampın mutlaka vurulması gerektiğini belirterek başbakandan izin istiyor. durumu dışişleri bakanlığı ve sonra cumhurbaşkanı öğreniyor. o sırada türk f-16'ları iran'a doğru havalanmış durumda. demirci, bir emirle uçakları havadan geri çeviriyor. fakat henüz teyit edemediğim bir senaryo var.
    iran'ı vurma kararı, gerçekten iyi düşünülmemiş ve riskli bir karar. otorite boşluğu içindeki kuzey ırak'ı vurmayı alışkanlık haline getiren türkiye, aynı harekatı iran ve suriye toprakları üzerinde yapmaya kalkarsa ne olur?"

    11 haziran 1995 sabah:

    "genelkurmay iran'daki pkk'lıları izliyor: genelkurmay, dün bir gazetede yer alan, iran'daki pkk kamplarını vurmak üzere türk f-16 uçaklarının havalandığı ve sonradan geri döndüğü yolundaki iddiaların kesinlikle doğru olmadığını belirtti. nisan sonu ve mayıs başında iran sınırına mücavir alanlarda 300-350 pkk'lı teröristin tespit edildiği bildirildi."

    11 haziran 1995 hürriyet:

    "genelkurmay başkanlığı, iran topraklarında 350 kadar teröristin toplanması üzerine, hükümete bu teröristlerin etkisiz hale getirilmesi için bir plan sunulduğunu açıkladı. türk silahlı kuvvetlerinin terör örgütünün faaliyetlerini yakından izlediği, ancak, f-16'ların havadan geri çevrilmediği kaydedildi."

    12 haziran 1995 hürriyet:

    "iran'a harekatı kim önledi: önceki gün yazdığım, 'iran'a harekat son anda önlendi' konulu haber büyük yankı uyandırdı. genelkurmay başkanlığı bir plan olduğunu kabul etti. ancak, f-16'ların havadan geri döndüğünü kabul etmedi. zaten ben de olayın bu tarafının henüz teyid edilmediğini yazmıştım. dün bu olayın daha da ayrıntılarına inmeye çalıştım. ama nedense bütün ağızlar kenetlenmişti."

    13 haziran 1995 hürriyet:

    "operasyon haberine tahran'dan tepki: türk silahlı kuvvetlerinin, iran'ın türk sınırı yakınlarındaki bir kampta toplanan pkk'hlara yönelik operasyondan son anda vazgeçtiğine dair haberler, tahran'ın tepkisine yol açtı. iran'ın ankara büyükelçisi dün yaptığı yazılı açıklamada, 'bazı gazetelerin bu tür haberlere yer vermesinin şaşırtıcı olduğunu' belirtti. 'böyle bir şey mevzu bahis olmadığı gibi, ortaya atılmasında da bir sebep yoktur ve olmamıştır. belli ki, bu tür haberler dayanaktan yoksun ve kabul edilemez kaynaklarca verilmiştir' dedi. dün iran iç işleri bakan yardımcısının türkiye ile iran arasında rutin gerçekleştirilen 'güvenlik komisyonu' toplantısı için ankara'ya geldiği belirtildi."

    4 temmuz 1995 hürriyet:

    "genelkurmay, iran'daki pkk kamplarını imha amacıyla bir helikopter harekatı planlıyor. bu plana göre vurucu timler helikopterlerle pkk kamplarını vuracaklar, elebaşılarını da alıp gelecekler. tam israil usulü bir operasyon. 36 saatte tamamlanacak olan bu operasyona başbakan çiller onay veriyor, ama çetin ile o sırada dış işleri müsteşarı karşı çıkıyor. bunun üzerine konu demirel'e götürülüyor. cumhurbaşkanı da karşı çıkınca operasyon yapılmıyor. şimdi o tarihi gecenin tam bir fotoğrafını çıkarmış durumdayım.
    askeri kanat, 'kimsenin ruhu duymayacak' güvencesini veriyor. dikkat edilirse, önerilen harekat tam anlamıyla israil tipi bir operasyon. yani türkiye ilk defa israil tarzı bir operasyon yapma kararı alıyor. operasyonun amacı sadece kampları vurmak değil; aynı zamanda psikolojik bir etki yaratmak isteniyor. bu harekatla hem kamuoyuna hem de pkk'ya, 'bakın biz de israil gibi teröristleri nerede olursa olsun vururuz' mesajının verilmesi amaçlanıyor. evet, ileri 'bir gün' daha ayrıntılı olarak ortaya çıkacak ilk israil tarzı harekatın gerçek perde arkası böyle."

