• - hükümetin, siyasi iktidarın temellerini ve amaçlarını sorgulayan ilk düşünürlerdir.
    - platon sokrates’in, aristo ise platon’un öğrencisi olmuştur. ayrıca aristo büyük iskender’e hocalık yapmıştır. (ya da bunların bir kısmı söylencedir)
    - platon ve aristo batı felsefesinin gelmiş geçmiş en etkili isimleri olarak kabul edilmekte olup, rönesans sonrasına dek batıda siyasi düşüncenin neredeyse tümü platon ya da aristo’ya ya da her ikisine birden tepkilerden ibarettir.
    - ikisi de sistematik filozoflardır. platon idealizmi sistematikleştirmiştir.
    - aristo düşüncesinin temelleri plato’nun ideal şehir devleti planına ait eleştirilere dayanır. çünkü, aristo platon’un önerilerini gerçekçi ve pratik bulmuyordu.
    - aristo’nun ahlak ve siyaset teorileri çok dünyevidir. pratiğe yöneliktir. sıradan hayat içinde izdüşümü vardır. insanın sağ duyusuna hitap ederler. platon'un teorileri ise çok daha soyuttur ve mutlak olanla ilgilidir.
    - başka bir deyişle platon ebediyeti, aristo ise mekan ve zamanı vurgular.
    - ikisinin de yönetimde ilk tercihi demokrasi değildir.
    - platon, seçkin iktidar zümresine erkekler kadar kadınların da girebilmesi gerektiğini söylüyordu. ancak toplumun genelinde erkek vatandaşlarla aynı haklara sahip olmamaları gerekiyordu. aristoya göre ise, kadınlar değil sadece erkekler erdemli olabilirdi.
    - aristonun toplum görüşü platonunki gibi keskin eşitsizlikler üzerine kurulu idi. ikisi de köleliği meşru görüyordu. platon’daki kölelik kapitalizmde olduğu gibi gönüllü bir kölelik hali kabul edilebilir.
    - aristo’da platon’dan farklı evlilik ve mülkiyet fikri bulunur. liberalizmin ilk nüveleri aristo ile ortaya çıkar.
    - platon gibi aristo da kitlelerin erdemli bir yönetim sergileyecek vicdan ve özene sahip olmadıklarını düşünüyordu.
    - platon koruyucu zümrenin varlıklı olmaması gerektiğini, en az düzeyde özel mülkiyetleri bulunması gerektiğini düşünürken, aristo bunun işleyebilir olmadığını öne sürüyordu.
    - platon ‘being’, aristo ise ‘becoming’’tir.
    - platon’un devlet’ini baz aldığımızda, arzu edilen durağanlık ve ebediyet iken, aristo’da çelişki, interaktivite ve değişim bulunur.
    - plato’nun en büyük sorusu ‘adalet nedir?’ iken, aristo ‘mutluluk nedir?’ diye sorar. çünü aristo insan merkezcidir.
    - platon’a göre bilgi sadece idealar dünyasında bulunur, bu nedenle bilgi sahibi olmamız mümkün değildir, fikir sahibi olabiliriz. aristo ise bilebileceğimizi düşünür.
    - platon felsefesi mevcut durumu eleştirmek üzerine kurulu iken, aristo nostalji yapar.
    - aristo’nun eğitim için ilk para alan kimse olduğu söylenir. plato ile bu noktada da ayrılık gösterirler.
