• ben sen değilim
    bari bu noktada anlaşalım.
    ben sen değilim
    dolayısıyla;
    mutluluk ve hinlik planı yapmam be canım.
    hiç yapmadım
    yapamam,
    kumaşımda olmayan bir desen.
    her daim kalbimin dikine yaşıyorum zaten.
    biri çizse, boyasa; üşenmeyip bozarım.

    hem plan yapsam senle işim ne?
    bil ki en çok
    kahverengi önyargılarından bunalıyorum.
    toprak benim deniz senin bu bile
    benim dahil olmadığım planın

    dumanlara buluyorum kendimi.
    giyilmez kaftanlar biçiyorum.
    gözüm seyriyor yirmidört saat
    tamam abarttım belki yirmi.
    seyredecek çok şey yok diye umursamıyorum
    aşk bir ürtiker kaşınır kaşınır söner
    yolun yarısından beri buna hiç takılmıyorum.
    en çok kremayı seviyor viski
    bunu kabul edebilen bünyeye
    çayu sütsüz içememem kimbilir nasıl batıyor?
    soruyorum da cevabı mühim değil
    şiddeti mühim her türlü cevabın.
    rüzgar sevmem ben sürüklenirim
    belli ki hep rüzgarından kaçınıyorum.

    eğer plan yaparsan
    bir limon ağacı bulunca yaprağını ovalayıp parmaklarını koklayamazsın.

    ağzından dirhemle çıkar tüm kelimeler
    günlük patavatsızlık rekoru filan kıramazsın.
    bakkala inmişken elinde bir sinema biletiyle
    bomboş salonların keyfine varamazsın.

    bu kadar ezilmezsin hayatta
    püre olmuş ruhunun yasını tutamazsın.
    trafik sıkışınca benim kadar aynı şeritte
    seni makaslayıp duranlara bunalmazsın.
    susuz kalmazsın orta parmağının eklem derisi büzüşene dek.
    plan yapsan, benim kadar kuruyamazsın.

    sevemezsin ani gelen krizi
    kucaklayıp saçlarını tarayamazsın
    naifliğini kerizlik sananların yüzüne
    benim kadar pürüzsüz bakamazsın

    rastgele dört taş alıp üstüste
    dengelerden denge beğenemezsin kendine.

    istediğini yiyemezsin istediğinde
    gecenin ikisinde irmik helvasının
    sabahın köründe işkembe çorbasının
    istediğinde koca kavanoz fındık kremasının tadına varamazsın.

    plan yapsan bi kere
    mümkün değil,
    tüm bunları planlamış olmakla filan suçlanamazsın.

    sadece görevler planlanır kanımca
    ötesini kendime doğarken yasakladım
    şimdi benim bunda suçum ne?
    inan bana bunu planlamadım.

    5/9/2021
    bodrum
  • insanlar bir şeyleri gerçekleştirmek için plan yaparlar ve planlanan şeyler asla planlandıkları gibi gitmezler. bu entropik gerçeğin sarsılmaz kuralıdır.
  • üzerinde en fazla çalışılmışı, en çok emek harcanmışı, en düzgün verilerle donatılmışı bile sonuçta sadece bir olasılıktır . . .

    düfun: "ama ben bu şekilde bu kadar da güzel planlamıştım oysaki yaa ??? . . . " derse,
    yomfit: "ee ? planlamanın şu noktasında senin beklediğin/tahmin ettiğin gerçekleşmedi; onun yerine şöyle oldu, böyle oldu . . . " diyerek açıklayabilir; veya, yomfit öyle demese oradan tuğzerk şunu diyebilir:
    "evet her şey planladığın gibi gitti ama bilmemne noktasında plana dahil olmayan ve önceden bilemeyeceğin bir şey işin içine girdi . . ." veya,
    lipsos: "şu veriler doğru bildiğin halde eksikti, bu veriyi gereksiz yere plana dahil ettiğin için şu yola saptın, oysa şuradan gitseydin . . ."

    çook . . . çok cevap verilebilir veya alınabilir . . .

    plan gibi güçlü bir kelimenin aslında olasılık gibi bilmemkaç uçlu bir şeye denk düşmesi . . . yani şu kadar saçma: plan=olasılık . . . abartılı olabilir, ama doğruluk payı yüksek . . . takılıveriyor insan . . .