    26 nisan 1996 milliyet:

    "savaşın eşiğinden dönmek! demirel, çiller, inönü, hikmet çetin, orgeneral karadayı toplanıyor. konu, 'iran topraklarına operasyon yapmak!...' demirel soruyor: 'bakanlar kurulunda görüştünüz mü?...'. yanıt hayır!...'. demirel soruyor: 'meclisten izin alıyor musunuz?...'. yanıt 'hayır!.'. demirel soruyor: 'iran buna izin veriyor mu?...'. yanıt 'hayır!...'. demirel yerinden doğruluyor: 'sorumlu olursunuz, kimse de sizi kurtaramaz!'. şakası yok, türkiye belki de iran'la bir savaştan kurtuluyor!..."

    28 nisan 1996 hürriyet:

    'tempo dergisi, son sayfasının kapağında türk kamuoyu açısından göz açıcı önemde bir haberi duyurdu. haber, 'türkiye-iran savaşına beş kala' başlığını taşıyordu. dönemin başbakanı tansu çiller, geçen yıl mayıs ayında iran'da bulunan bir pkk kampma helikopterlerle bir hava harekatı düzenlemeye karar verir. yaklaşık beş sayfa tutan yazıda, bu konudaki gelişmeler, tarih, yer ve karar toplantılarına katılan devlet yetkililerinin isimleri verilerek anlatılmaktadır. yazının özü şudur: türkiye, iran'la ilişkilerinde onarılmayacak tahribata yol açacak, iki ülkeyi savaşın eşiğine getirecek bir maceradan son anda cumhurbaşkanı demirel'in müdahalesiyle dönmüştür."

    ==========================

    1995 dönemi, sayfa 340 - 341:

    ...

    2 ağustos günü öğleden sonra tugayın kışlasındaki piste bir sivil helikopter indi. kısa bir süre sonra da emir astsubayı mit görevlisi üç kişinin ziyaret için geldiklerini söyledi.
    gelenler milli istihbarat teşkilatı van bölge müdürü ve iki yardımcısıydı.

    müdür çantasından büyük bir zarf çıkarıp uzattı ve:

    - komutanım sayın müsteşarımızın size selam ve saygıları var, "osman paşa'nın aklında yanlış bir şey kalmasın" diyerek bu zarfı size gönderdiler, dedi.
    - ne bilgisi var bunun içinde?
    - biz malumatkar değiliz komutanım, dediler.
    zarfı açtım ve içindeki beş sayfalık notlan hızla okudum. sonra, okumamın bitmesini sessizce bekleyen üç görevliye,
    - arkadaşlar eskiden ben de bütün insanlar gibi, bazı akıl almaz gibi görünen şeylere şaşırırdım. hakkari'de yürüttüğümüz mücadele boyunca yaşadıklarımdan sonra, yeryüzünde insanlara ait hiçbir şey artık beni şaşırtamaz. yazık, çok yazık. tanrı bizim milletin yardımcısı olsun, dedim.

    biraz sohbet ettik, ayrıldılar. beş sayfalık bilginin özeti şuydu: kürdistan işçi partisi (pkk)'nin 5. kongresi şırnak ilinin 18-20 kilometre altında, kuzey ırak'taki haftanın kampında yapılmıştı.