    - platon’da ideal dünyada akılcılık varken, aristo’da bize içkindir.
    - platon’da pozitif hukuk yoktur, çünkü pozitif hukuk insan yapımıdır ve o nedenle yetersizdir. aristo ise hukukun sistematik, anlaşılır, akılcı olması gerektiğini ortaya koyuyor.
    - platon’da kulluk varken, aristo’da devlet halk için vardır. aristo bu tavrı ile de liberal kabul edilebilir.
    yoruldum.
  • yunan ve rönesans’tan sonraki batı kültürünün özünü belirlemiş "mimesis" (doğa ve insan davranışının sanatta ve edebiyatta taklide dayanan temsili) kavramı, hatta kavram olmaktan da öte, başlı başına bir sanat teorisi niteliğini taşıyan "mimesis" her olayda mistik bir yön sezen aristo’nun poetika’da belirlediği çerçeveye bağlı olarak günümüze kadar bütün yansıtma teorilerinin özünü oluşturur.
    sanatta mimesise karşı bilinçli bir tavır alış platon’undur. devletin 7. kitabında anlatılan mağara allegorisi bütün bir sistemi verir. mağara allegorisinde (bir kavram yada düşüncenin figüratif semboller haline getirilmesi esirlerin aldandığı gölgeler, duyularımızla kavradığımız dünyanın aslında hiçbir realitesi bulunmayan verileridir. bu aldatıcı dünyanın üstünde, ancak akılla kavrayabileceğimiz, dithrambos şiiri vb. gibi sanatların doğrudan doğruya mimesise dayandığını söyler. gerçekten bütün yunan sanatlarını poetika’da belirlenen prensipler açısından ele almak olasıdır.
    aristo’nun poetika’da temellendirdiği mimesis teorisi rönesans sanatçıları tarafından öylesine benimsenir ki, floransa’daki resim atölyeleri âdeta doğa ve anatomi araştırmalarının yapıldığı laboratuarlar hâline gelir.
    platon, sistemini devlet’in 10. kitabında estetiğe de uygulamıştır. duyularımızla kavradığımız dünyanın hiçbir gerçekliği bulunmadığına göre, mimesis realitesine dayanan sanatlar ideaların ikinci elden taklitlerini vermektedir. örneğin yeryüzünde birçok masa ve sandalye vardır; fakat bunların hepsi iki idea’nın yani masa ve sandalye ideaların içine girer. masayı ve sandalyeyi yapan usta, yaptıklarını masa ve sandalye idealarına uydurmuştur. peki masa ve sandalye resmi yapan ressamın yaptığı nedir? şüphesiz masa ve sandalyenin belli koşullar altında herhangi bir görüntüsü veya masa ve sandalye ideaların ikinci elden taklidi. kısacası ressam realitenin değil, görünenin benzetmecisidir. çünkü masa çeşitli bakış açılarına çeşitli görüntüler verir. bu bakımdan platon, mimesis realitesine dayanan sanatların, realiteyi yansıtmaktan çok uzak kaldığı düşüncesindedir. mimesis asıl realite olan ideaların dünyasının değil, ideaların kopyası olan duyularımızla kavradığımız gölgeler dünyasını vermektedir. eğer sanatçı, mağaradaki esir gibi geriye dönüp de realiteyi görebilse, mimesisten mutlaka vazgeçecektir.