    (planlama, tedarik ve lojistik üçgeninin kısa özeti de denebilir . . . haftasonu işe gitmek sağlığa zararlıdır . . .)
  • varlığı göreceli gelecekle ilgili yapılan öngörü.

    insanın kendine en büyük kötülüğü hayatını planlaması.sadece ne kadar beklemen gerektiğini bilirsin plan yaptıgında, olacağından emin değilsindir. kendini kısıtlarsın olmayana kadar. planlar, insanın hayatını, oldugundan kısa gösteren zehirli stres toplarıdır. şeytanın boynuzlarıdır, perilerin kırık değnekleri. sabah kaçta kalkacağın belliyse, o kadar uyku asla yetmez. belirlenmişse öğünlerin, doymazsın, havadaki oksijen miktarı hep eksiktir. sonra zincirleme bozulur herşey, hiçbir otobüs saatinde gelmez. ve zincirin ilk halkası olmazsa, artık o ihtiyacın olan zincir değildir. plansızlık hayatımızın denge merkezidir, onun üzerinde, düşmeden yaşayabilirsin.

    en nefret ettiğim soru gelecekte kendimi nerede gordugumdur. bes yıl sonrasını görebilsem, o kadar güçlü olsam yani, sadece çalışmak yetse ya da düşlere ulaşmak için, seninle burada olmamın anlamı ne demek için ağzımı açarım, planlarımı anlatır susarım. asıl duyulmak istenen nerede olacagıma izin verilirse orada olacagımdır. çünkü kahrolsası insan, bağımlı bir yaratıktır. koşullara, kişilere, zamana bağımlıdır. bağımlı oldugunuzda da hiçbir başarı senin başarın değildir. insan hayatının ikincil zehri gelecek kaygısıdır. herkesin istemeden düşü vardır, ve birşeyin plandan çıkıp düş olması, gerçekleşmemesine bağlıdır. kazara gerçeğe dönüşen düşler, hayatımızın elimizden nasıl alınığını anlamamamız için, dudaklarımıza çalınan baldır. çünkü düş, elde edemediğindir.çünkü düş asla gerçekleşmez. olmak istediğimiz yer, oldugumuz yerse, zamanın önemi kalmaz çünkü. oysa hayat denen şey, geçirilmesi gereken zamandan ibarettir. mutluluk hayatın katalizörüdür, oysa kimse bunun çabucak bitmesini istemez. bu kısır döngü mutsuz oluncaya kadar sürer. hayattan memnun olmamak cok yasamanın sırrıdır. çünkü zaman o durumda yavas ilerler. çelişki şu ki, mutlu olmak için hayal kurulur, bu hayallere ulaşmak için planlar yapılır, planlanan herşey zamana yayılır. oysa ki zaman göreceli bir kavramdır. hiçbir mutluluk, elimizde olmayan, içinde bile değil üzerine durdugumuz havada asılı kürenin dönme hızına bağımlı olmamalı oysa. kendimizin dışında dönen dünya hayatımızı tüketirken, dönme hızına bağımlı olarak, tamamen dışımızdayken yani zaman, onun üzerine düşleri oturtmak ne kadar saçma. birşeyi tutkuyla istiyorsak, eminsek gerçekten istediğimize ve isteğimiz kuvvetliyse dayanabileceğimizden, plansız, hayalsiz ve birdenbire olmalı. an'ı bekleyerek kirletilmemeli, zamanla yükselen beklentilerin gölgesinde, oldugundan düşük karşılanmamalı.

    anlaşılan, insan planlayan, hayal kuran, bekleyen ve mutsuz olabilen bir yaratık bu da demek ki zaman, ipleri elinde tutan bir arabacı, biz de semerinde ona bağlı midillileriz.kütleyle doğru, uzaklığın karesiyle ters orantılı bir kuvvetin merhametine vermişiz yaşayacağımız ömrü. demek ki bağımlıyız sabitlere, demek, ruh hali yer çekiminden bile etkleniyor, demek sürekli azalan oksijen oranı kararlarımızı etkiliyor. o zaman açıkça, verdiğimiz kararlar bile bize ait değil, tutkularımız öğretilerden ibaret. hepimiz dogmaların esirleriyiz ve tüm dogmalar bilinmezliğin çocukları. bilmemenin özgürlüğü bizi düşlemeye zorluyor ve bu da bizim ikincil zehrimiz gelecek kaygısını misafir ediyor. mutsuz olmak düşlemenin ilk kuralıdır, kimse elindekiyle yetinmez çünkü, düşlerimiz bizim açgözlülüğümüzdür. tüm anlatılanların ışığında, zamanın aslında açgözlülüğümüzü perdeleyen bir yalan oldugu gerçeğine ulaşabiliriz. hepimiz yalanlara inanmaktan mutlu olan minik yaratıklarız. inanclarımız sorgulanmayı hak etmeyecek kadar değersiz görünse de yalanlara inanmayı seviyoruz.
    hepimizin inanılacak kadar tutarlı yalanlara ihtiyacı var. ben olasılıkları seviyorum, olmasalar da. düşlerimi hep imkansızlardan sectiğim için kendimle gurur duyuyorum.
  • sistematize edilmiş hayaller disiplini.
  • olasiliklarin kontrolunu maksimize eder.
    plan, ayrintilandirildikca mukemmele yakinlasir.
    gerceklesmesi istenmeyen durumlara hazirlikli olmayi saglar.

    "bizim icin onemli olan sey, bir planimiz var. planiniz yoksa oyun baslamadan biter."