    aynı bölgede, üç ayn noktada 500, 200 ve 50 kişi olarak; pkk'nın üst düzey yönetim ve grup liderlerinden 700 kişi toplanmıştı.
    haftanin'e gelişler 23 kasım 1994'de başlamış, 26 şubat 1995'de, en son grup ayrılmıştı. toplantı 1,5 ay sürmüştü.
    mit bu büyük organizasyonu başından sonuna kadar, 22 ayrı tarihte 22 kez rapor edip bildirmişti.

    işin daha da ilginç tarafı 5. kongreyi yapanlar da türkiye cumhuriyeti devleti haftanin'e bir harekat düzenler diye beklemişlerdi. bundan daha doğal bir şey olamazdı. pkk'nın üst düzey kadrosundan 700 kişi burnumuzun dibindeki bir yerde 1,5 ay süren bir toplantı yapıyordu.

    22 ayrı tarihte, 22 defa bu faaliyetin kendilerine bildirildiği makamlar şunlardı: cumhurbaşkanlığı, başbakanlık, genelkurmay başkanlığı, içişleri bakanlığı, dışişleri bakanlığı, hava kuvvetleri komutanlığı, milli güvenlik kurulu genel sekreterliği, jandarma genel komutanlığı, genelkurmay istihbarat başkanlığı, genelkurmay iç güvenlik harekat merkezi.
    iki kere de diyarbakır'daki 2. taktik hava kuvvetlerine bildirilmişti. kurmayları çağırdım.

    - alın okuyun. şu aylarca kafa yorduğumuz, uykusuz kaldığımız demiyeceğim, zaten olmadığı için; biz hakurk'ta burnumuzdan solurken, televizyonların haber bültenlerinde üst üste geçen, pkk'nın 5. kongresi neymiş görün, dedim. birkaç kez okudular ve sonra bana baktılar.
    - konuşmayacak mısınız? dilinizi mi yuttunuz yoksa, dedim.

    harekat şube müdürü binbaşı ferhan:

    - komutanım ben 17 yıllık subayım. hakkari'ye katılışımdan itibaren öğrendiklerimin yanında, geçen 17 yılda öğrendiklerim bir hiç kaldı, dedi.
    - ferhan barış koşullarında istersen 107 yıl üniforma giy. asker olarak senin mesleki şansın bu mücadelede her metrekaresinde 24 saat devamlı fokurdayan bir geniş kazanın sıcak suyuna atlamış olman.
  • yıllardır kafaları kurcalayan soru. apo yakalandı, meclise de girdiler. e daha niye bu kin, nefret, kan, gözyaşı...
  • devlet terorunun bitmemesiyle baglantilidir.
  • işin içinde feci para dönüyor. kim bitirmek ister ki.
  • pkk'nın neden doğduğu, nasıl güçlendiği ve mevcut bağlantıları bilinirse cevabı "belki" bulunabilecek olan bir soru...
  • askeriye istemiyorda ondan...doğuda görev yapan yüksek rütbeli askerler istemiyor. orda pkk bahanesiyle 3 lira yerine 6 lira maaş alıyor mesela! sen olsan istermisin bitsin. paşa ne yapıyor orda bi tane helikopteri var ordan oraya takılıyor kafasına göre ve ne gariptir ki bu pkklılar paşanın helikopterini düşürmüyor. bizim mehmetciklerimize sıkıyor, bildiğim cok şey var orda askerlik yaptım. burda anlatmayım. gelelim diğer tarafa devlette istemiyor aslında cunki uyuşturucu işlerini ve kuryeliğini pkk yapıyor devlette her türlü yolunu buluyor. kim ister pkk bitsin? şehit varmış? anaların babaların ocaklarına ateş düşmüş, kimin umurunda sanıyorsunuz? kimsenin değil! uyanın balığa cıkalım. selametle.
  • her türlü silah, uyuşturucu, sigara vb ürünlerin kaçakçılığı bunlar üzerinden yapılıyor o yüzden.
  • kaçak petrol neden bitmiyor?
hesabın var mı? giriş yap