    platon’a göre sanatçı, nesnelerin salt görünüşünden başkaca bir şeyi yansıtamaz. sanatçının dünyası, gözlerimizi yanıltan aynayı andıran bir yansımalar dünyasıdır. eğer sanatçı, gerçekten bir marangoz gibi nesneleri yaratabilecek konumda olsaydı, o zaman realitenin arayıcısı olan düşünür ondan memnun kalabilirdi. fakat sanatçı, duyuların aldatıcı ve geçici dünyasının bir taklitçisi olarak bizi realiteden uzaklaştırdığı için, platon tarafından ideal devlete kesinlikle alınmamaktadır.

    ne var ki, aristo böyle düşünmüyordu. ona göre hocasının en büyük yanlışı, materyalden ayrı bir idealar dünyası düşünmesidir. oysa o materyal karşısında sanat hakkındaki görüşlerini şöyle haykırmıştır: " eşya maddesel gücünü kaybetmesi derecesinde hafiflik, kalbe yakınlık ve mükemmellik kazanır ". " her insanda, yaratılıştan bilmek ve öğrenmek isteği vardır. duyuların içinde en yararlı olan, her şeyi ayırt eden gözdür." görerek bilgi topladığımızı söyler.
    görüldüğü gibi aristo, estetiği kurarken, platon gibi aşkın bir güzellikten değil, objelerden ve tek tek sanat yapıtlarından hareket etmektedir. böyle olunca, sanatı da somut varlıkların bir yansıması, başka bir deyişle taklidi olarak alıp değerlendirecektir.
    aristo poetika’nın başında sanatın anlamını çözmeye çalışarak, "mükemmel mutluluk, akıl denen en yüksek fakültenin çalışmasıyla doğuyorsa, maddesel olanı azaltmak, hafifletmek, hatta silip süpürmek gerekir" diyordu. aristo’da sanat kavramı soyut bir kavramdır. bu kavram sanatta sezgi yolunun en yüksek kademesidir. "varlıklar plastik unsurları saklar. bulanıklığı ve karışıklığı arıtmaya çalışmak, düzeni bulmak demektir" diyordu. plâstik elemanlar şuurun takdirine giremezler. şuuraltının takdiriyle lâyık oldukları değeri alırlar.
    nesneler, karar vermede yardım eder; fakat şuurun bundan haberi olmaz. sanatçının konuya bağlılık derecesi, plâstiğe yakınlaşma anlamı çerçevesinde, uyumlu bir düzendir. plâstik sanatları incelemek, edebiyat yapmak demek değildir. sanat yüzyıllar boyu, ruha ve dünyaya ait yüksek değerlerin, çevre ve yaşam koşullarının telkin ettiği realitelerde ve psikolojik kanunlar yönünde değerlidir.

    sanatçının eşyayı, ancak mutlak doğruluk içinde kavraması mümkündür.

    aristo’ya göre sanat, eşyada devamlı var olanı taklitten doğmuştur. sanat için bundan daha güzel bir analiz ve sentez olamaz. bu gerçeğe varmada nesneler: nispet, kıyas, kategorik ayrımlar, kontur, simetri- hepsi birden rol oynarlar. herşey yuvarlak ve daireseldir.tanımak ve bilmek, hüküm için gereklidir. bunun koşulları da sanatçının göz ve el terbiyesi ve düşünsel istidadına bağlıdır. tercihler duygu kanunlarıyla ilgi çekicidir.
    nefretle sevgi bir arada yaşayamaz. kontrastlar armonisi olarak sezilen ve bilinen sanat, bir şeyin varlığı için, onun kontrastının da var olduğuna işaret sayılır.

    sanatta formül yok, sadece kanun vardır.

    platon’a göre, bozulmaya ve değişmeye eğilimli olan eşya, güzel olamaz. eşya daima eksik ve kabadır. realitede iki model vardır: biri değişmeye, çürümeye ve ölmeye esir; diğeri, bu eşyanın anımsattığı mutlak güzeldir. platon’un sanat nazariyesi, anımsatmaya ve anımsamanın tutuşturduğu sönmez aşka dayanır.

    aristo’ya göre nesneler fani olmaktan kurtulamazlar. bununla birlikte kendilerinde saklı cevheri, alın yazılarını aramak lâzımdır. aristo güzelliğin karakterini; düzende nispette, sınırda görür. düşünce ve fikir yürütme sistemiyle; miktar, nispet ve matematik ölçülerde bulur. "estetik,bir şeyin bütünüyle parçaları arasında sezilen matematik nispetleridir" der. hak batılı boğar. bu aristo’nun sanat estetiğinde aynen değişmez bir prensip olmuştur. aristo’da estetik düşünce, ilimsel bir karakter taşır. hiçbir şey rastgele olmaz, düşünce ve düzen fikri her şeye egemendir.

    aristo sanatı, artistik bir yaratma ve taklit olarak görür. fakat ona göre taklit, realiteye inanmaktır. nesneler sanat için bir bahanedir. sanat, yüksek ve mistik bir telkin için sebep ve koşulları araştırmaktır. o sanatı, varlığın içinde bir abstre bir sentez olarak görür. onun sanat esprisi şöyle özetlenebilir: matematik, geometri ve karakterin sınırladığı, zekânın belirlediği, duygusal bir sistem. karakterde matematik bir sınırlama vardır. fakat bu, amaç değil, araçtır.
  • aristo'nun kurduğu lykeion yani "lise", günümüzde ortaöğretim kurumlarının adı olmuştur.
    platon'un kurduğu academia yani "akademi" ise yükseköğretim kurumlarının adı olmuştur.
  • “plato formlar aradı, aristoteles madde ve form aradı”