    - don flynn
    (former deputy asst. director of protective operations)
  • plan yaptığı her seferinde kafasının içindeki yaşamla yaşamın içindeki kendiliğinden akış boyutu birbirinden ayrışır kişi için. planlayan kişi planını gerçekliğe dönüştürebilmek adına gerçekliği döndüren tesadüflere bir güç uygular, onları eğip büker, yoksayar, hesaba katmaz, aşırı hesaplar..sonuç olarak gerçekliği zorlar. gerçekliğe güç uygulamak bitkin düşürebilir, hatta gücün karanlık tarafında yaşayan bir zorba haline bile getirebilir insanı. may the force be with you

    izlerken zamanın nasıl aktığını anlamadığım organize halde gerçekleştirilen soygun filmlerine bayılırım. kusursuz korunan bir banka kasası, çalınacak mücevherler, hedefe ulaşmak için yaşlı ve görmüş geçirmiş bir patronun, fikir babasının etrafında toplanan işlerinde en iyi olan hırsızlar ve beş on dakikalık iş için yapılan inanılmaz karmaşıklıktaki soygun planı. ulaşılacak hedef ne denli kusursuzsa ona ulaşmak için yapılan plan da o denli kusursuzlaşır. sonra ne mi olur? türe ait filmleri sevenler için anlatmaya değmeyecek kadar basittir yanıtı: hesaplanmayan bir ayrıntı ya da elemanlardan birinin insani varlığından doğan "kusur"lar nedeniyle işler arapsaçına döner. o noktada rahat divanımda iyice yayılır, varsa bira açar ve kesinlikle keyif sigarası yakarım. olayların bir şekilde çözüleceğini biliyor olsam bile boka sarmış durumdan çıkmaya çalışan karekterleri izlemek kadar keyifli pek az şey var yaşamımda. sanırım sinema bu benim için.

    insan varlığımızın mükemmelliyetçi yanlarından biridir planlar yapmak. kafamızın içindeki yaşam paralel bir evren oluşturacak kadar zenginleştiğinde içinde yaşadığımız gündelik yaşam da kum saatinin tersine dönüşü misali yoksullaşmaya başlar. bu ikisi arasındaki dengesizlik şiddetlendikçe dış dünyadan çekilip kafamızın içinde yaşamaya başlarız. kafamızın içinde kurduğumuz planlar öyle bir noktaya kadar genişler ki artık kafanın içine sığmaz hale gelip kendi egemenlik dünyasını ilan eder ve bu da yetmezmiş gibi plan yapan bizi de o dünyanın içine hapseder. bu noktada olayların nasıl geliştiğini daha detaylı anlatan harika bir kitap okumuştum;

    haşlanmış harikalar diyarı ve dünyanın sonu

    planları sayesinde kusursuzluğa erişmeye çabalar insan. mazallah bu tutkusunda başarılı olursa planının kusursuzluğunda hapsolur. başlangıçta, gerçeklikten kaçmak için planlar yaparken kendini son derece sert bir gerçekliğin içinde buldu planının başarıya ulaşmasıyla. gerçeklikten kaçıyordu, gerçekliğe esir oldu.

    kusursuz bir plan gerçeklik simülasyonudur. gerçekliğin içindeki tesadüf boyutundan arındırılmış olduğu için de ondan daha acımasızdır.

    planlarımız gerçeklik tarafından yenilgiye uğratıldığında belki biraz hayalkırıklığına kapılıyor ve baya öfkeleniyor olsak da, aslında daha beterinden korunuyoruz bu yenilgilerle. yaşamın içinde yenilgiye uğramak, öfkelenmek, sıradanlığımızın gerçeklik tarafından yüzümüze vurulması gibi şeyler benliğimizin narsist tarafını acıtıyorsa da, kurduğumuz planın mükemmel şekilde işlemesiyle içine düşeceğimiz tesadüf boyutundan yoksun, kupkuru mükemmellik evreninden korunmuş oluyoruz.

    kafalarımızın içindeki yaşamı serbest bırakarak onun dünyayla karışmasına izin verebilecek kadar özgürleşebildiğimizde, engellenmişlik hissi de yerdeğiştirmeye başlayacak kendiliğindenlikle.

    (böyle olmaya başladığında ilk kez zevk alarak izledim bir tarantino filmini, ilk kez o zaman avrupa sineması yerini amerikan sinemasına bırakmaya başladı kafamda)
  • hayatımdan sonsuza dek çıkarmak istediğim kelime.
  • sinema dilinde, kameranın kayda girişi ve kayıttan çıkışı arasında kaydedilen görüntüye plan denir.

    çekim senaryosunda sahne numaralandırmasının altında plan 1, plan 2, 3, 4... olarak devam eder. baş plan, omuz plan, göğüs plan, bel plan, diz (amerikan) plan, boy plan, genel plan, orta genel plan, yakın plan, detay plan gibi ölçeklendirmeleri vardır. planlar sahneyi, sahneler sekansı oluşturur.
  • uyulması gereken kuralları belirtmek ve gidişatı belirlemek için hazırlanan sistem, düzen, gidişat...
hesabın var mı? giriş yap