    platon, sokrates'in ayaklarına oturan ve onun fikirlerini özümseyen genç adamlardan biriydi. ancak, “gerçek tanımların” ebedi ve değişmez olan şeylere işaret ettiğini görerek bir adım daha ileri gitti, gerçekten var olan şeylerin formlar olduğunu söyleyerek varlığın hareketsizliğini (değişmezliğini) koruyabileceğini düşündü. kabaca sokrates'in tanımları olan, ancak hipostazisyon yapılmış (gerçek şeylere dönüştürülmüş) ve zaman ve mekanın ötesinde olan, bir anlamda gerçekten var bile değil, sadece varlık. eğer kulağa belirsiz geliyorsa, öyledir, ama platon'un metafiziğini ilk karşılaştığınızda anlamak kolay değildir.

    platon hakkında daha sonraki yazılar ve kendi mektupları sayesinde oldukça fazla şey biliyoruz. örneğin, mö 387 civarında akademi adında, ms 529'da roma imparatoru justinian tarafından kapatılıncaya kadar yüzlerce yıl varlığını sürdürecek bir okul kurduğunu biliyoruz. bu kadar çok diyalog yazmış olmasına rağmen, hakikati yazı yoluyla gerçekten iletemeyeceğinizi ve bunun ancak gerçeği birlikte takip etmek için birlikte çalışan bir düşünürler topluluğu bağlamında iletilebileceğini savunduğu bilinmektedir.

    aristoteles'e dönersek, onun platon'un akademisi'nde okuduğunu biliyoruz, ancak kendi çalışmalarına devam etmek için ayrıldı ve sonunda aristoteles'in konuşurken yürüme alışkanlığından sonra peripatetikler adlı kendi okulunu kurdu . platon'la benzerlik ve farklılık noktaları çok olmakla birlikte, en bilineni aristoteles'in platon'un yanlış olduğunu düşündüğü formlar teorisi'ne karşı tutumuyla ilgilidir.

    aristoteles'in çözümü tamamen açık değildir, ancak bilim adamlarının büyük çoğunluğunun üzerinde anlaşacağı genel bir taslak çizebiliriz. metafizik dediğimiz kitapta bu konuyu kapsamlı bir şekilde tartışır. kitabın genel teması varlıktır. bu kitap, çağlar boyunca muazzam derecede etkili olmuştur.

    platon, hepsi için tek bir form olmasına rağmen kaç tane varlığın var olabileceğini açıklayamıyordu. platon için maddi varlıklar sadece kısmen gerçek iken, aristo varlığı dünyadaki gerçek, mevcut şeylerle ilişkilendirir ve bu yüzden ampirik dünyayı inceleyen ve dünyadaki bitki ve hayvanların neden böyle olduğunu açıklayacak teoriler oluşturmaya çalışan gerçek bir "proto-bilim adamı"dır. platon, doğal dünyaya hiçbir zaman fazla ilgi göstermedi; kendi formları arasında yaşamayı ve hareket edebilen ve değişebilen her şeyi küçümsemeyi tercih etti.

    yani tek cümlelik bir özet istiyorsanız, “plato formlar aradı, aristoteles madde ve form aradı” diyebiliriz.

    bonus: sokrates tanım aradı.
  • platon sufidir, aristo medreselidir.

    dolayısıyla platon ariftir, aristo alimdir.
  • felsefe tarihinin en büyük mücadelesi.
    platon; soyut-idealizm-öbür dünya-akılcılık-hristiyan din felsefesi gibi onlarca akım ve kavrama ilham kaynağı olurken;
    aristo; somut-materyalizm-bu dünya-deneycilik gibi akım ve kavramlara ilham vermiştir.
    felsefe tarihi hep bu iki kavramın mücadelesi durumundadır.
  • platon kavram realistidir; çünkü kavramların kendisinin gerçek olduğunu iddia eder. hayal ettiğimiz zaman her şey dönüşmekte ve değişmektedir, her şey oluş halindedir; ama bu oluşun arkasında bu oluşu meydana getirecek olan başka bir gerçekliğin varlığından bahseder platon.

    dünyanın sürekli değiştiğini ve aslında dünyanın bir tür yanıltıcı bilgiler veren bir gölgeler dünyası olduğunu söyler. gölgeler dünyasının farkına varan insan ise aydınlanmış insandır.

    platon'a göre dünya ikiye ayrılır:

    birincisi formlar dünyasıdır; formlar maddesel değildir, sadece düşünülebilir olandır. formların bilgisine insan ancak akıl yoluyla ulaşır. formlar arasında bir hiyerarşi vardır ve bütün kavramlar iyilik formundan pay almıştır. ikincisi ise görülebilir dünyadır ve görülebilir dünya maddeseldir. maddeler dünyası bir tür gölge oyunu gibidir. tek yaptığımız şey bize bu dünyanın yanıltıcı bilgiler veren duyularına inanarak yaşamaktır. gündelik algı içerisinde duyularımızın bize verdiği bilgilerle yetiniriz. hiçbir zaman bu duyularımızın bize verdiği bilgilerin tek tek deneyimlediğimiz şeylerin arkasındaki gerçekliği sorgulamayız. (mağaranın içerisindeki ateşin ışığıyla dışardaki gerçek dünyanın ışığı arasındaki farkı anlamayız.)

    fakat aristoteles bu fikre eleştirel yaklaşır. platon, gerçek olan şeyi yukarda gösterirken aristoteles gerçek olan şeyin tam da bu dünyada olduğunu söylüyordu.

    görsel

    aristoteles, platon gibi matematik ve geometriyi yüceltmek yerine platon'un göklerde gördüğü bilginin ışığını bu dünyada gördü.

    aristoteles için de en gerçek şey değişmez olacaktı; fakat formların var olabilmesi için onları taşıyacak bir maddeye ihtiyacı olduğunu savunuyordu aristo. yani form ve madde birbirinden ayrılamaz. bu dünyada algıladığımız tikel şey, var olabilmek için kendinden farklı bir kavrama ihtiyaç duyar; ama bu şey o tikelden bağımsız değildir.

    aristoteles'e göre gerçek olan şey tözlerdir. töz, var olanın kendisi, gerçek dediğimiz bu dünyadır. bir şeyin neden yapıldığı ve ne olduğu var olan tek bir şeyin farklı yorumudur. birine düşünerek, birine algılayarak ulaşabiliriz.
  • aristo s.ker.
  • bu karşılaştırmada varlık anlayışlarına değinmek istiyorum.
    platon, felsefe tarihini etkileyecek bir ayrışmaya gidiyor. maddi, fenomenler dünyası ile soyut idealar dünyası.gerçekliği idealar dünyasına veriyor ve bu dünyayı hiçe sayıyor çünkü bu dünya oluşa değişmeye tabiidir şeklinde yorumluyor, ideaları ise hareketsiz oluşa tabii olmayan şeklinde açıklıyor ama idealar kuramıyla bu dünyayı açıklamaya kalkıyor. burada devreye platona göre daha gerçekçi olan aristoteles giriyor ve sert bir şekilde hocasını eleştiriyor. platonun yaptığı ayrımı anlamsız buluyor çünkü onun ayrımında varoluşsal-sosyolojik bir sorun dahi ortaya çıkabilir. eğer bu dünya gerçek değilse neden burada yaşıyoruz ve işler yapıyoruz ?. o yüzden aristotelesde gerçeklik içinde bulunduğumuz maddi dünyada, hakikati bu dünya da aramalıyız diyor.
  • immanuel kant ya allah ya settar çekip 80 sene königsberg'den zinhar dışarı adım atmayadursun,kant'tan yaklaşık ikibinkiyüz yıl önce yaşamış iki filozun 2010 sıla model "kafa nereye biz oraya" takılıp başlarına bela olan bir dönemleri var.

    platon (vıı.mektup'tan öğrendiğimiz kadarıyla) mö 388'de ı.dionysos'un daveti üzerine sicilya/syracuse'e siyasi amaçlı bir yolculuk gerçekleştirir.amaç daha sonra politeia'nın ana temasını oluşturacak olan "filozofların iktidarı" 'nı pratiğe dökmek için tiran ı.dionysos'u ikna etmektir.fakat kısa sürede hayal kırıklığına uğrar,şehirden kovulduğu yetmiyormuş gibi spartalılar'ın gemisiyle atina'ya dönerken yolda bir de köle olarak satılmaya kalkılır.kendisini tanıyıp araya giren bir pythagorasçı tarafından satın alınıp özgürlüğü bağışlanır da öyle kurtulur. atina'ya döndükten sonraki 20 yıl boyunca akademia'da uğraşır. mö 367'de babasının ölümü üzerine ıı.dionysos'un başa geçmesi ve platon'un akademia'dan öğrencisi syracuse'lu dion'un dil dökmeleri sonucu platon tekrar syracuse yollarına düşer.işler yine sarpa sarar zira ıı.dionysos'un dion'un kendi yerini alacağı korkusu üzerine platon syracuse'de isteği dışında alıkonulur.taranto tiranı archytas'ın yolladığı bir gemi sayesinde yırtar.peki platon uslanır mı? uslanmaz,feridun bitir kılıklı dion'un ayartması sonucu mö 361'de syracuse'e üçüncü ziyaretini gerçekleştirir mamafih yine eli boş döner.mö 357'de taktik değiştirir,bu sefer kendisinin yer almadığı fakat onay verdiği anlaşılan silahlı bir kafilenin seferi sonucu ıı.dionysos indirilirken dion tahta oturur ve böylece akademia temelli bir tiran'ın ilk örneği olur. gel gör ki dion da üç sene sonra suikast sonucu rahmet-i rahmana kavuşur.

    aristoteles ise mö 367’de 17 yaşındayken girdiği akademia’dan tam 20 yıl sonra mö 347’de platon’un ölümü üzerine tekaüden ayrılıp assos’a giderek emekli öğretmenlerin çanakkale ve havalisine yerleşme fikrinin temellerini atar.o dönem atarneus denilen bu bölgenin yöneticisi ve aristoteles’in de akademia’dan ahbabı olan hermias’ın misafiri olmakla kalmaz aynı zamanda hermias’ın yeğeni pythias ile evlenir,yüz görümlüğü olarak da erdemler ve kusurlar üzerine (on virtues and vices) adlı yapıtı yazar.tıpkı platon gibi aristoteles’in assos yolculuğunda da bir musibet peydah olur ve hermias mö 345’te persler tarafından yakalanıp öldürülür.hermias’ın son sözleri “tell my friends that ı have done nothing shameful or unworthy of philosophy” olurken aristoteles soluğu lesbos (midilli) adasındaki mytilene’de alır. burada öğrencisi theophrastos’la birlikte başta denizde yaşayanlar olmak üzere hayvanlar konusunda incelemede bulunurken bu sefer de mö 343’te makedonya kralı ıı.philippos tarafından oğlu küçük iskender’imize hocalık etmeye çağrılır.phillippos ölüp yerine geçen iskender kendisine”büyük” ünvanı vererek pers seferine çıkınca, aristoteles de mö 334’te atina’ya döner.apollon lykeios’a adanan bir bahçede ünlü okulu lykeion’u kurar.okul yürüyüş yapılan ve peripatos (gezinti yeri) adı verilen bir yer de içerdiği için sonradan “peripatetik” olarak bilinecektir.amma velakin mö 323 ‘te iskender’in babil’de öldüğü haberi yayılınca aristoteles makedon karşıtları tarafından imansızlık ve keferelikle suçlanır.hermias onuruna yazdığı “on virtues and vices” suçlamanın bahanesi olur.yargılamanın sonucunu öngören aristoteles atina’dan ayrılarak euboia adasındaki khalkis’e gider ve bu onun son yolculuğu olur.ertesi yıl mö 322’de burada ölür.

    birinin syracuse diğerinin assos olmak üzere iki filozofun ikrah ettikleri sayfiye yerlerini düşününce insan sormadan edemiyor: iyi gelmez mi hiç deniz havası ?
hesabın var mı? giriş yap